Abaküs Yazılım
10. Hukuk Dairesi
Esas No: 2008/17491
Karar No: 2010/2140
Karar Tarihi: 22.02.2010

Yargıtay 10. Hukuk Dairesi 2008/17491 Esas 2010/2140 Karar Sayılı İlamı

10. Hukuk Dairesi         2008/17491 E.  ,  2010/2140 K.

    "İçtihat Metni"

    .......
    Dava, davacının Ekim 1980 – Mayıs 1984 ve Eylül 1986 – Temmuz 1988 tarihleri arasında fahri imam-hatip olarak geçen çalışmalarının tespiti istemine ilişindir.
    Mahkemece, dava ispat edilemediğinden davanın reddine karar verilmiştir.
    Hükmün, davacı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
    Davada çözülmesi gerekli ilk sorun, davanın yasal dayanağının 506 Sayılı Kanunun 79/10. maddesi mi, yoksa, 5434 sayılı .......Kanununa 2865 sayılı Kanunla eklenen ek 47/c maddesi mi olduğudur.
    1-)5434 sayılı Kanunun ek 47/c maddesi ile; halen ...... iştirakçisi olup, daha önce bir sosyal güvenlik kurumuna tabi olmadan köy, kasaba ve mahalle camilerinde, dernek, vakıf veya köy bütçesinden ücret alarak imam-hatiplik yapanlara, bu görevlerini belirtilen belgelerle tevsik etmeleri koşuluyla borçlanma olanağı tanınmıştır. Daha sonra, 3157 sayılı Kanunun 1. maddesi ile anılan hükümde değişiklik yapılarak, belirtilen belgelerin tevsikinin mümkün olmaması halinde, ..... temsilen ilgili müftülük hasım gösterilmek suretiyle açılan dava sonunda hizmet süresini belirleyen ve yetkili sulh hukuk mahkemesince verilmiş olan bir kararın yeterli sayılacağı öngörülmüş olup, bu yönde yapılacak araştırmada davacının .......iştirakçisi olduğu saptanır ise, anılan düzenleme gereği eldeki davada yargılama yapma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olması nedeniyle, görevsizlik kararı verilmelidir.
    2-)Davacının....... iştirakçisi olmadığı anlaşılır ise, davanın 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi uyarınca açılmış bir hizmet tespiti davası olduğu kabul edilmelidir.Hal böyle olunca, aynı Kanunun 6. maddesinde ifade edildiği üzere, “sigortalı olmak hak ve yükümünden kaçınılamaz ve vazgeçilemez.”Anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin davalar, kamu düzenine ilişkin olduğundan, özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, bu tür davalarda tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip, gerek görüldüğünde re’sen araştırma yapılarak kanıt toplanabileceği de göz önünde bulundurulmalıdır.Ayrıca, 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi hükmüne göre; Kuruma bildirilmeyen hizmetlerin sigortalı hizmet olarak değerlendirilmesine ilişkin davanın, tespiti istenen hizmetin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içinde
    ./..
    -2-

    açılması gerekir. Çalışmanın tespiti istemiyle hak arama yönünden kanun ile getirilen süre, doğrudan doğruya hakkın özünü etkileyen hak düşürücü niteliktedir ve dolması ile hakkın özü bir daha canlanmamak üzere ortadan kalkmaktadır. 506 sayılı Kanunun kabul edilip yürürlüğe girdiği tarih itibarıyla beş yıl olarak öngörülen süre, 09.07.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3395 sayılı Kanunun 5. maddesiyle on yıla çıkarılmış, daha sonra 07.06.1994 tarihinde yürürlüğe giren 3995 sayılı Kanunun 3. maddesiyle yeniden beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu yönde, anılan madde hükmünde yer alan hak düşürücü süre; yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalışmaları Kurumca tespit edilemeyen sigortalılar için geçerlidir. Bir başka anlatımla; sigortalıya ilişkin olarak işe giriş bildirgesi, dönem bordrosu gibi yönetmelikte belirtilen belgelerin Kuruma verilmesi yada çalışmaların Kurumca tespit edilmesi halinde; Kurumca öğrenilen ve sonrasında kesintisiz biçimde devam eden çalışmalar bakımından hak düşürücü sürenin geçtiğinden söz edilemez. Ne var ki; sigortalının Kuruma bildiriminin işe giriş tarihinden sonra yapılması, bir başka ifade ile sigortalının hizmet süresinin başlangıçtaki bir bölümünün Kuruma bildirilmeyerek sonrasının bildirilmesi ve Kuruma bildirimin yapıldığı tarihten önceki çalışmaların, bildirgelerin verildiği tarihide kapsar biçimde kesintisiz devam etmiş olması halinde, Kuruma bildirilmeyen çalışma süresi yönünden hak düşürücü sürenin hesaplanmasında; bildirim dışı tutulan sürenin sonu değil, kesintisiz olarak geçen çalışmaların sona erdiği yılın sonu başlangıç alınmalıdır. 506 sayılı Kanunun 2. maddesinde tanımını bulan “sigortalı” tabiri, bir hizmet akdine dayalı olarak işveren tarafından çalıştırılan kişi olup, hizmet akdinin temel unsuru, zaman ve bağımlılıktır.Başka bir deyişle, davacı belirli bir zaman içinde işverene bağımlı olarak çalışıyor ve emeğini işverene tahsis ediyor ise, bu durumda aralarındaki ilişki bir hizmet akdi ilişkisidir.Kuruma bildirilmeyen sürelerde hizmet akdi ile çalışıldığına ilişkin tespit davalarında, davacı iddiasını her türlü delille ispat edebilir.
    Bu açıklamalar çerçevesinde; davacının çalışmasının gerçekliği, işin ve işyerinin kapsam ve niteliğiyle süresinin belirlenebilmesi yönünden; öncelikle, davacının çalıştığı işyerlerinin işverenlerine ve Sosyal Güvenlik Kurumu Başkanlığına husumet yöneltilmesi sağlanması gerekip, sonrasında, davacının çalıştığını iddia ettiği dönemler yönünden yapılacak araştırma sonucuna göre hakdüşürücü sürenin geçip geçmediği irdelenmeli; hakdüşürücü sürenin geçtiği kanaatine varılırsa, bu nedenle davanın reddine; hakdüşürücü sürenin geçmediği kanaatine varılırsa; davacının, iddiasını her türlü delille ispatlayabileceği ve re"sen araştırma ilkesi gözetilerek, yapılacak araştırma ve inceleme sonucuna göre karar verilmelidir.
    Mahkemece, bu maddî ve hukukî olgular gözardı edilerek eksik araştırma ve incelemeyle yazılı şekilde hüküm tesisi, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
    O hâlde, davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
    SONUÇ:Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, 22.02.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
    .......

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi