4. Hukuk Dairesi 2020/881 E. , 2020/3779 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ:Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... AŞ vekili Avukat ... tarafından, davalı ... aleyhine 24/05/2012 gününde verilen dilekçe ile menfi tespit istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın reddine dair verilen 30/01/2018 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı vekili tarafından süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü. Dava, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun’un 79. maddesi uyarınca açılan menfi tespit istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.Davacı vekili, davalı idare tarafından dava dışı borçluların borcu nedeniyle gönderilen haciz yazısına itiraz ettiklerini, haciz bildirisinin yasal unsurları taşımadığını, tebligatın usulsüz olduğunu belirterek davalı idare tarafından gönderilen haciz yazısında yer alan mükelleflere borçlu olmadıklarını, söz konusu yazının haciz bildirimi sayılamayacağının ve tebligatın usulsüz olduğunun tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ... vekili, gönderilen haciz ihbarnamesinin ve tebligatın yasaya uygun olduğunu, davacının süresinde itiraz etmemesine rağmen haklarında takip yapılmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.Mahkemece davacının dava açmakta hukuki yararı bulunmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir. Hükmün davacı vekilince temyizi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin 05/05/2015 tarihli ve 2013/20260 esas 2015/6673 karar sayılı ilamıyla; “....30/03/2012 tarihli haciz bildirisinin 6183 Sayılı AATUHK"nun 79.maddesinde belirtilen yasal unsurları taşıdığı, 30/03/2012 tarihinde zimmetle davacı bankaya teslim edildiği, davacı bankanın 7 günlük itiraz süresini kaçırarak 10/04/2012 tarihinde haciz bildirisine itiraz ettiği ve eldeki davayı süresinde açtığı anlaşıldığından davanın esasına girilerek davacı banka kayıtları üzerinde uzman bilirkişi incelemesi yaptırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik incelemeye dayalı hüküm tesisi doğru görülmemiştir..” gerekçesiyle bozulmuştur.Mahkemece bozmaya uyulmuş ve bozma ilamında belirtildiği üzere bilirkişi incelemesi yapılması için dosya mali müşavir bilirkişiye tevdi edilmiştir. Mali müşavir bilirkişi tarafından hazırlanan 28/03/2016 ve 13/06/2016 tarihli kök ve ek raporlarda haciz bildirisinde yer alan 28 kişiye ait hesap özetlerinin bir kısmının dosyada mevcut olmaması sebebiyle inceleme yapılamadığı mütalaa edilmiştir. 10/10/2017 tarihli celsede haciz bildirisinde yer alan 28 adet borçlunun haciz bildirisinin tebliğ tarihi itibariyle davacı bankada hesaplarının bulunup bulunmadığı, hesapları var ise miktarları, haciz bildiriminin tebliğinden sonra hesap sahiplerine ödeme yapılıp yapılmadığı, 28 adet borçlu yönünden tek tek ve eksiksiz bir şekilde açıklanmak üzere davacı banka vekiline iki haftalık kesin süre verildiği, kesin süre içinde eksiklikler yerine getirilmediği takdirde davanın mevcut delil durumuna göre karara bağlanacağının ihtarına karar verildiği, ihtaratı içeren duruşma zaptının davacı banka vekiline 31/10/2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı banka vekilinin kesin süre içinde sunduğu 14/11/2017 tarihli dilekçesi ile bilgi ve belgelerin banka tarafından vekile
ulaştırılmadığı, borçlu sayısının çokluğu göz önünde bulundurularak ek süre talep ettiği, ek süre talebinin de mahkemece bozma ilamından sonra geçen süre nazara alınarak reddedildiği anlaşılmaktadır.6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 90.maddesi gereğince; süreler, kanunda belirtilir veya hakim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.Aynı yasanın 94. maddesi gereğince; kanunun belirlediği süreler kesindir. Hâkim, tayin ettiği sürenin kesin olduğuna karar verebilir. Bu takdirde hâkim, tayin ettiği kesin süreye konu olan işlemi hiçbir duraksamaya yer vermeyecek şekilde açıklar ve süreye uyulmamasının hukuki sonuçlarını açıkça tutanağa geçirerek ihtar eder. Kesin olduğu belirtilmeyen süreyi geçirmiş olan taraf yeniden süre isteyebilir; bu şekilde verilecek ikinci süre kesindir ve yeniden süre verilemez. Kesin süre içinde yapılması gereken işlemi, süresinde yapmayan tarafın, o işlemi yapma hakkı ortadan kalkar.
Kanun ya da hakim tarafından tayin edilmiş olan kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen bir işlemin bu süre geçtikten sonra yerine getirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır. Kesin süre içerisinde yerine getirilmeyen işlem bazen davanın kaybedilmesi sonuçlarını da doğurmaktadır. Davaların uzamasını veya uzatılmak istenmesini engellemek üzere konan kesin süre kuralı, kanunun amacına uygun olarak kullanılmalı, davanın reddi için bir araç sayılmamalıdır.Bu nedenle de hakim tarafından kesin süre verilirken; kesin süreye konu işlemin gerekli ve tarafların yerine getirebileceği bir işlem olması, verilen sürenin işlemin yapılması için yeterli ve makul bir süre olması, duruşma gününe kadar kesin süre nedeniyle yapılacak işlem sonrası başka bir işleme gerek yok ise bu sürenin takip eden duruşma gününe kadar verilmesi, yapılacak iş veya işlemler birer birer, varsa masraflarının da miktarıyla birlikte açıkça gösterilmesi, sürenin kesin olduğu ve sonuçlarının taraflara açıklanması zorunludur.Somut olayda; mahkemece davacı vekiline 30/03/2012 tarihi itibarıyla haciz bildirisinin ekinde yer alan 28 borçlunun davacı bankada hesabı bulunup bulunmadığı, hesabı var ise miktarı ve hesap sahiplerine 30/03/2012 tarihinden sonra ödeme yapılıp yapılmadığı yönünde açıklama yapılması ve buna yönelik belgelerin ikmal edilmesi hususunda kesin süre verilmiş ise de; davacı vekilinin belirtilen eksikliklerin giderilmesi için verilen kesin süre dolmadan (kesin süre içinde) ek süre verilmesi yönünde talep dilekçesi verdiği bu doğrultuda haciz bildirisinin ekinde yer alan borçluların sayısının çokluğu, talep edilen hususlarda detaylı araştırma yapılacak olması gözetilmeden işin mahiyetine uygun makul bir süre belirlenmeden, dosyadaki mevcut delil durumu itibariyle davanın ispat edilemediğinden reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmamış, bu durum kararın bozulmasını gerektirmiştir.SONUÇ:Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenle BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacının diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, 09/11/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.