10. Hukuk Dairesi 2008/13837 E. , 2010/2069 K.
"İçtihat Metni"....
Davacı ..... Başkanlığı vekili, zararlandırıcı sigorta olayı sonucu yaşamını yitiren sigortalının hak sahiplerine yapılan sosyal sigorta yardımları nedeniyle uğranılan zararın, 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesi gereğince davalılardan teselsül hükümlerine göre tazminini istemiştir.
Mahkemece, uyulan bozma ilâmı uyarınca inceleme yapılarak davanın kısmen kabulü yönünde karar verilmiştir.
Hükmün, davacı Kurum avukatı ile davalılar ... ve ... avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, taraf vekillerinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) Davanın yasal dayanağını oluşturan 506 sayılı Kanunun 26’ncı maddesindeki halefiyet ilkesi uyarınca, Kurumun rücu alacağı; hak sahiplerinin tazmin sorumlularından isteyebileceği maddi zarar (dış tavan) miktarı ile sınırlı iken, Anayasa Mahkemesi’nin, 21.03.2007 gün ve 26649 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 23.11.2006 gün ve 2003/10 Esas - 2006/106 Karar numaralı kararı ile 26’ncı maddedeki “sigortalı veya hak sahibi kimselerin işverenden isteyebilecekleri miktarlarla sınırlı olmak üzere” ibarelerinin Anayasaya aykırılık nedeniyle iptaline karar verilmiştir. Anayasa’nın 153’üncü maddesine göre, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararlarının, Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmesi ve giderek elde bulunan ve kesinleşmemiş tüm davalarda uygulanmasının zorunlu olması; iptal kararının Resmi Gazetede yayımlandığı 21.03.2007 gününden sonra Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 76’ncı maddesi uyarınca yürürlükteki kanunları uygulamakla yükümlü bulunan mahkemelerin ve Yargıtay’ın yürürlükten kalkan bir yasa maddesine dayanarak inceleme yapma ve karar verme yetkilerinin bulunmadığının kabulünün doğal bulunması; 26’ncı maddedeki anılan ibarelerinin iptali ile Kurumun rücu hakkının, kanundan doğan, kendine özgü, sigortalı veya hak sahiplerinin hakkından bağımsız basit rücu hakkına dönüşmüş olması karşısında, ilk peşin değerli gelirlerin; tazmin sorumlularının kusuruna karşılık gelen tutarıyla sınırlı şekilde hüküm kurulması gereklidir.
Bu bağlamda hemen belirtmek gerekir ki; 506 sayılı Kanun uyarınca açılan rücuan tazminat davalarına ilişkin olarak süregelen uygulamada olduğu gibi, maddi zarar (dış tavan) hesabı yapılması gerekmediği gibi; tazmin sorumlusunun sigortalıya veya hak sahiplerine yapmış olduğu her türlü ödemenin Kurumun rücu alacağından düşülmesine
.....
Imkan bulunmadığı da göz önünde tutulmalıdır. Zira bu tür rücu davaları Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararından önce halefiyet esasına göre açılmakta iken, iptal kararından sonra kanundan doğan bağımsız rücu alacağına dönüşmüş olup, yasa maddesi bu haliyle yorumlandığında peşin sermaye değerli gelirlerde oluşan artışların istenilemeyeceği sonucuna ulaşılacağında kuşku ve duraksamaya yer yoktur. Bu çevrede meseleye fiili ödemeler açısından bakıldığında ise; fiili ödemenin varlığı durumunda Kurumun isteyebileceği miktarın hesabının da aynı şekilde gerçekleştirilmesi gerekmekte olup; ilk peşin sermaye değerli gelir ile fiili ödeme tutarı karşılaştırılmalı ve hangisi düşük ise anılan tutar esas alınıp kusur uygulanmalıdır.
İnceleme konusu dava yönünden; Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile ortaya çıkan bu maddi ve hukuki olgular karşısında, sigortalının hak sahiplerine bağlanan gelirlerin başladığı tarihteki ilk peşin sermaye değerleri, sosyal yardım zamları ve gelirden çıkanlar yönünden fiili ödeme tutarları belirlendikten sonra, yukarıda belirtilen ilkeler ve davalıların toplam %70 oranındaki kusur ve sorumluluk durumu gözetilmek suretiyle tazmini gereken tutar saptanıp elde edilecek sonuca göre karar verilmesi gerekirken, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, gerçek zararların esas alınarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekili ile davalılar ... ve ... vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilerek hüküm bozulmalı; yeniden yapılacak yargılamada kuşkusuz, aleyhine verilen ilk karara karşı temyiz yoluna başvurmayan davalı.....yönünden davacı Kurum yararına oluşan usulü kazanılmış hak olgusu da gözetilmelidir.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde ... ile ..."e iadesine, 18/02/2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
.....