8. Hukuk Dairesi 2013/9683 E. , 2014/6365 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 15/07/2009
NUMARASI : 2009/36-2009/480
Hazine ile F.. S.. ve müşterekleri aralarındaki tapu iptali ve terkin davasının kısmen reddine kısmen hüküm kurulmasına yer olmadığına dair Akşehir Asliye Hukuk Mahkemesi"nden verilen 15/07/2009 gün ve 36/480 sayılı hükmün Yargıtay"ca incelenmesi davacı Hazine temsilcisi tarafından süresinde istenilmiş olmakla; dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Hazine vekili, asıl ve birleşen davalarda mülkiyeti davalıların murisine ait olan ve parsel sayılı taşınmazların 3621 sayılı Kıyı Kanununa göre Akşehir Gölü kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını, özel mülkiyete konu olamayacağını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile kıyı olarak kamuya terkinine karar verilmesini istemiştir.
Davalılardan F.. T..; davanın reddine karar verilmesini savunmuş, diğer davalılara dava dilekçesi ve duruşma günü yöntemine uygun biçimde tebliğ edildiği halde, yargılama oturumlarına katılmamış ve davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında parsel yönünden; hak düşürücü süreden davanın reddine; parsel yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmesi üzerine; hüküm, davacı Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
Davanın, parsel yönünden açılmamış sayılmasına, parsel yönünden kabulüne dair önceki hüküm hazine vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 14/05/2008 tarih 2008/4801 Esas sayılı ilamına özet olarak “ ...çekişme konusu parsel sayılı taşınmazın 28.11.1997 tarih ve 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca belirlenen kıyı kenar çizgisine göre tamamı, aynı Yasanın 4. maddesinde tanımı yapılan kıyıda kaldığı belirlenmek suretiyle bu taşınmaz bakımından davanın kabulüne karar verilmiş olmasında ayrıca dava konusu 3253 parsel sayılı taşınmaz yönünden de, HUMK"nun 409/5 maddesi hükmü uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik yoktur. Ancak; dava kısmen kabul edildiğine göre, davalıların davaya karşı çıktığı gözetilmek suretiyle yargılama giderlerinden kabul oranına göre davalının sorumlu tutulması gerekirken, yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabul kapsamına alınan taşınmazın dava değeri gözetilerek vekil ile temsil olunan davacı yararına avukatlık ücreti tayin ve takdir edilmemesi, ayrıca davalının harçtan sorumlu tutulmaması doğru olmadığı” gereğine işaret edilmek suretiyle bozulmuştur. Mahkemece bozma ilamına uyularak, yukarıda yazılı şekilde hüküm kurulmuştur.
Davacı Hazine vekili, 21.06.2004 tarihli yargılama oturumunda 3253 parsel ile ilgili davayı takip etmeyeceklerini bildirmiş, Mahkemece kurulan ilk hükümde davanın süresinde yenilenmediği belirtilerek davanın açılmamış sayılmasına karar verilmiştir. Az yukarıda açıklanan Yargıtay 1. Hukuk Dairesi"nin 14/05/2008 tarihli bozma ilamında 3253 parsel sayılı taşınmaz yönünden, HUMK"nun 409/5 maddesi hükmü uyarınca davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesinde bir isabetsizlik olmadığı belirtilmiştir. Bu bakımdan Mahkemece, uyulan bozma ilamı sonrasında 3253 parsel sayılı taşınmaz yönünden hüküm kurulmasına yer olmadığına karar verilmiş olmasında isabetsizlik bulunmamaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, Mahkemenin kararı 5841 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.03.2009 tarihinden sonra verilmiş olup; bu Kanunun 2. ve 3. Maddeleri ile getirilen yeni düzenlemelere dayanılarak oluşturulmuştur.
14.03.2009 tarihinde yürürlüğe giren 25.02.2009 günlü 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un 2. maddesi ile 3402 sayılı Kanunun 12.maddesinin 3. fıkrasına eklenen cümlede: “bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer Kamu Tüzel Kişileri dâhil tarafların sıfatına bakılmaksızın" ve 3. maddesi ile aynı Kanuna eklenen geçici 10. maddesinde ise; “Bu Kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddiası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır.” şeklindedir. Bu değişiklik nedeniyle bu yasanın yürürlük tarihinden sonra Hazinenin açtığı davalarda da 10 yıllık hak düşürücü süre uygulanmaya başlanmıştır.
Ne var ki, Yerel Mahkeme kararının temyizi aşamasında Anayasa Mahkemesi’nin 12.05.2011 gün ve 2009/31 E. 2011/77 K. sayılı kararıyla; “25.02.2009 gün ve 5841 sayılı Çeşitli Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 2. maddesiyle 21.06.1987 günlü 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 12. maddesinin üçüncü fıkrasına eklenen cümlenin ve 3.maddesiyle 3402 sayılı Yasa’ya eklenen Geçici 10. maddenin Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline” karar verilmiş ve bu iptal kararı 23.07.2011 tarihli Resmi Gazete"de yayımlanmıştır.
Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının yasama, yürütme ve yargı organları ile idari makamlar, gerçek ve tüzel kişileri bağlayacağı açıktır.
Diğer taraftan 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 33.maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular” hükmü ile ifadesini bulan yasal ilke gözetildiğinde; Anayasa Mahkemesi"nin iptal kararlarının derdest dosyalar yönünden uygulanmasının zorunluluğu ortadadır.
Öyle ise, kesin hüküm halini almamış ve kazanılmış hakkın istisnasını teşkil eden bu durum karşısında 5841 sayılı Yasa hükümleri uyarınca davanın reddine ilişkin olarak kurulan hükmün, verildiği tarih itibarıyla doğru olduğu düşünülse ve ayrıca Anayasanın 153. maddesine göre iptal kararı geriye yürümezse de 10.03.1969 gün ve 1/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçe bölümünde belirtildiği üzere iptal, kesin şekilde çözüme bağlanmış uyuşmazlıkları etkilemez ve henüz anlaşmazlık hali devam ediyorsa iptalin kapsamına girer. Bu durumda davanın hak düşürücü süreden reddine ilişkin kurulan kararın Anayasa Mahkemesi’nin anılan iptal kararından sonra doğru olduğu söylenemez. Zira kamu düzeninin söz konusu olduğu bütün haller istisnanın kapsamına girer.
Somut olayda; işin esasının ve dava konusu taşınmazın, 28.11.1997 tarih 5/3 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararıyla belirlenen veya belirlenecek olan kıyı kenar çizgisine göre değerlendirilmesi ve ayrıca 19.01.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6099 sayılı Yasanın 16. maddesiyle 3402 sayılı Yasanın 36. maddesine bazı ilaveler getiren 36/A maddesi hükmüne göre kadastro işlemleri sebebiyle açılan davalar nedeniyle yargılama giderlerinden ve avukatlık ücretinden davalı tarafın sorumlu tutulamayacağı hususunun da gözetilmesi, Mahkemece bu konudaki görüşünün ortaya konulması ve ondan sonra tüm deliller birlikte değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmek üzere hüküm bozulmalıdır.
Açıklanan nedenle davacı Hazine temsilcisinin temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün 6100 sayılı HMK"nun Geçici 3. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1086 sayılı HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, HUMK"nun 388/4. (HMK. m.297/ç) ve HUMK"nun 440/1. maddeleri gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 15 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine 07.04.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.