14. Hukuk Dairesi 2018/3235 E. , 2020/1972 K.
"İçtihat Metni" 14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ : 1. Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalılar aleyhine 02.01.2017 gününde verilen dilekçe ile yargılamanın yenilenmesi talebi üzerine yapılan duruşma sonunda; talebin reddine dair verilen 12.10.2017 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Mahkemece yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair kararın hüküm sonucunda karara karşı ... Bölge Adliye Mahkemesine 2 haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulabileceği belirtilmiş ise de; yargılamasının yenilenmesi istenen dosyada daha önce Yargıtay 6. Hukuk Dairesinin 05.02.2007 tarihli 2007/409 Esas ve 2007/769 Karar sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Yargılamanın yenilenmesine konu dava daha önce Yargıtay incelemesinden geçtiğinden yargılamanın yenilenmesi talebinin reddine dair verilen karar da temyiz kanun yoluna tabi olacaktır. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup kanun yolunun gerekçeli kararda yanlış gösterilmesi davacılar lehine usuli kazanılmış hak da oluşturmaz. Hal böyle olunca temyiz süresi 8 gün olmaktadır.
Mahkeme kararı hükmü temyiz eden davacılar vekiline 27.11.2017 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olup, 8 günlük yasal süre geçirildikten sonra temyiz isteminde bulunulmuştur.
Davacılar vekilinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 432/4. maddesi ve 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince süresi geçirilen temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, süresinde olmayan temyiz isteminin REDDİNE, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 19.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
KARŞI OY
Dairemizce, davacılar vekilinin temyiz talebi, kanunun öngördüğü 8 günlük temyiz süresini geçirdiği gerekçesiyle, reddine karar verilmiştir. Çoğunluk görüşüne iştirak etmek mümkün değildir.
Şöyle ki; ... 1. Sulh Hukuk Mahkemesinin temyize konu 12/10/2017 tarihli kararında, ortaklığın giderilmesine karar verilmiş ve gerekçeli ve kısa kararda "kararın esasına karşı tebliğden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere” ibaresine yer verildiği görülmüştür.
Medenî yargıda süre, davayla ilgili bir işlemin yapılması amacıyla, mahkeme veya ilgililer için, kanun tarafından veya kanunun verdiği yetkiye dayanarak hâkim veya ilgili şahıs tarafından tayin olunan belirli bir zaman dilimi, şeklinde tarif edilebilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemelesi Kanununun, “Sürelerin belirlenmesi” kenar başlıklı 90. maddesine göre; süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının;
1- “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilerek, hak arama hürriyeti teminat altına alınmıştır.
2- “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrasında, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir.
Hak arama özgürlüğü, kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde, Anayasanın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasanın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
Kanun koyucu, devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı başvurulacak kanun yolunu ve hangi mercilere başvurulacacağını ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edileceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır.
Bu hükümden anlaşılacağı üzere, kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanununun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler hâkim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen kesin ve hak düşürücü süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir.
Mahkemelerin bunları salt göstermeleri yetmez; aynı zamanda doğru olarak göstermeleri de anayasal gerekliliktir.
Güçler ayrılığının bulunduğu hukuk sistemimizde yargının da yasama ve yürütme kadar devleti temsil ettiği gözden uzak tutulmamalıdır. Yargı organları süreleri keyfi olarak değiştiremezler ve kanunla belirlenen süreleri yanlış göstermeleri diğer bireyler bakımından emsal teşkil etmez ise de dava ile ilgili olan herkes egemenliği kullanan yetkili organlardan biri olan mahkemelerin kararlarına itimat etmek ve kararda gösterilen sürelere riayet etmek konusunda haklı bir beklentiye sahiptirler.
Öte yandan, Anayasanın 138/4. maddesi uyarınca, “yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Mahkeme kararlarının bağlayıcılığı olarak bilinen bu ilke karşısında da mahkeme kararında yazılı olan süreye riayet eden bireylerin hak kaybına uğramaması gerekir.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Nitekim Anayasa Mahkemesi 20/01/2016 tarihli 2013/7114 numaralı başvuruyu incelemiş ve mahkemenin kanun yoluna başvurma süresini hatalı göstermesi halinde gösterilen sürede yapılan kanun yoluna başvurunun süre yönünden reddi halinde başvurucunun mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiğine karar vermiştir.
Dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci ve katı yorumu, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir.
Yukarıda açıklanan karşı oy gerekçesi doğrultusunda, hükmün süresi içerisinde temyiz edildiği kabul edilerek esastan temyiz incelemesi yapılması gerektiği düşüncesine sahip olduğumuzdan, sayın çoğunluğun kararına iştirak edemiyoruz.