19. Ceza Dairesi 2019/33916 E. , 2019/15855 K.
"İçtihat Metni"
5809 sayılı Elektronik Haberleşme Kanununa aykırı davranmak suçundan sanık ... hakkında yapılan yargılama sonunda mahkumiyetine dair, Turgıtlu 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 27/01/2015 tarih, (Ek karar tarihi: 12/03/2015) 2013/85 Esas, 2015/38 Karar sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyizi üzerine,
Dairemizin 18/09/2019 gün ve 2019/30874 Esas, 2019/11453 sayılı kararıyla;
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, Anayasanın 40/2, CMK’nin 232/6 ve 34/2 ile 1412 sayılı CMUK’nin 310. maddeleri gereğince, kararda başvurulacak kanun yolu, süresi, mercii ve şeklinin kuşkuya yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerektiği halde, hükmün kesin olarak verildiği şeklinde yanıltıcı gösterilmesi nedeniyle öğrenme üzerine gerçekleştirilen temyiz isteğinin süresinde olduğu kabul edilerek dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:
Yerel Mahkemece, adli para cezasına mahkumiyet halinde TCK’nin 53. maddesi uyarınca hak yoksunluklarına hükmedilemeyeceği gözetilmeyerek sanık hakkında hatalı olarak güvenlik tedbirlerine hükmedilmiş olmasının, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 21/12/2010 tarih, 2010/10-230 Esas ve 2010/264 sayılı kararı uyarınca hükme temyiz edilebilirlik vasfı kazandırdığı kabul edilmiştir.
Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
I-27/01/2015 tarihli hükme yönelik temyiz talebinin incelenmesinde;
Gerekçeli karar başlığında suç tarihi abonelik sözleşmesinin düzenlendiği 03/03/2010 yerine 19/02/2010 şeklinde yazılmışsa da, bu husus mahallinde düzeltilebilir yazım hatası kabul edilmiştir.
Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;
Yükletilen suçun sanık tarafından işlendiğinin kanuna uygun olarak yürütülen duruşma sonucu saptandığı, bütün kanıtlarla aşamalarda ileri sürülen iddia ve savunmaların temyiz denetimini sağlayacak biçimde ve eksiksiz sergilendiği, özleri değiştirilmeksizin tartışıldığı, vicdani kanının kesin, tutarlı ve çelişmeyen verilere dayandırıldığı,
Eylemin doğru olarak nitelendirildiği ve Kanun"da öngörülen suç tiplerine uyduğu,
Cezanın kanuni bağlamda uygulandığı,
Anlaşılmış ve ileri sürülen başkaca temyiz nedenleri yerinde görülmediği gibi hükmü etkileyecek oranda hukuka aykırılığa da rastlanmamıştır.
Ancak,
Sanığın adli para cezası ile cezalandırılmış olması karşısında TCK"nin 53/1. maddesindeki hak yoksunluklarına hükmolunamayacağının gözetilmemesi,
Kanuna aykırı ve sanık müdafinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün BOZULMASINA, bu aykırılık yeniden yargılama yapılmasına gerek olmaksızın düzeltilebilir nitelikte olduğundan, 5320 sayılı Kanun"un 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK"nin 322. maddesi uyarınca, hükümden TCK’nin 53/1. maddesinin uygulanmasına ilişkin bölümün çıkartılması suretiyle, başkaca yönleri kanuna uygun bulunan hükmün, tebliğnameye aykırı olarak, DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
II- 12/03/2015 tarihli ek karara yönelik temyiz talebinin incelenmesinde ise,
Suça konu abonelik sözleşmelerinin dosyada delil olarak saklanması kararına ilişkin katılan vekilinin temyiz nedenleri yerinde görülmediğinden tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ DAVASININ ESASTAN REDDİYLE HÜKMÜN ONANMASINA, 18/09/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
İTİRAZ NEDENLERİ
1-27/01/2015 tarihli hükmün Avukat tarafından temyiz edilmesi meselesi;
1412 sayılı CMUK’nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir. 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak kanun yolu, başvurunun yapılacağı mercii, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir tereddüte yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup bu hükümlere aykırılık aynı kanunun 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılmasının engellenip engellenmediğinin belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi açısından ceza muhakemesinde sanığın savunmasını üstlenen müdafiin konumu üzerinde de durulmalıdır.
5271 sayılı CMK"nun 2/1-c maddesinde müdafii; şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukat olarak tanımlanmış, 1136 sayılı Avukatlık Kanununun 1. maddesinde avukatlığın bir kamu hizmeti ve serbest meslek olduğu vurgulandıktan sonra 2. maddesinde ise “Avukatlığın Amacı”; “Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.
Avukatlık bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder…” şeklinde açıklanmıştır.
Kanunun “Avukatlık Hak ve Ödevleri” kısmında yer alan 34. maddesinde; “Avukatlar, yüklendikleri görevleri bu görevin kutsallığına yakışır bir şekilde özen, doğruluk ve onur içinde yerine getirmek ve avukatlık unvanının gerektirdiği saygı ve güvene uygun biçimde davranmak ve Türkiye Barolar Birliğince belirlenen meslek kurallarına uymakla yükümlüdürler” denilmek suretiyle avukatların görevlerini yerine getirirken uyacakları yükümlülükler ifade edilmiş,
“Yalnız Avukatların Yapabileceği İşler” başlıklı 35. maddesinin 1. fıkrasında ise; “Kanun işlerinde ve hukuki meselelerde mütalaa vermek, mahkeme, hakem veya yargı yetkisini haiz bulunan diğer organlar huzurunda gerçek ve tüzel kişilere ait hakları dava etmek ve savunmak, adli işlemleri takip etmek, bu işlere ait bütün evrakı düzenlemek, yalnız baroda yazılı avukatlara aittir” şeklindeki düzenlemeyle de mahkeme huzurunda kişilerin savunma görevinin yalnızca avukatlar tarafından yapılabileceği belirtilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık müdafiinin yüzüne karşı verilen hükümde başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde “kararın okunmasından ya da tebliğinden itibaren 7 gün içerisinde” yapılabileceği belirtilmiş, bunun dışında hüküm fıkrasının başında da; “Dosyanın bu nedenle Yargıtay Ceza Genel Kurulunda görüşülmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine” ifadelerine yer verilmiştir. Sanıklar müdafiinin, yüzüne karşı verilen bu hükmü süresinden sonra temyiz ettiği ve temyiz dilekçesinde bildirimdeki bu ifadeler nedeniyle temyiz süresinin ne zaman başlayacağı veya dosyanın kendiliğinden temyize tâbi olduğu hususunda bir tereddüt yaşadığına ilişkin herhangi bir beyanın yer almadığı gibi, temyiz süresinden sonra dilekçenin verilmesine ilişkin herhangi bilginin de bulunmadığı anlaşılmaktadır.
1412 sayılı CMUK’nun 310. maddesi uyarınca, 13.06.2012 günü yüze karşı verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tefhimden itibaren bir haftalık süre içerisinde yapılması gerekmekte olup, sanıklar müdafii bir haftalık süreden sonra 12.10.2012 günü temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar kararda başvurulacak kanun yoluna ilişkin bildirimde, sürenin başlangıcının tefhim ya da tebliğ olarak gösterilmiş bulunması ve kararın başına dosyanın Ceza Genel Kurulunda görüşülmek üzere gönderileceğine ilişkin bir ibarenin yazılmış olması nedeniyle bildirimin yanıltıcı mahiyette olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de, bu husus sanıklar müdafii açısından bir yanılgı oluşturmayacağından “kanun yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemeyecektir.
Zira, mesleği bir kamu hizmeti niteliğindeki avukatlık olan, sanıkların savunmasını üstlenen ve bu bağlamda savunma ve kanun yollarına başvuru için yeterli düzeyde hukuki bilgiye sahip olan müdafiin temyiz süresinin, kararın yüze karşı verildiği hallerde tefhimden itibaren işlemeye başlayacağını ve hangi hükümlerin re"sen temyize tabi olduğunu bilmemesi düşünülemeyeceğinden, kanun yolu bildirimindeki bu eksiklik müdafii açısından bir yanılgı ve bu bağlamda hakkın kullanılması yönünde bir engel oluşturmayacaktır. Kaldı ki, sanıklar müdafii süresinden sonra verdiği temyiz dilekçesinde, bildirimdeki ifade nedeniyle kararın kendiliğinden temyize tâbi olduğu veya temyiz süresinin başlangıcı konusunda kendisinin yanılgıya düşürüldüğü yönünde bir iddiası da olmamıştır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 08.05.2012 gün ve 129-182 ile 27.12.2011 gün ve 377-301 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında da aynı sonuca ulaşılmıştır.
Bu itibarla, sanıklar müdafiinin kanuni süreden sonra gerçekleşen temyiz talebinin 1412 sayılı CMUK’nun 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 310 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmelidir.İtiraz edilmesi gerektiği düşünülmektedir.
SONUÇ VE İSTEM :Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1- İtirazımızın kabulü ile,
2-Yüksek Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 19/03/2018 gün ve 2016/16867 Esas, 2018/3920 Karar sayılı "Düzeltilerek Onama" kararının kaldırılması,
3-İzmir 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 04/11/2015 gün ve 2015/435 Esas, 2015/922 Karar sayılı sanıklar hakkındaki mahkumiyet hükmünün dava zamanaşımnın gerçekleşmesi nedeniyle bozulmasına, ancak yeniden yargılama yapılmasını gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CMUK"nun, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 322. maddesine göre karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanıklar hakkındaki kamu davasının 5237 sayılı TCK"nun 66/1-e, 67/4 ve 5271 sayılı CMK"nun 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesi,
4-Sanıklardan Berkan Kartal"ın İnfazının Durdurulmasına karar verilmesi,
5-İtirazımızın Yüksek Dairece yerinde görülmemesi halinde dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesi,itirazen arz ve talep olunur.” isteminde bulunulması üzerine dosya Dairemize gönderilmekle, incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR:
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11/12/2019 tarih, 31611159-2936 sayılı yazısı uyarınca dosyanın sehven Dairemize gönderilmiş olduğu belirtilerek işlemsiz olarak iade edilmesi istendiğinden dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 18/12/2019 tarihinde oy birliği ile karar verildi.