Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2016/2145
Karar No: 2020/230
Karar Tarihi: 26.02.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/2145 Esas 2020/230 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2016/2145 E.  ,  2020/230 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “hizmet tespiti” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Denizli 1. İş Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 10. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 23.07.2008 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 15.03.2003 tarihinden iş sözleşmesinin feshedildiği 17.05.2008 tarihine kadar aralıksız olarak çalıştığını ancak çalışmalarının büyük bir kısmının Kuruma bildirilmediğini ileri sürerek davacının davalı işyerinde fiilen çalıştığı hizmetlerinin tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacının, davalıya ait işyerine 15.03.2004 tarihinde işe girdiğini gösterir bildirgenin kurumlarına verildiğini, bu tarihten itibaren işe giriş çıkışlar bildirilmek suretiyle en son 01.10.2006 tarihine kadar toplam 597 gün çalışmasının bildirildiğini, hizmet tespiti davalarının niteliği gereği çalışmanın fiili ve gerçek biçimde saptanması gerektiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
    6. Davalı ... vekili cevap dilekçesinde; davacının 15.03.2004 tarihinde işe alınıp 01.08.2005 tarihinde işten çıktığını, 23.06.2006 tarihinde tekrar işe alınıp, 01.10.2006 tarihinde iş sözleşmesinin feshedildiğini, bunun dışında müvekkiline ait işyerinde hizmetinin bulunmadığını belirterek davanın reddini istemiştir.
    Mahkeme Kararı:
    7. Denizli 1. İş Mahkemesinin 31.03.2015 tarihli ve 2008/255 E., 2015/98 K. sayılı kararı ile; 29.04.2004 tarihinde Kurum kayıtlarına intikal eden 15.03.2004 tarihli imzalı ve resimli işe giriş bildirgesindeki imzaya davacının itirazının bulunmadığı, 27.04.2004 tarihli sigorta yoklama memurunca yapılan incelemede de davacının 15.03.2004 tarihinde işe başladığını bildirdiği, Sosyal Güvenlik Kurumu Emeklilik Daire Başkanlığı yazısından davacının 24.03.2004 tarihinde işe girmesi ile babasından aldığı ölüm aylığının kesildiği, 01.10.2006 tarihinde işten ayrılması sonucunda 15.10.2006 tarihinde yeniden ölüm aylığı bağlandığı ve hâli hazırda almaya devam ettiğinin bildirildiği dolayısıyla 15.10.2006 tarihinden itibaren kendi nam ve hesabına ya da sigortalı işçi olarak çalışmadığından ölüm aylığı almaya devam ettiği, davalı işyerinden verilmiş prim bordrosu bulunmadığından bordro tanığı dinlenemediği, davacı tanıklarının davacının arkadaşları olduğu ve bilgilerinin duyuma dayalı olduğu, davalı tanıklarının da davacının bir süre davalı yanında çalışıp ayrılarak tekrar işe başladığını bildirdikleri, davacının eksik bildirildiğini iddia ettiği dönemlerde davalı işyerinde aralıksız fiilen çalıştığını hiç kuşkuya yer vermeyecek biçimde ispat edemediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
    Özel Dairenin Bozma Kararı:
    8. Denizli 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    9. Yargıtay 10. Hukuk Dairesince 11.02.2016 tarihli ve 2015/16277 E., 2015/1645 K. sayılı kararı ile; “…1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delilere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
    2-) Davalı işverene ait diş hekimliği muayenehanesi niteliğindeki işyerinden 15.03.2004– 01.08.2005, 23.06.2006 – 01.10.2006 tarihleri arasında davalı Kuruma tam gün üzerinden eksiksiz sigortalılık bildirimleri gerçekleştirilen davacı hakkında işe giriş bildirgesi ve 27.04.2004 tarihli İşyeri Durum Tespit Tutanağı düzenlendiği, 15.03.2004 günü çalışmaya başlandığı bilgisini içeren anılan belgelerde davacının imzasının yer aldığı anlaşılmakta olup istem, 15.03.2003 – 17.05.2008 döneminde hizmet akdine tabi olarak aralıksız geçmesine karşın bildirilmeyen çalışma sürelerinin tespitine ilişkindir.
    Davanın yasal dayanağı 506 sayılı Kanunun 79/10. maddesi olup anayasal haklar arasında yer alan sosyal güvenliğin yaşama geçirilmesindeki etkisi gözetildiğinde, sigortalı konumunda geçen çalışma sürelerinin saptanmasına ilişkin bu tür davalar kamu düzeni ile ilgili olduğundan özel bir duyarlılıkla ve özenle yürütülmeleri zorunludur. Bu bağlamda, hak kayıplarının ve gerçeğe aykırı sigortalılık süresi edinme durumlarının önlenmesi, temel insan haklarından olan sosyal güvenlik hakkının korunabilmesi için, tarafların gösterdiği kanıtlarla yetinilmeyip gerek görüldüğünde kendiliğinden araştırma yapılarak delil toplanabileceği açıktır.
    İmzalı işe giriş bildirgesi ve Kurum Yoklama Memuru tarafından hazırlanan İşyeri Durum Tespit Tutanağı karşısında, 15.03.2004 tarihi öncesine ait çalışma iddiasının eşdeğer yazılı belgeyle kanıtlanamadığı belirgindir. Kalan dönemler bakımından ise dosyada yer alan bilgiler ve tanık ifadeleri karar vermeye elverişsiz olduğundan, işverence aylık prim ve hizmet belgelerinin düzenlenmemiş olması da dikkate alınarak aynı çevrede faaliyet yürüten işverenler ve çalışanlar yöntemince belirlenip bilgi ve görgülerine başvurulmalı, gerektiğinde varsa muayene/tedavilere ilişkin kayıtlardan yararlanılarak hastalar saptanıp dinlenilmeli, belirdiği takdirde tanık anlatımları arasındaki çelişkiler giderilmeli ve elde edilecek sonuca göre hüküm kurulmalıdır.
    Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
    O hâlde, davacı vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    10. Denizli 1. İş Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2016/71 E., 2016/135 K. sayılı kararı ile; aynı çevrede faaliyet yürüten çalışan ve işverenlerin araştırıldığını, tarafları tanımadıklarını beyan ettikleri, bu konuda yeniden araştırma yapılarak bu kişilerin dinlenmesinin sonucu değiştirmeyeceği, davalı işyerinin bir apartman dairesinde randevu esası ile çalıştığını herkesin kolaylıkla girip çıkabildiği bu nitelikteki işyerlerinde işyeri çalışanlarının tanınmasının mümkün olmadığı, davacıyı tanıyan başkaca komşu işyeri çalışan veya işverenleri varsa bunun davacı tarafından bildirilmesinin gerektiğini, işyeri muayene ve tedavi kayıtlarına davacı tarafından delil listesinde dayanılmadığı, iş müfettişlerince yapılan idari soruşturmada da bu tür kayıtlara rastlanmadığı, ispatlanamayan dava konusu dönemde davacının muris babasından yetim aylığı aldığı, Kuruma sigortalı çalıştığı süreleri kendi talep ve beyan dilekçeleriyle bildirdiği, resmî kayıtlar karşısında tanık anlatımlarına üstünlük tanınamayacağı gerekçesiyle ve önceki gerekçeler de eklenmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    11. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    12. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davalı işverene ait diş hekimliği muayenehanesi niteliğindeki işyerinden 15.03.2004-01.08.2005, 23.06.2006-01.10.2006 tarihleri arasında davalı Kuruma tam gün üzerinden eksiksiz sigortalılık bildirimleri gerçekleştirilen davacının 02.08.2005-22.06.2006 ve 02.10.2006-17.05.2008 tarihleri arasında da davalı işyerinde çalışıp çalışmadığının tespiti bakımından, mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    13. 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu"nun (5510 sayılı Kanun) 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren geçici 7. maddesinde, “…bu Kanunun yürürlük tarihine kadar 506 sayılı, 1479 sayılı, 2925 sayılı, bu Kanun ile mülga 2926 sayılı, 5434 sayılı Kanunlar ile 506 sayılı Kanunun geçici 20. maddesine göre sandıklara tâbi sigortalılık başlangıçları ile hizmet süreleri, fiilî hizmet süresi zammı, itibarî hizmet süreleri, borçlandırılan ve ihya edilen süreler ve sigortalılık sürelerinin tabi oldukları kanun hükümlerine göre değerlendirilir." yönünde düzenleme bulunmaktadır.
    14. Bu durumda, 01.10.2008 tarihinden önceki döneme ilişkin hizmet tespiti uyuşmazlıklarında 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu (506 sayılı Kanun); bu tarihten sonraki dönem bakımından ise 5510 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
    15. Öncelikle ifade etmek gerekir ki, mülga 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları başlıca üç başlık altında toplanmaktadır.
    Bunlar: a) Çalışma ilişkisinin kural olarak hizmet sözleşmesine dayanması, b) işin işverene ait iş yerinde ya da iş yerinden sayılan yerlerde iş organizasyonu içerisinde yapılması, c) çalışanın 506 sayılı Kanun’un 3. maddesinde belirtilen istisnalardan olmaması şeklinde sıralanabilir. Sigortalı olabilmek için bu koşulların bir arada bulunması zorunludur.
    16. 506 sayılı Kanun’un 2. maddesine göre, bu Kanun anlamında sigortalı olarak çalışabilmenin temel koşulu, hizmet sözleşmesine dayalı çalışmanın bulunmasıdır. Bu anlamda bir sözleşme, hizmet sözleşmesi olarak kabul edilmediğinde 506 sayılı Kanun anlamında sigortalıktan da söz edilemeyecektir.
    17. İşçi ve sigortalı kavramlarının tanımında hizmet sözleşmesinden hareket edilmekteyse de, 4857 sayılı İş Kanunu (4857 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılan 1475 sayılı İş Kanunu’nda ve 506 sayılı Kanun’da bu sözleşmenin tanımına ilişkin bir hükme yer verilmemiştir. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir.” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “Hizmet akdi” sözcüğü terk edilmiş, yerine “İş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
    18. Hizmet akdi, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 313. maddesinin birinci fıkrasında ise, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeyi ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeği taahhüt eder.” şeklinde tanımlanmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirgin iken, 4857 sayılı Kanun’da daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir. 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesinde ise, hizmet akdinin 22.04.1926 tarihli ve 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda tanımlanan hizmet akdini ve iş mevzuatında tanımlanan iş sözleşmesini veya hizmet akdini ifade edeceği belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, 506 sayılı Kanun döneminde sigortalı niteliğini kazanmanın koşulları 5510 sayılı Kanun döneminde de farklılık arz etmemektedir.
    19. Hemen belirtilmelidir ki, 5510 sayılı Kanun’un atıf yaptığı 818 sayılı Kanun 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (6098 sayılı Kanun) ile yürürlükten kaldırılmıştır. 6098 sayılı Kanun’un 393. maddesinin birinci fıkrasına göre, “Hizmet sözleşmesi, işçinin işverene bağımlı olarak belirli veya belirli olmayan süreyle işgörmeyi, işverenin de ona zamana ve yapılan işe göre ücret ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” Bu hâliyle 5510 sayılı Kanun’un 3/11. maddesi uyarınca 818 sayılı Borçlar Kanunu’na yapılan atfın artık 6098 sayılı Kanun’un 393/1. maddesine yapıldığının kabulü gerekecektir.
    20. Sigortalılık niteliğinin kazanılması açısından işveren ile çalıştırılan kişi arasında hizmet sözleşmesinin yapılması tek başına yeterli değildir. Ayrıca işin işverene ait işyerinde ya da işyerinden sayılan yerlerde yapılması gerekmektedir. Mülga 506 sayılı Kanun’un 5. maddesine göre işyeri, bir hizmet sözleşmesine dayanarak bir veya birkaç işveren tarafından çalıştırılanların işlerini yaptıkları yerdir. İşin niteliği ve yürütümü bakımından işyerine bağlı bulunan yerlerle dinlenme, çocuk emzirme, yemek, uyku, yıkanma, muayene ve bakım, beden veya meslek eğitimi yerleri, avlu ve büro gibi diğer eklentiler ve araçlar da işyerinden sayılır. Ayrıca 5510 sayılı Kanun"un geçici 7. maddesi uyarınca, uygulama yeri bulan 506 sayılı Kanun"un 2. ve 6. maddelerinde öngörülen koşulların oluşmasıyla birlikte çalıştırılanlar, kendiliğinden sigortalı sayılırlar. Ancak, bu kimselerin ayrıca aynı Kanun’un 3. maddesinde sayılan istisnalara girmemesi gerekir. Çalıştırılanların, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın sigortalı niteliğini kazanmaları 506 sayılı Kanun"un 6. maddesinin 1. fıkrasında yer alan açık hüküm gereğidir.
    21. Ne var ki, sigortalıların bazı haklardan yararlanmaları öncelikle Kurum’a bildirilmeleri, belirli süre prim ödemiş olmaları ve kanunun gerektirdiği bilgilerin açık bir şekilde bilinmesi koşullarına da bağlıdır. Anılan bilgi ve belgelerin Kuruma ulaştırılmaması veya eksik ulaştırılması hâlinde ise bildirimsiz (kaçak) çalıştırma olgusu ortaya çıkacaktır. Bu durum, prim ve gelir vergisi ödememek için işverenlerce sıklıkla başvurulan bir yol olup, ülkenin gerçeklerinden biridir. İşte bu noktada, işçinin bir takım yasal haklardan yararlanabilmesi için sigortalı hizmetinin tespitini istemesi gereği ortaya çıkmaktadır.
    22. Somut olayda uygulanması gereken ve yukarıda belirtilen amaca yönelik davaların yasal dayanağı mülga 506 sayılı Kanun"un 79. maddesinin onuncu fıkrasında “Yönetmelikle tespit edilen belgeleri işveren tarafından verilmeyen veya çalıştıkları kurumca tespit edilmeyen sigortalıların hizmetlerinin geçtiği yılın sonundan başlayarak 5 yıl içerisinde mahkemeye başvurarak hizmet tespiti isteyebilecekleri” hükmüne yer verilmiştir.
    23. Sigortalı tarafından açılan hizmet tespiti davasında her türlü delille kanıtlanabilen çalışma olgusunun usulünce belirlenmesinden sonra, bu çalışmanın sigortalı çalışma olup olmadığı ve çalışılan zaman üzerinde durulmalıdır.
    24. Sosyal güvenlik hukukunun hem kamu hukuku hem de özel hukuk alanında kalan özellikleri dikkate alındığında, özellikle hizmet tespiti davalarında kendiliğinden araştırma ilkesinin ağır bastığı görülür. Gerçekten hizmet tespiti davaları, taraflarca getirilme (hazırlama) ilkesi kapsamı dışında olup, kendiliğinden araştırma ilkesi söz konusudur.
    25. Sigortalılık başlangıç tarihi ve hizmet tespitine yönelik davaların kamu düzenini ilgilendirdiği ve bu nedenle özel bir duyarlılık ve özenle yürütülmesi icabettiği Yargıtay’ın yerleşmiş içtihadı gereği olduğundan, kamu düzenini ilgilendiren hizmet tespiti davalarında, hâkimin özel bir duyarlılık göstererek delilleri kendiliğinden toplaması ve sonucuna göre karar vermesi gerekir. Kendiliğinden araştırma ilkesinin uygulandığı bu davalarda ispat yükü, bir tarafa yüklenemez.
    26. Öte yandan, hizmet tespiti davalarının amacı, hizmetlerin karşılığı olan sosyal güvenlik haklarının korunması olduğundan, tespiti istenen dönemde kişinin sigortalı niteliği taşıyıp taşımadığı ile yapılan işin Kanun kapsamına girip girmediği araştırılmalıdır. Çalışma iddiasının gerçeğe uygunluğu ancak bu koşullar varsa inceleme konusu yapılabilecektir.
    27. Çalışma olgusu her türlü delille ispatlanabileceğinden bu davalarda işyerinde tutulması gerekli dosyalar ile Kurumdaki belge ve kanıtlardan yararlanılmalı, ücret bordroları getirtilmeli, müfettiş raporları olup olmadığı araştırılmalı, mümkün oldukça tespiti istenen dönemde işyerinin yönetici ve görevlileri, işyerinde çalışan öteki kişiler ile o işyerine komşu ve yakın işyerlerinde, tarafları veya işyerini bilen veya bilebilecek durumda olanlar zabıta marifetiyle araştırılarak saptanmalı, sigortalının hangi işte hangi süre ile çalıştığı, çalışmanın konusu, sürekli, kesintili, mevsimlik mi olduğu, başlangıç ve bitiş tarihleri ve alınan ücret konularında beyanları alınarak, tanıkların sözleri değerlendirilirken bunların inandırıcılığı üzerinde durulmalı, verdikleri bilgilere nasıl vakıf oldukları, işveren ve işçiyle, işyeriyle ilişkileri, bazen uzun yılları kapsayan bilgilerin insan hafızasında yıllarca eksiksiz nasıl taşınabileceği düşünülmeli, beyanları diğer yan delillerle desteklenmelidir.
    28. Bu amaçla tanıkların hizmet tespiti istenen tarihte işyeri veya komşu işyeri sigortalısı ya da işvereni olup olmadıkları araştırılmalı, davalı Kurumdan, bu kişilerin belirtilen tarihte sigortalılık bildirimlerinin hangi işyerinden yapılmış olduğu da sorularak, elde edilen bilgilerin ifadelerde belirtilen olgularla örtüşüp örtüşmediği de irdelenmeli, işyerinin kapsam, kapasite ve niteliği ile bu beyanlar kontrol edilmelidir.
    29. Diğer taraftan bu davalarda, işverenin çalışma olgusunu kabulü ya da reddinin tek başına hukuki bir sonuç doğurmayacağı da göz önünde tutulmalıdır.
    30. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2019 tarihli ve 2015/10-3039 E., 2019/207 K.; 16.10.2018 tarihli ve 2015/10-1098 E., 2018/1439 K.; 27.06.2018 tarihli ve 2016/21-2358 E., 2018/1289 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
    31. Davacı 15.03.2003-17.05.2008 tarihleri arasında davalı işverene ait diş hekimliği işyerinde kesintisiz şekilde çalıştığını bildirmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtlarından davacının davalı işyerinde 15.03.2004-01.08.2005 ve 23.06.2006-01.10.2006 tarihleri arasında çalıştığı tespit edilmiştir. Özel Daire bozma kararında da belirtildiği gibi 15.03.2004 tarihli imzalı işe giriş bildirgesi ile Kurum Yoklama Memuru tarafından hazırlanan işyeri durum tespit tutanağı karşısında 15.03.2004 tarihi öncesine ait çalışma iddiası eşdeğer yazılı belgeyle kanıtlanamamıştır. Özel Daire ile mahkeme arasındaki ihtilaf davacının 02.08.2005-22.06.2006 ve 02.10.2006-17.05.2008 tarihleri arasında da davalı işyerinde çalışıp çalışmadığının tespiti noktasındadır. Davacının 01.08.2005 tarihinde işten ayrıldığı yolunda Kuruma herhangi bir bildirimde bulunulmadığı gibi 01.10.2006 tarihinde işe girdiğini gösteren işe giriş bildirgesi de bulunmamaktadır. Davalı işyeri bir diş hekimliği muayenehanesi olup davacının 15.03.2004-01.08.2005 ve 23.06.2006-01.10.2006 tarihleri arasında davalı Kuruma tam gün üzerinden eksiksiz sigortalılık bildirimleri gerçekleştirilmiştir.
    32. Bahse konu bilgi ve belgeler karşısında mahkemece yapılan araştırmanın yeterli olduğundan, ilgili kayıtların karar vermeye elverişli bulunduğundan bahsedilemez. Bu nedenle, tespit istenen dönem yönünden Özel Daire bozma kararında gösterilen şekilde ayrıntılı ve yeterli inceleme yapılarak sonuca gidilmelidir.
    33. Ayrıca, dava konusu dönemde işyerinin faal olup olmadığı, apartman yöneticisi ve kapıcısının bulunup bulunmadığının araştırılması varsa beyanlarına başvurulması, tanık beyanlarından işyerinde bir muhasebeci ve şoförün de çalıştığı açıklandığından bu kişilerin de tespit edilerek çalışmanın varlığı, süresi yönünden bilgi ve görgülerine başvurulmalı, yapılacak bütün bu araştırmalardan sonra tanıklar yeniden dinlenerek ifadeleri arasındaki çelişkiler giderilmeli, beyanları bütün delillerle birlikte değerlendirilerek işin ve işyerinin niteliği de nazara alınmalı, böylece bu konuda gerekli tüm soruşturma yapılarak uyuşmazlık konusu husus, hiçbir kuşku ve duraksamaya yer bırakmayacak biçimde çözümlenip, davacının çalıştığı iddia edilen süreler tereddütsüz belirlenerek varılacak sonuca göre bir karar verilmelidir.
    34. O hâlde, mahkemece önceki kararda direnilmesi doğru olmadığından, hüküm Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ile bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince Özel Daire bozma kararında gösterilen ve yukarıda belirtilen genişletilmiş gerekçe ile BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
    Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 26.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi