Esas No: 2017/1244
Karar No: 2020/228
Karar Tarihi: 26.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1244 Esas 2020/228 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “muris muvazaası nedeniyle alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesince davalı ... yönünden davanın reddine, diğer davalılar yönünden kısmen kabulüne ilişkin olarak verilen karar davacı ve bir kısım davalılar vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılardan ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve direnme kararının verildiği tarih itibariyle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 438. maddesinin 2. fıkrası hükmü gereğince direnme kararlarının temyiz incelemesinde duruşma yapılamayacağından davalılar vekilinin duruşma isteğinin reddine karar verilip dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili dava dilekçesi ve dava dilekçesindeki talebini açıkladığı 05.01.2010 tarihli dilekçesinde; müvekkilinin 27.08.2008 tarihinde vefat eden muris ..."nün altı çocuğundan biri olduğunu, murisin hayatta iken çok sayıda taşınır ve taşınmaz mal edindiğini, eski 2798 parsel sayılı taşınmazın da murise aitken imar uygulaması sonucu üzerindeki iki adet binanın yıkılarak 25306 ada 11 parsele revizyon gördüğünü, mirasbırakanın bu taşınmazdaki 128/9150 payını davalı ..."ye, 128/9150 payını ..."ye, 86/9150 payının ise ..."ye, diğer payları da davalılardan ... ile ..."in babası olan müteveffa... ile davalı ..."ye muvazaalı olarak sattığını, yapılan satış işlemleri karşılığında hiçbir bedel ödenmediğini, sonrasında ise yapılan kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle davalıların bir kısmının aynı binadan bir kısmının ise paylarını satarak Etimesgut"tan daire satın aldıklarını, murisin vefatından birkaç ay önce de bankadaki 101.000,00TL birikimini davalılardan ..."nün eşi olan dava dışı..."ye aktardığının anlaşılması üzerine tüm mirasçıların toplanarak bu paranın paylaşıldığını ve bu konuda 14.10.2008 tarihli taksim sözleşmesinin imzalandığını, ancak davalıların bu sözleşmeye müvekkilinin tek gözünün görmüyor olmasından faydalanarak "...Feragat ettiğimizi, babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul beyan ve taahhüt ederiz" şeklinde ibare yazdıklarını, bu durumu akşam eve dönünce başkalarının yardımı ile öğrenen müvekkilinin noterden gönderdiği ihtarname ile bahsi geçen hükmü kabul etmediğini bildirdiğini, mirasbırakan tarafından müvekkilinin hakkı gözetilmeksizin yapılan devirlerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, yeni 25306 ada 11 parsel sayılı taşınmazdaki 12,15 ve 17 numaralı bağımsız bölümler nedeniyle davacının payına düşen bedelin hesaplanarak tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5.1. Davalılar ..., ..., ... ile ... vekili; tüm davalılara husumet yöneltilmesinin doğru olmadığını, ayrıca davacı tarafın taksim sözleşmesinin geçersizliğini iddia etmiş olması nedeniyle öncelikle bu konuda dava açması gerektiğini, dava konusu dairelerin de muristen alınmadığını, yıllar önceki arsanın kat karşılığı olarak yükleniciye verildiğini ve bu aşamada murisin çocukları arasında adil ve dengeli bir dağıtım yaptığını, dağıtım sırasında davacının Hoşdere Caddesinde bir daire alacağını ve kardeşleriyle birlikte oturmak istemediğini söylemesi üzerine murisin bu dairenin borcunu ödediğini, mirasçıları arasında bir ayrım yapmasının kesinlikle söz konusu olmadığını, paylaştırma kastıyla yaptığı devirlerin muvazaalı olarak kabul edilemeyeceğini, tüm mirasçılar arasında geçerli bir taksim sözleşmesi ve ibraname bulunduğunu, 14.10.2008 tarihli sözleşmede davacının "...babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul beyan ve taahhüt ederiz" demek ve altını imzalamak suretiyle bu hususu kabul etmiş iken dava açmasının anlaşılır bir durum olmadığı gibi anılan sözleşmeden dönmeyi gerektirir bir durumun da bulunmadığını, iyi niyetli olmayan davacının maddi durumunun çok daha iyi olduğunu, taşınmazlarını ne şekilde edindiğini açıklaması halinde murisin çocukları arasında ayrım yapmadığının anlaşılacağını savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Diğer davalılar ..., ... ile ...; 12.02.2009 tarihli duruşmada imzalı olarak davayı kabul ettiklerini ve davacının davasında haklı olduğunu beyan etmişlerdir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.09.2011tarihli ve 2008/460 E., 2011/314 K. sayılı kararı ile; davanın muris muvazaasına dayalı bedel istemine ilişkin olduğu, dava konusu bağımsız bölümlerin bulunduğu 11 parsel sayılı taşınmazda murisin 256/9150 payını 13.12.1979 tarihinde davalı ... ile davalılar ... ve ..."in babası olan..."ye satış suretiyle temlik ettiği, 342/9150 payını da 08.11.1985 tarihinde ..., ... ve ..."ye satış suretiyle devrettiği, kat karşılığı inşaat sözleşmesine göre bu paylar karşılığında iki adet dairenin verildiği ve bu iki dairenin dava konusu olduğu, mirasçılar arasında taksim sözleşmesi var ise de bu durumun muvazaalı satışa yönelik dava hakkını ortadan kaldırmayacağı, bu nedenle muvazaa olgusunun değerlendirildiği, olayların olağan akışı ile taraflarla muris arasındaki beşeri ilişki dikkate alındığında ise murisin satış yapmakta haklı bir nedeninin bulunmadığı, tarafların da taşınmazları satın alacak güçlerinin olmadığı, dolayısıyla davaya konu temliklerin muvazaalı olduğu gerekçesiyle bir kısım davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulüne, davalı ... hakkındaki davanın ise yerinde olmadığından reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili ile davalılardan ..., ... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 12.11.2013 tarihli ve 2012/15879 E., 2013/15637 K. sayılı kararı ile; "...Hemen belirtmek gerekir ki; mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilmeyeceğinden olayda 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Öte yandan, denkleştirmenin mirasbırakana ait her bir taşınmazda her mirasçısına pay ya da hak vermesi şeklinde yapılmasına gerek olmayıp, tüm mal varlığında her bir mirasçıya kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde, mirasbırakanın amacının mal kaçırma olmadığı, sağlığında mal varlığını mirasçıları arasında paylaştırma kastı taşıdığının kabulü zorunludur.
Somut olaya gelince; mirasbırakanın ölümünden sonra tüm mirasçılarının imzasını taşıyan 14.10.2008 tarihli sözleşmenin 4. maddesinin altındaki ""babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul, beyan ve taahhüt ederiz "" şeklindeki beyana karşı usulüne uygun bir biçimde sahtelik iddiası ileri sürülmemiştir. Bu durumda belirtilen beyanın geçerli olduğunu kabul etmek zorunlu olup, miras bırakanın davacıya da kazandırımda bulunduğunun kabulü gerekmektedir. Keza, davalı tanık ifadelerinden davacının aldığı dairenin parasının muris tarafından ödendiği, miras bırakanla çocukları arasında özellikle de davacı ile mirasbırakan arasında bir husumetin olmadığı, mal kaçırmak için bir nedenin varlığının ortaya konulamadığı, mirasbırakanın gerçek irade ve amacının mal kaçırmak olmadığı, denkleştirme amacıyla hareket ettiği sonucuna varılmaktadır.
Hâl böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirmeyle yazılı şekilde kabulüne karar verilmesi doğru değildir..."gerekçesi ile karar oy çokluğuyla bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Ankara 14. Asliye Hukuk Mahkemesinin 27.11.2014 tarihli ve 2014/202 E., 2014/577 K. sayılı kararında ile; ilk hükümdeki gerekçeler yanında 14.10.2008 tarihli belgenin dava konusu taşınmazları kapsamadığı, davalıların denkleştirme savunmasının da tanıkların başka delillerle desteklenmeyen soyut beyanları ile kanıtlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalılardan ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 25306 ada 11 parsel sayılı ana taşınmazın geldisi olan 2798 parsel sayılı taşınmazda, tarafların ortak mirasbırakanı ... tarafından 08.11.1985 tarihinde 256/9150 payın yarı yarıya olmak üzere oğulları ... ile ..."ye, 86/9150 payın da diğer oğlu ..."ye satış suretiyle devrine dair yapılan temlikin gerçekte diğer mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı bedel istemine ilişkindir.
13. Hemen belirtmek gerekir ki; irade ve beyan arasında bilerek yaratılan uyumsuzluk şeklinde tanımlanan muvazaa, pozitif hukukumuzda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 19. (mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 18.) maddesinde düzenlenmiştir.
Anılan maddenin birinci fıkrası; "Bir sözleşmenin türünün ve içeriğinin belirlenmesinde ve yorumlanmasında, tarafların yanlışlıkla veya gerçek amaçlarını gizlemek için kullandıkları sözcüklere bakılmaksızın, gerçek ve ortak iradeleri esas alınır." hükmünü taşımaktadır.
14. Buna göre muvazaa; tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile ve fakat kendi gerçek iradelerine uymayan ve aralarında hüküm ve sonuç doğurmayan bir görünüş yaratmak hususunda anlaşmalarıdır, şeklinde tanımlanabilir.
15. Muvazaa daha çok sözleşmenin yorumuyla ilgili olduğundan, öğreti ve uygulamada kapsamlı olarak incelenmiş ve belirli kurallara bağlanmıştır. Gerek öğretide ve gerekse uygulamada muvazaa, mutlak ve nispi muvazaa olarak iki gruba ayrılmaktadır; mutlak muvazaada taraflar herhangi bir hukuki işlem yapmayı (oluşturmayı) istemezler, yalnız görünüşte bir hukuki işlem için gerekli irade açıklamasında bulunurlar; nispi muvazaada ise taraflar gerçekten belli bir hukuki işlem yapmak isterler, ancak onu saklamak amacıyla, bir başka hukuki işlemin kurulduğu görüşünü yaratmak üzere irade açıklamasında bulunurlar.
16. Taraflar ister yalnız bir görünüş yaratmayı, ister ikinci bir gizli işlem yapmayı arzu etmiş olsunlar, görünüşteki (zahiri) işlem tarafların gerçek iradelerine uymadığından, ilke olarak herhangi bir sonuç doğurmaz. Muvazaada görünüşteki işlemin her türlü hukuki sonuçtan yoksun olması, tarafların ortak iradelerinin bu yolda olmasından kaynaklanmaktadır.
17. Eldeki davanın konusunu oluşturan ve "muris muvazaası" olarak isimlendirilen muvazaa türünün ise Türk Hukukunda büyük bir yeri ve önemi vardır. Muvazaa davalarının büyük bölümü muris muvazaasına ilişkin bulunmaktadır.
18. Az yukarıda açıklanan Türk Borçlar Kanunu"nun genel hükmü dışında muris muvazaasına ilişkin bir düzenleme kanunlarımızda yer almamaktadır. Muris muvazaası kaynağını daha çok Yargıtay İçtihatlarından ve bilimsel görüşlerden almakta ise de esas kaynağını 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı oluşturmaktadır.
19. 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı içtihadı Birleştirme Kararı ile "Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmiş bulunması hâlinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçıların, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanunu"nun 18. maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507 ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına" karar verilmiştir.
20. 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı, mirasbırakanın tapulu taşınmazlarının temliklerinde yaptığı muvazaalı işlemlere ilişkindir.
21. Muris muvazaasında, mirasbırakan ile sözleşmenin karşı tarafı, aralarında yaptıkları bağış sözleşmesini genellikle satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile gizlemektedirler. Başka bir anlatımla, mirasbırakan ile karşı taraf malın gerçekten temliki hususunda anlaşmışlardır. Görünüşteki ve gizlenen sözleşmelerin her ikisinde de samimi olarak temlik istenmektedir. Ne var ki, görünüşteki satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesinin vasfı (niteliği) muvazaalı sözleşme ile değiştirilmekte, ayrıca gizli bir bağış sözleşmesi düzenlenmektedir. Görünüşteki sözleşmenin vasfı (niteliği) tamamen değiştirildiğinden, muris muvazaası aynı zamanda "tam muvazaa" özelliği de taşımaktadır.
22. Muris muvazaasını öteki nispi muvazaalardan ayıran unsur ise mirasçıları aldatmak amacıyla yapılmasıdır. Daha açık bir anlatımla, 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere bu muvazaa türünde mirasbırakan, mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapuda kayıtlı taşınmaz malı hakkında tapu memuru önünde iradesini satış veya ölünceye kadar bakma akdi şeklinde açıklamaktadır.
23. Bu nedenle, mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalıdır. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının bulunmaması hâlinde 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmamaktadır.
24. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi de davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
25. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması ise genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
26. Mirasbırakanın gerçek irade ve amacının mirasçıdan mal kaçırmak olduğunu ise gerek 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu"nun 6. maddesindeki "Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri, hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatla yükümlüdür" hükmü ve gerekse 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 190/1. maddesindeki "İspat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir" hükmü uyarınca davacı taraf kanıtlamalıdır.
27. Başka bir anlatımla, muris muvazaası davalarında mirasbırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı ve terekeden mal kaçırma amacıyla yapıldığını ispat yükü davacı tarafa aittir. Delillerin az yukarıda açıklanan olgulardan da yararlanılmak suretiyle her somut olayın özelliğine göre değerlendirmesi gerekmektedir.
28. Diğer yandan, mirasbırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırma kastından söz edilemeyeceğinden olayda 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının uygulanamayacağı kuşkusuzdur. Denkleştirmenin de mirasbırakana ait her bir taşınmazda her mirasçısına pay ya da hak vermesi şeklinde yapılmasına gerek olmayıp, tüm mal varlığında her bir mirasçısına kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde, mirasbırakanın amacının mal kaçırmak olmadığı, sağlığında mal varlığını mirasçıları arasında paylaştırma kastı taşıdığı kabul edilmelidir.
29. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; 1928 doğumlu olan mirasbırakan ..."nün dava konusu taşınmazda paydaş iken 13.02.1979 tarihinde 170/9150 payını 10.000TL bedelle oğulları ... ve..."ye satış suretiyle eşit olarak temlik ettiği, 08.11.1985 tarihinde ise 342/9150 payın 256/9150 payını yarı yarıya olmak üzere oğulları ... ve ..."ye, 86/9150 payı da ..."ye toplam 2.600.000TL bedelle satış suretiyle temlik ettiği, altı oğlu bulunan ve 2008 yılında vefat eden murisin anılan taşınmazda davacı oğluna verdiği bir payın bulunmadığı anlaşılmaktadır.
30. Kendilerine 13.02.1979 tarihinde ilk temlikin yapıldığı davalı ... ile..."nün mirasçıları olan ... ve ... davayı kabul etmişlerdir.
31. 08.11.1985 tarihinde ikinci temlikin yapıldığı davalılar ise davayı kabul etmemiş, murisin mal kaçırma kastının bulunmadığını, davacıya da ev satın aldığı sırada para olarak katkıda bulunduğunu ve kesinlikle çocukları arasında bir ayrım yapmadığını savunmuşlardır.
32. Az yukarıda açıklandığı gibi muris muvazaası olgusundan bahsedebilmek için mirasbırakanın muvazaalı işlemi yaparken gerçek irade ve amacı mirasçılarından mal kaçırmak olmalı ve bu husus davacı tarafından kanıtlanmalıdır. Eldeki davada ise mirasbırakanın davacı oğlundan mal kaçırmasını gerektirir bir durumun varlığı kanıtlanmış değildir. Aksine, dinlenen tanık beyanlarından mirasbırakanın henüz imar uygulaması görmeden önce dava konusu taşınmazdaki payını beş oğluna devrettiği, davacı oğluna ise başka bir yerden ev satın aldığı sırada para vererek katkıda bulunduğu anlaşılmaktadır.
33. Murisin mirasçılarından mal kaçırma amacının söz konusu olmadığı durumda 01.04.1974 tarih ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının uygulama olanağı bulunmadığı gibi paylaştırma kastı ile mal varlığından her bir mirasçısına kabul edilebilir ölçüde bir mal veya hak vermesi hâlinde de uygulanması mümkün olmayacaktır.
34. Diğer yandan murisin ölümünden sonra mirasçılar arasında 14.10.2008 tarihli sözleşme imzalanmıştır. Anılan sözleşmede davaya konu taşınmazla ilgili bir hüküm bulunmamakla birlikte aksi kanıtlanmayan bu belgede yer alan ifadeler ile davacı da dâhil olmak üzere tüm mirasçıların murisin sağlığında çocukları arasında adil davrandığını kabul ettikleri anlaşılmaktadır.
35. Yine belirtmek gerekir ki, bir kısım davalılardan ..., ... ve ... davacının haklı olduğunu belirterek davayı kabul etmişler ise de davalı ... ile..."ye mirasbırakan tarafından 13.02.1979 tarihinde, davayı kabul etmeyen diğer davalılara ise 08.11.1985 tarihinde pay temliki yapılmıştır. Mirasbırakanın sağlığında davacıya Ankara Hoşdere Caddesinde ev alırken para yardımında bulunduğu tartışmasız olması karşısında mirasbırakanın mal kaçırma amacından söz edilemeyecektir. Davacının haklı olduğunu belirterek davayı kabul eden davalıların 14.10.2008 tarihli "Mirasçılar Arası Taksim Sözleşmesi ve Karşılıklı İbraname" başlıklı belgenin 4.bendinin son cümlesindeki "feragat ettiğimizi, babamızın kardeşler arasında adil davrandığını kabul ve beyan ederiz" şeklindeki imzalı beyanlar dikkate alındığında mahkemede davayı kabul etmelerinin mirasbırakanın iradesinin mal kaçırma olduğunu göstermeyecektir.
36. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, somut olayda mirasbırakanın mal satmasını gerektirir bir ihtiyacı ve haklı nedeninin bulunmadığı, davalıların da taşınmazı satın alacak güçlerinin olmadığı, kendisine temlik yapılan ... ile..."nün mirasçılarının da davacının haklı olduğunu beyan ederek davayı kabul ettikleri gözetildiğinde mirasbırakanın yaptığı tüm temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, mirasçılar arasında düzenlenen 14.10.2008 tarihli belgenin ise dava konusu taşınmazı kapsamadığı, açıklanan sebeplerle direnme kararı yerinde olduğundan dosyanın miktara yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
37. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece bozma kararına uyularak, davalılar ..., ... ve ... yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçelerle direnme kararı verilmiş olması doğru değildir.
38. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar ..., ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Aynı Kanun"un 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 26.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.