
Esas No: 2018/919
Karar No: 2019/1149
Karar Tarihi: 19.02.2019
Yargıtay 21. Hukuk Dairesi 2018/919 Esas 2019/1149 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ: Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesi
TÜRK MİLLETİ ADINA
KARAR
A) Davacı İstemi;
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle, davacılardan ..."ın davalılardan işverene ait işyerinde çalışırken, 12/07/2009 tarihinde iş kazası sonucu yaralanıp malul kaldığını, Sosyal Güvenlik Kurumunca gelir bağlandığını, olayda davalıların tamamen kusurlu ve sorumlu olduğunu, ceza yargılamasında kusur raporu aldırılmışsa da, iş güvenliği kuralları nazara alınarak tüm davalıların kusur durumlarının yeniden değerlendirilmesi gerektiğini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere davacılardan kazalı ... için 150.000,00.-TL, davacılardan kazalının annesi ... için 50.000,00.-TL manevi tazminatın olay tarihinden yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, davanın belirsiz alacak kabulü ile müteselsil sorumlulardan istenebilecek manevi tazminat tutarlarının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.
B) Davalı Cevabı;
Davalılardan ... ve ... vekili cevap dilekçesinde özetle; olayın tamamen davacının tedbirsizlik ve dikkatsizliğiyle, kendi kusurundan kaynaklandığını, davacıyla tedavi sürecinde ilgilenildiğini, davalı işverenin kusurlu olmadığını, istenilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, davalılardan ..."ın manevi tazminat talep edemeyeceğini, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Davalılardan ..."a usulüne uygun davetiye tebliğine rağmen cevap dilekçesi sunulmamış, duruşmalara katılmamıştır.
C) İlk Derece Mahkemesi Gerekçesi:
“Olaya ilişkin işveren tahkikat evrakları, işyeri şahsi sicil dosyası, SGK tahkikat evrakları ve müfettiş raporları getirtilmiş, SGK tahkikatıyla olayın iş kazası olduğu, kurumca olay nedeniyle davacının işgöremezlik oranının % 51 olarak belirlenip gelir bağlandığı görülmüş, tarafların delilleri toplanmış, tanıklar dinlenmiş, ekonomik ve sosyal durum araştırma yapılmıştır. ... Asliye Hukuk Mahkemesi"ne ait 2010/246 E, 2013/624 K sayılı dava dosyası getirtilerek incelendiğinde; davacısının ..., davalıların ... İşletmesi ve ... olduğu, davacının 12/07/2009 tarihinde geçirdiği iş kazası nedeniyle maddi ve manevi tazminat talep edildiği, yargılama sırasında aldırılan 17/05/2012 tarihli bilirkişi raporuyla davacının %50, davalı ... İşletmesinin %50 kusurlu olduğunun belirlendiği, taraflarca takip edilmemekle 28/05/2013 tarihli karar ile davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği görülmüştür. ... 1. Sulh Ceza Mahkemesi"ne ait 2010/55 E, 2013/1067 K sayılı dava dosyasının Uyap"ta kayıtlı evrakları getirtilip incelendiğinde 12/07/2009 tarihli kaza nedeniyle sanıklar ..., ... hakkında taksirle yaralamaya neden olma suçundan yargılama sonucu sanıkların cezalandırılmasına karar verildiği görülmüştür.Mahkememizce kusur oranlarına ilişkin uzman bilirkişi kurulundan aldırılan rapor ile davalılardan işveren ... İşletmesinin işyerinde işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin tedbirleri yeterince almaması, denetim ve kontrolleri yapmaması nedeniyle %50 kusurlu olduğu, bu kusurun %5"lik kısmının işveren şirket yetkilisi davalılardan ..."e, %5"lik kısmının da işveren lunapark müdürü davalılardan ..."a ait olduğu, dikkatli ve tedbirli davranmayan, şahsi güvenliğini sağlamayan davacının %50 kusurlu olduğu belirlenmiş, bilirkişi kurulu raporu ayrıntılı ve gerekçeli olup, oluşa, dosya kapsamına uygun düştüğünden, az önce özetlenen ... Asliye Hukuk Mahkemesi"ne ait 2010/246 E, 2013/624 K sayılı dava dosyasında aldırılan kusur raporuyla uyumlu ve birbirini teyit ettiği görülmekle hükme esas alınmıştır.
Yargılama ve tüm dosya kapsamına göre; davacılardan ... açısından yapılan değerlendirmeye göre, dava konusu iş kazası nedeniyle davacının %51 oranında maluliyeti bulunduğu, davalı işverenin diğer davalılarla birlikte olayın oluşumunda %50 oranında kusurlu olduğu, buna göre davacının sosyal yaşantısı, iş göremezlik derecesi, ilerdeki artış ihtimali, hayat boyu çekeceği üzüntü, davalı işyerinin ekonomik durumu, paranın satın alma gücü, iş kazasının oluşumundaki kusur durumu, olayın oluş tarihi ve işleyecek faiz, TBK.nın 56.maddesi (yürürlükten kaldırılan BK"nın 47.maddesi) hükmüyle, 22.06.1966 gün, 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtilen ilkeler gözönünde tutularak hükümde gösterilen miktarda manevi tazminat takdirinin davacıda tatmin duygusu yaratabileceği görülmüştür.Diğer davacı ... açısından yargılama ve tüm dosya kapsamına göre; her ne kadar kazalının annesi olan davacı lehine iş kazası sonucu oluşan maluliyet nedeniyle manevi tazminat isteminde bulunulmuş ise de, davanın yasal dayanağı davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 56.maddesi 2.fıkrası olup, ağır bedensel zarar veya ölüm halinde, zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar paranın ödenmesine karar verilebilir hükmünün yer aldığı (yürürlükten kalkan BK 47.md), kural olarak bedensel zarara uğrayanın kendisinin manevi acısının bulunacağı ve yansıma yoluyla yakınlarının manevi tazminat isteyemeyeceği, ancak çok ağır bedensel zarar halinde yakınların da manevi acı duyacakları ve manevi tazminat isteyebilecekleri, kazalının iş kazası nedeniyle maluliyet oranının %51 olarak belirlendiği, emsal nitelikli Yargıtay kararlarına göre ağır bedensel zarardan söz edebilmek için maluliyetin %100"e yakın olması ya da doğrudan doğruya cismanı zarara uğrayan kazalının yakınının ruhsal sağlığının ağır şekilde bozulup, şok geçirip, tedavi görmek zorunda kalmaları halinde illiyet bağının gerçekleşmiş sayılacağı gibi, kazalının yakını olan davacının kazalının geçirdiği iş kazası nedeniyle böyle bir zarara maruz kaldığı iddia ve ıspat olunmamakla, buna ilişkin herhangi bir delil de sunulmamakla, koşulları oluşmadığından manevi tazminat talebinin reddi gerekmiştir” şeklinde belirtilmiştir.
D) İlk Derece Mahkemesi Kararı:
“Davacılardan ... açısından manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile, takdiren 75.000,00 TL"nin 12/07/2009 olay tarihinden yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine,
Fazla istemin reddine,
Davacılardan ... açısından manevi tazminat isteminin reddine, ” karar verilmiştir.
E)Bölge Adliye Mahkemesi Gerekçesinde Özetle;
“Taraflar arasında kusur oranları, davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılamayacağı ile manevi tazminat miktarı konularında uyuşmazlık bulunmaktadır.
İnsan yaşamının kutsallığı çevresinde işverenin, işyerinde işçilerin sağlığını ve iş güvenliğini sağlamak için gerekli olanı yapmak ve bu husustaki şartları sağlamak ve araçları noksansız bulundurmakla yükümlü olduğu 4857 sayılı İş Kanunu"nun 77. maddesinin açık buyruğu iken, 4857 sayılı Kanun"un 77. ve devamı bir kısım maddeleri 30.06.2012 tarih ve 28339 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu"nun 37. maddesiyle, 01.01.2013 tarihinde yürürlüğe girmek üzere yürürlükten kaldırılmış olup 6331 sayılı Kanun ile işverenin sağlık ve güvenlik önlemlerini alma yükümü daha ayrıntılı bir biçimde düzenlenmiştir.Buna göre, 6331 sayılı Kanun’un "İşverenin Genel Yükümlülüğü" kenar başlıklı 4. maddesinde:"İşveren, çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü olup bu çerçevede;
a)Mesleki risklerin önlenmesi, eğitim ve bilgi verilmesi dahil her türlü tedbirin alınması, organizasyonun yapılması, gerekli araç ve gereçlerin sağlanması, sağlık ve güvenlik tedbirlerinin değişen şartlara uygun hale getirilmesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi için çalışmalar yapar.
b)İşyerinde alınan iş sağlığı ve güvenliği tedbirlerine uyulup uyulmadığını izler, denetler ve uygunsuzlukların giderilmesini sağlar.
c)Risk değerlendirmesi yapar ve yaptırır.
ç)Çalışana görev verirken, çalışanın sağlık ve güvenlik yönünden işe uygunluğunu gözönüne alır.
d)Yeterli bilgi ve talimat verilenler dışındaki çalışanların hayati ve özel tehlike bulunan yerlere girmemesi için gerekli tedbirleri alır." hükmü düzenlenmiştir.
Aynı Kanun’un 5. maddesinde de risklerden korunma ilkeleri düzenlenmiştir. Buna göre maddede, "İşverenin yükümlülüklerinin yerine getirilmesinde aşağıdaki ilkeler göz önünde bulundurulur:
a)Risklerden kaçınmak,
b)Kaçınılması mümkün olmayan riskleri analiz etmek,
c)Risklerle kaynağında mücadele etmek,
ç)İşin kişilere uygun hale getirilmesi için işyerlerinin tasarımı ile iş ekipmanı, çalışma şekli ve üretim metotlarının seçiminde özen göstermek, özellikle tekdüze çalışma ve üretim temposunun sağlık ve güvenliğe olumsuz etkilerini önlemek, önlenemiyor ise en aza indirmek,
d)Teknik gelişmelere uyum sağlamak,
e)Tehlikeli olanı, tehlikesiz veya daha az tehlikeli olanla değiştirmek,
f)Teknoloji, iş organizasyonu çalışma şartları, sosyal ilişkiler ve çalışma ortamı ile ilgili faktörlerin etkilerini kapsayan tutarlı ve genel bir önleme politikası geliştirmek,
g)Toplu korunma tedbirlerine, kişisel korunma tedbirlerine öncelik vermek,
ğ)Çalışanlara uygun talimatlar vermek." hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere, işverenin çalışanlarla ilgili sağlık ve güvenliği sağlama yükümünün genel çerçevesi, 6331 sayılı Kanun’un 4. maddesinde çizilmiştir. Bu çerçevede işverenin, “çalışanların işle ilgili sağlık ve güvenliğini sağlamakla yükümlü” olduğu belirtildikten sonra işverenin yapacağı ve uymakla yükümlü bulunacağı birtakım esaslara yer verilmiştir. Bunun gibi aynı kanunun 5. maddesinde işverenin risklerden korunma sırasında uyacağı ilkeler, 10. maddede de, işyerinde sağlık ve güvenlik sağlanırken, işverenin yapacağı risk değerlendirmesi çalışmasında dikkate almakla yükümlü bulunduğu hususlar belirlenmiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 09.10.2013 tarih ve 2013/21-102 Esas, 2013/1456 Karar sayılı kararı).
Anılan düzenlemeler uyarınca davanın yasal dayanağı, 6331 sayılı Kanun"un 37. maddesi uyarınca yürürlükten kaldırılan ancak zararlandırıcı sigorta olayının meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan 4857 sayılı Kanun’un 77. maddesidir.
Zararlandırıcı olaya maruz kalan işçi, olay günü, müşterilerle birlikte gondola binmiş ve hareket halindeki gondoldan yaklaşık 10 metre yükseklikten düşmek suretiyle iş kazası geçirmiş ve sürekli iş göremezliğe uğramıştır.
Hükme esas alınan ve alanında uzman iş güvenliği uzmanları tarafından düzenlenen 15.09.2016 tarihli heyet kusur raporunda, davacı %50 oranında, davalı işveren ise %50 oranında kusurlu bulunmuştur. Ayrıca, davacı ... tarafından ... 1. Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi"nin 2010/246 Esas sayılı dosyası ile davalı işveren Şirket hakkında açılan ve takip edilmediği için düşürülmesine karar verilen davada talimatla alınan ve alanında uzman iş güvenliği uzmanı tarafından düzenlenen 17.05.2012 tarihli raporda da aynı kusur oranları belirtilmiştir.Somut olayda hükme dayanak alınan bilirkişi raporları, 4857 sayılı Kanun’un 77. maddesinin öngördüğü koşulları gözönünde tutarak ve özellikle işyerinin niteliğine göre, işyerinde uygulanması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği tüzüğünün ilgili maddelerini incelemek suretiyle, işverenin, işyerinde alması gerekli önlemlerin neler olduğu, hangi önlemleri aldığı, hangi önlemleri almadığı, alınan önlemlere işçinin uyup uymadığı gibi hususları ayrıntılı bir biçimde incelemek suretiyle kusurun aidiyetini ve oranını hiç bir kuşku ve duraksamaya yer vermeyecek biçimde saptamıştır.
Davacılar dava açarken manevi zararları olduğunu belirtmişlerdir. Hukuka aykırı bir eylem yüzünden çekilen elem ve üzüntüler, o tarihte duyulan ve duyulması gereken bir haldir. Başka bir anlatımla, üzüntü ve acıyı zamana yaymak suretiyle, manevi tazminatın bölünmesi, bir kısmının dava konusu yapılması kalanın saklı tutulması olanağı yoktur. Niteliği itibariyle manevi tazminat bölünemez. Bir defada istenilmesi gerekir. Hal böyle olunca, manevi tazminatın bölünmezliği nazara alındığında, manevi tazminatın ıslahına değer verilemez. Ancak, somut olayda manevi tazminat miktarı ıslah veya ek dava ile artırılmamıştır. Her ne kadar manevi tazminat davası belirsiz alacak davası olarak açılmış ise de, dava dilekçesinde talep edilen miktarları aşmayacak şekilde hüküm kurulmuş olup, manevi tazminatın bölünmezliği ilkesine aykırı davranılmadığından, davalıların bu yöne ilişkin istinaf talepleri yerinde değildir.Gerek mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 47. maddesi, gerekse de 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri gözönünde tutarak manevi zarar adı ile sigortalı ve/veya yakınlarına verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu, olayın ağırlığı, davacının sürekli iş göremezlik oranı, işçinin yaşı, olay tarihi gibi özellikleri gözönünde tutması, hükmedilecek tutarın manevi tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda olması gerektiği de söz götürmez ve yine 22.06.1966 gün 1966/7-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde de açıklandığı üzere zarar görenin müterafik kusurunun varlığı halinde bu durumun manevi tazminatın takdirinde gözönünde bulundurulması gerekir.Bu açıklamalar sonrasında somut olayda; tarafların sosyal ekonomik halleri, davacı kazalı ..."ın maluliyet oranı, tarafların kusur oranları ile özellikle iş kazası tarihi gözetildiğinde, 55.000,00.-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, 75.000,00.-TL’sına hükmedilmesi usul ve yasaya aykırıdır.Öte yandan, kaza tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 47. maddesine göre manevi tazminat isteme hakkı doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan kişiye aittir. Yansıma yoluyla aynı eylem nedeniyle üzüntü duyanlar manevi tazminat isteyemezler. Hal böyle olunca doğrudan doğruya cismani zarara maruz kalan yalnızca maddi sağlık bütünlüğü ihlal edilen kişi midir? Zarar kavramına ruhsal bütünlüğün ihlali, sinir bozukluğu veya hastalığı gibi hallerin girdiği bu maddelerde sadece maddi sağlık bütünlüğünün değil, ruhsal ve sinirsel bütünlüğünde korunduğu doktrinde ve Yargıtay kararlarında kabul edilmektedir. Öyleyse, bir kişinin cismani zarara uğraması sonucunda, onun (ana, baba, karı, koca ve çocuklar gibi) çok yakınlarından birinin de aynı eylem nedeniyle ruhsal ve sinirsel sağlık bütünlüğünün ağır şekilde bozulmuşsa, onların da manevi tazminat isteyebilecekleri kabul edilmelidir. Nitekim, kaza sonucu ağır yaralanan ve iki kez ameliyata rağmen iyileşmeyen çocuklarının durumu sebebiyle ruhsal bütünlüğü bozulan anne ve babanın (H.G.K. 26.04.1995 gün ve 1995/11-122, 1995/430) ve haksız eylem sonucu ağır yaralanan ve iktidarsız kalan kocanın karısının manevi tazminat isteyebileceklerine (H.G.K. 23.09.1987 gün ve 1987/9-183 1987/655) ilişkin Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları aynı esaslara dayanmaktadır. Yine dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 56. maddesi ile bu konu yeniden düzenlenmiş olunup özetle "ağır bedensel zarar yada ölüm halinde zarar görenin veya ölenin yakınlarına da manevi tazminat olarak uygun bir miktar para ödenmesine karar verilebilineceği" hükmü getirilmiştir. Bu yeni düzenlenme ile 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun yürürlülük zamanında içtihatlarla düzenlenen husus yasa koyucu tarafından açıklığa kavuşturulmuş ve yaralanan sigortalının yakınlarının manevi tazminat davası bakımından hak sahipliği durumu ön şartı olarak "ağır bedensel" zarar koşulunu getirmiştir.İstinafa konu olaya gelince, zararlandırıcı olay tarihinde yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu ile dava ve karar tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu, yukarıda açıklanan ilkeler ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararları ışığında, olayın özelliğine, yaralanmanın niteliğine, meslekte kazanma gücündeki kayıp oranına ve özellikle sigortalının yaralanmasının ağır bedensel zarar oluşturmasına göre davacı anne lehine 10.000,00.-TL manevi tazminata hükmedilmesi gerekirken, davanın reddine karar verilmesi de isabetsizdir.
Bu halde, davacı sigortalı ..."ın ileri sürdüğü istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden esastan reddine; davacı anne ... ile davalıların manevi tazminata dair istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece Mahkemesi kararının (bu yönden) kaldırılmasına karar verilmiştir. ” şeklinde belirtilmiştir.
F) Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
“6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun 353/1-b-2. maddesi gereğince;
1-Davacı sigortalı ..."ın ileri sürdüğü istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden ESASTAN REDDİNE,
2-Davacı anne ... ile davalıların manevi tazminata dair istinaf başvurularının kabulü ile ilk derece Mahkemesi kararının (bu yönden) KALDIRILMASINA,
3-Davacılardan ... açısından manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile takdiren 55.000,00.-TL"nin 12/07/2009 olay tarihinden yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak anılan davacıya verilmesine, fazla istemin reddine,
Davacılardan ... açısından manevi tazminat isteminin kısmen kabulü ile takdiren 10.000,00.-TL"nin 12/07/2009 olay tarihinden yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak anılan davacıya verilmesine, fazla istemin reddine ” karar verilmiştir.
G)Taraf Vekillerinin Temyiz Nedenleri;
Davacılar Vekili temyiz dilekçesinde özetle; hükmedilen manevi tazminatın az olduğunu, manevi tazminatı belirleme yetkisinin salt hakime ait olduğundan ret nedeni ile vekalet ücretine karar verilemeyeceğini beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
Davalılar Vekili temyiz dilekçesinde özetle: Davanın usulden reddi gerektiğini, manevi tazminatın bölünemeyeceğini bu nedenle davacının davasını belirsiz alacak davası olarak açmasında hukuki yarar olmadığını, hükmedilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, kazalının lunaparkta bilet toplama görevi ile işe başladığını, kazanın olduğu gün davacı ve bir başka işçinin lunaparkın henüz açılmadığı zaman diliminde firma yetkililerinden izinsiz olarak gondolu çalıştırdıklarını, davacının makinanın binilmemesi gereken bölgesine emniyet kurallarına riayet etmeyerek bindiğini ve neticesinde kazanın meydana geldiğini, kazanın meydana gelmesinde müvekkillerinin kusuru bulunmadığını ve davacı anne lehine tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığını beyanla kararın bozulmasını talep etmiştir.
H) Delillerin Değerlendirilmesi ve Gerekçe;
1- Davacı anne için hükmedilen manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde; Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararlar için kesinlik sınırının karar tarihi itibariyle 41.530,00 TL olduğu açıktır. Dava dilekçesinde davacı tarafın ( anne için) 50.000,00 TL manevi tazminat talebinde bulunduğu, yerel mahkemece verilen 12/10/2016 tarihli kararda davacı annenin manevi tazminat talebinin reddedildiği, taraf vekillerinin istinaf başvurusu üzerine ... Bölge Adliye Mahkemesi 6. Hukuk Dairesince verilen 21/03/2017 tarihli kararda davacı tarafa (anne için) ait manevi tazminata dair istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davacı anne için 10.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verildiği ve bu kararın davalı taraflar vekilince temyize getirildiği dikkate alındığında, hükmedilen manevi tazminat miktarının temyiz sınırının altında kaldığı açıktır.O halde Bölge Adliye Mahkemesinin anne yönünden manevi tazminata ilişkin kararının temyiz kabiliyeti olmayıp, davalılar vekilinin temyiz itirazlarının H.M.K."nun 362/1-a maddesi uyarınca KESİNLİKTEN REDDİNE karar vermek gerekmiştir.
2- Davacı kazalı için hükmedilen manevi tazminata yönelik temyiz itirazlarının incelenmesinde, dosyadaki yazılara, toplanan delillere, hükmün dayandığı gerektirici nedenler ile temyiz kapsam ve nedenlerine göre davalılar vekilinin tüm, davacı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddine,
Dava, davacı sigortalının iş kazasından sürekli iş göremezliğe uğraması nedeniyle manevi zararlarının giderilmesi istemine ilişkindir.
Bölge Adliye Mahkemesince; davacı kazalı için 55.000,00.-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 12/07/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak anılan davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.Dosya kapsamından davacının iş kazası sonucu % 51 oranında sürekli iş göremezliğinin bulunduğu ve iş kazasının meydana gelişinde davacı sigortalının % 50, davalıların % 50 oranında kusurlu oldukları anlaşılmaktadır.
Gerek mülga BK’nun 47 ve gerekse yürürlükteki 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesinde hakimin bir kimsenin bedensel bütünlüğünün zedelenmesi durumunda, olayın özelliklerini göz önünde tutarak, zarar görene uygun bir miktar paranın manevi zarar adı ile ödenmesine karar verebileceği öngörülmüştür. Hakimin manevi zarar adı ile zarar görene verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Hükmedilecek bu para, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir fonksiyonu olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde, bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenilen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 26.06.1966 günlü ve 7/7 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Manevi tazminatın tutarını belirleme görevi hakimin takdirine bırakılmış ise de hükmedilen tutarın uğranılan manevi zararla orantılı, duyulan üzüntüyü hafifletici olması gerekir.
Hakimin bu takdir hakkını kullanırken, ülkenin ekonomik koşulları tarafların sosyal ve ekonomik durumları paranın satın alma gücü, tarafların kusur durumu olayın ağırlığı olay tarihi gibi özellikleri göz önünde tutması, bunun yanında olayın işverenin işçi sağlığı ve güvenliği önlemlerini yeterince alınmamasından kaynaklandığı da gözetilerek gelişen hukuktaki yaklaşıma da uygun olarak tatmin duygusu yanında caydırıcılık uyandıran oranda manevi tazminat takdir edilmesi gerektiği açıkça ortadadır. ( HGK 23.6.2004, 13/291-370) Bu ilkeler gözetildiğinde, davacı kazalı yararına hükmedilen 55.000,00 TL manevi tazminatın az olduğu açıktır.
Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular nazara alınmaksızın yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.SONUÇ: 1- Temyiz olunan Bölge Adliye Mahkemesi kararının, davacı kazalı ... yararına hükmedilen manevi tazminata ilişkin olarak yukarıda yazılı sebeplerden dolayı 6100 sayılı HMK’nun 373/1. maddesi uyarınca BOZULMASINA,
2- Yukarıda açıklanan nedenle, taraf vekillerinin temyiz dilekçesinin, davacı annenin manevi tazminat talebine ilişkin temyiz edilen miktar temyiz kesinlik sınırı kapsamında kaldığından REDDİNE, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, kararın bir örneğinin de Bölge Adliye Mahkemesi"ne gönderilmesine, temyiz harcının istek halinde davacıya iadesine, aşağıda yazılı temyiz harcının temyiz eden davalılara yükletilmesine,19/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.