
Esas No: 2017/90
Karar No: 2018/462
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/90 Esas 2018/462 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 2-23
Sanık ... hakkında nitelikli yağma suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda, eyleminin nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlâl suçlarını oluşturduğu kabul edilerek, TCK"nın 142/2-a, ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay, aynı Kanun"un 116/4 ve 62. maddeleri uyarınca da 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden TCK"nın 53 ve 63. maddeleri uyarınca hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.04.2014 tarihli ve 57-98 sayılı hükümlerin, sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.11.2014 tarih ve 9210-19350 sayı ile;
“...Sanığın, beden veya ruh bakımından kendini savunamayacak durumda bulunan yakınanın evine rızası dışında girip, yaklaşık iki saat boyunca yakınana yönelik cinsel saldırıda bulunarak, odadaki çekyatın üzerindeki 25 TL parasını da alıp, evden ayrılması şeklinde neticelenen olayda; sanığın eyleminin bir bütün hâlinde nitelikli yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde "hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal" suçlarından mahkumiyetine karar verilmesi,...” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 13.02.2015 tarih ve 2-23 sayı ile;
"... Sanığın mağdureye yönelik cinsel saldırıyı gerçekleştirmek amacı ile bu suça yönelik cebir ve tehdit uygulayarak cinsel saldırı suçunu tamamladıktan sonra mağdureye herhangi bir söz söylemeksizin çekyatın üzerinde duran 25 TL"yi alması bu suça yönelik yani parayı almaya yönelik paranın zilliyedi sayılan mağdureye uyguladığı herhangi cebir ve tehdit yoktur. Cinsel saldırı nedeni ile bir nevi kendinden geçmiş konumda bulunduğu kabul edilen mağdurenin halen o konumunun paranın alınmasına yönelik de cebir ve tehdit olarak kabulü bildiğimiz uygulamalara aykırı düşer. Başlangıçta uygulanan cebir ve tehdidin kişiyi malı teslim etmeye veya alınmasına ses çıkarmamaya yöneltmeye elverişli olduğunun kabulü yağma amacı ile olmaksızın bir kişinin vücut bütünlüğüne zarar verilmesi ve hatta öldürülmesinden sonra ulu orta bulunan paranın alınmasınında yağma olarak kabul edilmesi sonucunu doğurur. Mahkememezce sanık lehine kazanılmış hak olmakla en basit ve kestirme yöntemle Yargıtay bozma ilamına uyularak hüküm tesisi mümkün iken maddi gerçeği uygulamak ve sonraki aşamalarda biz uygulamacılara yol göstermesini teminen ve bu anlamda bir nevi hukuki kafa bulanıklığını ortadan kaldırmak amacı ile paranın alınmasına yönelik cebir ve tehdit uygulanmayan ve başlangıçta para alma niyeti açıkça vardır denilemeyen sanığın cinsel istismar suçundan sonra odadan çıkarken çekyatın üzerinde gördüğü parayı almasının başka bir suç nedeni ile uğradığı cebir ve tehdit nedeni ile malını koruyamayacak durumda olan kişiye karşı hırsızlık ve aynı zamanda konut dokunulmazlığını ihlâl suçunu oluşturduğundan bahisle cezalandırılması gerektiği..." şeklindeki gerekçeyle direnerek, önceki hükümde olduğu gibi sanığın nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlâl suçlarından mahkûmiyetine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 27.11.2015 tarih ve 130608 sayılı "bozma" istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gelen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 1120-1083 sayı ile; 6763 sayılı Kanunun 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanuna eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 6. Ceza Dairesince 31.01.2017 tarih ve 39-139 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına iade edilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında 12.10.2013 tarihinde işlediği cinsel saldırı suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş olup direnmenin kapsamına göre inceleme, sanığın aynı tarihte katılan ..."a karşı işlediği iddia edilen nitelikli hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlâl suçlarından kurulan mahkûmiyet hükümleri ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suçun nitelendirilmesine ilişkindir.
12.10.2013 tarihli olay yeri inceleme tutanağında; katılana ait evin, köyün kuzeyinde tenha kesimde meskun mahal içerisinde olduğu, ortadaki odanın hem mutfak hem de yatak odası olarak kullanıldığı, yatak önündeki ilaç kutuları ve şeker gibi şeylerin dağınık olduğu, yatağın üzerinde bir adet Samsung marka çalışır vaziyette cep telefonu bulunduğu, diğer odanın ise oturma odası olarak kullanıldığı, bu odanın ortasında beyaz üzerine yeşil çiçek desenli kumaş parçası, beyaz renkli kadın atleti, kırmızı renk ağırlıklı, çiçek desenli, şalvar tipi paçalı giysi bulunduğu, kavga edildiğine dair herhangi bir emarenin görülmediği bu odanın giriş kapısının önünde bir adet gri renkli, baklava desenli ve şalvar tipi paçalı giysinin bulunduğunun belirtildiği,
12.10.2013 tarihli yakalama ve üst arama tutanağında; sanığın evinden alındığı sırada alkollü olduğunun bildirildiği,
12.10.2013 tarihli genel adli muayene raporunda; sanığın alın ve her iki diz bölgesinde eskiye ait yüzeysel sıyrık bulunduğu, yeni oluşmuş darp ve cebir izine rastlanmadığı, 232 promil alkollü olduğu bilgisine yer verildiği,
Aynı tarihli katılan ..."a ait genel adli muayene raporunda ise; sol scapula bölgeside 3x3 cm boyunda taneli ekimoz, her iki ayakta 3x3 cm boyutunda ekimoz, burun sırtında, sağ ve sol yanakta, alt dudakta, sol böbrek lojunda taze, mor ekimoz, sağ kol orta kesim dış yanda yuvarlak ısırık izine uyan ancak diş izi bulunmayan mor ekimoz, perine bölgesi incelendiğinde akut travmaya ilişkin bir bulgunun gözlenmediği, kıl ya da benzeri yabancı cisim saptanamadığı, belirgin meniye benzer materyal bulunmayışına rağmen, vajen içinden sürüntü örneği alındığının belirtildiği,
İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarınca düzenlenen 16.01.2014 tarihli raporda; olay yerinde bulunan bez parçası ile şalvar üzerindeki epitel hücrelerde başka bir bayan ile sanığın genotip özelliklerinin bulunduğu, katılandan alınan sürüntüde sanığa ait bir bulgu tespit edilmediğinin ifade edildiği,
Adli Tıp Kurumunca 13.02.2014 tarihli raporda; katılanın yaralanmasının basit tıbbi müdahale ile giderilebilir ölçüde hafif nitelikte olduğu tespitine yer verildiği,
Anlaşılmaktadır.
Katılan ... kollukta; evinde tek başına yaşadığını, 12.10.2013 tarihinde saat 17.00 sıralarında sanığın gelerek "Seni sinkaf edeceğim" deyip kendisini kucaklayıp odaya götürdüğünü, ne kadar direndiyse de yaşı nedeni ile sanığa engel olamadığını, kendisini darbedip üzerindeki kıyafetlerini çıkarttığını, yüzünü ve göğüslerini ısırdığını, sonra da iki saat boyunca kendisine zorla anal ve oral yönlerden tecavüz ettiğini, menisini boşalttığını, işi bittikten sonra da çekyatın üzerinde açıkta duran 25 TL"yi alarak çıktığını, sanığın bundan 4 yıl önce de köylerinden bir başkasına karşı cinsel saldırı suçunu işlediği için cezaevinde yattığını, kendisini darbederek tecavüz eden ve parasını alan sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Mahkemede önceki beyanlarına ek olarak; "Niye geldin" dediği sanığın "Sana geldim" diye cevap verip kendisini kucakladığı gibi içeriye soktuğunu, iki saat boyunca tecavüz ettiğini, daha sonra "Kalk şimdi sen benim üstüme bin" diye söylediğini, "Binmem" dediğini, sanığın sarhoş olmadığını, "Ben senin kocaannen yerindeyim" dediğinde "Olsun ben sana geldim, öldürmeye, kesmeye geldim, seni istedim" şeklinde cevap verdiğini, hem önden hem arkadan zorla ilişkiye girdiğini, çekyatın üstünde duran 25 TL"sini bile aldığını, fakat parayı alırken herhangi bir cebir ya da tehdit uygulamadığını, sanığa "Parayı alma" bile diyemediğini, sanık çıkınca ağlayarak komşuya gidip olanları anlattığını, sanığın evindeyken "İstanbul"da olan oğluna telefon açıp haber verme" dediğini, soru üzerine; sanığın kendisinden aldığı paralarla okulun yanına gidip içtiğini, sonrasında ise sanığın annesinin yüzüne ne olduğuna bakmaya geldiğini, sanığın iddia ettiği gibi çocuğunu döverken müdahale etmediğini,
İfade etmiştir.
Sanık kollukta; katılanın köy halkından merhabalaştığı birisi olduğunu, akrabalık ilişkilerinin bulunmadığını, aralarında herhangi bir alacak verecek meselesi ya da husumet olmadığını, iki üç gün önce kendi çocuğuna vurduğu sırada katılanın "Vurma" diyerek kendisini ikaz ettiğini, bu nedenle aralarında basit bir ağız münakaşası yaşandığını, "Bana karışamazsın, sana ne!" diyerek katılanı terslediğini, bu olaydan sonra katılanı bir daha görmediğini, isnat edilen suçlamaları kabul etmediğini, alkollü olması nedeniyle jandarmanın kendisini gözaltına aldığını bile hatırlamadığını, iftira atan katılandan şikâyetçi olduğunu,
Sorguda ek olarak; üzerine atılı suçların hiçbirisini kabul etmediğini, olay günü çok alkollü olduğunu, katılanın evinin kendisininkine uzak bir yerde bulunduğunu, bu kadar alkollü iken katılanın evine gitmesinin mümkün olmadığını,
Mahkemede; olay günü bir büyük şişe rakı ile bir ufak şişe şarap içtiğini, oldukça alkollü ve sarhoş olduğunu, katılanın evine gidip gitmediğini hatırlayamadığını, katılanla köyde kavga dövüşünün, husumetinin bulunmadığını, önceki beyanları okunarak sorulduğunda ise; beyanlarını tekrarladığını, ancak aşırı alkollü olduğunu, ne yaptığını ne ettiğini hiç hatırlayamadığını, ayrıca iş bulduğunda günlük çalıştığını, her gün alkol aldığını, bağımlılığının bulunduğunu, bir gün önce çocuğunu dövmesi nedeniyle katılanla küçük bir tartışma yaşayıp yaşamadığını bile hatırlayamadığını, aleyhine olan hususlar varsa kabul etmediğini, babasının kendisine her zaman maddi katkıda bulunması nedeni ile katılanın parasını almış olamayacağını, cezaevinden gönderdiği 17.12.2013 tarihli dilekçesinin okunması üzerine; dilekçenin içeriğini de hatırlamadığını, çocuklarının zor durumda olması nedeni ile bir an önce mahkemeye çıkmak için bu şekilde bir dilekçe yazdığını, içeriğinin doğru olmadığını,
Cezaevinden 17.12.2013 tarihinde mahkemeye yazdığı dilekçesinde ise; olay günü alkollü olduğunu, evine kestirme yoldan giderken katılanın arkasından bağırıp odun çuvalını sobanın yanına taşımasını istediğini, ardından çekyata otur dediğini, yanına oturup cinsel organına dokunduğunu, pantolonunu çıkarttığını, ardından da şalvarını çıkarıp kendisini kanepenin üzerine ittiğini, cinsel organını kendisinin cinsel organına sürttüğünü, peşinden içine aldığını, bunun üzerine "Ne yapıyorsun" deyip ayağa kalktığını, pantolonunu giydiğini, katılanın "Ben seni ne zaman çağırırsam geleceksin" dediğini, olayın ertesi günü sabahında jandarmanın kendisini tutuklamaya götürürken "Sen kadına tecavüz etmişsin" dediklerini, oysa ki kimseye tecavüz etmediğini,
Savunmuştur.
5237 sayılı TCK"nın 141/1. maddesinde yer alan "Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma" şeklindeki düzenleme ile hırsızlık suçunun temel şekli tanımlanmış; aynı Kanun"un 142. maddesinde ise suçun daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâlleri sayılmıştır.
TCK"nın uyuşmazlık konusuyla ilgili 142. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinin suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan hâli; "Suçun; Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanarak, ... İşlenmesi hâlinde, üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezasına hükmolunur" şeklinde iken, 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanun"un 62. maddesiyle suçun yaptırımı "beş yıldan on yıla kadar hapis" olarak değiştirilmiştir.
TCK"nın 142. maddesinin ikinci fıkrasının (a) bendinde, hırsızlık suçunun iki ayrı nitelikli hâli düzenlenmiş, suçun kişinin "malını koruyamayacak durumda olmasından" veya "ölmesinden" yararlanılarak işlenmesi yaptırıma bağlanmıştır. Bu bende ilişkin madde gerekçesinde “Hırsızlık suçunun kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmesinden yararlanılarak işlenmesi suçun temel şekline nazaran daha ağır ceza ile cezalandırılmasını gerektirmektedir. Mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, akli veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması malını koruyamayacak durumda olmasının örneklerini oluşturmaktadır. Hatta bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu bir panik halinin de aynı durumu doğurmuş bulunması olanaklıdır. Kişinin örneğin geçirmiş bulunduğu kaza sonucunda ölmüş olmasından yararlanılarak üzerindeki veya yanındaki eşya hakkında hırsızlık suçunun işlenmiş olması da bu bent kapsamında mütalaa edilmiştir. Bu bent hükmünün uygulanabilmesi için kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir. Aksi takdirde duruma göre yağma suçunun veya bir başka suçu işlemek amacıyla kasten öldürme suçunun oluştuğunu kabul etmek gerekir” açıklamalarına yer verilmiştir.
Kanun koyucu kişinin malını koruyamayacak durumda olmasından veya ölmüş olmasından yararlanarak işlenen hırsızlığı, hem insani duyguları incitmesini hem de işlenmesindeki kolaylığın, fiilin haksızlık içeriğini arttırdığını göz önünde bulundurarak nitelikli hâl olarak kabul etmiştir. (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara 2015, s.551.)
TCK"nın 142. maddesinin 2. fıkrasının (a) bendindeki "kişinin malını koruyamaycak durumda olması" kavramından madde gerekçesinde de belirtildiği üzere; mağdurun trafik kazası geçirmiş olması, aklî veya bedensel bir hastalık veya sakatlıkla malul olması, bir yakınının ölüm haberini almış olmaktan doğan büyük bir üzüntünün neden olduğu panik hâlinde bulunulması gibi durumlar anlaşılmalıdır. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için, kişinin malını koruyamayacak duruma fail tarafından getirilmemiş olması gerekir.
Öğretide de; "Burada kastedilen, malı çalınan kişinin, özel bir felakete uğramış olması dolayısıyla, malını koruyamayacak durumda bulunmasından yararlanılmasıdır. Yangın, patlama gibi hâller dışında, ani bayılma, epilepsi nöbeti, aile bireylerinden birinin ölmesi veya kaza geçirmesi gibi nedenlerle içine düşülen bilinçsizlik, panik veya üzüntü hâllerinde hırsızlık suçunun işlenmesi daha kolay olacağı için bu ağırlaştırıcı neden kabul edilmiştir." (Nur Centel, Hamide Zafer, Özlem Çakmut, Kişilere Karşı İşlenen Suçlar, 1. Cilt, Beta Yayınevi, 2. Baskı, İstanbul, 2011, s.318.), "Kişinin malını koruyamayacak durumda olması süreklilik arzetmeyen bir hâl olup hırsızlık fiilinin işlenmesi sırasında korunma için gerekli tedbirleri alabilecek durumda bulunmamayı ifade eder. Örneğin bayılmak, sara krizine tutulmak, trafik kazasına uğramak, yangın, deprem ve benzeri bir felaket içerisinde ve sonrasında bulunmak gibi..." (Veli Özer Özbek-Mehmet Nihat Kanbur-Koray Doğan-Pınar Bacaksız-İlker Tepe, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümleri, Seçkin Yayınevi, 8. Baskı, Ankara, 2015, s.591.), "Kişinin malını koruyamayacak durumda olmasını, daha ziyade gerçekleştirilen hırsızlığı fark etmesine rağmen olaya müdahale edebilecek durumda olmaması şeklinde anlamak gerekir" (Mahmut Koca-İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 2. Baskı, Ankara, 2015, s.551.) şeklinde görüşler ileri sürülmüştür.
Bu bentte düzenlenen diğer nitelikli hâl olan, hırsızlık suçunun kişinin ölmesinden yararlanılarak işlenmesi halinde, kural olarak ölümün nasıl gerçekleştiğinin önemi bulunmamaktadır. Nitekim failin herhangi bir nedenle kişiyi öldürmesinden sonra oluşan yeni bir kastla kişinin malını alması halinde de bu nitelikli hal uygulanacaktır. Ancak failin, malını almak amacıyla kişiyi öldürmesi halinde TCK"nın 82/1-h maddesi uyarınca nitelikli kasten öldürme suçunun yanı sıra hırsızlık suçundan değil, aynı Kanun"un 148/3. maddesi uyarınca yağma suçundan da cezalandırılması yoluna gidilecektir. Dolayısıyla bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için failin hırsızlık kastının ölümden sonra ortaya çıkması gerekmektedir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşması için yağma suçu üzerinde durulmasında da fayda bulunmaktadır.
Yağma suçunu düzenleyen TCK"nın 148. maddesinde;
"1-Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden ya da malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya malın alınmasına karşı koymamaya mecbur kılan kişi, altı yıldan on yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
2-Cebir veya tehdit kullanılarak mağdurun, kendisini veya başkasını borç altına sokabilecek bir senedi veya var olan bir senedin hükümsüz kaldığını açıklayan bir vesikayı vermeye, böyle bir senedin alınmasına karşı koymamaya, ilerde böyle bir senet hâline getirilebilecek bir kağıdı imzalamaya veya var olan bir senedi imha etmeye veya imhasına karşı koymamaya mecbur edilmesi hâlinde de aynı ceza verilir.
3-Mağdurun, herhangi bir vasıta ile kendisini bilmeyecek ve savunamayacak hâle getirilmesi de, yağma suçunda cebir sayılır” hükmü öngörülmüş; aynı Kanun"un 149. maddesinde ise yağma suçunun nitelikli hâlleri düzenlenmiştir.
Görüldüğü gibi yağma suçu, esasında cebir veya tehdit kullanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Yani cebri hırsızlıktır. Başka bir deyişle yağma; bir kimsenin menkul malını cebir veya tehdit kullanarak almaktır. Hırsızlık ile yağma suçları ortak unsurlara malik olup, ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağmanın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur; malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Failin malı almak için mağdura karşı cebir veya tehdit kullanması yağma suçunu hırsızlıktan ayırır. Bu itibarla, yağma suçunda, birden çok hukuki değer korunmaktadır. Kendisini oluşturan suçların korudukları hukuki değerler olan, kişi özgürlüğü, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir.
Yağma suçunda, tehdit veya cebir malın alınması veya teslimini sağlamaya yönelik olmalı, tehdit veya cebir malvarlığına karşı işlenen bu suçta araç olarak kullanılmalıdır. Başka maksatlarla kullanılmış bulunan cebir veya tehdidin etkisiyle malın alınması yağma suçunu oluşturmaz.
Yağma suçunun manevî unsuru kasttır. Bu suçun taksirle işlenmesi olanaksızdır. Failin, tehdit veya cebirle mağdurun egemenliğindeki malı aldığını bilmesi ve istemesi gerekir. Kast hem almayı hem de icbarı kapsamalıdır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Süloğlu ilçesi, Büyükgerdelli köyünde ikamet eden sanığın, olay günü saat 17.00 sıralarında aynı köyde oturan katılanın evine giderek, onu kucağına alıp arka odaya götürdüğü, hayati tehlike geçirmeksizin sol scapula bölgesinde 3x3 cm boyunda taneli ekimoz, her iki ayakta 3x3 cm boyutunda ekimoz, burun sırtında, sağ ve sol yanakta, alt dudakta, sol böbrek lojunda taze, mor ekimoz, sağ kol orta kesim dış yanda yuvarlak ısırık izine uyan ancak diş izi bulunmayan mor ekimoz oluşturacak şekilde basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilecek ölçüde yaraladığı, elbiselerini çıkartıp, iki saat boyunca katılana cinsel saldırıda bulunduktan sonra çekyatın üzerinde bulunan ve katılana ait olan 25 TL"yi de alarak evden ayrıldığı olayda; sanık ile aralarında herhangi bir husumet bulunmayan katılanın aşamalarda değişmeyen istikrarlı beyanları ile bu beyanları destekler nitelikteki yaralandığına ilişkin adli muayene raporları ve sanığa ait genotip özelliklerin katılanın şalvarında bulunduğuna dair kriminal ekspertiz raporu ve ayrıca sanığın savunmalarıyla çelişen cezaevinden gönderdiği dilekçesinin kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; sanığın cinsel saldırıda bulunması nedeni ile 71 yaşındaki katılanı zor duruma düşürdüğü, direncini kırdığı ve malını koruyamayacak hâle getirmek suretiyle kendisini bilemeyecek duruma soktuğu, bu durumunun sonucu olarak katılanın "Paramı alma" bile diyemediği, sanığın katılana hitaben "...Ben sana geldim, öldürmeye, kesmeye geldim..." dediği de gözetildiğinde; eylemlerinin bir bütün hâlinde nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun kabul edilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin, sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Edirne 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.02.2015 tarih ve 2-23 sayılı direnme kararına konu mahkûmiyet hükümlerinin, sanığın eylemlerinin bir bütün hâlinde nitelikli yağma suçunu oluşturduğunun gözetilmemesi isabetsizliğinden aleyhe yönelen temyiz olmaması nedeniyle 1412 sayılı CMUK"nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 326/son maddesine göre ceza miktarı bakımından kazanılmış hakkının saklı tutulması kaydıyla BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 23.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliği ile karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için destek@ictihatlar.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.