
Esas No: 2016/371
Karar No: 2020/203
Karar Tarihi: 25.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/371 Esas 2020/203 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 1. İş Mahkemesince davanın kısmen kabulüne ilişkin karar taraf vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 28.05.2012 tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 04.01.2008 tarihinden iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedildiği 30.01.2012 tarihine kadar modist ve ustabaşı olarak aylık net 2.000,00TL ücret ile çalıştığını, primlerinin asgari ücret üzerinden yatırıldığını ileri sürerek kıdem ve ihbar tazminatları ile bir kısım işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı DS Moda Tekstil Gıda İnş. Tur. İth. İhr. Ltd. Şti. vekili 28.06.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının işi bıraktığını, izinsiz işe gelmemesi üzerine ihtarname gönderildiğini, ihtarnamenin tebliğ edildiği tarihte davacının başka bir işyerinde işe başladığını, işe gelmediği tarihlerde yıllık izinde olmadığını, alacağının bulunmadığını belirtilerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. İzmir 1. İş Mahkemesinin 05.06.2013 tarihli ve 2012/213 E., 2013/314 K. sayılı kararı ile; taraflarca isimleri bildirilen tanıkların, sözleşmenin fesih biçimi ve gerekçeleri konusunda hükme dayanak alınabilecek somut bilgi sunamadıkları, işveren tarafından devamsızlık konusundaki beyanlara karşın Bölge Çalışma Müdürlüğü yetkilisinin katılımıyla düzenlenen 22.02.2012 tarihli tutanakta, işveren vekili ...’in tutanak tarihi itibariyle gerçekleştirilmiş bir fesih işlemi bulunmadığı ve sözleşmenin istifa nedeniyle feshedileceği yönündeki beyanı, 2012 yılı Ocak ayında 30 günlük tam çalışma bildirimi yapılmış olması, davacı tarafından keşide edilen 07.02.2012 tarihli ihtarnamede iş sözleşmesinin 30.01.2012 tarihinde işverence feshedildiği ileri sürülerek feshe bağlı alacakların talep edilmesi üzerine işverenin bu tarihten ve davacının başka bir işyerinde çalışmaya başladıktan sonra ihtar göndererek çıkış işlemini 01.03.2012 tarihine öteleyen yaklaşımı karşısında; davacının iş sözleşmesinin kıdem ve ihbar tazminatlarını ödemeyi gerektirmeyecek koşullarda sona erdiğinin davalı işveren tarafından kanıtlanamadığından, sözleşmenin işveren tarafından bildirim önellerine uyulmaksızın ve haksız olarak feshedildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İzmir 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde taraf vekilleri temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay (Kapatılan) 7. Hukuk Dairesinin 02.03.2015 tarihli ve 2015/2827 E., 2015/3055 K. sayılı kararı ile; davacının tüm ve davalının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, dosya kapsamından davalı işverence davacının 24-25-26.01.2012 tarihlerinde işe gelmediğine dair tutanak tutulduğu, davacı tarafından gönderilen 07.02.2011 tarihli ihtarnamede iş sözleşmesinin 30/01/2012 tarihinde feshedildiğinin bildirildiği, davalı tarafından gönderilen 27.02.2012 tarihli ihtarnamede ise 24-25-26.01.2012 tarihlerinde işe gelmediğinin belirtildiği, mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlıklı 31. maddesindeki düzenleme de nazara alınarak devamsızlık tutanağı tanıklarının beyanlarına başvurulması suretiyle taraflar arasındaki çekişme konusu hususların aydınlatılması sağlanarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile hüküm kurulmasının hatalı olduğu gerekçesiyle bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. İzmir 1. İş Mahkemesinin 10.09.2015 tarihli ve 2015/231 E., 2015/408 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelerle ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. maddesinde belirtilen ilke uyarınca eldeki davanın, taraflarca oluşturulması gereken davalar kapsamında olup; resen araştırma ilkesinin uygulanma olanağı bulunmadığı gibi iş sözleşmesinin, kıdem ve ihbar tazminatları ödemeyi gerektirmeyen koşullarda son bulduğunun ispatı külfetinin de davalı işveren üzerinde bulunduğu, bozmaya konu ilk hükmün, taraflarca sunulan tüm kanıtların değerlendirilmesi sonucunda oluşan vicdani kanaate göre verildiği ve feshin haksızlığına varılmasına dayanak gerekçelerin de ortaya konulduğu, buna karşın, bozma kararı ile tarafların sunduğu kanıtların bir tarafa bırakılması, feshin haklılığının belirlenmesinde yalnızca işveren tarafından düzenlenen tutanaklarda ismi yer alan işyeri çalışanlarının beyanlarıyla yetinilmesi gereğinin öngörüldüğü, devamsızlık tutanaklarında adı yer alan ...’in, davacı tarafından iş sözleşmesinin haksız feshinde işveren adına bildirim yapan kişi olarak davacı tarafından ihtarname içeriğinde belirtildiği, tutanak tanıklarının işverenle çalışma ilişkisine dayalı bağımlılık durumları ve bu tür belgelerin kanıt değerinin bu kapsamda değerlendirilmesi gereğini öngören yerleşik Yargıtay içtihatları ortadayken bozma kararına uyulması ve dinlenecek tanıkların tutanakları doğrulaması halinde, mahkeme ve Yargıtay"ın takdir hakkını ortadan kaldıran, salt işveren tarafından düzenlenmiş tutanak içerikleriyle yetinilmek suretiyle sonuca varılması zorunluluğunu doğuran bir hal olaşacağı, salt bu beyanlarla yetinmeye yol açacak yaklaşımın kabulüne ise iş ve usul hukukuna egemen temel ilkeler karşısında olanak bulunmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II- UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, iş sözleşmesinin davalı tarafından haklı neden olmaksızın mı yahut davacı işçi tarafından istifa ederek mi feshedildiğinin tespiti için devamsızlık tutanaklarında adı geçen tanıkların hâkimin davayı aydınlatma görevi kapsamında dinlenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III- GEREKÇE
12. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyet Anayasası"nın (Anayasa) “Hak arama hürriyeti” başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrası uyarınca, “Herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.”.
13. Ayrıca Anayasanın 90. maddesinin son fıkrasında usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmaların kanun hükmünde olduğu, bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamayacağı, temel hak ve özgürlüklere ilişkin milletlerarası andlaşmalarla kanunların aynı konuda farklı hükümler içermesi nedeniyle çıkabilecek uyuşmazlıklarda milletlerarası andlaşma hükümlerinin esas alınacağı ifade edilmiştir.
14. Bu bağlamda ülkemizin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin (AİHS) 6. maddesinde adil yargılanma hakkı ayrıntılı yer almış olup, gerek Anayasa gerekse AİHS düzenlemelerine koşut olarak da 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun/HMK) 27. maddesinde hukuki dinlenilme hakkı düzenlenmiştir.
15. HMK"nın 27. maddesi uyarınca;
"(1) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
(2) Bu hak;
a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
b) Açıklama ve ispat hakkını,
c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini,
içerir".
16. Hukuki dinlenilme hakkı çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak bu hak iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
17. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
18. Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerek karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir. Hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçek anlamda sağlanmaya çalışılmalıdır.
19. Bu hakkın ikinci unsuru, “açıklama ve ispat hakkı”dır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) adil yargılanma hakkını düzenleyen 6. maddesinin birinci bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine AİHS’ne göre, mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere, iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından da önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine, durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
20. Hukuki dinlenilme hakkının üçüncü unsuru, “tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesi”dir. Bu değerlendirmenin de karar gerekçesinde yapılması gerekir (6100 sayılı HMK’nın gerekçesi m. 32). Yargılama bakımından, sadece bir tarafın dinlenip diğerinin dinlenmemesi, tek yönlü karar verilmesi demektir. Yargılamada yer alan taraflar yargılamanın objesi değil, süjesidir. Hukukî dinlenilme hakkı doğru karar verilmesinin garantisidir; bu nedenle, haksızlığa karşı koyabilme imkânı tanır. Bu hak, hukuk devletinin, insan onurunun korunması ve eşitlik ilkesinin, hak arama özgürlüğünün, adil yargılanma hakkının bir gereğidir.
21. 6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31. maddesine göre ise, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”.
22. Hâkimin davayı aydınlatma ödevi olarak ifade edilen bu düzenleme ile doğru hüküm verebilmesi ve maddi gerçeğin bulunabilmesi amaçlanmıştır. Düzenlemede her ne kadar “açıklama yaptırabilir” denilmişse de, bunun, hâkimin davayı aydınlatması için bir “ödev” olduğunu kabul etmek gerekir. Çünkü davayı aydınlatma ödevi sayesinde hâkim, iddia ve savunmanın doğru ve tam olarak anlaşılmasını sağlayacak ve bu şekilde doğru olmayan bir kararın verilmesini önleyecektir (Pekcanıtez, H./Atalay, O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 2011, 11. Bası, s. 248 vd.)
23. Görüldüğü üzere, hâkimin davayı aydınlatma ödevine ilişkin 31. maddede, hâkimin, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu kıldığı durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz ya da çelişkili gördüğü konular hakkında taraflara açıklama yaptırabileceği, soru sorabileceği, kanıt gösterilmesini isteyebileceği belirtilmiştir.
24. Diğer taraftan bilindiği üzere, dava konusu edilen bir hakkın ve buna karşı yapılan savunmanın dayandığı vakıaların (olguların) var olup olmadıkları hakkında mahkemeye kanaat verilmesi işlemine ispat denir. İspatın konusunu tarafların üzerinde anlaşamadıkları ve uyuşmazlığın çözümüne etkili olabilecek vakıalar oluşturur ve bu vakıaların ispatı için delil gösterilir (HMK m. 187/1).
25. Vakıa ise, kendisine hukuki sonuç bağlanmış olaylardır (03.03.2017 tarih ve 2015/2 E., 2017/1 K. sayılı YİBK).
26. Sadece taraflarca ileri sürülen ve dayanılan vakıalar, ispatın konusunu oluşturur. Taraflarca getirilen vakıaların hukuki nitelendirmesini yapmak hâkime ait ise de kural olarak taraflarca ileri sürülmeyen vakıaları hâkim araştıramaz ve bunların ispatını da isteyemez. Usul hukukumuza hâkim olan ve HMK"nın 25. maddesinde düzenlenen "taraflarca getirilme ilkesi" uyarınca, kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.
27. Nitekim bu ilkeye uygun olarak 6100 sayılı HMK"nın "Dava dilekçesinin içeriği" başlıklı 119. maddesinin 1/e bendinde "Davacının iddiasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri" nin gösterilmesi gerektiği düzenlendiği gibi "Cevap dilekçesinin içeriği" başlıklı 129. maddisinin 1/d bendinde de "davalının savunmasının dayanağı olan bütün vakıaların sıra numarası altında açık özetleri"nin bulunması gerektiği hüküm altına alınmıştır. Görüleceği üzere, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu haklı göstermeye yarayan yani davanın temelini oluşturan maddi vakıaları yazmak zorundadır. Aynı ilke uyarınca davalı da cevap dilekçesinde savunmasının dayanağını oluşturan vakıaları bizzat sunmak zorundadır. Böylece davacı iddiasını, davalı da savunmasını somutlaştırmış olacaktır.
28. Uygulamada genel geçer ifadelerle somut vakıalara dayanmadan davaların açılıp yürütülmesinin önüne geçmek amacıyla HMK"da yeni bir düzenleme yapılmış ve 194. maddenin 1. fıkrasında "Taraflar, dayandıkları vakıaları, ispata elverişli şekilde somutlaştırmalıdırlar." hükmüne yer verilmiştir. Aynı maddenin ikinci fıkrasında ise somutlaştırma yükünün delillerle ilişkisi ortaya konulmuş ve tarafların, dayandıkları delilleri ve hangi delilin hangi vakıanın ispatı için gösterildiğini açıkça belirtmek zorunda oldukları düzenlenmiştir (HMK m. 119/2).
29. Bu aşamada, iş hukukundan kaynaklanan davalarda ispat açısından yoğun olarak başvurulan bir delil olan tanık delili üzerinde de durmak gerekmektedir.
30. Tanık, kavram olarak uyuşmazlık hakkında bilgi ve görgüsü bulunan üçüncü kişidir. Kural olarak, üçüncü kişi olması şartıyla, yaşına, hukukî durumuna, taraflarla akrabalık derecesine bakılmaksızın, davada herkes tanık olarak dinlenebilir. Dolayısıyla davanın tarafları tanık olarak dinlenemez.
31. Tanık gösteren taraf, dinleteceği tanıkların adı ve soyadı ile (tebligat) adreslerini içeren listeyi (bu listeyi içeren dilekçesini) mahkemeye verir ve her bir tanığın hangi vakıa hakkında dinleneceğini de dilekçesinde bildirir (HMK m. 240/2). Bu hüküm yukarıda belirtilen ve HMK"nın 194. maddesinde düzenlenen somutlaştırma yükümlülüğünün de bir gereğidir. Ayrıca madde de belirtildiği üzere ikinci bir tanık listesi verilmesi de mümkün değildir.
32. Tanık listesinde gösterilecek olan tanık sayısı hakkında herhangi bir sınırlama yoktur. İsteyen taraf, istediği sayıda tanığın dinlenmesini isteyebilir. Kural bu olmakla birlikte hâkim gösterilen çok sayıda tanığın dinlenmesinin gereksiz olduğu veya davayı uzatma amacıyla yapıldığı sonucuna varırsa, gerekçeli kararında belirtmek şartıyla bütün tanıkları dinlemeyebilir. Bu hususa işaret eden ve yine 6100 sayılı HMK"nın getirdiği bir yenilik olarak karşımıza çıkan 241. madde “(1) Mahkeme, gösterilen tanıklardan bir kısmının tanıklığı ile ispat edilmek istenen husus hakkında yeter derecede bilgi edindiği takdirde, geri kalanların dinlenilmemesine karar verebilir” düzenlemesini içermektedir.
33. Anılan maddenin gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir: "Tanıklardan bir kısmının dinlenilmesiyle yetinilmesi" başlığını taşıyan bu madde, davayı uzatma niyetiyle hareket etmek isteyen tarafın bu konudaki çabalarını önleme yolunda, mahkemeye tanınmış bir imkânı ifade etmektedir. Bir önceki maddenin ikinci fıkrasıyla tanıkların hangi vakıa hakkında dinleneceklerini açıklama görevinin tanığı gösteren tarafa yüklenmiş olduğu da dikkate alınarak, bu bağlamda, taraflarca tanık listesinde gösterilen tanıklardan bir kısmının dinlenmesiyle yeterli derecede sonuç alınmış ise diğerlerinin dinlenmesinden vazgeçilmiş sayılmasına karar verilebilecektir.".
34. Bu ilkeler ışığında; bir davada tanıklar HMK’nın 241. maddesinde belirtilen durum ayrık olmak üzere açıkça vazgeçme olmadıkça dinlenmek zorundadır.
35. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2018 tarihli ve 2017/2-801 E., 2018/671 K.; 20.12.2018 tarihli ve 2017/2-2707 E., 2018/1998 K. sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
36. Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki olgular ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı vekilince 28.06.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde uyuşmazlık konusu olan iş sözleşmesinin feshinin ispatına ilişkin olarak davacının işe gelmediğine ilişkin tutanaklar ile tanık delillerine dayanılmıştır.
37. Davalı tarafından dosya içeriğine davacının işe gelmediğine dair 25.01.2012 ilâ 27.01.2012 tarihlerini kapsayan ve bölüm müdürü sıfatıyla ... ile tanık olarak... ve... imzalı tutanaklar sunulmuştur.
38. Mahkemece taraf vekillerinin katıldığı 14.08.2012 tarihli duruşmada davalı vekiline dinletmek istediği tanıkların isim ve adreslerini bildirmek üzere iki haftalık kesin süre verilerek kesin süre içerisinde tanıkların isim ve adreslerini bildirmediği takdirde tanık dinletmekten vazgeçmiş sayılacağı hususu ihtar edilmiş ve davalı vekili tarafından kesin süre içerisinde 27.08.2012 havale tarihli dilekçe ile tanıklar ..., ..., Mehmet Yaşar ve ...’in adresleri bildirilmiştir.
39. Mahkemece 19.12.2012 tarihli duruşmada davalı tanıklarından ... ve ... dinlenilmiş ise de, tanıklardan ... adına çıkarılan tebligatın 18.09.2012 tarihinde Tebligat Kanunu’nun 21. maddesine göre tebliğ edildiği, diğer davalı tanığı... adına ise tebligat çıkarılmadığı anlaşılmaktadır.
40. 03.04.2013 tarihli duruşmada davalı vekili “itirazlarımızı tekrar ediyoruz, beyan dilekçemiz içeriğinde belirttiğimiz üzere diğer tanıklarımızın da dinlenmesini talep ediyoruz” şeklinde beyanda bulunmuş, aynı celse davacı vekili yeni tanık dinlenmesine muvafakatlerinin bulunmadığını belirtmiştir. Bunun üzerine mahkemece “Davacı vekilinin ek tanık dinlenmesine muvafakati olmaması yönündeki beyanı ve taraf vekillerinin tanık yönünden gerçekleştirilen daha önceki işlemler göz önünde bulundurularak ek tanık dinletme konusundaki davalı vekilinin talebinin reddine” dair ara karar kurulmuş, takip eden 05.06.2013 tarihli duruşmada ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
41. Öncelikle her ne kadar Özel Dairece 6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma ödevi” başlıklı 31. maddesi gereğince tutanak tanıklarının dinlenilmesi gerektiği belirtilmiş ise de, taraflarca getirilme ilkesinin uygulandığı eldeki davada uyuşmazlığın çözümü için delil olarak bildirilmemiş ve tanık olarak dinlenilmesi talep edilmemiş olan ... ile...’un mahkemece resen dinlenilemeyeceği açıktır.
42. Özel Daire kararında belirtildiği gibi hâkimin davayı aydınlatma ödevinin uyuşmazlığın çözümü için hâkime resen delil toplama yetkisi verdiği kabul edilirse, medeni yargılama hukukumuza hâkim olan temel ilkelerden biri olan taraflarca getirilme ilkesinin uygulanamayacağı sonucu ortaya çıkar ki, 6100 sayılı HMK’nın 31. maddesinin amacının bu olmadığı tartışmasızdır.
43. Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere hâkimin davayı aydınlatma ödevi, uyuşmazlığın belirlenmesi için maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili görülen hususları kapsamaktadır. Nitekim madde metninde “uyuşmazlığın çözümü” ifadesi kullanılmamakta “uyuşmazlığın aydınlatılması” ifadesi yer almaktadır. Hâkim, öncelikle davayı aydınlatma ödevi gereğince maddi veya hukuki olarak uyuşmazlığı doğru bir şekilde belirlemelidir. Uyuşmazlık ve çekişmeli hususlar belirlendikten sonra taraflarca getirilme ilkesi doğrultusunda usulüne uygun olarak bildirilen deliller toplanılmalı ve bu suretle uyuşmazlık çözülmelidir.
44. Somut olayda davalı vekili mahkemece verilen kesin süre içerisinde 6100 sayılı HMK’nın 240/3. fıkrası gereğince tanıklarının adreslerini bildirdiğinden, davalının dinlenilmeyen tanıklarına ilişkin olarak 03.04.2013 tarihli celsede tanık dinletme konusundaki talebinin mahkemece reddine karar verilmesi isabetli olmamıştır.
45. Dosya içeriğine göre mevcut delillerin iş sözleşmesinin feshine ilişkin uyuşmazlığın çözümü için yeterli olmadığı da gözetildiğinde, hukuki dinlenilme hakkı uyarınca davalının usulüne uygun olarak bildirdiği tanıkların dinlenilmesi gerektiği açıktır. Belirtmek gerekir ki, eldeki davada uyuşmazlığın çözümü için usulüne uygun olarak bildirilen tanıkların dinlenilmesi hâkimin davayı aydınlatma ödevinin değil hukuki dinlenilme hakkının bir gereğidir.
46. Diğer taraftan, dosya içeriğinde davacının davalı işverene yönelik şikâyeti sonrası Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İzmir Bölge Müdürlüğü tarafından davalı işveren vekilinin beyanının alındığı 22.02.2012 tarihli tutanak örneği bulunmakta ise de, davacının Bölge Müdürlüğüne başvurduğu şikâyet dilekçesi ile buna ilişkin tüm inceleme evrakının dosya kapsamına alınması gerekmektedir.
47. Bununla birlikte, iş sözleşmesinin feshi sürecinde davacı işçinin şüpheli sıfatıyla ifadesinin alındığı UYAP sistemi üzerinden gönderilen Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/3061 Esas sayılı dosyasında yalnızca davacıya ait ifade tutanağı ve müzekkereler bulunmakta olup, soruşturma dosyasının tamamı getirtilmelidir.
48. Bu itibarla, mahkemece yapılacak iş, dinlenilmeyen davalı tanıklarının usulüne uygun olarak beyanının alınması, davacının şikâyetine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İzmir Bölge Müdürlüğü inceleme dosyasının ve Karşıyaka Cumhuriyet Başsavcılığının 2012/3061 Esas sayılı soruşturma evrakının tamamının dosya kapsamına dâhil edilmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra oluşacak sonuca göre karar verilmesinden ibarettir.
49. O hâlde, direnme kararı yukarıda belirtilen bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
IV- SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA, İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 25.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.