Esas No: 2017/690
Karar No: 2018/454
Karar Tarihi: 18.10.2018
Resmi belgede sahtecilik - Dolandırıcılık - Görevsizlik - Son sözün sanığa verilmemesi - Savunma hakkı - Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/690 Esas 2018/454 Karar Sayılı İlamı
Ceza Genel Kurulu 2017/690 E. , 2018/454 K.
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 15. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Sayısı : 358-572
Sanık ... hakkında resmî belgede sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından açılan kamu davasında yapılan yargılama sırasında, Adana 3. Asliye Ceza Mahkemesince 18.12.2008 tarih ve 479-917 sayı ile, eylemin nitelikli dolandırıcılık ve resmî belgede sahtecilik suçlarını oluşturabileceği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmesi üzerine, dosyanın gönderildiği Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 18.05.2010 tarihli ve 24-191 sayı ile, sanığın resmî belgede sahtecilik suçundan TCK"nın 204/1 ve 62. maddesi uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası; nitelikli dolandırıcılık suçuna teşebbüsten TCK"nın 158/1-d, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 7 ay 15 gün hapis ve 2.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, her iki suç yönünden aynı Kanun"un 53. maddesi gereğince hak yoksunluğuna karar verilmiş, hükümlerin katılan vekili ve sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 08.09.2014 tarih ve 122-14136 sayı ile;
“...Telekom Genel Müdürlüğünden Telekom’un Bayilerle yaptığı sözleşmelerin 2006 tarihinde geçerli olan sözleşme örneği ile sanık ...’in 42 no"lu Telekom Bayisi olduğu gözetilerek bu şahısla yapılan sözleşmenin tasdikli örnekleri getirtilip incelenerek, bayinin bir başkasına Telekom’un izni olmadan devretme hakkının olup olmadığı değerlendirilip, devretme hakkı bulunmaması halinde eylemin dolandırıcılık suçunu oluşturacağı, devretme hakkının bulunması halinde dolandırıcılık suçunun oluşmayacağı bu ilişkiye dayalı alınan ve yasal olduğu anlaşılan senedin icra marifetiyle tahsiline kalkışılmasının bedelsiz senedi kullanma suçunu oluşturacağı gözetilmeden ve sahtecilik suçunun ne şekilde oluştuğu denetime izin verecek şekilde gösterilmeden eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesi ise 09.12.2014 tarih ve 358-572 sayı ile ilk hükümlerinde direnmiştir.
Direnme kararına konu bu hükümlerin de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2015 tarihli ve 79903 sayılı "onama" istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanunun 36. maddesiyle değişik CMK"nun 307. maddesi uyarınca kararına direnilen Daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 06.04.2017 tarih ve 3838-8825 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa atılı resmî belgede sahtecilik ve nitelikli dolandırıcılık suçlarından eksik araştırma ile hüküm kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; Yargıtay İç Yönetmeliği"nin 27. maddesi uyarınca öncelikle, direnme hükmü kurulurken Cumhuriyet savcısının bozma ilamına ilişkin beyanlarından sonra hazır bulunan sanık müdafisine söz verilmemesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya kapsamından;
Bozmadan sonra yapılan ve sanık müdafisinin hazır bulunduğu 09.12.2014 tarihli oturumda; sanık müdafisine, bozma ilamına karşı diyeceklerinin sorulduğu, ardından Cumhuriyet savcısının görüşü alındıktan sonra duruşmanın bitirildiği ve direnme hükmü kurulduğu anlaşılmaktadır.
Direnme kararının şekil ve usul şartlarına ilişkin olarak her ne kadar Ceza Muhakemesi Kanunu"nda detaylı düzenleyici hükümler bulunmasa da; ceza muhakemesi kanunlarının her konuyu ayrıntısıyla düzenlemesi beklenmemelidir. Bu nedenle usûl kanunlarının düzenlemediği alanlar, kişi hak ve özgürlüklerine aykırı olmamak ve kanunun ruhuna uygun olmak şartıyla yorum ve kıyasla doldurulmakta ve bu uygulamalar benimsendikçe teamüle dönüşmektedir.
Ceza muhakemesinin amacı olan somut gerçeğin ortaya çıkarılması için delillerin duruşmada ortaya konulmasından sonra, bu delillerden sonuç çıkarma, yani tartışma safhası başlamaktadır. Böylece ortaya konulan delillerle ilgili taraflara 5271 sayılı CMK"nın 216/1. maddesinde belirtilen sıraya göre söz hakkı verilecek ve tartışma imkânı sağlanacaktır.
Delillerin tartışılmasında hazır bulunan taraflardan kimin hangi sıra ile söz alacağı, cevap haklarını nasıl kullanacakları ve duruşmanın en son kimin sözü ile bitirileceğine ilişkin CMK"nın "Delillerin tartışılması" başlıklı 216. maddesinin duruşma tarihinde yürürlükte olan hâli;
“1) Ortaya konulan delillerle ilgili tartışmada söz, sırasıyla katılana veya vekiline, Cumhuriyet savcısına, sanığa ve müdafiine veya kanunî temsilcisine verilir.
2) Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafiinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafii ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir.
3) Hükümden önce son söz, hazır bulunan sanığa verilir” şeklindedir.
Buna göre; delillerin tartışılmasında ilk önce söz katılana veya vekiline, daha sonra Cumhuriyet savcısına ve en son olarak da sanığa ve müdafisine veya kanunî temsilcisine verilir. Görüldüğü gibi kanun koyucu, önce iddia, daha sonra da savunma makamını teşkil edenlerin söz alıp görüşlerini açıklaması gerektiğini kabul etmiştir. Cumhuriyet savcısı, katılan veya vekili, sanığın, müdafisinin veya kanunî temsilcisinin açıklamalarına; sanık ve müdafisi ya da kanunî temsilcisi de Cumhuriyet savcısının ve katılanın veya vekilinin açıklamalarına cevap verebilir. Bu, tez (yani iddia) ile antitezin (yani savunmanın) çatışmasıyla, sonuca (yani karara) ulaşılan bir süreç olan muhakeme sonucunda sağlıklı bir karara ulaşabilmenin gerekli ve zorunlu şartıdır.
Bu açıklamalar ışığında ön soruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Özel Daire bozma kararının suçun sübutuna ilişkin olup taraflara bozmaya karşı diyeceklerinin sorulmasının, mahiyeti itibarıyla “delillerin tartışılması” aşamasındaki söz sırasına ilişkin kurallara tabi olması nedeniyle, bozma kararından sonra sanık müdafisinin katılımıyla gerçekleştirilen ve hükmün de tefhim edildiği oturumda CMK"nın 216/1. maddesindeki düzenleme gereğince sözün sırasıyla; Cumhuriyet savcısına, son olarak da sanık müdafisine verilmesi gerekirken, Kanun"da öngörülen sıraya uyulmayarak, önce sanık müdafisinden, en son olarak da Cumhuriyet savcısından bozma ilamına karşı diyecekleri sorulduktan sonra yargılama bitirilmek suretiyle hükmün tesis ve tefhim edilmesi, CMK"nın 216/1. maddesine aykırılık oluşturduğundan, savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuran bu usule aykırılık nedeniyle Yerel Mahkemenin direnme kararına konu olan hükümlerinin diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 09.12.2014 tarihli ve 358-572 sayılı direnme kararına konu hükümlerinin, Cumhuriyet savcısından bozma ilamına ilişkin diyecekleri sorulduktan sonra hazır bulunan sanık müdafisine söz hakkı verilmemesi suretiyle savunma hakkının kısıtlanması isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 18.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.