Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/542
Karar No: 2020/174
Karar Tarihi: 18.02.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/542 Esas 2020/174 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/542 E.  ,  2020/174 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

    1. Taraflar arasındaki “alacak” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Burhaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davalı ... vekili ile davalılar ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı 27.12.2012 tarihli dava dilekçesinde; Burhaniye’de sahibi olduğu “Kazdağı Şömine” adlı işyerinde davalıların 2011 yılı başında eleman olarak çalışmaya başladıklarını, icralık oldukları bir konuda davalılara 5.500,00TL nakit para verdiğini, ...’nun hanımının hamileliği nedeniyle 6.000,00TL verdiğini, Angora Sitesi ve Gülkent Sitesinde kendisinin yapmış olduğu işe karşılık verilen 3.600,00TL’yi de alarak harcadıklarını, davalıların 19.500,00TL borçlarının olduğuna ilişkin belge olduğunu, bu borcun teminatı olarak üçünün de imzasının bulunduğu açık senet verdiklerini ancak yine de borçlarını inkar ettiklerini ileri sürerek davalılardan alacağının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı ... vekili ile davalılar ... ve ... 30.01.2013 tarihli cevap dilekçesinde; davacının yanında işçi olarak değil, oğlu...’ın yönettiği işyerinde, kira ve malzeme...’tan işçilik kendilerinden olmak üzere kâr ortaklığı şeklinde çalıştıklarını, davacının verdiğini iddia ettiği paraların davacının oğluna almış oldukları işçilik ücretleri karşılığı olarak elden ödendiğini, yapılan ödemelerin... tarafından annesine söylenmemesi üzerine bu davanın açıldığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
    Mahkeme Kararı:
    6. Burhaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.05.2014 tarihli ve 2013/173 E., 2014/183 K. sayılı kararı ile; verilen borçların geri ödendiğinin ispat yükünün davalılarda olduğu, yapılan ödemelerin ispatına dair yazılı bir belge sunulmadığı gibi teamül durumu dikkate alınarak dinlenilen davalı tanıklarının da ödemeye ilişkin bir beyanda bulunmadıkları, yemin deliline dayanılmadığı da gözetildiğinde davalıların ödemeyi usulüne uygun şekilde ispatlayamadıkları gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 19.485,80TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı ... vekili ile davalı ... ve ... temyiz isteminde bulunmuşlardır.
    8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.12.2014 tarihli ve 2014/43880 E., 2014/39730 K. sayılı kararı ile;
    “…Taraflar arasındaki ilişki hizmet sözleşmesine dayanmaktadır. Bu gibi hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara ilişkin davaların İş Mahkemelerinde görülmesi 4857 ve 552l sayılı kanunların 1.maddeleri hükümleri gereğidir.
    O hâlde Burhaniye"de ayrıca İş Mahkemesi varsa veya İş Mahkemesi mevcut olmadığı gibi iş davalarına bakmaya Burhaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi yetkili de kılınmamışsa dava dilekçesinin görev yönünden reddi, şayet ayrı bir İş Mahkemesi bulunmayışından dolayı İş davalarına bakmaya Burhaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesi yetkili kılınmışsa ara kararı verilerek davaya İş Mahkemesi niteliği ile bakılması gerekir.
    Bu yönlerin gözden kaçırılması bozma nedenidir.” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
    Direnme Kararı:
    9. Burhaniye 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 05.03.2015 tarihli ve 2015/17 E., 2015/81 K. sayılı kararı ile önceki gerekçelerin yanında, dava konusunun taraflar arasındaki hizmet ilişkisinden kaynaklı bir alacak olmadığı, davacının iş ilişkisi dışında haricen verdiği borç paranın davalılarca ödenmediğine ilişkin bağımsız bir alacak davası olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davalı ... vekili ile davalı ... ve ... tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda, iş mahkemelerinin mi yoksa genel mahkemelerin mi görevli olduğu noktasında toplanmaktadır.

    III. GEREKÇE
    12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin hukuki mahiyeti üzerinde durulmasında yarar vardır. Bu ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğreti ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
    13. Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar, genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 2001, Cilt 1, s. 164).
    14. Buna karşın özel mahkemeler, belirli kişiler arasında çıkan veya belirli uyuşmazlıklara bakmakla görevlidir. Eş söyleyişle özel mahkemeler özel yasalarla kurulmuş olup, özel yasalarında belirtilen davaları yürütür.
    15. Nitekim, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesinde, mahkemelerin görevlerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır.
    16. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir (05.12.1977 tarihli ve 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
    17. Yine, 23.05.1960 tarihli ve 11/10 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da belirtildiği gibi, ayrık hükümlerin dar olarak yorumlanması yoruma ilişkin temel bir kuraldır.
    18. Şu duruma göre, iş mahkemelerinin görevleri istisnaî nitelik taşıdığı için, görevlerinin geniş yoruma değil dar yoruma tabi tutulması esastır (08.12.1982 tarihli ve 1982/4 E., 1982/4 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı).
    19. Bu genel açıklamalardan sonra uyuşmazlığın hangi mahkemede görüleceğinin çözüme kavuşturulması gerekmektedir.
    20. Dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan, iş mahkemelerinin kuruluş, görev ve yargılama usullerini düzenleyen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi ve 29.6.1960 tarihli ve 1960/13 E., 1960/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında, iş mahkemelerinin, işçi sayılan kimselerle (Kanunun değiştirilen 2. maddesinin C, D ve E bentlerinde istisna edilen işlerde çalışanlar hariç) işveren veya işveren vekilleri arasında iş akdinden veya İş Kanunu’na dayanan her türlü hak iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların bu mahkemelerde çözümleneceği açıklanmıştır. İş mahkemeleri ayrıca, 5018 sayılı Kanun’un 4/E bendine göre sendikaların açacakları ve bu sıfatla aleyhine açılacak hukuk davalarına, İşçi Sigortaları Kurumu ile Sigortalılar veya yerine kaim olan hak sahiplerinin arasındaki uyuşmazlıklardan doğan itiraz ve davalara bakacaktır.
    21. 4857 sayılı İş Kanunu’nun 8. maddesinde, “İş sözleşmesi, bir tarafın (işçi) bağımlı olarak iş görmeyi, diğer tarafın (işveren) da ücret ödemeyi üstlenmesinden oluşan sözleşmedir” tanımlaması yapılmıştır. Belirtmek gerekirse, 4857 sayılı İş Kanunu’nda “hizmet akdi” sözcüğü terkedilmiş, yerine “iş sözleşmesi” ifadesi kullanılmıştır.
    22. Hizmet sözleşmesinin, “Hizmet akdi, bir mukaveledir ki onunla işçi, muayyen veya gayri muayyen bir zamanda hizmet görmeği ve iş sahibi dahi ona bir ücret vermeyi taahhüt eder” şeklindeki tanımı mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 313/1. [6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu (TBK) m. 393] maddesinde yapılmıştır. Bu tanımda sadece hizmet ve ücret unsurları belirginken, 4857 sayılı İş Kanunu’nda, daha önce Anayasa Mahkemesi ve öğretinin de kabul ettiği gibi “bağımlılık” unsuruna da yer verilmiştir.
    23. Bağımlılık, iş ve sosyal güvenlik hukuku uygulamasında temel bir ilke olup, bu unsur, hizmetini işverenin gözetimi ve yönetimi altında yapmayı ifade eder. Ne var ki, iş hukukunun dinamik yapısı, ortaya çıkan atipik iş ilişkileri, yeni istihdam modelleri, bu unsurun ele alınmasında her somut olayın niteliğinin göz önünde bulundurulmasını zorunlu kılmaktadır.
    24. Zaman, bir kimsenin günlük belirli bir zaman dilimi içerisinde iş gücünü bir işveren emrine tahsis etmesidir.
    25. Ücret ise, BK m. 313 (TBK m. 393) anlamında hizmet akdini oluşturan unsurlardandır. Görülen iş karşılığı işverenin belli bir zaman dilimi için ödemiş olduğu bedel, ücret unsurunu oluşturur.
    26. Açıklandığı üzere, hizmet sözleşmesini karakterize eden unsurlar, “zaman”, “bağımlılık” ve “ücret” olarak sıralanmakta ve “ücret” unsurunun yokluğu durumunda çalışma ya vekâlet sözleşmesine, ya da bir sözleşme ilişkisi bulunmaksızın hatır, yardım, dayanışma, arkadaşlık gibi bir nedene dayanmaktadır.
    27. Nitekim aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.11.2019 tarihli ve 2017/13-624 E., 2019/1177 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
    28. Davacının işyerinde çalışan davalıların kendisine çeşitli şekillerde borçlandıkları toplam 19.500,00TL bedelin tahsili istemli eldeki davada ortaya çıkan görev sorununun, yapılan açıklamalar doğrultusunda çözümlenmesi gerekir.
    29. Davacı iddiasında, davalıların icralık oldukları bir konuda ve davalı ...’nun hanımının rahatsızlığı nedeniyle yardım amacıyla 5.500,00TL ve 6.000,00TL olmak üzere ayrı ayrı borç verdiğini, bunların dışında davalıların Angora Sitesi ve Gülkent Sitesinde yapılmış işin bedeli olarak verilen 3.600,00TL’yi tahsil ettikleri hâlde kendisine ödemediklerini ileri sürerek, bu alacak kalemlerini dava konusu etmiştir.

    30. Davacının isteminin dayandığı hukuki sebep, talep edilen 5.500,00TL ve 6.000,00TL alacak kalemleri yönünden taraflar arasındaki borç ilişkisi olmakla birlikte, talep edilen 3.600,00TL’lik alacak kaleminin 12.02.2011 tarihli yetki belgesine istinaden tahsil edildiği anlaşıldığına göre hizmet ilişkisine dayandığı açıktır.
    31. Hemen değinmek gerekirse, somut olayda olduğu gibi, davacı davalıya karşı olan birden fazla talebini (alacağını) aynı davada birleştirebilir; yani birden fazla davasını aynı dava dilekçesi ile açabilir; buna objektif dava birleşmesi (yığılması) denir (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, C.II, İstanbul 2001, s. 1496).
    32. Objektif dava birleşmesi için birlikte açılan davalar (talepler, alacaklar) arasında herhangi bir bağlantı bulunması gerekli değildir. Davanın aynı davacı (alacaklı) tarafından aynı davalıya (borçluya) karşı açılması gerekir. Mahkemenin birlikte açılan davaların her biri için yetkili (salâhiyetli) olması gerekir. Bir özel mahkemenin görevine giren dava, genel mahkemede başka bir dava ile birlikte açılamaz. Buna karşılık, ihtisas mahkemesinin görevine giren bir dava ile asliye mahkemesinin görevine giren bir dava, ihtisas mahkemesinde birlikte açılabilir. Başka bir deyimle, objektif dava birleşmesinde birleştirilen taleplerden biri ihtisas mahkemesinin görevine girmekte ise bu taleplerin tamamı için özel mahkeme görevlidir (Kuru, s. 1498 vd.).
    33. Objektif dava birleşmesinde, terditli (basamaklı) davadan farklı olarak, talepler arasında aslilik ve ferîlik ilişkisi yoktur; her bir talep diğerinden bağımsız ve eş değerdedir; tahkikat aşaması, bütün talepler için ortaktır. Bu yüzden objektif dava birleşmesi, usul ekonomisine hizmet eder.
    34. Mahkeme, bu talepleri ayrı ayrı değerlendirir, dava şartları her bir talep için ayrı ayrı belirlenir ve dava sonunda vereceği hükümde her bir talebi ayrı ayrı karara bağlar (Yılmaz, E.: Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2012, s. 753 vd.) .
    35. Somut olayda da, borç ilişkisine dayanılan alacak kalemleri yönünden karz akdi hükümlerinin uygulanacağı dolayısıyla genel mahkemelerin görevli olduğu düşünülürse de, hizmet ilişkisine dayanılan alacak kalemi yönünden ihtisas mahkemesi olan iş mahkemeleri görevli olacağından, objektif dava birleşmesi gereği tüm talepler açısından davanın görülmesinde iş mahkemesinin görevli olduğu hususunda duraksama olmamalıdır.
    36. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava konusu somut olayda 5.500,00TL ile 6.000,00TL"nin davalılara borç olarak verildiğinin açık olarak belirtildiği, hukuki ihtilafın iş ilişkisinden değil, karz akdinden kaynaklandığı, dava dilekçesinde belirtilen alacakların birbiriyle bağlantılı olmadığı, mahkemenin direnme kararının, alacaklardan borç alarak verilen 5.500,00TL ve 6.000,00TL yönünden yerinde olduğu, bu alacaklarla ilgili işin esasına girerek karar verilmesi gerektiği, ancak 3.600,00TL alacak yönünden tefrik kararı verilerek görevli ve yetkili iş mahkemesine gönderilmesinin gerektiği ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
    37. Diğer taraftan, her ne kadar direnme kararının başlık kısmında dava tarihi 27.12.2012 olması gerekirken hatalı olarak 16.01.2015 yazıldığı tespit olunmuş ise de bu husus mahallinde düzeltilebilir bir hata olarak kabul edilmiş, bozma nedeni yapılmamıştır.
    38. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    39. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

    IV. SONUÇ:
    Açıklanan nedenlerle;
    Davalıların temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesinin atfı dikkate alınarak 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
    İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
    Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 18.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.


    KARŞI OY


    Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, somut olayda iş mahkemelerinin mi yoksa genel mahkemelerin mi görevi olduğu noktasındadır.
    Davacı dava dilekçesinde davalılar, icralık oldukları bir konuda verdiği 5.500,00TL nakit para, davalılardan..."in eşinin hamileliğindeki hastalık nedeniyle verdiği 6.000,00TL ve işverence yapılmış olan işe karşılık olarak verilen 3.600,00TL"nin davalılarca alınarak harcadıklarından dolayı toplamda 19.500,00TL borçlarının olduğunu ancak borçlarını ödemediklerini iddia ederek davalılardan olan bu alacakların tahsiline karar verilmesi istemiyle asliye hukuk mahkemesinde dava açmıştır.
    Davalı taraf cevabında, davalıların işçi olarak değil davalı ile kâr ortaklığı şeklinde çalıştıklarını iddia etmiştir.
    Davacı vekili yargılama aşamasındaki dilekçe ve beyanda "... borç aldıkları 19.500,00 TL"yi" istediklerini, yine davalı tarafın beyanlarında açıkça borç para aldıklarını ve taksitler hâlinde ödediklerini söylediklerini davalı tarafın değiştirilen beyanlarını muvafakatlarının olmadığını belirtmiştir.
    Mahkemece işin esasına girilerek yapılan yargılama sonucunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Yargıtay 13. Hukuk Dairesi ise taraflar arasındaki işin hizmet sözleşmesine dayandığı bu gibi hizmet sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıklara iş mahkemelerinde görülmesi 4857 sayılı ve 5521 sayılı Kanunların 1. maddeleri hükümleri gereği olduğu gerekçesi ile bozma kararı verilmiştir.
    Mahkeme, uyuşmazlık konusunun, davalılar ile davacı arasındaki ilişkinin bu niteliğinden yani işçi işveren niteliğinden kaynaklı olmadığı, uyuşmazlık konusunun davacının haricen verdiği borç paranın davalılarca ödenmediğine ilişkin bağımsız bir alacak davası olduğu gerekçesiyle direnme kararı vermiştir.
    Mülga 5521 sayılı iş Mahkemeleri Kanunu"nun 1. maddesine göre iş akdinden veya iş kanununa dayanan her türlü hak ve iddialarından doğan hukuki uyuşmazlıkların çözümlenmesinde iş mahkemesinin görevli olduğu düzenlenmiş, 7036 sayılı Kanun"un 5. maddesinde de iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarında iş mahkemelerinin görevli olduğu düzenlenmiştir.
    Hukuk Genel Kurulunun 12/11/2019 tarih ve 2017/624 esas, 2019/1177 karar sayılı ilamında da; davacının isteminin dayandığı hukuki sebep, kendisi ile davalı arasında yapılan hizmet sözleşmesi ile davalının ücret borcuna ilişkin olmayıp davacı ile davalı arasındaki borç ilişkisi iddiasına dayanmaktadır. Başka bir deyişle davacı almış olduğu senede dayanarak davalıya verdiğini iddia ettiğini borcu talep etmektedir. O hâlde, uyuşmazlığın çözümünde yanlar arasındaki hukuki ilişkide, öncelikle Borçlar Kanunu"nun karz akdi hükümler ile kambiyo senedine dayanılması nedeniyle ticari hükümlerin uygulanması gerekmektedir gerekçesiyle dava konusu somut uyuşmazlıkta genel mahkemelerin görevli olduğuna karar verilmiştir.
    Dava konusu somut olayda 5.500,00TL nakit para ile 6.000,00TL"nin davalılara borç olarak verildiği açık ve net şekilde belirtilmiştir. Hukuki ihtilaf, karz akdinden kaynaklanmaktadır. Uyuşmazlık iş akdinden doğan veya iş kanununa dayanan bir alacak değildir. İş ilişkisinden dolayı bir alacak da değildir. Örneğin aile ve miras hukuku gibi özel hukuk alanına giren uyuşmazlık işci veya işveren arasında olsa dahi taraflar arasında iş akdi olduğu için taraflar arasındaki her türlü uyuşmazlığın iş mahkemesi kapsamına girdiği düşünülmez.
    Davacının dava dilekçesinde belirttiği alacakları 3 ayrı birbirinden bağımsız nedene dayanmaktadır. Bu alacaklar birbiriyle bağlantılı değildir.
    Görev kamu düzenine ilişkin olup, hâkim resen görevli olup olmadığını gözetmek durumundadır. Mahkemenin direnme kararı, alacaklardan borç olarak verilen 5.500,00TL ve 6.000,00TL ile ilgili olarak yerinde olup bu alacaklarla ilgili işin esasına girerek karar vermesi yerinde ise de 3.600,00TL alacak yönünden tefrik kararı vererek görevli ve yetkili iş mahkemesine göndermesi gerekir. Mahkemenin 5.500,00TL ve 6.000,00TL miktarlı borç olarak verilen alacaklarla ilgili işin esasına girerek karar vermesi ve direnmesi yerinde olduğundan saygıdeğer çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.


    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi