10. Hukuk Dairesi 2009/13023 E. , 2010/1094 K.
"İçtihat Metni"....
Davacı ..... Başkanlığı vekili, istirdada karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davanın reddi yönünde hüküm kurulmuştur.
Hükmün, davacı Kurum vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
1-) Dosyadaki yazılara, toplanan delillere ve hükmün dayandığı gerektirici sebeplere göre, davacı Kurum vekilinin sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-) 11.05.1975 günü yaşamını yitiren sigortalı üzerinden, 506 sayılı Kanun hükümleri gereğince, davacı Kurum tarafından kendisine ölüm aylığı bağlanan hak sahibi eş konumundaki davalının, 19.02.1981 tarihinde evlendiği, bu olguyu sonradan saptayan Kurumca 2006 yılının Nisan ayında tesis edilen işlemle ölüm aylığının kesilip 02.02.1984 – 17.03.2006 döneminde yersiz ödendiği ileri sürülen ölüm aylıklarının yasal faiziyle birlikte geri alınmasına ilişkin işbu davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davanın yasal dayanağı, 506 sayılı Kanunun ölüm sigortası hükümlerinin düzenlendiği bölümü içerisinde yer alan ve “Eş ve çocuklara aylık bağlanması” başlığını taşıyan 68’inci maddesi olup, hak sahibi eş yönünden maddenin (V) numaralı bendinde; sigortalının dul eşinin evlenmesi durumunda aylığının kesileceği, aylığın kesilmesine yol açan evlenme son bulunca aylığın yeniden bağlanacağı belirtilmiştir. Bu aşamada, evlenme olgusu nedeniyle kesilmesi gereken aylığın devamı sonucu yapılan yersiz ödemelerin ilgililerden geri alınmasının hukuki dayanak ve ilkelerinin saptanması gerekmektedir. Konuya ilişkin 506 sayılı Kanunun “Sigorta yardımlarının haczedilemeyeceği, yanlış ve yersiz ödemelerin tahsili” başlığını taşıyan 121’inci maddesine 06.08.2003 günü yürürlüğe giren 4958 sayılı Kanunun 47’nci maddesi ile eklenen ikinci fıkrada; yanlış ve yersiz ödendiği anlaşılan her türlü gelir, aylık ve sigorta yardımlarının 84’üncü maddenin son fıkrası saklı kalmak kaydıyla, ilgililerin sonraki her çeşit istihkaklarından kesilmek suretiyle geri alınacağı, Kurumun genel hükümlere göre takip hakkının saklı bulunduğu açıklandığı halde, yersiz ödeme durumunda geri verme yükümünün kapsamı belirlenmediği gibi, söz konusu Kanun içeriğinde bu konuda herhangi bir düzenlemeye de yer verilmemiştir. 01.10.2008 günü yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve
./...
-2-
Genel Sağlık Sigortası Kanununun “Yersiz ödemelerin geri alınması” başlıklı 96’ncı maddesinin birinci fıkrasında ise, “Kurumca işverenlere, sigortalılara, isteğe bağlı sigortalılara gelir veya aylık almakta olanlara ve bunların hak sahiplerine, genel sağlık sigortalılarına ve bunların bakmakla yükümlü olduğu kişilere, fazla veya yersiz olarak yapıldığı tespit edilen bu Kanun kapsamındaki her türlü ödemeler;
a) Kasıtlı veya kusurlu davranışlarından doğmuşsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla on yıllık sürede yapılan ödemeler, bu ödemelerin yapıldığı tarihlerden,
b) Kurumun hatalı işlemlerinden kaynaklanmışsa, hatalı işlemin tespit tarihinden geriye doğru en fazla beş yıllık sürede yapılan ödemeler toplamı, ilgiliye tebliğ edildiği tarihten itibaren üç ay içinde yapılacak ödemelerde faizsiz, üç aylık sürenin dolduğu tarihten sonra yapılacak ödemelerde ise bu süre sonundan, itibaren hesaplanacak olan kanuni faizi ile birlikte, ilgililerin Kurumdan alacağı varsa bu alacaklarından mahsup edilir, alacakları yoksa genel hükümlere göre geri alınır.” hükmü öngörülmüştür. Söz konusu Kanunun geçici maddelerinde, yersiz ödemelerin tahsili konusunda önceki hükümlerin uygulanması gereğine işaret eden herhangi bir kural da bulunmadığından, sonuç olarak 96’ncı madde düzenlemesinin, Kurumun yersiz ödemeden kaynaklanan alacaklarına ilişkin süregelen uyuşmazlıklara uygulanması zorunlu olduğu gibi, bu konuda 818 sayılı Borçlar Kanununun, geri verilmesi gereken tutarın belirlenmesinde genel hüküm niteliğinde bulunan 63’üncü maddesinin de gözetilmesi gerekmektedir. Anılan maddeye göre; haksız olarak (nedensiz) bir edinimde bulunan kimse, onun geri alınması zamanında elinden çıkmış olduğunu kanıtladığı tutar oranında ret ve geri vermekle yükümlü değil ise de, haksız edinimde bulunan, o şeyi kötü niyetle elden çıkarmış veya onu elden çıkarırken sonradan ret ve geri vermeye zorunlu tutulacağını biliyor ise ret ve geri vermekle yükümlüdür. Bir başka anlatımla; iyi niyetli zenginleşen, sebepsiz zenginleşme konusunun kendisinden istendiği tarihten önce elinden çıktığını iddia ve ispat ettiği miktar oranında ret ve geri vermeyle yükümlü olmayacak, buna karşın; zenginleşen, zenginleşme anında veya sonrasında mal varlığındaki artışın geçerli bir hukuki sebebe dayanmadığını biliyor veya bilmesi gerekiyor ise, kötü niyetli sayılacaktır.
Ayrıca belirtilmelidir ki; 5510 sayılı Kanunun 96’ncı maddesi, sebepsiz zenginleşmede geri verme konusuna ilişkin özel bir düzenleme niteliğinde olup, zamanaşımı hükmü olarak tanımı ve yorumlanması olanaksızdır. Maddede genel hükümlere yollamada bulunulması ve Kanunun “Zamanaşımı, hakkın düşmesi ve avans” başlığını taşıyan 97’nci ve diğer maddelerinde fazla veya yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağı yönünden düzenlemeye yer verilmemiş olması, fazla ve yersiz ödemeden kaynaklanan Kurum alacağına ilişkin zamanaşımı konusunun genel hükümlerden hareketle çözümünü zorunlu kılmaktadır. Bilindiği gibi zamanaşımı defi, borcu ortadan kaldırmamakla birlikte, bunu ileri süren tarafa, borcu yerine getirmekten kaçınma yetkisi vermektedir. Bu bağlamda Borçlar Kanununun 66’ncı maddesine göre; nedensiz mal ediniminden dolayı açılacak dava, zarar gören tarafın verdiğini geri almaya hakkı olduğunu öğrendiği tarihten itibaren bir yıl ve herhalde bu hakkın doğduğu günden itibaren on yıl geçmekle zamanaşımına uğramaktadır. Anılan Kanunun 132’nci maddesinde, zamanaşımının işlemesine engel olan ve onu durduran
../...
-3-
sebepler sıralandığı gibi, 133’üncü maddesinde de zamanaşımını kesen olgular açıklanmıştır. Sebepsiz zenginleşme hukuksal temeline dayalı bu tür davalarda öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresinin başlangıcı ise kamu kurum ve kuruluşları açısından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16.09.1987 gün ve 1987/9-68 Esas, 1987/618 Karar numaralı ilamında da vurgulandığı gibi, o kurum ve kuruluşların dava açma konusunda yetkili kılınan kişi veya organlarının verdiğini geri almaya (istirdada) hakkı olduğunu öğrendiği tarihtir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığı altında inceleme konusu dava değerlendirildiğinde; sigortalı eşi üzerinden kendisine ölüm aylığı bağlandıktan sonra evlenen davalıya, uyuşmazlık konusu dönemde yapılan ödemelerin yersiz olduğu belirgin bulunmakla, aylık tutarlarının yasal faiziyle birlikte Kurumca geri alınabileceği açık olduğu gibi, sorumluluğun kapsamına ilişkin olarak da; ödemeye, davalının kasıtlı veya kusurlu davranışı sebep olduğundan 5510 sayılı Kanunun 96’ncı madde hükmüne göre uygulama yapılmalıdır.
Bu maddi ve hukuki olgular göz önünde bulundurulmaksızın, mahkemece eksik inceleme ve araştırma sonucu, davalının iyi niyetli olduğuna ilişkin yanılgılı değerlendirmeye dayalı olarak davanın reddi yönünde hüküm kurulması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O halde, davacı Kurum vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
S O N U Ç : Temyiz edilen hükmün, yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, 28.01.2010 gününde oybirliğiyle karar verildi.
.......