Esas No: 2017/483
Karar No: 2018/427
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/483 Esas 2018/427 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 1074-1028
Mühür bozma suçundan sanık ..."ın TCK"nın 203/1, 62/1, 53 ve 58. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin Tekkeköy Asliye Ceza Mahkemesince verilen 13.06.2012 tarihli ve 190-346 sayılı hükmün sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 09.07.2015 tarih ve 21535-28114 sayı ile;
"Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığınca Dairemize gönderilen 12.11.2013 tarihli ve 29415146-2525 sayılı cevabi yazıdan; suça konu mühürleme tutanağını düzenleyen ... A.Ş."nin, mühürleme tarihinden önce 29.12.2010 tarihinde özelleştirildiği anlaşılmış olup mühür bozma suçunun fiil öğesi bağlamında hukuka aykırılık unsurunun oluşması için mühürleme yetkisinin kanuni dayanağının bulunmasının zorunlu olduğu, ne özelleştirme uygulamaları hakkındaki 4046 sayılı Kanun’da, ne 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile 14.03.2013 tarihli ve 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nda, ne de başka bir özel Yasada özelleştirme sonrasında özel şirketlere mühürleme yetkisi verildiğine ve buna aykırı davrananlar hakkında TCK’nun 203. maddesi hükümlerinin uygulanacağına ilişkin bir hükme yer verildiği, buna göre özel hukuk tüzel kişisi olarak kamusal yetki kullanma hakkı olmadığından, Anayasa ve Kanun"a dayalı kamusal yetkiyi kullanan bir makam tarafından konulmuş mühürleme işleminin bulunmaması nedeniyle, sanığa yüklenen "mühür bozma" suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden, beraati yerine yazılı şekilde mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına oy çokluğuyla karar verilmiş,
Daire Üyesi M. Kılıç;
"1- 4628 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"nun 2/2. maddesi uyarınca çıkarılan "Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği" nin 13. maddesinin 4. fıkrasında 13.07.2011 tarihinde yapılan değişiklik ile "Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur" hükmü getirilmiştir. Hükümde kaçak elektriği tespit eden kurumun/şirketin enerjiyi keserek mühür altına alacağı belirtilmiştir.
Bu düzenleme kaçak enerji kullanımı hâlinde yapılacak işlemlere ilişkindir. Herhangi bir ceza hükmü içermemektedir. Konulan mührü kaldıranların nasıl bir ceza ile karşılaşacaklarına ilişkin bir düzenleme değildir. Suç oluşturan bir düzenleme de değildir. Bu idari işleme suç elbisesini giydiren TCK"nın 203. maddesidir. Ceza Kanunu"nun 203. maddesindeki düzenleme ortadan kaldırıldığında yönetmelikteki işlem/hüküm aynen yerinde durmasına rağmen ceza hukuku açısından herhangi bir önem ifade etmeyecektir. Kaldı ki, TCK"nın 203. maddesindeki suçu oluşturan eylem mührün bozulmasıdır. Yönetmelikte ise mührün konuluşu düzenlenmiştir. Suç duyurusu da mühür bozma suçu ile değil kaçak elektrik kullanma suçu ile ilgilidir. Mühür bozma suçunu oluşturan eylem mührün konulması değil kaldırılmasıdır.
Bu düzenlemenin "suçta ve cezada kanunilik" ilkesine aykırı olduğu şeklindeki kabul hâlinde örneğin, 2863 Sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu"nun birçok maddesi uyarınca ceza verilmesi mümkün olmayacaktır. Zira sit alanları, bu alanlarda uygulanacak hükümler, ne tür faaliyetlere izin verileceği, hangilerinin yasak olduğu, orman sınırları gibi hususlar komisyon kararları ile düzenlenmekte ve bu düzenlemelere yönelik cezai hükümler kanun ile getirilmektedir.
2- Mühür bozma suçu 765 sayılı TCK"nın "Devlet İdaresi Aleyhine İşlenen Cürümler" başlıklı üçüncü Babının "Mühür Fekki ve Hükümletin Muhafazası Altında Bulunan Eşyayı Çalmak" başlıklı onuncu faslındaki 274. maddesinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK"nın "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümüne alınmıştır.
"Millete ve Devlete Karşı Suçlar" ise 5237 Sayılı Yasanın dördüncü kısmında, 247 ile 343. maddeleri arasında 8 bölüm halinde düzenlenmiştir. Görüleceği gibi mühür bozma suçu Devlet otoritesi değil kamu güvenine karşı işlenmiş suçlardandır. Mevzuat gereği konulan mührün kaldırılmasının da topluma karşı olduğu ve kamu güvenini sarsacağı hususunda da kuşku bulunmamaktadır.
3- TCK"nın 203. maddesindeki "kanun veya yetkili makamların" şeklinde düzenleme ile veya bağlacı kullanılarak mühürlemeyi ya yetkili makamların yapması ya da dayanağını kanundan alması amaçlanmıştır. Aradaki veya bağlacı çıkarılarak yetkili makam ve kanun terimlerinin birlikte değerlendirilmesinin ve mutlaka kamu görevlisi tarafından yapılması gerektiği düşüncesinin doğru olmadığı kanaatindeyim.
Anayasa Mahkemesi, TCK"nın 203. maddesinde yazılı bulunan "yetkili makamların" ibaresinin Anayasa" nın 38. maddesine aykırı olduğu, zira yasada hangi yetkili makamın, hangi şartlarda, nerelerde, nasıl, hangi amaçla mühürleme yapabileceğinin belirtilmesi gerekirken, bu hususlar belirtilmeksizin salt yetkili makamın emri şeklindeki düzenlemenin "kanunilik ilkesine" aykırı olduğu şeklindeki başvuruyu, "mühür, kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulmaktadır. Mühürleme, kanun ya da yetkili makamların emri uyarınca yapılmaktadır. Kanunlarda, "bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için" mühür konulması şeklinde bir düzenlemeye yer verilmesi durumunda, kanunun emriyle konulan mühür söz konusu olmaktadır. Bunun yanında idari organlar kanunlarla, bir iş veya işlemin yerine getirilmesi konusunda yetkili kılınabilirler. Kanunla verilen bu yetkiyi kullanan organlar, "bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için" mühür konulması emrini verebilirler. Burada mühürleme emrini verme yetkisi dayanağını yine kanundan almaktadır." gerekçesiyle reddetmiştir.
Karardan yetkili makamların, idari organlardan ibaret olmadığı anlaşılmaktadır.
4- Elektrik Piyasası Kanunu"nun 2/2. maddesi "Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar bu kanun ve ilgili yönetmeliklerle düzenlenir" hükmünü getirmiştir. Bu hüküm gereğince çıkarılan "Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği" nin 13. maddesi ilk düzenlemede "Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunur" şeklinde iken 13.07.2011 tarihli değişiklik ile "Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet savcılığına suç duyurusunda bulunur" şeklinde değiştirilmiştir. Bu yönetmelik kanuna aykırı değildir. Kanunun verdiği yetki ile, uygulanacak usul ve esasların belirlenmesi amacıyla, kanun koyucunun iradesine uygun şekilde çıkarılmış ve lisans sahibi tüzel kişilere mühürleme yetkisi verilmiştir. Bu yetkiye dayanılarak konulan mührün kaldırılması da kamu güvenini zedeleyecek ve TCK"nın 203. maddesindeki suçu oluşturacaktır.
Yukarıda açıklanan gerekçelerle mahkemenin kararının onanması gerektiği" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Dosyanın devredildiği Samsun 5. Asliye Ceza Mahkemesince 12.11.2015 tarih ve 1074-1028 sayı ile bozma kararına direnilerek sanığın mahkûmiyetine karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafisi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.01.2016 tarihli ve 421009 sayılı “onama” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca 07.12.2016 tarih ve 110-1018 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca kararına direnilen daireye gönderilmiş, aynı madde uyarınca inceleme yapan Yargıtay 11. Ceza Dairesince 30.03.2017 tarih ve 102-2371 sayı ile, direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığın, katılan şirketin özelleştirilmesinden sonra kullandığı elektrik bedelini ödememesi nedeniyle şirket görevlileri tarafından konulan mühre rağmen kaçak elektrik kullandığı olayda; TCK"nın 203/1. maddesinde düzenlenen mühür bozma suçunun yasal unsurlarının oluşup oluşmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Sıhhat Tıbbi Müstahzar Kimya Sanayi Ticaret Limited Şirketinin ortağı ve yetkilisi olan sanığın, anılan şirkette kullandığı elektriğin bedelini ödememesi nedeniyle katılan şirket görevlilerince 19.03.2011 tarihinde elektriğin kesilerek sayacın mühürlendiği, 06.06.2011 tarihinde ise katılan şirket görevlilerince sanığın iş yerinde yapılan kontrolde; borç ödenmeden sayacın kullanıldığının, elektriğin sayaçtan geçtiğinin tespit edildiği,
Suç tarihinde Samsun"da elektrik dağıtım işinin katılan ... A.Ş. tarafından yapıldığı ve bu şirketin suç tarihinden önce 29.12.2010 tarihinde özelleştirildiği,
Anlaşılmıştır.
Tanık ...; her iki tutanak içeriğinin doğru ve 445489 numaralı kod altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, sanığın borcunu ödemeden elektriği kullandığını tespit ederek elektriği kesip 8957 numaralı mühür ile usulüne uygun şekilde mühürlediklerini, ikinci tespitlerinde borç ödenmemesine rağmen elektriğin sayaçtan geçirilerek kullanıldığını tespit ettiklerini, bunun üzerine ikinci tutanağı düzenlediklerini, ancak tutanağa mührün bozulduğu bilgisini sehven yazmadıklarını, fakat mührün sayaç üzerinde olmadığını hatırladığını, sayacın tipi itibarıyla mühür bozulmadan elektriğin kullanılamayacağını,
Tanık ...; 19.03.2011 tarihli tutanak içeriğinin doğru ve altındaki imzanın kendisine ait olduğunu, daha sonra öğrendiğine göre görevli arkadaşları tarafından mühürlenen sayaçtan elektriğin geçtiği tespit edilerek tekrar elektriğin kesilip sayacın mühürlendiğini, olaya ilişkin bilgi ve görgüsünün bunlardan ibaret olduğunu,
Tanık ...; sanığın kardeşi olduğunu, sanığın genelde seyahate ve pazarlamaya çıktığını, aralarındaki iş bölümüne göre iş yerinde kendisinin durduğunu, kardeşinin mühür bozmadığını, zaten üretim departmanında üç ay üretim yapmadıklarını, sonrasında da elektrik borçlarını yapılandırıp elektriği açtırdıklarını,
Beyan etmişlerdir.
Sanık Cumhuriyet savcılığında; Sıhhat Tıbbi Müstahzar Kimya Sanayi Ticaret isimli şirketin yetkilisi ve ortağı olduğunu, elektrik aboneliği bulunan ... A.Ş. görevlilerince elektrik borçlarını ödeyememeleri nedeniyle tutanak tutularak elektrik sayaçlarının mühürlendiğini, daha sonra kendisinin bu mühre rağmen elektrik kullanmaya devam ettiğini, ancak kullandığı elektriğin sayaçtan geçtiğini, kaçak elektrik kullanmadığını,
Mahkemede farklı olarak; suçlamaya konu elektrik aboneliğinin bulunduğu şirkette genellikle kardeşi ...’ın durduğunu, kendisinin pazarlama işi için piyasada dolaştığını, mühürleme ve mührün bozulması gibi bir olaya ilişkin bilgisinin olmadığını, atılı suçlamayı kabul etmediğini, çelişki nedeni ile sorulduğunda; suça konu elektrik aboneliğinin olduğu iş yerinin karşısında bulunan yine aynı şirkete ait ikinci dükkanda da bir mühürleme işlemi olduğunu, soruşturma aşamasında verdiği ifadesinde burayı kastettiğini,
Savunmuştur.
Uyuşmazlığın isabetli bir hukuki çözüme kavuşturulabilmesi bakımından, öncelikle "suçta ve cezada kanunilik" ilkesinin üzerinde durulması gerekmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın 38. maddesinde, "Kimse, işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunun suç saymadığı bir fiilden dolayı cezalandırılamaz; kimseye suçu işlediği zaman kanunda o suç için konulmuş olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez. Suç ve ceza zamanaşımı ile ceza mahkûmiyetinin sonuçları konusunda da yukarıdaki fıkra uygulanır. Ceza ve ceza yerine geçen güvenlik tedbirleri ancak kanunla konulur." şeklinde düzenlenen suçta ve cezada kanunilik ilkesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin 7. maddesinde "Hiç kimse, işlendiği zaman ulusal veya uluslararası hukuka göre suç oluşturmayan bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu bulunamaz. Aynı biçimde, suçun işlendiği sırada uygulanabilir olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez." şeklinde hüküm altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinde de;
"(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz. Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz." hükmü ile belirtilen ilkeye yer verilmiştir.
Ceza hukukunun temel ilkelerinden birini oluşturan suçta ve cezada kanunilik ilkesi uyarınca, hangi fiillerin suç teşkil ettiğinin ve bu fiillere uygulanacak yaptırımların hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak biçimde kanunda gösterilmesi gerekmektedir. Bireylerin yasak fiilleri önceden bilmeleri düşüncesine dayanan bu ilkeyle, temel hak ve özgürlüklerinin korunmasının güvence altına alınması amaçlanmaktadır.
Ceza veya güvenlik tedbiri yaptırımı uygulanabilmesi için fiili kanunun "açıkça" suç sayması gerektiğinden, suç ve cezaların şekli bakımdan kanunla düzenlenmesi yeterli olmayıp, içerik bakımından da belirli amacı gerçekleştirmeye elverişli olmaları gerekir. Ceza hukukunda "belirlilik” ilkesi olarak tanımlanan ilkeye göre, suç ve ceza içeren kanun maddesinde hangi davranışların suçu oluşturduğunun açık ve anlaşılır bir biçimde tarif edilmesi, sınırlarının belli olması ve suç için uygulanacak ceza ile güvenlik tedbirlerinin gösterilmesi gerekmektedir. Belirlilik ilkesi, hukuksal güvenlikle bağlantılı olup birey hangi somut eylem ve olguya, hangi hukuksal yaptırımın veya sonucun bağlandığını bilmelidir. Birey ancak bu durumda kendisine düşen yükümlülükleri öngörebilir ve davranışlarını belirler. Hukuk güvenliği, normların öngörülebilir olmasını, bireylerin tüm eylem ve işlemlerinde devlete güven duyabilmesini, devletin de yasal düzenlemelerde bu güven duygusunu zedeleyici yöntemlerden kaçınmasını gerekli kılar.
Suç ve yaptırımların ancak kanunla düzenlenebileceği, Anayasa"nın 7. maddesi gereğince ise yasama yetkisinin Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğu gözetildiğinde, idare organlarınca kararname, tüzük, yönetmelik, karar, tebliğ ve sirküler gibi işlemlerle suç ve ceza konulamaz. Nitekim bu husus 5237 sayılı TCK"nın 2. maddesinin 2. fıkrasında "İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz" şeklinde açıkça belirtmiştir. Ayrıca Anayasa"nın suçta ve cezada kanunilik ilkesine yer veren 38. maddesi, temel hak ve özgürlüklerin ancak kanunla sınırlandırılabileceğine ilişkin 13. maddesi ve kanun hükmünde kararnamelerle hak ve özgürlükler alanında düzenleme yapılamayacağına ilişkin 91. maddesi de, idarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamayacağını açıkça ortaya koymaktadır.
Bu açıklamalardan sonra 5237 sayılı TCK"nın 203. maddesinde düzenlenen "mühür bozma" suçunun unsurlarının açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
Mühür bozma suçu 765 sayılı TCK"nın "Devlet İdaresi Aleyhinde İşlenen Cürümler" başlıklı üçüncü babının "Mühür Fekki ve Hükümetin Muhafazasında Bulunan Eşyayı Çalmak" başlıklı onuncu faslındaki 274. maddesinde düzenlenmişken, 5237 sayılı TCK"nın "Topluma Karşı Suçlar" başlıklı üçüncü kısmının, "Kamu Güvenine Karşı Suçlar" başlıklı dördüncü bölümünde "Mühür bozma" başlıklı 203. maddesinde; “Kanun veya yetkili makamların emri uyarınca bir şeyin saklanmasını veya varlığının aynen korunmasını sağlamak için konulan mührü kaldıran veya konuluş amacına aykırı hareket eden kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiştir.
Millete ve Devlete Karşı Suçlar 5237 sayılı Kanun"un dördüncü kısmında, 247 ila 343. maddeleri arasında 8 bölüm hâlinde düzenlenmiştir. Görüldüğü üzere kanun koyucu 5237 sayılı TCK"nın sistematiğinde “Mühür Bozma” suçunu Devlet otoritesine karşı işlenen suçlar bölümünde değil kamu güvenine karşı işlenen suçlar bölümünde düzenlemiştir. Nitekim mevzuat gereği konulan mührün kaldırılmasının kamu güvenini sarsacağı hususunda da şüphe bulunmamaktadır.
Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere, madde, esasta bir şeyin saklanmasını veya varlığının olduğu gibi muhafazasını sağlamak üzere, kanunun veya yetkili makamların emrine uyularak konulmuş mührün kaldırılmasını veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesini cezalandırmaktadır. Mührün konulmasının esas nedeni, durumun aynen muhafazasını sağlamaktır.
Mühür, kanunun verdiği yetkiye dayanılarak ya da yetkili makamın emri gereğince konulmalıdır. Ancak yetkili makama mühürleme emri verme yetkisinin de yine kanunla verilmiş olması gerekmektedir.
Mühür koyma gerekliliği doğrudan kanundan kaynaklansa bile mührü koyma işlemi buna yetkili olan kişilerce yerine getirilmelidir.
Mühür bozma suçu, mührün kaldırılması veya konuluş amacına aykırı hareket edilmesi ile oluşmaktadır. Seçimlik hareketlerden birinin yapılması ile suç oluştuğundan, ayrıca bir zarar veya somut bir tehlikenin doğması gerekli görülmemiştir.
Suçun seçimlik hareketlerinden ilki, kanun veya yetkili makamın emri ile konulan mührün kaldırılmasıdır. Mührün kaldırılması fiili, mührün konulduğu eşya üzerinden sökülmesi ya da bozulması şeklinde işlenebilir.
Suçun oluşumu açısından diğer seçimlik hareket ise; mührün konuluş amacına aykırı davranılması olarak düzenlenmiştir. Bu seçimlik hareketin gerçekleştirilmesinde, konulan mührün fiziken kaldırılması suçun oluşması açısından şart değildir. Örneğin, mührün bir faaliyetin engellenmesi için konulması hâlinde, mühür sökülmese bile faaliyete devam edilmesi durumunda suç oluşabilecektir.
Mühür bozma suçu yalnızca kasten işlenebilir; genel kast yeterli olup saik önemli değildir. Failin, mührün yetkili merci tarafından konulduğunu, bu mührün eşyanın varlığını koruma veya varlığını sürdürme amacını güttüğünü, yaptığı hareketin mührü sökmeye yönelik bulunduğunu bilmesi ve bu hareketi istemesi gerekir.
Suçta ve cezada kanunilik ilkesi ve mühür bozma suçuna ilişkin bu açıklamalardan sonra Türkiye"de elektrik dağıtım ve satış hizmetlerine ilişkin mevzuat ve özelleştirme sürecinin üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır.
Türkiye’de elektrik üretimi, iletimi, dağıtım ve satış hizmetleri, daha önce bir kamu iktisadi teşebbüsü olan Türkiye Elektrik Kurumunca (TEK) gerçekleştirilirken, TEK, Bakanlar Kurulu’nun 12.08.1993 tarihli ve 93/4789 sayılı kararı ile Türkiye Elektrik Üretim-İletim A.Ş. (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım A.Ş. (TEDAŞ) adı altında iki ayrı iktisadi devlet teşekkülü olarak yeniden yapılandırılmış, 1994 yılında TEAŞ ve TEDAŞ tüzel kişiliğe kavuşturulmuştur. TEDAŞ, Özelleştirme Yüksek Kurulunun 02.04.2004 tarihli ve 2004/22 sayılı kararı ile özelleştirme programına alınmış, bölgesel elektrik dağıtım şirketleri oluşturulduktan sonra, elektrik dağıtım ve perakende satış şirketlerinin işletme hakkı hisse devri yoluyla dağıtım ve perakende satış lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişilerine devredilmiştir.
4046 sayılı Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun"un 37. maddesinin (a) bendinde; "Bu Kanun hükümleri gereğince özelleştirme programına alınan kuruluşlar özel hukuk hükümlerine tabi olup, bunlar hakkında varsa kendi kuruluş kanunları ile diğer kanunlarda yer alan bu Kanuna aykırı hükümler ve 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümleri uygulanmaz." hükmü öngörülmüştür.
4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"nun suç tarihinde yürürlükte bulunan hâlindeki 1. maddesinin 1. fıkrasında; "Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanmasıdır" şeklindeki düzenlemeyle Kanun"un amacı açıklanmış, 2. fıkrasında Kanun"un kapsamı belirlenmiş, 3. fıkrasında müşteri hizmetleri yönetmeliğinin; "Dağıtım ve perakende satış faaliyeti gösteren tüzel kişilerin görüşleri alınmak suretiyle TEDAŞ tarafından hazırlanarak dağıtım ve perakende satış lisansları hükümleri uyarınca dağıtım şirketleri, perakende satış şirketleri ile söz konusu şirketlerden hizmet alan tüm taraflara uygulanacak standart, usul ve esasları belirleyen kuralları,..." ifade edeceği belirtilmiş, "Elektrik Piyasası Faaliyetleri" başlıklı 2. maddesinin ikinci fıkrasında ise;
"(2) Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerle düzenlenir..." şeklindeki düzenlemeyle piyasada faaliyet gösterecek şirketlerin uymaları gereken usul ve esasların kanun ve yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş, 4. maddesi ile de kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip ve bu Kanun ile kendisine verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu kurulacağı ifade edilmiştir.
Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu tarafından hazırlanan ve 25 Eylül 2002 tarihli ve 24887 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Müşteri Hizmetleri Yönetmeliği"nin 1. maddesinde; “Bu Yönetmeliğin amacı; dağıtım sistemine bağlanmak isteyen veya bağlı olan tüketiciler ile bu tüketicilere bağlantı anlaşması, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma kapsamında hizmet veren taraflara uygulanacak standart, usul ve esasların belirlenmesidir” şeklindeki düzenlemeyle yönetmeliğin amacı açıklanmış, 2. maddesinde; “Bu Yönetmelik; tüketicilere dağıtım seviyesindeki hizmetlerin, yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için;
a) Verimli ve kesintisiz hizmet sağlanmasına ilişkin olarak uyulması gereken hizmet kalitesi standartlarına,
b) Elektrik enerjisi tüketiminin tespiti ve tahakkuk ettirilmesine,
c) Tüketim amaçlı olarak elektrik enerjisi ve/veya kapasitenin rekabet ortamında temin edilebilmesi için uyulması gereken esas ve usullere,
d)Müşteri şikayetlerinin alınması, değerlendirilmesi ve müşterilerin bilgilendirilmesine yönelik esas ve usullere,
e) Müşterilerin hak ve yükümlülükleri ile müşteri zararlarının tazminine,
ilişkin hükümleri kapsar” şeklindeki düzenlemeyle de kapsamı tespit edilmiş, “Sisteme bağlantı yapılması” başlıklı 7. maddesinde “Bağlantı anlaşması yapmış olan gerçek veya tüzel kişinin müşteri olarak dağıtım sistemine bağlantısının yapılabilmesi için, perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşmanın dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiye tevsik edilmesi gereklidir.
Sisteme bağlantı yapılmadan önce, dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi tarafından;
a) İmar yerleşim alanında üç iş günü içerisinde,
b) İmar yerleşim alanı dışında ise beş iş günü içerisinde,
müşterinin ölçü cihazları ve devrelerinin uygunluğu kontrol edilerek sayaç ve ölçü devrelerinin ilgili bölümleri mühürlenir ve sayaç okuması yapılarak tespit edilen ilk endeks değeri ve sisteme bağlantı yapılması hakkında tutanak düzenlenir” denilerek sisteme bağlantı yapılırken uyulması gereken usuller düzenlenmiştir. "Kaçak elektrik enerjisi tüketimi” başlıklı 13. maddesinin 3. fıkrası; “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak elektrik enerjisi tükettiği tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektriğini keserek Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde iken 13.07.2011 tarihinde “Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek mühür altına alır ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur” şeklinde değiştirilerek kaçak elektrik kullandığı tespit edilen gerçek ve tüzel kişilerin elektriğinin kesilerek mühürleneceği hüküm altına alınmıştır.
30.03.2013 tarihli ve 28603 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu"nun 30. maddesiyle 4628 sayılı Kanun"un başlığı "Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun" şeklinde, 1. maddesi de madde başlığı ile birlikte; "Amaç ve tanımlar; Bu Kanunun amacı; Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun teşkilat, görev, yetki ve sorumluluğu ile personelinin özlük işlerine ilişkin esasları düzenlemektir" biçiminde değiştirilmiştir. Bu Kanun"un amacı 1. maddesinde; "Bu Kanunun amacı; elektriğin yeterli, kaliteli, sürekli, düşük maliyetli ve çevreyle uyumlu bir şekilde tüketicilerin kullanımına sunulması için, rekabet ortamında özel hukuk hükümlerine göre faaliyet gösteren, mali açıdan güçlü, istikrarlı ve şeffaf bir elektrik enerjisi piyasasının oluşturulması ve bu piyasada bağımsız bir düzenleme ve denetimin yapılmasının sağlanması" olarak açıklanmış, Kanun"un kapsamı 2. maddesinde; "Bu Kanun; elektrik üretimi, iletimi, dağıtımı, toptan veya perakende satışı, ithalat ve ihracatı, piyasa işletimi ile bu faaliyetlerle ilişkili tüm gerçek ve tüzel kişilerin hak ve yükümlülüklerini kapsar" şeklinde belirlenmiş, "Elektrik Piyasası Faaliyetleri" başlıklı 4. maddesinin 2. fıkrasında da "Piyasada faaliyet gösterecek tüzel kişilerin faaliyetlerinde uymaları gereken usul ve esaslar yönetmelikle düzenlenir" hükmüne yer verilmiştir.
6446 sayılı Kanun"a dayanılarak çıkarılan, 08.05.2014 tarihli ve 28994 sayılı Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren Elektrik Piyasası Tüketici Hizmetleri Yönetmeliği"nin 1. maddesinde yönetmeliğin amacı; "Bu Yönetmeliğin amacı; perakende satış sözleşmesi veya ikili anlaşma kapsamında hizmet alan veya veren taraflara uygulanacak standart, usul ve esasların belirlenmesidir" şeklinde gösterilmiş, 2. maddesinde kapsam; "(1) Bu Yönetmelik; tüketicilere hizmetlerin yeterli, kaliteli ve sürekli olarak sunulması için;
a) Verimli ve kesintisiz hizmet sağlanmasına ilişkin olarak uyulması gereken hizmet kalitesi standartlarına,
b) Elektrik enerjisi tüketiminin tespiti ve fatura edilmesine,
c) Kaçak ve usulsüz elektrik enerjisi kullanımının tespiti ve bu kapsamda yapılacak iş ve işlemlere,
ç) Perakende satış sözleşmesinin içeriği ile imzalanmasına,
d) Tüketici şikâyetlerinin yapılması, bu şikâyetlerin değerlendirilmesi ve sonuçlandırılması ile tüketicilerin bilgilendirilmesine yönelik usul ve esaslara,
e) Tüketicilerin hak ve yükümlülükleri ile tüketici zararlarının tazminine,
f) Serbest tüketicilerin hak ve yükümlülüklerine,
g) Güvence bedellerine ilişkin usul ve esaslara,
ilişkin hükümleri kapsar" biçiminde gösterilmiş, 4. maddesinde mühürleme; "Sayaç ve ölçü devresi elemanlarına dışarıdan yapılacak müdahaleyi önlemek amacıyla lisans sahibi tüzel kişiler tarafından ilk enerji verme, sayaç ve ölçü devresi elemanlarını kontrol ve durumunu tespit etme, enerji kesme ve açma gibi işlemler yapıldıktan sonra mühür ile ölçü düzeneğini muhafaza altına alma ya da aldırma yöntemi" olarak tanımlanmış, "Kaçak elektrik enerjisi tüketimi" başlıklı 26. maddesinin 4. fıkrasında; "Dağıtım lisansı sahibi tüzel kişi, kaçak tespit süreci sonucunda kaçak elektrik enerjisi tüketimi tespit edilen gerçek veya tüzel kişilerin elektrik enerjisini keserek sayacı mühürler ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunur" hükmü getirilmiş, 32. maddesine göre tüketicinin "Sayaç ve ölçü devreleri mühürsüz olduğu halde ilgili tüzel kişilere haber vermeden elektrik enerjisi tüketmesi" hâlinde usulsüz elektrik enerjisi tüketmiş sayılacağı belirtilmiştir.
Görüldüğü üzere dağıtım lisansı sahibi özel hukuk tüzel kişilerine elektrik dağıtım ve satış faaliyeti kapsamında mühürleme yapmaya ilişkin olarak kanunla verilmiş herhangi bir yetki bulunmamaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, katılan ... A.Ş."nin özelleştirilmesinden sonra iş yerinde kullandığı elektrik bedelini ödememesi nedeniyle şirket görevlileri tarafından sayaca konulan mühre rağmen kaçak elektrik kullandığı olayda; mühür bozma suçunun oluşabilmesi için mühürleme yetkisinin kanunla verilmesi zorunlu olup mühürlemeyi yapan şirkete kanunla böyle bir yetki verilmediğinden ve yetkili makamların emri uyarınca bir mühürleme işlemi bulunmadığından mühür bozma suçunun unsurlarının oluşmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı mühür bozma suçunun unsurları oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Samsun 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 12.11.2015 tarihli ve 1074-1028 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığa atılı mühür bozma suçunun unsurlarının oluşmadığı gözetilmeden sanığın beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 16.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.