Esas No: 2017/813
Karar No: 2018/425
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2017/813 Esas 2018/425 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı Veren
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 735-751
Sanık ... hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasının mükerrer olduğu gerekçesiyle CMK"nın 223/7. maddesi uyarınca reddine ilişkin Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.11.2010 tarihli ve 517-964 sayılı hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 11.09.2014 tarih ve 33307-25449 sayı ile;
“Sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;
Sanık hakkında, daha önce suça konu yer ile ilgili olarak tutulan 10.07.2007 tarihli yapı tatil zaptı uyarınca 17.06.2010 tarihinde düzenlenen iddianame üzerine yapılan yargılamada, Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2010/84 Esas sayılı dosyası ile karar verildiği ve hükmün kesinleştiği, aynı yer ile ilgili olarak 06.08.2007 tarihli yapı tatil zaptı uyarınca açılan davada suç tarihinin, ilk iddianame tarihinden önce olması nedeniyle hukuki kesinti oluşmamış ise de ilk tutanaktan sonra da inşaata devam edilmesi karşısında, önceki kesinleşmiş ceza miktarı üzerinden, "zincirleme suç" hükümlerine göre yapılacak artırım kadar cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, yerinde görülmeyen gerekçeyle davanın reddine kararı verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi ise 18.12.2014 tarih ve 735-751 sayı ile;
“...Sanığın 06.08.2007 tarihinde suça konu yerde bina yapımına yönelik inşaai faaliyette bulunduğu yönünde Yüksek Daire ve Mahkememiz arasında aykırılık yoktur.
Sanık aynı yerdeki 10.07.2007 tarihli eylemi nedeniyle 22.06.2010 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 4. ASLCM"nin 2010/824 esas sayılı dava dosyası kapsamında yargılanmış ve hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiştir.
Uyuşmazlık, iddianamenin hukuki kesinti yaratmadığı durumlarda birden çok kez düzenlenen tutanağın tek suç mu müteselsil suç mu oluşturduğu yönündedir.
Yüksek Dairenin 24.09.2014 tarihli ve 29104-27093 sayılı bozma ilamındaki karşı oy yazısında da belirtildiği gibi imar kirliliğine neden olma suçu ani gelişen bir hareketle gerçekleştirilmesi mümkün olmayan bir suç olup binanın tamamlanması için çok değişik aşamalardan geçilmiş olması gerekmektedir.
Bir örnekle olayı açıklamak gerekirse, kendi taşınmazına bina yapımına yönelik olarak demir, çimento, tuğla gibi malzemeleri getiren kişinin eylemi bu aşamada imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturmamaktadır. Ancak, kişi temel kazmak amacıyla ilk kazmayı vurduğu anda faaliyetine başlamış olmakta ve suç oluşmaktadır. Esasen ortada bir bina olmamasına rağmen faaliyetin bina yapımına yönelik olması ve bina yapımına yönelik her türlü faaliyetin suç teşkil etmesi nedeniyle bu eylem de suç teşkil edecektir Bu durumu tespit eden zabıtanın olayı tutanağa bağlaması ile durum belgelenecektir.
Tutanağın düzenlenmesinden hemen sonra, mesela 3 dakika sonra ilgili kişinin kazma ile temel kazmaya devam etmesi hâlinde bu faaliyeti de tespit edilip düzenlenecek tutanak ile henüz binanın temelini dahi kazamamış kişi hakkında müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Bahsedildiği üzere bina yapımının oldukça değişik aşamalarının bulunması karşısında bina tamamlandığında belki yüzlerce ya da binlerce kez tutanak düzenlenmesi mümkün olacak hukuki kesinti yaratmadığı müddetçe her bir tutanak nedeniyle müteselsil suç hükümlerinin uygulanması gerekecektir.
Buna karşılık hakkında tutanak düzenlenmeden, yaptığı imalat görevlilerce tespit edilemeden birkaç aylık ya da birkaç yıllık bir süre içerisinde bir ya da çok katlı bir bina yapan kişi tek bir tutanak düzenlenmiş olması nedeniyle bu kişinin tek bir eylemden dolayı cezalandırılması yoluna gidilecek, müteselsil suç hükümleri uygulanamayacaktır.
Gerek maddenin yazılışından gerekse Yargıtay uygulamaları nedeniyle bu suça kalkışmanın mümkün olmadığı anlaşılmaktadır.
5237 Sayılı TCK’nın 184. maddesi, gerekçesinde, imar mevzuatında belirlenen usul ve koşullara aykırı olarak inşaai faaliyette bulunmayı suç olarak kabul etmiş, teşebbüs hükümlerinin uygulanmaması da dikkate alındığında bina yapımına yönelik her türlü inşai faaliyetin suç teşkil edeceği sonucu ortaya çıkmıştır.
3194 sayılı İmar Kanunu"nun 5. maddesi binayı "kendi başına kullanılabilen üstü örtülü ve insanların içine girebilecekleri ve insanların oturma ... yapılar" olarak tanımlamıştır.
5237 Sayılı TCK’nın 184. maddesinin imar mevzuatında belirlenen usul ve koşulları esas alması, İmar Kanunu"ndaki bina tarifi de dikkate alındığında, madde gerekçesi ve imar mevzuatı arasında uyumsuzluklar sonucu tek bir bina yapan kişi hakkında düzenlenen çok sayıda tutanak nedeniyle adaletsiz sonuçlara ulaşılacağı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar Yüksek Daire yargılamaya konu olayda müteselsil suç hükümlerinin uygulanmasının gerekliliği nedeniyle Mahkememiz kararını bozmuş ise de Mahkememizin 2010/334 esas sayılı dava dosyasında 26.06.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle hakkında 20.04.2010 tarihinde iddianame ile kamu davası açılan sanık Rizvan Koçak hakkında davanın mükerrer olması nedeniyle reddine dair kararını onamıştır.
Mahkememiz 2010/334 esas sayılı dava dosyasında sanığın 11.05.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle 29.12.2008 tarihinde düzenlenen iddianame ile Bursa 10. ASLCM"nin 2009/27 esas sayılı dava dosyasında yargılandığı, yargılama sonunda sanığın cezalandırılmasına ve hürriyeti bağlayıcı cezanın ertelenmesine karar verildiği , ayrıca aynı sanık hakkında aynı yerdeki 17.09.2007 tarihindeki eylemi nedeniyle 04.02.2010 tarihinde düzenlenen iddianame ile kamu davası açıldığı, Bursa 2. ASLCM"nin 2010/103 esas sayılı dava dosyasında kamu davasının mükerrer olması nedeniyle reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
Benzer olayda Mahkememizce kamu davasının reddine dair kararı onayan Yargıtay Dairesinin hukuki kesinti yaratmadığı hâllerde binanın değişik aşamaları için düzenlenen tutanakların tek suç teşkil ettiği ve aynı suç olduğu yönündeki hukuki düşüncesinin olaya ve hukuka uygun düştüğü anlaşılmıştır.
Somut olayda da iddianamelerin hukuki kesinti yaratmadığı durumlarda, bina yapımına yönelik tespit edilebilen farklı eylemlerin müteselsil suç hükümlerinin uygulanmasını gerektirmeyeceği, eylemin tek suç teşkil edeceği ve aynı konuda yargılama yapılmış olan eylemin tek suç teşkil etmesi nedeniyle mükerrer açılan kamu davasının reddine dair verilen kararının usul ve yasaya uygun olduğu” gerekçesiyle direnerek önceki hükümde olduğu gibi mükerrer açılan kamu davasının reddine karar vermiştir.
Direnme kararına konu bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 18.03.2015 tarihli ve 63604 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle dosya, 6763 sayılı Kanun"un 36. maddesiyle değişik CMK"nın 307. maddesi uyarınca Yargıtay 18. Ceza Dairesine gönderilmiş, anılan dairece 16.05.2016 tarih ve 25293-10470 sayı ile dosyanın Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 17.06.2016 tarihli ve 63604 sayılı “bozma” istekli ek tebliğnamesiyle dosyanın gönderildiği Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 14.12.2016 tarih ve 980-1733 sayı ile; 6763 sayılı Kanun"un 38. maddesi ile 5320 sayılı Kanun"a eklenen geçici 10. madde uyarınca dosya kararına direnilen Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmiş, anılan dairece verilen 26.01.2017 tarihli ve 14-2953 sayılı görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği Yargıtay 18. Ceza Dairesince 15.05.2017 tarih ve 1207-5776 sayı ile direnme kararının yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 29.06.2010 tarihli iddianameyle sanık hakkında imar kirliliğine neden olma suçundan açılan kamu davasının mükerrer olup olmadığı ve bu bağlamda açılan davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Dosyanın ekinde onaylı örneği bulunan Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2010/824 esas sayılı dosyasının tetkikinde; Osmangazi Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğü Yapı Kontrol ve Takip Bürosu görevlilerince 10.07.2007 tarihinde Osmangazi ilçesi .....Mahallesi 4..... Sokak No. 6 adresinde yapılan kontrolde sanık ...’ın ruhsatsız olarak 75 metrekare alanda mevcut zemin katın ahşap çatısını kaldırarak zemin katın kolon betonlarını döktüğü ve tabliye kalıbını çaktığı görülerek aynı tarihli ve 42-2095 sayılı yapı tespit ve tatil zaptının düzenlendiği, söz konusu eylem nedeniyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 17.06.2010 tarihli ve 16690-6526 sayılı iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan TCK’nın 184/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı, Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesince yapılan yargılama sonucunda, sanığın TCK’nın 184/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ve CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve verilen kararın kesinleştiği,
İncelemeye konu dosyada ise; 06.08.2007 tarihinde Osmangazi ilçesi .....Mahallesi 4..... Sokak No. 6 adresinde yapılan kontrolde 10.07.2007 tarihli ve 42-2095 sayılı zapta riayet etmediği ve “1. Normal katın kolon betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü” belirtilerek hakkında 06.08.2007 tarihli ve 66-3268 sayılı yapı tespit ve tatil tutanağı düzenlenen sanık hakkında Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 29.06.2010 tarihli ve 17694-6948 sayılı iddianamesi ile imar kirliliğine neden olma suçundan TCK’nın 184/1 ve 53. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı,
06.08.2007 tarihli yapı tespit ve tatil tutanağı uyarınca açılan kamu davasında suç tarihinin, sanığın ilk eylemi nedeniyle düzenlenen 17.06.2010 tarihli iddianameden önce olması nedeniyle hukuki kesintinin oluşmadığı,
28.08.2007 tarihli ve 4180 sayılı Encümen kararı ile; sanığa İmar Kanunu’nun 42. maddesi uyarınca 1.700 TL para cezası verilmesine ve kaçak inşaatın aynı Kanun’un 32. maddesi uyarınca Belediyece yıktırılmasına ve yıkım masrafının yapı sahibinden tahsiline karar verildiği,
... İmar ve Şehircilik Müdürlüğü’nün 21.07.2010 tarihli yazısı ile ekli imar planı örneğine göre; .....Mahallesi 4..... Sokak No. 6 adresindeki suça konu taşınmazın belediye sınırları dâhilinde kaldığı, özel imar rejimine tabi yerlerden olmadığı, binanın ruhsatsız olduğu ve ruhsatlı duruma getirilmesinin mümkün olmadığı, taşınmazın yıkımının yapılmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ...; suça konu yeri 1992 yılında tek katlı olarak aldığını, çocuklarının büyüyüp evlenmesi hâlinde ihtiyaç duyacağı düşüncesiyle binayı iki katlı olarak inşa ettiğini, bu konuda yetkililerin tutanak tuttuklarını, kesilen 850 TL ve 1650 TL miktarındaki para cezalarını ödediğini ve inşaatı bitirdiğini, binanın ruhsatının bulunmadığını ve henüz yıkılmadığını savunmuştur.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir takım "Olmazsa olmaz" (sine qua non) şartlar aranır. Bu bağlamda muhakeme yapılabilmesinin şartlarından birisi de "Non bis in idem" olarak ifade edilen, aynı fiilden dolayı verilmiş bir hükmün veya açılmış bir davanın bulunmamasıdır.
Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da uygulanan bir hukuk normu olarak doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan "Non bis in idem" ilkesi 1412 sayılı CMUK"nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir", 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nın "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir" şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa, sonradan açılmış olan davanın reddine karar verilecektir.
"Non bis in idem" ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup, konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi’nin 7 numaralı Ek Protokolü’nün "Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı" başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; "Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulune ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkum edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez" şeklinde ifade edilmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözülebilmesi için "zincirleme suç" hükümleri üzerinde de durulmalıdır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu"na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza" söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; "Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, "kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır" şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır. Bu kuralın istisnalarına ise, TCK’nın "suçların içtimaı" bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
TCK"nın 43. maddesinin birinci fıkrasında; "Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Ancak bu ceza, dörtte birinden dörtte üçüne kadar artırılır. Bir suçun temel şekli ile daha ağır veya daha az cezayı gerektiren nitelikli şekilleri, aynı suç sayılır. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde zincirleme suç, ikinci fıkrasında; "Aynı suçun birden fazla kişiye karşı tek bir fiille işlenmesi durumunda da, birinci fıkra hükmü uygulanır" denilmek suretiyle aynı neviden fikri içtima düzenlemesine yer verilmiş, üçüncü fıkrasında da zincirleme suç ve aynı neviden fikri içtima hükümlerinin uygulanmayacağı suçlar belirtilmiştir.
TCK"nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
TCK’nın 43/1. maddesinde bulunan, "değişik zamanlarda" ifadesi nedeniyle zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için, suçların mutlaka değişik zamanlarda işlenmesi gereklidir ki, bunun sonucu olarak, aynı mağdura, aynı zamanda, aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda tek suçun oluşacağı kabul edilmiştir. Bu hâlde zincirleme suç hükümleri uygulanarak artırım yapılamayacak, ancak bu husus TCK’nın 61. maddesi uyarınca temel cezanın belirlenmesinde göz önüne alınabilecektir.
TCK"nın 43/1. maddesinin açıklığı karşısında öğretide de, zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için suçların farklı zamanlarda işlenmesi gerektiği konusunda görüş birliği bulunmaktadır.
Öte yandan, kanunumuz zaman konusunda olduğu gibi, suçların işlendikleri yer bakımından da bir sınır koymamıştır. Ancak, suçların aynı yerde işlenmeleri, suç işleme kararındaki birliğin bir işareti olarak kabul edilebilir.
Aynı suç işleme kararının varlığının, olaysal olarak suçun işlenmesindeki özellikler, suçun işleniş biçimi, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, mağdurların farklı olup olmadıkları, ihlal edilen değer ve yarar ile korunan değer ve yarar, olayların oluşum ve gelişimi ile tüm özellikleri değerlendirilerek belirlenmesi gerekmektedir.
Suç kastından daha geniş bir anlamı içeren suç işleme kararı, suç kastından daha önce gelen genel bir karar ve niyeti ifade etmektedir. Önce suç işleme kararı verilmekte ve bundan sonra bu genel kararın icrası farklı zamanlardaki suçlarla gerçekleştirilmektedir. Kararın gerçekleştirilmesi için gerekli suçların her birinde ayrı suç kastları, bir başka deyişle bir suç için gerekli olan maddi ve manevi unsurlar ayrı ayrı yer almaktadır.
Suç işleme kararının yenilenip yenilenmediği, birden çok suçun aynı karara dayanıp dayanmadığı, aynı zamanda suçlar arasındaki süre ile de ilgilidir. İşlenen suçların arasında kısa zaman aralıklarının olması suç işleme kararında birlik olduğuna; uzun zaman aralıklarının olması ise suç işleme kararında birlik olmadığına karine teşkil edebilecektir. Yine de suçlar arasında az veya çok uzun zaman aralığının var olması, bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlendiğini ya da işlenmediğini her zaman göstermeyecektir. Diğer bir anlatımla, sürenin uzunluğu kararın yenilendiğini düşündürebileceği gibi, kısalığı da her zaman kararın yürürlükte olduğunu göstermeyebilecektir. Diğer taraftan, hukuki veya fiili kesintiler olduğunda farklı değerlendirmeler yapılması mümkündür. Ancak bu değerlendirme her olayda ayrı ayrı ve diğer şartlar da dikkate alınarak yapılmalıdır. Bu nedenle, başlangıçta belirli bir süre geçince suç işleme kararı yenilenmiş ya da değişmiş olur demek, soyut ve delillerden kopuk bir değerlendirme olacaktır. Failin iç dünyasını ilgilendiren bu kararın varlığının her olayın özelliğine göre suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesindeki özellikler, fiillerin işlendikleri yer ve işlenme zamanı, fiiller arasında geçen süre, korunan değer ve yarar, hareketin yöneldiği maddi konunun niteliği, olayların oluşum ve gelişimi ile dış dünyaya yansıyan diğer tüm özellikler değerlendirilerek belirlenmesi gerekecektir.
Öte yandan, hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi Ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen geçici 16. maddede yer alan;
“Afet risklerine hazırlık kapsamında ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınması ve imar barışının sağlanması amacıyla, 31/12/2017 tarihinden önce yapılmış yapılar için Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ve yetkilendireceği kurum ve kuruluşlara 31/10/2018 tarihine kadar başvurulması, bu maddedeki şartların yerine getirilmesi ve 31/12/2018 tarihine kadar kayıt bedelinin ödenmesi halinde Yapı Kayıt Belgesi verilebilir. Başvuruya konu yapının ve arsasının mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ve diğer hususlar Bakanlık tarafından hazırlanan Yapı Kayıt Sistemine yapı sahibinin beyanına göre kaydedilir.
Yapının bulunduğu arsanın 29/7/1970 tarihli ve 1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa göre belirlenen emlak vergi değeri ile yapının Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca belirlenen yaklaşık maliyet bedelinin toplamı üzerinden konutlarda yüzde üç, ticari kullanımlarda yüzde beş oranında alınacak kayıt bedeli başvuru sahibi tarafından genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilmek üzere merkez muhasebe birimi hesabına yatırılır. 6306 sayılı Kanun kapsamında kullanılmak üzere kaydedilen gelirler karşılığı Bakanlık bütçesine ödenek eklemeye Maliye Bakanı yetkilidir. Bu ödenek, dönüşüm projeleri özel hesabına aktarılarak kullanılır. Kayıt bedeline ilişkin oranı iki katına kadar artırmaya, yarısına kadar azaltmaya, yapının niteliğine ve bölgelere göre kademelendirmeye, ayrıca başvuru ve ödeme süresini bir yıla kadar uzatmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir.
Yapı Kayıt Belgesi yapının kullanım amacına yöneliktir. Yapı Kayıt Belgesi alan yapılara, talep halinde ilgili mevzuatta tanımlanan ait olduğu abone grubu dikkate alınarak geçici olarak su, elektrik ve doğalgaz bağlanabilir.
Yapı Kayıt Belgesi verilen yapılarla ilgili bu Kanun uyarınca alınmış yıkım kararları ile tahsil edilemeyen idari para cezaları iptal edilir.
Yapı ruhsatı alıp da yapı kullanma izin belgesi almamış veya yapı ruhsatı bulunmayan yapılarda, Yapı Kayıt Belgesi ile maliklerin tamamının muvafakatinin bulunması ve imar planlarında umumi hizmet alanlarına denk gelen alanların terk edilmesi halinde yapı kullanma izin belgesi aranmaksızın cins değişikliği ve kat mülkiyeti tesis edilebilir. Bu durumda, ikinci fıkrada belirtilen bedelin iki katı ödenir.
Beşinci fıkra uyarınca kat mülkiyetine geçilmiş olması 6306 sayılı Kanunun ek 1 inci maddesinin uygulanmasına engel teşkil etmez.
Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların, Hazineye ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, bu taşınmazlar Bakanlığa tahsis edilir. Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine taşınmazlar Bakanlıkça rayiç bedel üzerinden doğrudan satılır. Bu durumda elde edilen gelirler bu maddenin ikinci fıkrasına göre genel bütçeye gelir kaydedilir. Ayrıca bu gelirler hakkında 29/6/2001 tarihli ve 4706 sayılı Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve Katma Değer Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun 5 inci maddesinin beşinci fıkrası hükmü uygulanmaz.
Yapı Kayıt Belgesi alınan yapıların belediyelere ait taşınmazlar üzerine inşa edilmiş olması halinde, Yapı Kayıt Belgesi sahipleri ile bunların kanuni veya akdi haleflerinin talepleri üzerine bedeli ilgili belediyesine ödenmek kaydıyla taşınmazlar rayiç bedel üzerinden belediyelerce doğrudan satılır.
Üçüncü kişilere ait özel mülkiyete konu taşınmazlarda bulunan yapılar ile Hazineye ait sosyal donatı için tahsisli araziler üzerinde bulunan yapılar bu madde hükümlerinden yararlandırılmaz.
Yapı Kayıt Belgesi, yapının yeniden yapılmasına veya kentsel dönüşüm uygulamasına kadar geçerlidir. Yapı Kayıt Belgesi düzenlenen yapıların yenilenmesi durumunda yürürlükte olan imar mevzuatı hükümleri uygulanır. Yapının depreme dayanıklılığı hususu malikin sorumluluğundadır.
Bu madde hükümleri, 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanununda tanımlanan Boğaziçi sahil şeridi ve öngörünüm bölgesi içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alan ile İstanbul tarihi yarımada içinde ekli kroki ile listede sınır ve koordinatları gösterilen alanlarda ve ayrıca 19/6/2014 tarihli ve 6546 sayılı Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı Kurulması Hakkında Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (e) bendinde belirlenmiş Tarihi Alanda uygulanmaz.
Bu maddenin uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar Bakanlık ve Maliye Bakanlığı tarafından müştereken belirlenir.” şeklindeki düzenleme, maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi verilmesinin sağlaması bakımından sanık lehine hükümler içermektedir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Osmangazi Belediyesi İmar İşleri Müdürlüğü Yapı Kontrol ve Takip Bürosu görevlilerince 10.07.2007 tarihinde Osmangazi ilçesi .....Mahallesi 4..... Sokak No. 6 adresinde yapılan kontrolde sanık ...’ın ruhsatsız olarak 75 metrekare alanda mevcut zemin katın ahşap çatısını kaldırarak zemin katın kolon betonlarını döktüğü ve tabliye kalıbını çaktığı görülerek aynı tarihli ve 42-2095 sayılı yapı tespit ve tatil zaptının düzenlendiği, söz konusu eylem nedeniyle Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kamu davası üzerine yapılan yargılama sonucunda Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesince sanığın TCK’nın 184/1 ve 62. maddeleri uyarınca 10 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği ve verilen kararın kesinleştiği, 06.08.2007 tarihinde suça konu yerde yapılan ikinci kontrolde, 10.07.2007 tarihli zapta riayet etmediği ve ruhsatsız olarak “1. Normal katın kolon betonlarını döktüğü, tuğla duvarlarını ördüğü” gerekçesiyle sanık hakkında 06.08.2007 tarihli ve 66-3268 sayılı yapı tespit ve tatil tutanağı düzenlendiği, Bursa Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan kamu davası üzerine yapılan yargılama sonucunda Bursa 4. Asliye Ceza Mahkemesince sanık hakkında aynı yere ilişkin açılan kamu davasının mükerrer olduğu gerekçesiyle CMK’nın 223/7. maddesi uyarınca davanın reddine karar verildiği olayda;
06.08.2007 tarihli yapı tespit ve tatil tutanağı uyarınca açılan kamu davasında suç tarihinin, sanığın ilk eylemi nedeniyle düzenlenen 17.06.2010 tarihli iddianamenin düzenlenmesinden önce olması dolayısıyla hukuki kesintinin oluşmadığı ve imar kirliliğine neden olma suçunun işleniş biçimi ve özellikleri gözetilip, sanığın gerçekleştirdiği iki eylem arasında kısa sayılabilecek bir zaman aralığının bulunması ve her iki yapı tatil zaptının, inşaatın farklı yapım aşamalarına ait bulunduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, sanığın aynı suç işleme kararının icrası kapsamında, atılı imar kirliliğine neden olma suçunu değişik zamanlarda ve birden fazla işlemesi nedeniyle 29.06.2010 tarihli iddianameyle açılan kamu davasının mükerrer olmadığı, eylemlerin zincirleme şekilde imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturduğundan, kamu davasının reddine karar verilemeyeceği kabul edilmelidir.
Öte yandan, ulaşılan sonuç karşısında, hükümden sonra 18.05.2018 tarihli ve 30425 sayılı Resmi Gazete"de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 7143 sayılı Vergi Ve Diğer Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun"un 16. maddesi ile 3194 sayılı İmar Kanunu"na eklenen geçici 16. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla Özel Dairenin bozma kararı yerinde olup Yerel Mahkemenin direnme kararına konu hükmünün, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturması nedeniyle davanın reddine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. maddesindeki düzenlemenin, maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi verilmesini sağlaması bakımından sanık lehine hükümler içerdiğinden, sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması sebepleriyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bursa 13. Asliye Ceza Mahkemesi"nin 18.12.2014 tarihli ve 735-751 sayılı direnme kararına konu hükmünün, sanığın eylemlerinin zincirleme şekilde imar kirliliğine neden olma suçunu oluşturduğundan davanın reddine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi ve 3194 sayılı İmar Kanunu’nun Geçici 16. maddesindeki düzenlemenin, maddede belirtilen şartların yerine getirilmesi hâlinde ruhsatsız veya ruhsat eklerine aykırı yapılarla ilgili yapı kayıt belgesi verilmesini sağlaması bakımından sanık lehine hükümler içerdiğinden sanığın hukuki durumunun yeniden belirlenmesinde zorunluluk bulunması nedenleriyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 11.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy birliğiyle karar verildi.