1. Hukuk Dairesi 2013/13310 E. , 2014/735 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : ORDU 2. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/02/2013
NUMARASI : 2005/44-2013/72
Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece, davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karar davalı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ....i"nin raporu okundu, açıklamaları dinlendi, duruşma isteği değer yönünden reddedildi. Gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil, olmazsa tenkis isteğine ilişkindir.
Davacılar, miras bırakan A. G."in davalıya yapmış olduğu temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Davalı tüm aşamalarda; 19 yıl süreyle felçli annesine baktığını, annesinin de minnet duygusuyla çekişmeli taşınmazları ölünceye kadar bakma akdiyle kendisine temlik ettiğini, bakım borcunu yerine getirdiğini, 258 parsel sayılı taşınmaz üzerindeki binayı kendisinin yaptığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, çocukların anne ve babasına bakmasının ahlaki görev olduğu, davacıların da miras bırakana baktıkları, miras bırakanın temlik dışı taşınmazının bulunmadığı, tüm malvarlığını ölünceye kadar bakma akdiyle davalıya temlik etmesinin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden ve toplanan tüm delillerden; miras bırakan A.G.l"in 08.04.2004 tarihinde dul olarak öldüğü, geride mirasçı olarak çocukları olan davanın tarafları ile dava dışı oğlu N. kaldıkları, davacı İsak"ın İstanbul"da, diğer davacı S.nin yurtdışında, davalının ise köyde miras bırakanla birlikte ikamet ettikleri, miras bırakanın dava dışı kişilerle paylı mülkiyet üzere malik olduğu 77, 162 parsellerdeki ¾ , 232, 234, 235,236, 378, 508, 509 parsellerdeki 280/2520, 233 parseldeki 1/3, 243, 249, 258 ve 377 parsellerdeki ¼ payını davalı Ş.. G.."e 20.03.2003 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile temlik ettiği, temlik dışı taşınmazlarının bulunmadığı, çekişmeli taşınmazlardaki davalıya temlik edilen payların tamamının miras bırakanın ölüm tarihindeki değerinin 20.709TL olduğu, 258 parsel üzerindeki evin davalı tarafından yaptırıldığı anlaşılmaktadır.
Öncelikle, belirtmek gerekir ki, gerçekten ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen şekle bağlı bir sözleşme türü olup, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. (818 sayılı BK."nin 511.) maddesinde tanımlanmıştır. Miras bırakanın, mirastan mal kaçırmak amacıyla aslında bağışlamak istediği tapulu taşınmazını ölünceye kadar bakma sözleşmesi ile devrettiği takdirde 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı İnançları Birleştirme Kararında ifadesini bulan muris muvazaasından söz edilebilir. Bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir deyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
Bilindiği üzere; bakıp gözetme koşulu ile yapılan temlikin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinimin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Murisin yaşı, fiziki, genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri değerlendirmede dikkat edilmesi gereken hususlardandır.
Davalı tanığı ve tarafların dava dışı kardeşleri olan N.G. 15.02.2006 tarihli oturumda; miras bırakanın 19 yıl önce felç olduğunu, ağabeyi olan davalı Şit"in kendisini ve diğer ağabeysi davacı İ."ı okutup askerlik dahil evleninceye kadar tüm masraflarını karşıladığını ve 19 yıl boyunca davalı Şit ile eşinin anneleri olan miras bırakana baktıklarını, davalılardan İsak"ın annesini bir kez İstanbul"a götürdüğünü, miras bırakanın 1 yıl süreyle İsak"ın yanında kaldığını, İsak"ın evinde miras bırakana iyi bakılmadığına şahit olduğunu, annesinin İsak"ın kendisini İstanbul"a mallarını satmak üzere getirdiğini ve Şit"e haber vermesini istediğini, bunun üzerine davalı Şit"e haber gönderdiğini, davalının köyden gelip miras bırakanı götürdüğünü, ablası S.nin ise yurt dışında yaşadığını, yılda 20 günlüğüne izne geldiğini ve annesine hiçbir yardımının olmadığını, sadece bir kez Ordu"daki evine götürdüğünü, annesinin sağlığındaki ve ölümünden sonraki tüm masraflarını davalı Ş.. G.."in karşıladığını belirtmiştir. Davalı tanıkları ile davacı tanıklarından M. G."de davalının savunmalarını doğrular yönde beyanda bulunmuşlardır.
Yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde somut olaya bakıldığında, miras bırakanın sosyal güvencesinin, hayatının idamesi ve sağlının korunmasına yetecek rahat bir gelirinin bulunmadığı, ölünceye kadar bakım sözleşmesinin 20.03.2003 tarihinde yapıldığı, murisin 08.04.2004 tarihinde öldüğü, sağlığında bakılmadığı yönünde bir beyan ya da iddia da bulunmadığı, miras bırakanın 19 yıl süreyle felçli olduğu, son yıllarda ise yatalak halde bulunduğu, 19 yıl süreyle davalı ile birlikte yaşadığı, davalının miras bırakanla ilgilendiğinin tarafların kardeşi Nezerra ve diğer davalı tanıkları hatta davacı tanıklarından M.G. tarafından ifade edildiği gözetildiğinde temlikteki asıl amacın, mirasçıdan mal kaçırmak değil; gerçek bir ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi olduğu sonucuna varılmaktadır. Esasen, somut olayda çekişmeli taşınmazlardaki temlik edilen payların miras bırakanın ölüm tarihindeki değerinin 20.709TL olması ve bu bedelin dahi ancak, 19 yıl süreyle felçli olan miras bırakanın bakımı karşılayabilecek nitelikte olmadığı , davalının bakım akdinin gereklerini fazlasıyla yerine getirdiği anlaşılmaktadır.
Hal böyle olunca, davanın reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Kabule göre de miras bırakanın mirasçılık belgesine atıfta bulunarak davacıların payları oranında tescile karar verilmiş ise de atıfta bulunulan mirasçılık belgesinin tarihi, sayısı ve mahkeme adı belirtilmeksizin infazda duraksama yaratacak şekilde hüküm kurulması da isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerle (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine 21.01.2014 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
-KARŞI OY-
Dava, muris muvazası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali tescil istemine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (Türk Borçlar Kanunu m. 611) Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (Türk Borçlar Kanunu m 614.)
Hemen belirtmek gerekir ki, bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.
Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (Türk Borçlar Kanunu m. 19)]. Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu"nun l.4.l974 gün ve l/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda uygulama yeri bulur.
Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların gözönünde tutulması gerekir. Dairemizin yerleşmiş içtihatları da bu doğrultudadır. (Yargıtay 1. H.D.nin 15.05.2013 gün 2013/3362 esas 2013/7722 karar 20.05.2013 gün 2013/5467 esas 2013/8095 karar, 26.06.2013 gün 2013/8382 esas 2013/10711 karar sayılı ilamlarında olduğu gibi.)
Somut olaya gelince, miras bırakan A. G.l"in 14 parça taşınmazdaki paylarını ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile 20.03.2003 tarihinde davalıya temlik ettiği, miras bırakanın temlik dışı başkaca taşınmazının bulunmadığı anlaşıldığına göre miras bırakanın temliklerinin makul oranda kaldığını söylemeye imkan yoktur. Miras bırakanın tasarrufunun mirastan mal kaçırma amacına yönelik olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece bu husus göz önüne alınarak davanın kabulüne karar verilmiş olması doğrudur. Bu nedenle hükmün onanmasına karar verilmesi gerekirken bozulması yönündeki sayın daire çoğunluğunun görüşlerine katılmıyoruz.