Esas No: 2015/365
Karar No: 2018/410
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/365 Esas 2018/410 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Asliye Ceza
Sayısı : 55-9
Sanık ... hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasında yapılan yargılama sonucunda Uluborlu (Kapatılan) Asliye Ceza Mahkemesince 11.05.2010 tarih ve 23-34 sayı ile; sanığın, mağdur ....’e yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 86/1, 86/3-e, 29, 62/1, 53/1, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca 11 ay 7 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba ve müsadereye, CMK’nın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına; inceleme dışı olayın mağduru.....’e yönelik eylemi nedeniyle TCK’nın 86/2, 86/3-e, 29, 62/1, 52/2-4 ve 63. maddeleri uyarınca 2.240 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve mahsuba karar verilmiş, sanık tarafından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı itiraz, mahkûmiyet kararına karşı ise temyiz kanun yoluna başvurulmuştur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına yönelik itirazı inceleyen Isparta Ağır Ceza Mahkemesince 02.08.2010 tarih ve 1012 değişik iş sayı ile; 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinin 6. fıkrasına 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesi ile eklenen“Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” hükmü doğrultusunda, itirazın kabulü ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına karar verilmiş olup, dosyanın gönderildiği Uluborlu (Kapatılan) Asliye Ceza Mahkemesince yeniden yapılan yargılama sonucunda 31.01.2011 tarih ve 55-9 sayı ile; CMK"nın 231/5. maddesinin uygulanmasına muvafakati bulunmayan sanığın, TCK’nın 86/1, 86/3-e, 29, 62/1, 52/2-4, 63 ve 54/1. maddeleri uyarınca 6.740 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, taksitlendirmeye, müsadereye ve mahsuba karar verilmiş, bu hükmün de sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 27.11.2013 tarih ve 7913-42624 sayı ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Sanığın, inceleme dışı olayın mağduru....."e yönelik eylemi nedeniyle kasten yaralama suçundan verilen mahkûmiyet hükmünün (Uluborlu -Kapatılan- Asliye Ceza Mahkemesinin 11.05.2010 tarihli ve 23-34 sayılı kararı), sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 19.02.2013 tarih ve 42488-6410 sayı ile;
"1) Sanık hakkında şikâyetçi Süleyman"ı yaralama eyleminden verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilşikin karara yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarih ve 2009/13-12 sayılı kararı uyarınca sanık hakkında verilen 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının aynı Kanun"un 231/12. maddesi uyarınca itirazı kabil olup temyizi mümkün bulunmadığı,
2) Sanık hakkında şikâyetçi ...."i yaralama eyleminden kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde;
Diğer temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddine, ancak;
Sanığın 09.10.2009 tarihli talimatla alınan savunmasında, mağdurların zararını giderdiğini beyan ederek 18.05.2009 tarihli ..... adına gönderdiği havale dekontunu ibraz ettiği, bundan sonra 09.12.2009 tarihli oturumda dinlenen mağdur ...."in zararının giderilmediği şeklindeki beyanı dikkate alınarak mahkemece CMK"nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiş ise de; hükümden sonra mağdur ...."in verdiği 21.06.2010 tarihli dilekçesinde "....."e yapılan havale ile tüm zararlarım karşılandı" şeklindeki anlatımı üzerinde durulup, bu hususun açıklatılmasından sonra CMK"nın 231/5. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılması zorunluluğu," nedenlerinden mağdur ...."e yönelik eylem nedeniyle kurulan mahkûmiyet hükmünün bozulmasına, mağdur Süleyman"a yönelik eylem nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yönünden itiraz incelemesi yapılmak üzere mercisine tevdi edilmesine karar verilmiştir.
Yargıtay 3. Ceza Dairesinin tevdi kararı doğrultusunda, yerel mahkemece mağdur Süleyman"a yönelik eylem nedeniyle verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, itiraz incelemesi yapılmak üzere yeniden itiraz mercisine gönderilmiş, Isparta Ağır Ceza Mahkemesince 03.04.2013 tarih ve 528 değişik iş sayı ile; 5271 sayılı CMK"nın 231. maddesinin 6. fıkrasına 25.07.2010 tarihinde yürürlüğe giren 6008 sayılı Kanun"un 7. maddesi ile eklenen “Sanığın kabul etmemesi hâlinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmez” hükmü doğrultusunda itirazın kabulüne karar verilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın tekrar kaldırılmasına karar verilmiştir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının ikinci kez kaldırılması üzerine, dosyayı yeniden ele alan Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesince 08.10.2013 tarih ve 48-78 sayı ile; bu defa CMK’nın 231/5. maddesinin uygulanmasını kabul eden sanık hakkında mağdur ...."e yönelik kasten yaralama eylemi nedeniyle tekrar hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş ve bu karar itiraz edilmeksizin 19.11.2013 tarihinde kesinleşmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.12.2014 tarih ve 392433 sayı ile;
“Sanık ... hakkında mağdur....."e yönelik olarak kasten yaralama suçundan dolayı (Kapatılan) Uluborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 11.05.2010 tarihli ve 2009/23 esas-2010/34 karar sayılı ilamı ile sonuç 2.240 TL adli para cezası verilmiş ve kesin olmayan bu karar sanık tarafından temyiz edilmiş olup Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 19.02.2013 tarihli ve 2011/42488 esas-2013/6410 karar sayılı ilamıyla bozulmuştur.
Mahkemece mağdur Süleymen Başyiğit"e yönelik eylemle ilgili olarak dosya Yargıtayda iken sehven yapılan mükerrer kayıt üzerine aynı eylemle ilgili olarak verilen mahkemenin 31.01.2011 tarihli ve 2010/55 esas-2011/9 karar sayılı ilamıyla ikinci kez mahkûmiyet kararı verildiği anlaşılmıştır.
Mahalli mahkemenin ikinci kararı hukuki değerden yoksun olduğu gözetilmeden dairece hükmün onandığı anlaşılmakla, dairenin 27.11.2013 tarihli ve 2013/7913 esas-2013/42624 karar sayılı ilamına itiraz etme zorunluluğu hasıl olmuştur." görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 3. Ceza Dairesince 18.02.2015 tarih ve 42206-6315 sayı ile;
"(Kapatılan) Uluborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 11.05.2010 tarihli ve 2009/23 esas - 2010/34 sayılı kararı ile hükümlü ..."in mağdur ...."e karşı işlemiş olduğu "silahla kasten yaralama" suçundan dolayı verilen karar itiraz üzerine 2010/55 esas sayılı dava dosyasının tensibinin 31.08.2010 tarihinde yapılarak yargılamanın yapıldığı, (Birleştirilen) Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/48 esas sayılı dava dosyasının ise itiraz üzerine tensibinin 02.04.2013 tarihinde yapıldığı görülmüştür. İlk usuli işlemin (Kapatılan) Uluborlu Asliye Ceza Mahkemesince 2010/55 esas sayılı dosyada yapıldığı, aynı dosya hakkında sonradan (Birleştirilen) Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesince 2013/48 esas sayılı dosyada yapılan işlemlerin ve kararın hukuki yönden yok hükmünde olduğu, dairemizin anılan kararında usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı" gerekçesiyle itiraz nedeninin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık ... hakkında mağdur....."e karşı işlemiş olduğu kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar, itiraz edilmeksizin kesinleşmiş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında mağdur ...."e yönelik kasten yaralama suçundan kurulan mahkûmiyet hükmüyle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık hakkında mağdur Süleyman"a yönelik kasten yaralama suçundan kurulan ve Özel Dairece onanmasına karar verilen mahkûmiyet hükmünün mükerrer olup olmadığı, bu doğrultuda mahkûmiyet hükmünün hukuki değerden yoksun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Ceza muhakemesi yapılabilmesi için bir kısım "olmazsa olmaz" (sine qua non) şartlar aranır. Muhakeme yapılmasına engel olan bu şartlardan birisi "Non bis in idem" olarak ifade edilen, aynı sanık hakkında aynı suçtan verilmiş bir hüküm veya açılmış dava bulunmamasıdır.
Kanunlarda açıkça yazılı olmadan da yaşayan bir hukuk normu olarak uygulanan, doktrinde de kabul olunan ve muhakeme hukukunun ana ilkelerinden olan "Non bis in idem" ilkesi 1412 sayılı CMUK"nın 253. maddesinin üçüncü fıkrasında; "Aynı konuda, aynı sanık için evvelce verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava var ise davanın reddine karar verilir", 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nın "Duruşmanın sona ermesi ve hüküm" başlıklı 223. maddesinin yedinci fıkrasında ise; "Aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilir" şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerden anlaşılacağı üzere, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık hakkında önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava varsa davanın reddine karar verilecektir.
"Non bis in idem" ilkesine uluslararası sözleşmelerde de yer verilmiş olup konu İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesinin 7 numaralı Ek Protokolü’nün "Aynı suçtan iki kez yargılanmama ve cezalandırılmama hakkı" başlıklı 4. maddesinin ilk fıkrasında; "Hiç kimse bir devletin ceza yargılaması usulüne ve yasaya uygun olarak kesin bir hükümle mahkûm edildiği ya da beraat ettiği bir suçtan dolayı aynı devletin yargısal yetkisi altındaki yargılama usulleri çerçevesinde yeniden yargılanamaz veya mahkum edilemez" şeklinde ifade edilmiştir.
Bir filinden dolayı yargılanan kişinin aynı fiil nedeniyle tekrar yargılanmayacağını bilmesi kişi için bir güvence olup, bu güvence hukuk devleti olmanın bir gereğidir. Dolayısıyla bu güvencenin hayata geçirilebilmesi için, aynı fiil nedeniyle, aynı sanık için önceden verilmiş bir hüküm veya açılmış bir dava bulunduğu takdirde, mükerrer yargılama yapılmasının engellenmesi amacıyla davanın reddine karar verilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Mağdur ...."e yönelik kasten yaralama suçundan verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karara sanık tarafından yapılan itiraz üzerine, mercisince itirazın kabul edilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra, aynı itirazı ikinci kez inceleyip aynı konuda daha önce verilen karar nedeniyle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği hâlde, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararını yeniden kaldıran Isparta Ağır Ceza Mahkemesinin 03.04.2013 tarihli ve 2013/528 değişik iş sayılı kararı, yine yok hükmündeki bu karar üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesince 08.10.2013 tarih ve 48-78 sayı ile aynı sanık hakkında aynı fiil nedeniyle ikinci kez verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının hukuki değerden yoksun olduğunun anlaşılması karşısında; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 20.02.2018 tarihli ve 783-46 sayılı kararında da belirtildiği üzere temyiz ve istinaf kanun yollarından geçmeksizin kesinleşen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların olağanüstü bir kanun yolu olan kanun yararına bozma konusu yapılabileceği de göz önüne alındığında, itiraza konu olan ve Özel Dairenin 27.11.2013 tarihli ve 7913-42624 sayılı kararıyla onanan Uluborlu (Kapatılan) Asliye Ceza Mahkemesinin 30.01.2011 tarihli ve 55-9 sayılı mahkûmiyet hükmünün mükerrer ve hukuki değerden yoksun olmadığı kabul edilmelidir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanmayan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Yapılan müzakere esnasında, Ceza Genel Kurulu Başkanı tarafından; itiraza konu mahkûmiyet hükmünün Anayasa’nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde yasal ve yeterli gerekçe içermediğinin belirtilmesi üzerine, bu konu da ayrıca değerlendirilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası"nın "Duruşmaların açık ve kararların gerekçeli olması" başlıklı 141. maddesinin üçüncü fıkrası; "Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli olarak yazılır" şeklinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "Kararların gerekçeli olması" başlıklı 34. maddesinin birinci fıkrasında; "Hâkim ve mahkemelerin her türlü kararı, karşı oy dahil, gerekçeli olarak yazılır. Gerekçenin yazımında 230. madde göz önünde bulundurulur. Kararların örneklerinde karşı oylar da gösterilir",
"Hükmün gerekçesinde gösterilmesi gereken hususlar" başlıklı 230. maddesinde de;
"(1) Mahkûmiyet hükmünün gerekçesinde aşağıdaki hususlar gösterilir:
a) İddia ve savunmada ileri sürülen görüşler.
b) Delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi; bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemlerle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gösterilmesi.
c) Ulaşılan kanaat, sanığın suç oluşturduğu sabit görülen fiili ve bunun nitelendirilmesi; bu hususta ileri sürülen istemleri de dikkate alarak, Türk Ceza Kanununun 61 ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre cezanın belirlenmesi; yine aynı Kanunun 53 ve devamı maddelerine göre, cezaya mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbirinin belirlenmesi.
d) Cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adlî para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin istemlerin kabul veya reddine ait dayanaklar.
(2) Beraat hükmünün gerekçesinde, 223. maddenin ikinci fıkrasında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(3) Ceza verilmesine yer olmadığına dair kararın gerekçesinde, 223. maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarında belirtilen hallerden hangisine dayanıldığının gösterilmesi gerekir.
(4) Yukarıdaki fıkralarda belirtilen hükümlerin dışında başka bir karar veya hükmün verilmesi hâlinde bunun nedenleri gerekçede gösterilir",
"Hükmün gerekçesi ve hüküm fıkrasının içereceği hususlar" başlıklı 232. maddesinde ise;
"(1) Hükmün başına, "Türk Milleti adına" verildiği yazılır.
(2) Hükmün başında;
a) Hükmü veren mahkemenin adı,
b) Hükmü veren mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, vekilinin, kanunî temsilcisinin ve müdafiin adı ve soyadı ile sanığın açık kimliği,
c) Beraat kararı dışında, suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi,
d) Sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile halen tutuklu olup olmadığı,
Yazılır.
(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur.
(4) Karar ve hükümler bunlara katılan hâkimler tarafından imzalanır.
(5) Hâkimlerden biri hükmü imza edemeyecek hâle gelirse, bunun nedeni mahkeme başkanı veya hükümde bulunan hâkimlerin en kıdemlisi tarafından hükmün altına yazılır.
(6) Hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir.
(7) Hükümlerin nüshaları ve özetleri mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır ve mühürlenir",
Hükümlerine yer verilmiştir.
Buna göre, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının karşı oy da dâhil olmak üzere gerekçeli olarak yazılması zorunlu olup, hüküm; başlık, sorun, gerekçe ve sonuç (hüküm) bölümlerinden oluşmalıdır. “Başlık” bölümünde; hükmü veren mahkemenin adı, mahkeme başkanının ve üyelerinin veya hâkimin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin, katılanın, mağdurun, varsa vekilinin ve kanuni temsilcisinin adı ve soyadı, sanığın açık kimliği ile varsa müdafisinin adı ve soyadı, beraat kararı dışında suçun işlendiği yer, tarih ve zaman dilimi, sanığın gözaltında veya tutuklu kaldığı tarih ve süre ile hâlen tutuklu olup olmadığı belirtilmeli, "sorun" bölümünde; iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ortaya konulmalı, "gerekçe" kısmında; mevcut deliller tartışılıp değerlendirildikten sonra, hükme esas alınan ve reddedilen deliller belirlenmeli, delillerle sonuç arasındaki bağ üzerinde durularak, niçin bu sonuca ulaşıldığı anlatılmak suretiyle hukuki nitelendirmeye yer verilmeli ve sonuç bölümünde açıklanan uygulamaların dayanaklarına değinilmeli, "sonuç (hüküm)" kısmında ise; CMK’nın 230 ve 232. maddeleri uyarınca aynı Kanun"un 223. maddesine göre verilen kararın ne olduğu, TCK’nın 61. ve 62. maddelerinde belirlenen sıra ve esaslara göre uygulanan kanun maddeleri ve hükmolunan ceza miktarı, yine aynı Kanun"un 53. ve devamı maddelerine göre, mahkûmiyet yerine veya cezanın yanı sıra uygulanacak güvenlik tedbiri, cezanın ertelenmesine, hapis cezasının adli para cezasına veya tedbirlerden birine çevrilmesine veya ek güvenlik tedbirlerinin uygulanmasına veya bu hususlara ilişkin taleplerin kabul veya reddine ait dayanaklar, kanun yollarına başvurma ve tazminat talep etme imkânının bulunup bulunmadığı, kanun yoluna başvurma mümkün ise kanun yolunun ne olduğu, şekli, süresi ve mercisi tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça gösterilmelidir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözüme kavuşturulabilmesi açısından mahkeme kararlarının "gerekçe" bölümü üzerinde ayrıca durulması gerekmektedir.
5271 sayılı CMK"nın 230. maddesi uyarınca, hükmün gerekçe bölümünde, suç oluşturduğu kabul edilen fiilin gösterilmesi, nitelendirilmesi ve sonuç (hüküm) bölümünde yer alan uygulamaların dayanaklarının gösterilmesi zorunludur. Gerekçe, hükmün dayanaklarının, akla, hukuka ve dosya muhtevasına uygun açıklamasıdır. Bu nedenle, gerekçe bölümünde hükme esas alınan veya reddedilen bilgi ve belgelerin belirtilmesi ve bunun dayanaklarının gösterilmesi, bu dayanakların da, geçerli, yeterli ve kanuni olması gerekmektedir. Kanuni, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacaktır. Bu itibarla keyfiliği önlemek, tarafları tatmin etmek, sağlıklı bir denetime imkân sağlamak bakımından, hükmün gerekçeli olmasında zorunluluk bulunmaktadır.
Öte yandan, hükmün gerekçeyi ihtiva etmemesi, 5271 sayılı CMK"nın 289/1-9 ve 1412 sayılı CMUK"nın 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi uyarınca karar tarihi itibarıyla uygulanması gereken 308/7. maddeleri uyarınca hukuka kesin aykırılık hâllerinden birini oluşturacaktır.
Diğer taraftan, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM); bir yargılamada hak ve özgürlüklerin gerçek anlamda korunabilmesi için davaya bakan mahkemelerin, tarafların dayanaklarını, iddialarını ve delillerini etkili bir biçimde inceleme görevi olduğunu belirtmektedir (Dulaurans/Fransa, B. No: 34553/97, 21/3/2000, § 33). AİHM; mahkemelerin davaya yaklaşma yönteminin, başvurucuların iddialarına yanıt vermekten ve temel şikâyetlerini incelemekten kaçınmaya neden olduğunu tespit ettiği durumları, davanın hakkaniyete uygun bir biçimde incelenme hakkı yönünden Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi"nin (AİHS) 6. maddesinin ihlali olarak nitelendirmektedir (Kuznetsov/Rusya, B. No: 184/02, 11/4/2007, §§ 84, 85).
AİHM ayrıca, derece mahkemelerinin, kararların yapısı ve içeriği ile ilgili olarak özellikle delillerin kabulü ve değerlendirilmesinde geniş bir takdir yetkisine sahip olduğunu pek çok kararında yinelemiştir (Van Mechelen ve diğerleri/Hollanda, B. No: 21363/93, 21364/93, 21427/93 ve 22056/93, 23/4/1997, § 50; Barbera Messegue ve Jabardo/İspanya, B. No: 10590/83, 6/12/1988, § 68). Bu bağlamda, temel hak ve özgürlüklerin ihlali sonucunu doğuracak derecede ve keyfî olmadıkça belirli bir kanıt türünün (tanık beyanı, bilirkişi raporu veya uzman mütalaası) kabul edilebilir olup olmadığına, değerlendirme şekline veya aslında başvurucunun suçlu olup olmadığına karar vermenin ilk derece mahkemelerinin görevi olduğunu vurgulamaktadır (Garcia Ruiz/İspanya, B. No: 30544/96, 21/1/1996, § 28; S.N./İsveç, B. No: 34209/96, 2/7/2002, § 44).
Bunun yanı sıra AİHM; derece mahkemelerinin kendilerine sunulan tüm iddialara yanıt vermek zorunda olmamakla birlikte somut davanın özelliğine göre esas sorunları incelemiş olduğunun, açık ya da zımni anlaşılabilir bir şekilde gerekçeli kararında yer almasına önem vermektedir (Boldea/Romanya, B. No: 19997/02, 15/2/2007, § 30; Hiro Balani/İspanya, B. No: 18064/91, 9/12/1994, § 27). Zira mahkemelerin, tarafların temyiz hakkını kullanabilmeleri için gerekli olan “kararlarını hukuken geçerli hangi temele dayandırdıklarını yeterince açıklama” yükümlülüğü altında bulunduklarını belirtmektedir (Hadjianastassiou/Yunanistan, B. No: 12945/87, 16/12/1992, § 33).
Gerekçeli karar hakkı, kişilerin adil bir şekilde yargılanmalarını sağlamayı ve denetlemeyi amaçlamakta; tarafların muhakeme sırasında ileri sürdükleri iddialarının kurallara uygun biçimde incelenip incelenmediğini bilmeleri ve ayrıca demokratik bir toplumda, kendi adlarına verilen yargı kararlarının sebeplerini toplumun öğrenmesinin sağlanması için de gerekli olmaktadır (Sencer Başat ve diğerleri [GK], B. No: 2013/7800, 18/6/2014, §§ 31, 34).
Bir kararda tam olarak hangi unsurların bulunması gerektiği davanın niteliğine ve koşullarına bağlıdır. Muhakeme sırasında açık ve somut bir biçimde öne sürülen iddia ve savunmaların davanın sonucuna etkili olması, başka bir deyişle davanın sonucunu değiştirebilecek nitelikte bulunması hâlinde, davayla doğrudan ilgili olan bu hususlara mahkemelerce makul bir gerekçe ile yanıt verilmesi gerekir (Sencer Başat ve diğerleri, § 35).
Aksi bir tutumla mahkemenin, davanın sonucuna etkili olduğunu kabul ettiği bir husus hakkında “ilgili ve yeterli bir yanıt” vermemesi veya yanıt verilmesini gerektiren usul veya esasa dair iddiaların cevapsız bırakılmış olması hak ihlâline neden olabilecektir (Sencer Başat ve diğerleri, § 39).
Nitekim Anayasa Mahkemesinin 25.05.2017 tarihli ve 11798 sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
Sanığın kasten karalama suçundan mahkûmiyetine ilişkin hükümde; yerel mahkemece iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler gösterilmeyerek CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendine,
“Sanık ..."in mağdur ...."e karşı silahla kasten yaralama suçunu işlediği sabit olduğundan mahkûmiyetine ve sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına muvafakati olmadığından hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.” şeklindeki gerekçeyle ve itiraz mercisince ortadan kaldırılan önceki hükme atıf yapılmakla yetinildiği, kararda mağdur ve tanık beyanları ile sanık savunmasına yer verilmeden ve hangi anlatımın ne gerekçeyle diğerine üstün tutulduğu açıklanmadan, dolayısıyla delillerin tartışılıp değerlendirilmemesi suretiyle CMK’nın 230. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine,
Ulaşılan kanaat ile sanığın suç oluşturduğu kabul edilen fiilinin gerekçeli kararda belirtilmeyerek aynı fıkranın (c) bendine,
Muhalefet edildiğinin anlaşılması karşısında; itiraza konu yerel mahkeme hükmünün, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermediği kabul edilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Ceza Genel Kurulu Üyesi; "hükmün yasal ve yeterli gerekçeyi içerdiği" görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının, müzakere sırasında gündeme getirilen bu uyuşmazlık yönünden değişik gerekçeyle kabulüne, Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının;
a-) Yerel Mahkemenin mahkûmiyet hükmü ile Özel Dairenin onama kararının hukuki değerden yoksun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık yönünden REDDİNE,
b-) Yerel Mahkeme hükmünün kanuni ve yeterli gerekçeyi içerip içermediğine ilişkin uyuşmazlık yönünden değişik gerekçeyle KABULÜNE,
2- Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 27.11.2013 tarihli ve 7913-42624 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Keçiborlu Asliye Ceza Mahkemesinin 31.01.2011 tarihli ve 55-9 sayılı mahkûmiyet hükmünün, Anayasa"nın 141 ve 5271 sayılı CMK"nın 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içermemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
4- Dosyanın, mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİ EDİLMESİNE, 09.10.2018 tarihinde yapılan müzakerede Yerel Mahkemenin mahkûmiyet hükmü ile Özel Dairenin onama kararının hukuki değerden yoksun olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık bakımından oy birliğiyle, Yerel Mahkeme hükmünün kanuni ve yeterli gerekçeyi içerip içermediğine ilişkin uyuşmazlık bakımından oy çokluğuyla karar verildi.