Abaküs Yazılım
Hukuk Genel Kurulu
Esas No: 2017/2505
Karar No: 2020/147
Karar Tarihi: 13.02.2020

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/2505 Esas 2020/147 Karar Sayılı İlamı

Hukuk Genel Kurulu         2017/2505 E.  ,  2020/147 K.

    "İçtihat Metni"

    MAHKEMESİ :İş Mahkemesi


    1. Taraflar arasındaki “işçilik alacağı” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara 19. İş Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davacı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
    2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
    3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

    I. YARGILAMA SÜRECİ
    Davacı İstemi:
    4. Davacı vekili 19.02.2013 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin 01.11.2005 tarihinden itibaren davalı işveren nezdinde mağaza satış elemanı olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin işveren tarafından mağazanın kapanması gerekçe gösterilerek 21.06.2012 tarihinde haksız şekilde feshedildiğini, primlerin 12.11.2012 tarihine kadar ödendiğini ve geçmiş yıllarda da primlerin düzensiz ödendiğini, ücretinin 800TL olduğunu, ücretlerinin banka hesabına yatırıldığını, yıllık ücretli izin alacağının bulunduğunu, fazla çalışma yapıp iki haftada bir gün olmak üzere hafta tatili kullandığını, resmî bayramlarda çalışıp dini bayramlarda bir gün izin kullandığını belirterek fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydı ile bir kısım işçilik alacaklarının davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
    Davalı Cevabı:
    5. Davalı Delta Tekstil Paz. San. Ve Tic. Ltd. Şti. vekili 12.07.2013 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının müvekkili şirkette 05.10.2005 tarihinden 12.11.2012 tarihine kadar aralıklarla çalıştığını, 12.11.2012 tarihinde istifa etmek suretiyle işten ayrıldığını, fazla çalışmasının bulunmadığını herhangi bir şekilde fazla çalışma olması durumunda ücretlerinin ödendiğini, her hafta izin kullandığını, ücrete ilişkin beyanının da fahiş olduğunu, asgari ücretle çalıştığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
    Mahkeme Kararı:
    6. Ankara 19. İş Mahkemesinin 30.10.2014 tarihli ve 2013/170 E., 2014/1101 K. sayılı kararı ile; dava konusu olan ihbar tazminatı, kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının belirlenebilir nitelikte olduğu, bu bağlamda alacağın belirli olmasına rağmen belirsiz alacak davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı, davacının fazla çalışma yapıp, ulusal bayram ve genel tatil günlerinde çalıştığının ise tanık beyanları ve tüm dosya kapsamından anlaşıldığı gerekçesiyle kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağına ilişkin davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine, davacının fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak kaydıyla diğer talepleri yönünden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
    Özel Daire Bozma Kararı:
    7. Ankara 19. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
    8. Yargıtay 22. Hukuk Dairesince 05.05.2016 tarihli ve 2015/7480 E., 2016/13554 K. sayılı kararı ile; davacının sair temyiz itirazlarının reddine karar verildikten sonra, uyuşmazlık konusu olan kıdem ve ihbar tazminatı ile izin alacağının tahsiline ilişkin davanın asgari bir miktar gösterilerek açıldığı, belirsiz alacak davası istisnai bir dava türü olup, bunun dava dilekçesinde açıkça belirtilmemiş olması ve kısmi olarak açıldığının dava dilekçesinden anlaşılmış olması karşısında işin esasına girilerek oluşacak sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken anılı taleplerin hukuki yarar yokluğundan reddedilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
    Direnme Kararı:
    9. Ankara 19. İş Mahkemesinin 22.09.2016 tarihli ve 2016/419 E., 2016/621 K. sayılı kararı ile; çalışma gün ve saatlerine ilişkin ücret alacağı davası ile iş sözleşmesinin feshinden kaynaklanan tazminat davasının belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı, akli melekeleri yerinde olup işlem tasarruf yetkisi olan aynı zamanda kanunu bilmekle mükellef tutulan bir işçinin, aldığı ücret tutarını, yapmış olduğu çalışma gün ve saatlerini, kullandığı izin sürelerini, akdin sona eriş sebebini bilmemesinin olanaksız olduğu, böyle olunca çalışma gün ve saatlerine ilişkin kayıtların işverence tutulmuş olmasının da sonucu değiştirmeyeceği, şahit anlatımlarına dayanılarak hesaplanacak çalışma gün ve saati karşılığı ücret alacağından yapılan indirimin ise Borçlar Kanunu’nun 50. , 51. ve 56. maddeleri uyarınca yapılması gereken takdiri bir indirim olmadığı, Yargıtayın yerleşik uygulaması sonucu çalışma gün ve saatlerine ilişkin alacak tutarlarından yukarıda belirtilen nedenlerle %30 oranında indirim yapılıyor olmasının da davayı belirsiz dava haline getirmeyeceği, işçinin, çalışmasının karşılığı ücretten daha fazla ücret alması gerektiği yönünde iddiası yok ise, ücreti bordrolara yansımamış olsa dahi açacağı tüm işçilik alacaklarına ilişkin davaların tamamının belirli dava olarak nitelendirilmesi gerektiği, belirtilen nedenlerle, öte yandan 30.10.2014 tarihli davacı vekili beyanından eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığının anlaşıldığı gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
    Direnme Kararının Temyizi:
    10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

    II. UYUŞMAZLIK
    11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceğinden hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilen kıdem ve ihbar tazminatı ile yıllık izin alacağı taleplerine ilişkin davanın belirsiz alacak mı yahut kısmi dava olarak mı açıldığı noktasında toplanmaktadır.

    III. ÖN SORUN
    12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında işin esasının incelenmesinden önce; mahkemece Özel Daire bozma kararı ve duruşma gününün tebliği davalı Delta Tekstil Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin yargılama sırasında birleştiği Acar Grup Tekstil San. Tic. A.Ş.’nin birleşme öncesi adresine yapılmış olup, tebligatın iade edilmesi üzerine mahkemece taraf teşkili sağlanmadan duruşma açılarak davalının yokluğunda verilen direnme kararının usulüne uygun bulunup bulunmadığı ön sorun olarak tartışılmıştır.


    IV. GEREKÇE
    13. Uyuşmazlığın çözümünde “tebligat”, “taraf teşkili”, “adil yargılanma” ve “hukuki dinlenilme hakkı” kavramları üzerinde durulmasında yarar bulunmaktadır:
    14. Çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur. Buna göre hâkim iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. Kanunun gösterdiği istisnalar dışında hâkim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
    15. Taraflar duruşmaya çağrılmadan, eş anlatımla; taraf teşkili sağlanmadan hüküm verilememesi, 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasa"nın (Anayasa) 36. maddesi ile düzenlenen iddia ve savunma hakkının kullanılmasına olanak tanınması ilkesinin doğal bir sonucudur.
    16. Gerçekten savunma hakkını güvence altına alan Anayasanın 36. maddesi ile 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (HUMK) 73. maddesinde de (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 27. maddesi) açıkça belirtildiği üzere, mahkemece davalı yan dinlenmek ve savunması alınmak üzere kanuni şekillere uygun olarak davet edilmedikçe hüküm verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Aksi hâlde savunma hakkının kısıtlanmış sayılacağı gerek öğreti, gerekse yargısal kararlarda tartışmasız olarak kabul edilmektedir ( Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, Cilt II, s. 1876 vd).
    17. 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı HMK’nın “Hukuki Dinlenilme Hakkı” başlıklı 27"nci maddesi (Mülga 1086 sayılı HUMK’nın 73"üncü maddesi) uyarınca davanın tarafları, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahip olup, bu hak yargılama ile ilgili bilgi sahibi olunmasını da içerir.
    18. Buna göre mahkeme, iki tarafa eşit şekilde hukuki dinlenilme hakkı tanıyarak hükmünü vermelidir. Taraflara hukuki dinlenilme hakkı verilmesi anayasal bir haktır. Anayasamızın 36. maddesine göre teminat altına alınan iddia ve savunma hakkı ile adil yargılanma hakkı, hukuki dinlenilme hakkını da içermektedir. Yine İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi"nde de hukuki dinlenilme hakkı, adil yargılanma hakkı içinde teminat altına alınmıştır. Bu hakka, tarafın hâkime meramını anlatma hakkı ya da iddia ve savunma hakkı da denilmektedir. Ancak, hukuki dinlenilme hakkı, bu ifadeleri de kapsayan daha geniş bir anlama sahiptir.
    19. 6100 sayılı HMK’nın 27. maddesi hükmüne göre:
    "(I) Davanın tarafları, müdahiller ve yargılamanın diğer ilgilileri, kendi hakları ile bağlantılı olarak hukuki dinlenilme hakkına sahiptirler.
    (2) Bu hak;
    a) Yargılama ile ilgili olarak bilgi sahibi olunmasını,
    b) Açıklama ve ispat hakkını,
    c) Mahkemenin, açıklamaları dikkate alarak değerlendirmesini ve kararların somut ve açık olarak gerekçelendirilmesini, içerir".
    20. Hukuki dinlenilme hakkı olarak maddede ifade edilen ve uluslararası metinlerde de yer bulan bu hak, çoğunlukla "iddia ve savunma hakkı" olarak bilinmektedir. Ancak, hukukî dinlenilme hakkı, iddia ve savunma hakkı kavramına göre daha geniş ve üst bir kavramdır.
    21. Bu hak, yargılamanın tarafları dışında, müdahiller ve yargılama konusu ile ilgili olanları da kapsamına almaktadır. Her yargılama süresi kendi hakkıyla bağlantılı ve orantılı olarak bu hakka sahiptir. Hakkın temel unsurları maddede tek tek belirtilmiş, böylece uygulamada bu temel yargısal hak konusundaki tereddütlerin önüne geçilmesi amaçlanmıştır.
    Bu çerçevede, öncelikle tarafların gerek yargı organlarınca gerekse karşı tarafça yapılan işlemler konusunda bilgilendirilmeleri zorunludur. Kişinin kendisinden habersiz yargılama yapılarak karar verilmesi, kural olarak mümkün değildir.
    22. Kanunda da açıkça belirtildiği gibi hukuki dinlenilme hakkının temel üç unsuru bulunmaktadır (6100 sayılı HMK madde 27/2). Bunlardan ilki “bilgilenme hakkı” dır. Buna göre, hak sahibinin kendisi ile ilgili yargılama ve yargılamanın içeriği hakkında tam bir şekilde bilgi sahibi olması sağlanmalıdır. Bilgilenme hakkı, gerek karşı taraf gerekse yargı organlarının işlemleri ve dosya kapsamına girip yargılamayı etkileyen her şeyi kapsar. Tarafın bilgi sahibi olmadığı işlemler, belge ve bilgiler yargılamada esas alınamaz. Bilgilenmenin şekli bakımından, hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalı, ilgilinin bilgilenmesi şeklen değil, gerçekten sağlanmaya çalışılmalıdır. Özellikle tebligat ve davetiye kurallarının uygulanmasında özen gösterilmelidir. Usulüne uygun tebligat yapılmadan, davetiye çıkarılmadan, tefhimi mümkünse tefhim gerçekleşmeden yapılan işlemler taraflar bakımından sonuç doğurmaz. Taraflardan gizli yargılama yapılamayacağı için, yargılamaya dâhil olan her işlem bakımından taraflar, dosyanın korunması ve yargılamanın sağlıklı yürütülmesi dışında bir sınırlamaya tabi olmadan tam olarak bilgilenme hakkını kullanabilirler. Bu sınırlamalar da bilgilenme hakkını ortadan kaldırıcı nitelikte olmayıp sadece kullanılmasını yargılamanın sağlıklı işlemesi için belirli kurallara bağlamak şeklinde olabilir. Tarafların bilgisine açık olmayan hiçbir husus hükme esas alınamaz.
    23. Bu hakkın ikinci unsuru, açıklama ve ispat hakkıdır. Taraflar, yargılamayla ilgili açıklamada bulunma, bu çerçevede iddia ve savunmalarını ileri sürme ve ispat etme hakkına sahiptirler. Her iki taraf da bu haktan eşit şekilde yararlanırlar. Bu durum "silahların eşitliği ilkesi" olarak da ifade edilmektedir.
    24. Hakkaniyete uygun bir yargılamanın gerçekleşmesini sağlayacak en önemli ilke ise silahların eşitliği ilkesidir. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 6. maddesinin 1. bendinin ilk cümlesinde yer alan silahların eşitliği ilkesi, yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) göre mahkeme önünde sahip olunan hak ve vecibeler bakımından taraflar arasında tam bir eşitliğin bulunması ve bu dengenin bütün yargılama boyunca korunmasıdır. Başka bir deyişle, silahların eşitliği ilkesi, davanın taraflarından birini diğeri karşısında avantajsız bir duruma düşürmeyecek şekilde her iki tarafın deliller de dâhil olmak üzere iddia ve savunmasını ortaya koymak için makul bir olanağa sahip olması, tarafların denge içinde olması demektir.
    25. Söz konusu ilke tarafların usulüne uygun olarak mahkemenin önüne gelmelerini sağlayan tebligat işlemi açısından önemlidir. Çünkü ancak hukuka uygun bir usulde gerçekleşen tebligat üzerine durumdan haberdar olan taraflar iddia ve savunmalarını eşit şekilde yapabileceklerdir.
    26. Bu hakkın üçüncü unsuru, tarafların iddia ve savunmalarını yargı organlarının tam olarak dikkate alıp değerlendirmesidir. Bu değerlendirmenin de kararların gerekçesinde yapılması gerekir (bkz. 6100 sayılı HMK"nın Hükümet Gerekçesi madde 32).
    27. Hukuki dinlenilme hakkı, sadece belli bir yargılama için ya da yargılamanın belli bir aşaması için geçerli olan bir ilke değildir. Tüm yargılamalar için ve yargılamanın her aşamasında uyulması gereken bir ilkedir. Bu çerçevede gerek çekişmeli ve çekişmesiz yargı işlerinde gerekse bu yargılamalarla bağlantılı geçici hukuki korumalarda, icra takiplerinde, tahkim yargılamasında, hatta hukuki uyuşmazlıklarla ilgili yargılama dışında ortaya çıkan çözüm yollarında, her bir yargılama, çözüm yolu ve uyuşmazlığın niteliğiyle bağlantılı şekilde hukuki dinlenilme hakkına uygun davranılmalıdır. Hukuki dinlenilme hakkına aykırılık bir istinaf gerekçesi ve temyizde de bozma sebebidir. Hakkın ihlalinin niteliğine göre, yargılamanın yenilenmesi sebebi olarak kabul edilebilir. Ayrıca adil yargılanma hakkının ihlali çerçevesinde de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurulabilir.
    28. Savunma hakkının yeterince kullanılamadığı bir yargılamanın doğru sonuçlar vermesi beklenemez. Adil yargılamayı gerçekleştirmeye yönelik her hukuk kuralı savunma hakkının varlığına işaret edecektir. Hak arama özgürlüğü ve bunun somut unsurlarından biri olan savunmanın yapılabilmesinin ilk koşulu ise tebligattır. Bir yargılama sırasında taraflar, yargılama hakkındaki ilk bilgilere ve bunun sonucunda iddia ve savunma yapabilme haklarına ancak usulüne uygun tebligat ile kavuşabilecek ve bu şekilde savunma yapılabilecektir. Bunun tersi olarak geçerli ve usulüne uygun bir tebligat olmaksızın yargılama yapılması ise, savunma hakkının, dolayısıyla en temel insan haklarından birinin ihlali anlamına gelecektir (Gültekin, M.R. : Adil Yargılanma Hakkının Gerçekleşmesini Sağlayan Araçlardan Milletlerarası Tebligat ve İstinabe, (Doktora Tezi), Ankara 2006, s. 17 vd.).
    29. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden haberdar edilmesi ile mümkün olur. Kişinin hangi yargı merciinde duruşması bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilmesi, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmelikte açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile sağlanabilir
    30. Yetkili makamlar tarafından bir takım hukuki işlemlerin, bunların hukuki sonuçlarından etkilenmeleri amaçlanan kimselere kanuna uygun şekilde bildirimi ve bu bildirimin de usulüne uygun şekilde yapıldığının belgelenmesi olarak tanımlanan tebligat, Anayasa ile güvence altına alınan iddia ve savunma hakkının, daha da özelde hukuki dinlenilme hakkının tam olarak kullanılması ve bu suretle adil bir yargılamanın yapılmasını sağlayan çok önemli bir araçtır.
    31. Bir davada davalının, davacının açmış olduğu davadan haberdar olması, davaya cevap vermesi ve hatta cevap süresinin işlemeye başlaması için dava dilekçesinin tebliğ edilmesi gerekir. Aksi durumun, ilgilinin hak arama hürriyetini kısıtlayacağına şüphe yoktur. Aslında hemen her hukuksal işlemin tebligat ile sonuç doğuracağını söylemek mümkündür. Bir davada tarafların teşkil edilebilmesi, bu sayede davada karşılıklılık, çelişikliğin sağlanabilmesi, iddia ve savunmalarda bulunulabilmesi için taraflara ve taraflar dışındaki tanık, bilirkişi gibi üçüncü kişilere usulüne uygun tebligat yapılması gereklidir. Tebligat sayesinde ilgililer duruşmaya davet olunur ve kendilerine, yargılama hakkındaki ilk bilgiler, tebliğ konusu dilekçeler verilir. Tebligat, yargılamanın makul sürede yapılıp sonuçlandırılması, hak ve adaletin gecikmeden yerine getirilmesi açısından önemli bir usuli işlemdir ( Gültekin, M.R.: ...e., s. 16, 17).
    32. Bu bakımdan, davetiyenin ve tebliğ tutanaklı zarfın, davadaki ve takipteki önemi büyüktür. Tebligat; bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olduğundan, tebligat ile ilgili olarak 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve buna bağlı olarak çıkarılan Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Kanun ve yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi ve bu hususların belgeye bağlanmasıdır. Gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak anılan kanunda ve tüzükte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir.
    33. Tebligat Kanunu ile bu Kanunun uygulanmasına dair Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz.
    34. Şu hâle göre; yazılı tebligat, bir davaya ilişkin işlemleri o davayla ilgili kişilere bildirmek için, mahkemelerce kanuna uygun biçimde yapılan bir belgelendirme işlemidir. Dolayısıyla, sözü edilen Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en ufak ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. Kanunun ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı Yargıtay içtihatlarında açıkça vurgulanmıştır.
    35. Çekişmeli yargıda kural olarak duruşma yapılması zorunludur. Buna göre hâkim, iddia ve savunma haklarını kullanabilmeleri için tarafları duruşmaya çağırmak zorundadır. Kanunun gösterdiği istisnalar dışında hâkim tarafları dinlemeden veya iddia ve savunmalarını bildirmeleri için kanuna uygun biçimde davet etmeden hükmünü veremez.
    36. Buna göre, taraf teşkili dava şartı olup, davanın her aşamasında mahkemece resen nazara alınması gereken bir olgudur ve mahkemenin duruşma gününü, kararını, bozma ilamını, bozma sonrası duruşma günü ve direnme kararını taraflara tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, usulün amir hükmü gereğidir.
    37. Yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi, itirazların yapılabilmesi, davanın süratle sonuçlandırılabilmesi; bozma sonrası yargılamanın devamı, uyup uymama yönündeki kararın verilebilmesi, öncelikle tarafların duruşma gününden usulünce haberdar edilmesi ve böylece taraf teşkilinin sağlanması ile mümkündür. Bu yolla kişi, hangi yargı merciinde duruşması bulunduğuna, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğuna, yargılamanın safahatına, bozma ilamının içeriğine, bozma sonrası duruşmanın hangi tarihte yapılacağına, verilen kararın ne olduğuna, 7201 sayılı Tebligat Kanunu ve bu Kanunun uygulanmasına dair yönetmelikte açıklanan usule uygun tebligat yapılması ile vakıf olabilecektir.
    38. Görüldüğü üzere, taraf teşkili sadece davanın açılması aşamasında değil, yargılamanın diğer aşamalarında da önem taşımaktadır.
    39. Mahkemenin, bozma ilamına uyma ya da direnme konusunu karara bağlamadan önce de, bozma ilamını ve duruşma gününü taraflara kendiliğinden tebliğ edip taraf teşkilini sağlaması, 6217 sayılı Kanun’un 30"uncu maddesi ile 6100 sayılı HMK’ya eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK)"nın 429. maddesinin amir hükmü gereği zorunludur.
    40. Nitekim, bozma kararı sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 1086 sayılı HUMK’nın 429/2. maddesinde, “…Mahkeme, temyiz edenden 434"üncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.
    41. Bu açık hüküm karşısında mahkeme, bozma kararını taraflara tebliğ edip; kendiliğinden tarafları duruşmaya davet etmekle yükümlüdür. Belirtilen usulü işlemler tamamlanmadan ve bozma sonrası taraf teşkili sağlanmadan, mahkemece direnme ya da uyma kararı verilmesi olanaklı değildir.
    42. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 26.02.2014 tarihli ve 2013/9-634 E. 2014/143 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
    43. Yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri ve konuya ilişkin ilkeler gözetilerek, ön sorun değerlendirildiğinde; davalı Delta Tekstil Paz. San. ve Tic. Ltd. Şti.’nin ticaret sicil kayıtlarından 10.04.2013 tarihinde tescil edilerek birleşme nedeniyle sicil kaydının terkin edildiği, mahkemece Özel Daire bozma kararı ve duruşma günün tebliğinin davalı şirketin birleştiği Acar Grup Tekstil San. Tic. A.Ş.’nin önceki adresine çıkarıldığı ve şirketin belirtilen adresten taşındığı belirtilerek tebligatın iade olunduğu anlaşılmaktadır.
    44. Şu durumda, mahkemece, bozma kararı ve bozma sonrası duruşma günü Acar Grup Tekstil San. Tic. A.Ş.’nin en son güncel adresine usulünce tebliğ edilmeden ve taraf teşkili sağlanmadan duruşma açılarak, davalının yokluğunda ve onun savunma hakkını kısıtlar biçimde yargılama yapılıp direnme kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
    45. Mahkemece yapılacak iş; Özel Daire bozma kararı ile duruşma gününün 7201 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak davalıya yöntemince tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması ve ancak bu usulî eksiklik tamamlandıktan sonra bir karar vermekten ibarettir.
    46. Şu hâle göre, direnme kararı sair yönler incelenmeksizin usulen bozulmalıdır.

    V. SONUÇ :
    Açıklanan nedenlerle;
    Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince usulden BOZULMASINA, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

    Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

    Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


    Avukat Web Sitesi