Esas No: 2017/1518
Karar No: 2020/139
Karar Tarihi: 13.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1518 Esas 2020/139 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 3. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 02.04.2013 tarihli dava dilekçesinde, müvekkilinin Torbalı’da faaliyet gösteren bir oto galerisinde görüp beğendiği 35 P 6097 plakalı aracı satın almak için araç sahibi ve isminin... olduğunu söyleyen kişiyle İzmir 23. Noterliğinin 04.01.2007 tarihli 00009 yevmiye numaralı ile Katî Satış Sözleşmesini imzaladıklarını, müvekkilinin aracın parasını orada satıcıya ödediğini (müvekkilinin 110.000TL’ye kendi aracını takas yoluyla vermiş ve üzerine 5000TL ödemiş olduğunu), ancak aracın çalıntı olması nedeniyle zapt edildiğini, satıcı olduğunu söyleyen dava dışı... isimli kişinin satışa esas olarak noterde kullandığı kimlik belgesinin de sahte olduğunu, davalı noterin Noterlik Kanunu’nun 162. maddesi gereğince sorumluluğunun bulunduğunu, bu konu ile ilgili sorumlu notere açtıkları davanın İzmir 3. Asliye Hukuk Mahkemesince reddedildiğini, ancak bu kararın temyizi üzerine davanın kabulüne karar verildiğini ve bu kararın kesinleştiğini, ancak Yargıtay bozma kararı sonucunda dava bedelini ıslah edemedikleri için eldeki ek davayı açtıklarını, her ne kadar araç satım sözleşmesinde araç bedeli 17.950TL olarak belirtilmiş ise de ceza dosyasındaki ifade tutanağından da anlaşılacağı üzere araç bedelinin 16.000TL olduğunu, bu zararın 6.000TL"lik kısmını ve noter masrafı olan 283,15TL"yi tahsil ettiklerini, tahsil edilmeyen 10.000TL"nin aracın satım tarihi olan 04.01.2007 tarihinden itibaren yasal faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 25.04.2013 tarihli cevap dilekçesinde, eldeki davanın zamanaşımına uğradığını ve kesin hüküm bulunduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 22.10.2013 tarihli ve 2013/170 E., 2013/554 K. sayılı kararı ile; noterin kusursuz sorumluluğu nedeniyle uygulanması gereken zamanaşımı süresinin 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 60. maddesi uyarınca zararın öğrenilmesi tarihinden itibaren 1 yıl, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 72. maddesi uyarınca ise 2 yıl olduğu, zararın öğrenme tarihi itibariyle bu süreler geçmiş bulunduğundan davalının süresi içinde yapmış olduğu zamanaşımı definin kabulü ile davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 25.06.2014 tarihli ve 2014/3249 E., 2014/10340 K. sayılı kararı ile;
“…Dosyadaki bilgilerden araç satış sözleşmesinin 04/01/2007 tarihinde noter başkâtibi tarafından yapıldığı, davacının davalıya aynı araç satış sözleşmesi nedeni ile açtığı önceki davada fazlaya ilişkin haklarını saklı tuttuğu, o davada verilen kabul kararının kesinleştiği, bu davanın ek dava olduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık; davada, ceza (uzamış) zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı; burada varılacak sonuca göre davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Davanın hukuksal dayanağı haksız fiildir.
Yasanın, zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hâllerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören BK’nin 60. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir: Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
Diğer taraftan, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinin 1 ve 2.fıkralarında: “Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki, zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur.” hükmüne yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere, 818 sayılı Borçlar Kanunu"nun 60. maddenin 2. fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda Türk Ceza Kanunu’nda suç sayılması hâlinde, daha uzun olur ise olayda ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda Borçlar Kanunundaki kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
Söz konusu hüküm, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin, personeli olan noter kâtibi tarafından düzenlenen satış işlemini onaylarken denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir.
1512 sayılı Noterlik Kanunu (NK)’nun, 151. maddesinde, “Noterler, geçici yetkili noter yardımcıları, noter vekilleri ile noter kâtipleri ve kâtip adayları noterlikteki görevleri, Türkiye Noterler Birliği organlarında görev alan noterler ise ayrıca bu görevleri ile bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılırlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 160. maddesinde, “Noterlik dairesinde çalışan katiplerin ve katip adaylarının görevlerinden dolayı işledikleri suçlara iştiraki bulunmayan hallerde noter, bu kimseler üzerindeki gözetim ve denetim görevini yerine getirmediği sabit olduğu takdirde, Türk Ceza Kanununun 257. maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre cezalandırılır.” düzenlemesi getirilmiştir.
Ayrıca anılan Kanun’un 162. maddesinde, “Stajyer, katip ve katip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.
Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.” düzenlemesine yer almaktadır.
Anılan Kanun’un 160. maddesinde noterin, suça iştiraki bulunmaksızın çalışanları üzerinde gözetim ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemesi eylemi ayrıca suç olarak kabul edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı noter hakkında da ...nun 60/2. madde ve fıkrasındaki ceza zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği açıkça anlaşılmaktadır.
Eldeki davanın ceza zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı hususu da tartışmasızdır.
Mahkemece yapılacak iş, davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmış olduğu benimsenmek suretiyle işin esasına girişilerek, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde hukuken geçerli tüm delilleri sorulup toplanarak, ortaya çıkacak uygun hukuksal sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinden ibarettir.
HGK’nın 2012/4-1161 E. – 2013/498 K. sayılı ve 10.04.2013 tarihli kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. İzmir 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin 25.11.2014 tarihli ve 2014/408 E., 2014/583 K. sayılı kararı ile önceki gerekçeler yanında “…TCK 22/1. maddesi uyarınca taksirle işlenen fiiller kanunda açıkça belirtilmedikçe suç sayılmazlar. TCK 257/2. maddesinde tanımı yapılan görevi ihmal suçu ise taksir ile işlenen bir suç olmayıp ancak özel veya genel kasta dayalı olarak ortaya çıkan ihmal veya gecikmeler suç oluşturmaktadır. Her ne kadar hukuk hâkiminin suç unsurlarının oluşumu konusunda değerlendirme yapması beklenmez ise de eylemin bir suç tipine uyduğu konusunda duraksamaya yer vermeyecek bir belirginlik olması gerekir. Aksi hâlde her türlü haksız eylem için aynı zamanda suç teşkil edeceği şeklinde yorum yapılması mümkün olup bu durum TBK 72/2. maddesinin uygulanmasını tamamen imkânsız kılacağı gibi ceza hukukunun en temel ilkelerinden biri olan yorum ya da kıyas yolu ile yeni suç oluşturulamayacağı kuralına da aykırılık teşkil eder. Bu durum itibariyle davalı noterin eyleminden sorumlu olduğu görevlilerin eylemlerinin ceza yasası kapsamındaki görevi ihmal suçu tanımına uymadığı açıktır. Böylece davalının eyleminde sorumlu olduğu kişilerin eylemi ceza yasalarında tanımlanan herhangi bir suç tipine uymadığından davalı noter yönünden de 1512 sayılı Noterlik Kanunu"nun 151. maddesinin uygulanmasından söz edilemez.
Yukarıda açıklanan mahkememizce varılan sonuç itibariyle 1512 sayılı Noterlik Kanunu"nun 162. maddesinden doğan noterin kusursuz sorumluluğuna dayalı davada TBK 72/1. maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Zarara yol açan eylemin aynı zamanda bir suç teşkil ettiği kabul edilemeyeceğinden TBK 72/2. maddesinde öngörülen zamanaşımı süresinin olayda uygulanması da mümkün olmayıp davanın açıldığı tarih itibariyle TBK 72/1. maddesinde gösterilen iki yıllık zamanaşımı süresi geçmiştir…” gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Eldeki davada ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanıp uygulanmayacağı, buradan varılacak sonuca göre davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. İşin esasına geçilmeden önce konuyu düzenleyen hukuki mevzuatın irdelenmesinde fayda görülmüştür.
13. 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 1. maddesinde; noterliğin bir kamu hizmeti niteliğinde bulunduğu, hukukî güvenliği sağlamak ve anlaşmazlıkları önlemek için işlemleri belgelendiren bir kurum olduğu belirtilmiştir. Görevi belge ve işlemlere resmîyet kazandırmak olan noterlerin yaptıkları işlemler dolayısıyla meydana gelecek zararlardan ötürü sorumlu tutulması bir zorunluluk olarak kendini göstermektedir. Noterlerin yaptıkları hizmet dolayısıyla sorumlulukları ilk olarak, mülga 3456 sayılı Noterlik Kanunu’nun 64. maddesi hükmü ile düzenlenmiştir. Hâlen yürürlükte bulunan 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde noterlerin hukukî sorumlulukları hüküm altına alınmıştır. Bu iki hüküm arasında çok büyük farklılıklar bulunmamaktadır. Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan söz edilmemiştir. Bu sebeple noterlerin sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olarak düzenlendiği anlaşılmaktadır. (Nart, S.:Noterlerin Hukukî Sorumluluğu, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.11 Özel s. 2009, s.425-452)
14. Buradaki sorumluluğun 6098 sayılı TBK’nın 66. ( Mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu 55) maddesindeki sorumluluğun ağırlaştırılmış şekli olduğu sonucuna varılmaktadır.
15. Noterliğin bir kamu hizmeti olduğunu belirten kural, aynı zamanda noterin görev ve yetkilerini de düzenlemektedir. Bu derece önemli görev ve işlevleri nedeniyle sorumluluklarının da buna paralel biçimde düzenlenmesi gerekmiştir. Bundan dolayı noterin yapacağı işler son derece sıkı kural ve şekil şartlarına bağlanmıştır. Öte yandan; bir güven kurumu olan ve yaptıkları işlerde uzman olan noter, devlet adına birtakım kamusal yetkileri de kullanmak suretiyle; belgeleri ve beyanları resmîleştiren ve aksinin kanıtlanmasını güçleştiren hatta neredeyse imkânsız hâle getiren, hukukî sonuçlar doğuracak belgelerin düzenlenmesi yetkisiyle donatılmıştır. Noterlik Kanunu’nun 82. ve 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’nun 38. maddeleri gereğince; noterlerin düzenlemiş oldukları belgelere ispat gücü ve icra edilebilirlik açısından, özel ve ayrıcalıklı bir konum verilmiştir. Bu kadar önemli bir işin yapılmasıyla yetkili kılınan noterlerin sorumluluklarının da düzenlemeye paralel olması gerekir. Noterlerin uzmanlığına inanan ve güvenen iş sahipleri, yapılan iş ve işlemlerin tam ve sağlıklı olduğu konusunda kuşku duymamalıdırlar. Bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar doğmuşsa noterin bundan sorumlu olması doğaldır (Tanrıver, S.: Noterlik Hukukuna İlişkin İncelemeler, 1993-2011, s. 53, 61, 82,85).
16. 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kusurdan hiç bahsedilmemiştir. Bu anlamda “Noterlik Kanunu’nun gerekçesinde “… kusurlu eylemleriyle…” deyimi kullanılmış, ancak Millet Meclisi Geçici Komisyonu’nda değişiklik yapılarak sözü geçen deyim metinden çıkarılmış ve “Borçlar Kanunu’ndaki sisteme uygunluk sağlanması” gerekçe olarak gösterilmiştir” (MMTD, C. 18, Dönem 3, S. Sayısı. 130, Noterlik Kanunu Gerekçesi, s. 14- Düzgün Aslan, Ü. : Noterlerin Meslekî Sorumluluk Sigortası, s. 495, Gazi Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi C.XVII, Y. 2013, s. 1-2).
17. Noterlik bir güven kurumudur. Buna paralel olarak noterlerin, ağır bir sorumluluğa tabi tutulması, kendilerine yüklenen işlerin önemi ve yanlış yapılmasından dolayı büyük zararların doğması tehlikesinin bulunması ve noterlik işlemlerinin sağlamlığı hususunda iş sahiplerine garanti verme gerekliliği düşüncesine dayanmaktadır.
18. Doktrinde “Noterlerin hukukî sorumluluğunun, nitelik itibarıyla ağırlaştırılmış sebep sorumluluğu olduğu ifade edilmektedir” (Tanrıver, 1993-2011, s.79).
19. 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde noterin kendi yaptığı işten ve çalışanının yaptığı işten dolayı sorumluluğu düzenlenmiş ve aynı hukukî rejime tabi kılınmıştır. Bu sorumluluk adam çalıştıranın sorumluluğuna benzemez. Zira adam çalıştıranın sorumluluğunda kurtuluş kanıtı getirme imkânı sağlanmış iken, bu sorumlulukta kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Bu yönü itibariyle ağırlaştırılmış özen yükümlülüğünün ihlâlinden kaynaklanan sorumluluk olduğu sonucuna varılmaktadır. Noter özene ilişkin genel kurtuluş kanıtı getirebilir. Noterlik Kanunu’nun 162. maddesinde kurtuluş kanıtı getirme imkânı tanınmamıştır. Noter gerekli özeni gösterdiğini iddia ederek sorumluluktan kurtulamayacaktır. Ancak gerekli özeni göstermiş olsa bile, zararın doğmasına engel olamayacağını ispat ederek sorumluluktan kurtulabilir. Bu husus nedensellik bağının kesilmesidir. Bunun ispatı da davalı notere aittir. Doktrinde; ağırlıklı görüş maddedeki bu düzenlemenin noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu, hatta başka bir ifadeyle ağırlaştırılmış özen sorumluluğu olduğu şeklindedir.
20. Yargıtay uygulamasında da; noterlerin hukukî sorumluluğunun kusursuz sorumluluk olduğu genel bir ilke ve prensip olarak benimsenmiştir. Ancak, bu sorumluluktan mutlak kusursuz sorumluluk olarak benimsendiği sonucu da çıkarılmamalıdır. Noterin hukukî sorumluluğunun söz konusu olabilmesi için ortada; noterin veya noter çalışanının bir eyleminin bulunması ve bu eylemden dolayı bir zararın doğması, bu zararla birlikte eylem ile zarar arasında illiyet bağının bulunması gerekmektedir. Bu şartlardan birisinin gerçekleşmemesi hâlinde noterin hukukî sorumluluğunun doğmayacağı kabul edilmektedir.
21. Noterin bir kamu hizmeti ifa ettiği de dikkate alınarak sorumluluğun belirlenmesinde normal bir insanın göstereceği özenli davranış değil, aynı işi üstlenen noterlik mesleğinde çalışan bir kişinin göstermesi gereken objektif davranış esas alınacaktır. Buradaki tazminat yükümlülüğü; sorumlu kişinin somut olaydaki bireysel davranışından ziyade daha çok onun toplum ve ekonomi içindeki durumu ile kanunun ona yüklediği ihtimam ve özen görevine bağlanmaktadır. Böylece toplum içinde bazı iş ve meslekler ile bazı gruplara ve kategorilere daha ağır bir sorumluluk yükletilmektedir. Noterlerin kusursuz sorumluğundan kastedilen, zarar görenin kusuru kanıtlamak zorunda olmamasıdır. Sorumluluk hukukunun önemli öğelerinden biri de zarar ile eylem arasında illiyet bağının bulunmasıdır. Ancak illiyet bağının kesildiği durumlarda kusursuz sorumlu olan kişi zarardan sorumlu tutulmayacaktır. Teoride ve uygulamada mücbir sebep, zarar görenin tam veya üçüncü kişinin ağır kusuru ile illiyet bağı kesilir, bu üç olgudan birinin bulunması hâlinde kusursuz sorumlu kimse de sorumluluktan kurtulacaktır. Noterlerin yaptığı işlemler bakımından söz konusu işlemin gereği gibi yani özen yükümlülüğüne uygun şekilde yerine getirmiş olsaydı zarar oluşmayacaktı denilebiliyorsa noter sorumlu olacaktır. Örneğin; noter işlemi yaparken gözle görülebilecek bir sahteliğe rağmen işlemi devam ettirmişse ve bu işlemden bir zarar doğmuşsa noter doğal olarak sorumlu olacaktır.
22. Eldeki dava, haksız fiil hukuksal nedenine dayalı maddi tazminat istemine ilişkin olup, bilindiği üzere kanunun zamanaşımı süresinin başlaması için alacaklının belli olguları öğrenmiş olması koşulunu aradığı hâllerden biri, haksız fiilden kaynaklanan tazminat borcudur. Buna ilişkin bir ve on yıllık zamanaşımı sürelerini öngören dava tarihi itibariyle uygulanması gereken mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinde, bir yıllık zamanaşımı süresinin, zarar görenin, zararın varlığını ve zarar vereni öğrendiği tarihten itibaren başlayacağı açıkça belirtilmiştir. Dolayısıyla, haksız fiilden kaynaklanan tazminat davalarında, alacaklı zararın varlığını ve zarar vereni bilmediği sürece, zamanaşımı süresi başlamayacaktır.
23. Zararın varlığını öğrenme koşulu, öncelikle zararın gerçekleşmiş olmasını gerektirir. Henüz gerçekleşmemiş bir zararın, herkes gibi, o zararın tazminini isteyebilecek olan alacaklı (zarar gören) tarafından da öğrenilmesi mümkün değildir. Başka bir ifadeyle, hukuka aykırı fiil işlenmesine rağmen, onun doğuracağı zarar henüz ortaya çıkmamış; zararın ortaya çıkması için, fiil tarihinden sonra birtakım etkenlerin gerçekleşmesi veya belli bir zamanın geçmesi gerekiyor ise, doğal olarak zamanaşımı süresinin işlemeye başlaması da mümkün olmayacaktır.
24. Diğer taraftan, mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinin 1 ve 2. fıkralarında:
“Zarar ve ziyan yahut manevi zarar namiyle nakdi bir meblağ tediyesine müteallik dava, mutazarrır olan tarafın zarara ve failine ittılaı tarihinden itibaren bir sene ve her halde zararı müstelzim fiilin vukuundan itibaren on sene mürurundan sonra istima olunmaz.
Şu kadar ki zarar ve ziyan davası, ceza kanunları mucibince müddeti daha uzun müruru zamana tabi cezayı müstelzim bir fiilden neşet etmiş olursa şahsi davaya da o müruru zaman tatbik olunur” hükmüne yer verilmiştir.
25. Görüldüğü üzere, mülga 818 sayılı BK’nın 60. maddesinin 2.fıkrası gereğince, eylemin aynı zamanda ceza kanununda suç sayılması hâlinde, daha uzun ise olayda ceza davası zamanaşımı süresinin uygulanacağı, dolayısı ile bu durumda BK’daki daha kısa zamanaşımı sürelerinin uygulanamayacağı hususu açıkça anlaşılmaktadır.
26. Söz konusu hüküm, ceza davası zamanaşımının uygulanabilmesi için, sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; fail hakkında mahkûmiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır.
Sonuçta; haksız eylemin suç oluşturması durumunda o suç için öngörülen ceza zamanaşımı süresi hukuk yargılamasında da uygulanacaktır.
27. Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 10.04.2013 tarihli ve 2012/4-1161 E., 2013/498 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
28. Önemle belirtmek gerekir ki, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 66. maddesinde dava zamanaşımı:
“ Madde 66- (1) Kanunda başka türlü yazılmış olan haller dışında kamu davası;
a) Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda otuz yıl,
b) Müebbet hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi beş yıl,
c) Yirmi yıldan aşağı olmamak üzere hapis cezasını gerektiren suçlarda yirmi yıl,
d) Beş yıldan fazla ve yirmi yıldan az hapis cezasını gerektiren suçlarda on beş yıl,
e) Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adlî para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl,
Geçmesiyle düşer…”
Şeklinde düzenlenmiştir.
29. Somut olay bu hukuksal çerçevede değerlendirildiğinde: davacı, davalı noterin personeli olan noter başkâtibi tarafından düzenlenen araç satış sözleşmesini onaylarken gözetim ve denetim yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmektedir.
30. 1512 sayılı Noterlik Kanunu’nun, 151. maddesinde:
“Noterler, geçici yetkili noter yardımcıları, noter vekilleri ile noter kâtipleri ve kâtip adayları noterlikteki görevleri, Türkiye Noterler Birliği organlarında görev alan noterler ise ayrıca bu görevleri ile bağlantılı olarak işledikleri suçlardan dolayı Türk Ceza Kanununun uygulanması bakımından kamu görevlisi sayılırlar.”
hükmüne yer verilmiştir.
Aynı Kanun’un 160. maddesinde ise:
“Noterlik dairesinde çalışan kâtiplerin ve kâtip adaylarının görevlerinden dolayı işledikleri suçlara iştiraki bulunmıyan hallerde noter, bu kimseler üzerindeki gözetim ve denetim görevini yerine getirmediği sabit olduğu takdirde, Türk Ceza Kanununun 257 nci maddesinin ikinci fıkrası hükmüne göre cezalandırılır.”
düzenlemesi mevcuttur.
Ayrıca anılan Kanun’un 162. maddesinde;
“Stajiyer, kâtip ve kâtip adayları tarafından yapılmış olsa bile noterler, bir işin yapılmamasından veya hatalı yahut eksik yapılmasından dolayı zarar görmüş olanlara karşı sorumludurlar.
Noter, birinci fıkra gereğince ödediği miktar için, işin yapılmaması, hatalı yahut eksik yapılmasına sebep olan stajyer veya noterlik personeline rücu edebilir.”
düzenlemesine yer verilmiştir.
31. Görüldüğü üzere anılan Kanun’un 160. maddesinde noterin, suça iştiraki bulunmaksızın çalışanları üzerinde gözetim ve denetim görevini gereği gibi yerine getirmemesi eylemi ayrıca suç olarak kabul edilmiştir.
32. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davalı noter hakkında da mülga 818 sayılı BK’nın 60/2. maddesinde belirtilen zamanaşımı süresinin uygulanması gerekeceği kabul edilmiş olup, eldeki davanın da ceza davası zamanaşımı süresi dolmadan açıldığı hususu da tartışmasızdır.
33. Zira, 5237 sayılı TCK’nın 66. maddesinin e bendi gereğince uygulanması gereken dava zamanaşımı süresi 8 yıl olup, olay tarihi 04.01.2007 olduğundan, eldeki davanın açıldığı tarih itibariyle ceza davası zamanaşımı süresi dolmamıştır.
34. Bu durumda, mahkemece yapılacak iş; davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılmış olduğu benimsenmek suretiyle işin esasına girişilerek, tarafların iddia ve savunmaları çerçevesinde hukuken geçerli tüm delilleri sorulup toplanarak, ortaya çıkacak uygun hukuksal sonuç çerçevesinde bir karar verilmesinden ibarettir.
35. Hâl böyle olunca, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda açıklanan genişletilmiş gerekçe ve nedenlerle bozulmasına karar verilmesi gerekmektedir.
36. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle direnme kararının yukarıda açıklanan (III-12 vd.) genişletilmiş gerekçe ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi gereğince karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 13.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.