
Esas No: 2017/1386
Karar No: 2020/136
Karar Tarihi: 13.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1386 Esas 2020/136 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine ilişkin verilen karar davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 4. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili 06.06.2005 tarihli dava dilekçesinde; davacıların bir bölümünün Bursa ili Gemlik ilçesi Gemiç ve Gürle köyleri mevkiilerinde yer alan taşınmaz alanında dava dışı Cargill Tarım San. Tic. A.Ş. unvanlı şirket tarafından nişasta fabrikası kurulmasına olanak tanıyan Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulunun 09.12.1997 tarihli ve 97/T-89 sayılı kararı ile bu karara uygun 1/1000 ölçekli mevzi imar planı yapılmasına ilişkin Bursa Valiliği İl İdare Kurulunun 30.04.1998 tarihli ve 1998/4.118 sayılı kararı ile 17.06.1998 tarihli ve 12/79 sayılı inşaat ruhsatı verilmesine ilişkin kararının iptali için Bursa 2. İdare Mahkemesinde tesisin yoğun çevre kirliliğine yol açacağı gerekçesi ile iptal davası açıldığını ve yapılan yargılamalar neticesinde Mahkemece 08.11.2004 tarihli ve 2004/990 E., 2004/1560 K. sayılı kararı ile dava konusu tüm kararların iptaline karar verildiğini, bu dava devam ederken iptal davasına konu mevzi imar planı değişikliğinin 1/25.000 ölçekli plana aykırılığını gören ve planı değiştirmeye yetkili Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 14.08.1998 tarihli kararıyla 1/25.000’lik planda değişiklik yapıldığını, bu karar aleyhine de Danıştay 6. Dairesinde iptal davası açıldığını, yapılan yargılama sonucunda mahkemece 26.11.2002 tarihli ve 2002/4839 E., 2002/5652 K. sayılı kararı ile işlemin iptaline karar verildiğini, bu kez de anılan mahkeme kararlarını etkisiz kılmak için iptal edilen mevzii imar planının tekrar değiştirildiğini ve bu değişikliğe uygun 28.12.1999 tarihli yeni bir inşaat ruhsatı verildiğini, bu işlem aleyhine de Bursa 2. İdare Mahkemesinde iptal davası açıldığını, yapılan yargılama sonucunda da mahkemece 08.11.2004 tarihli ve 2004/1127 E., 2004/1561 K. sayılı kararı ile işlemin iptaline karar verildiğini, ayrıca anılan tesise “deşarj ve emisyon” izin belgeleri verilmesine ilişkin Bursa İl Mahalli Çevre Kurulunun 10.08.2000 tarihli ve 10 sayılı kararı aleyhine de anılan mahkemede iptal davası açıldığını, yapılan yargılamalar neticesinde bu idari işlemin de 30.11.2004 tarihli ve 2004/1105 E., 2004/1633 K. sayılı kararı ile iptal edildiğini, iptale dair her dört davanın da temyiz aşamasında olduğunu, ne var ki, kararların uygulanması için kesinleşme şartı aranmadığını, uygulanmayan dört kararın da aynı olaydan kaynaklandığını, hukuka aykırı kararların oluşturulmasında tam bir eylem birliğinin bulunduğunu, davalılardan bazılarının, biçimsel olarak karar gereklerini yerine getirdiklerini beyan etmelerine karşın, yargı kararlarına konu tesisin tam kapasite ile üretim yapmaya devam ettiğini, oysa mahkeme kararları sonucu, o yörede nişasta fabrikası kurulmasına olanak tanıyan Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararı ile bu karar doğrultusunda yapılan plan değişiklikleri, inşaat ruhsatları ve çalışma izin belgelerinin iptal edildiğini, böylece anılan tesisin faaliyetinin durdurulması zorunlu kaçak yapı hâline geldiğini, kararın uygulanmasının ancak fabrikada üretimin tamamen durdurulması ve tesisin ortadan kaldırılması ile sağlanabileceğini, kararlardan sonra idarenin yapması gerekenin ise, önce nişasta fabrikasının çalışma izninin yokluğu nedeniyle faaliyetten men edilmesi (fabrikanın kapatılması) sonra da İmar Kanunu uyarınca kaçak yapı hâline gelen tesisin yıkılmasından ibaret olduğunu, söz edilen kararların uygulanması için ilgili ve yetkili idari birimlere İdari Yargılama Usul Kanunu’nun (İYUK) 28. maddesi uyarınca başvurularak 30 gün içinde yargı kararlarının uygulanmasının istendiğini, ancak yargı kararlarını uygulamakla görevli davalı kamu görevlilerinin, yasaca tanınan süre içinde kararın gereklerini istemelerine karşın yerine getirmediklerini, davalıların tümünün yargı kararlarını uygulamakla görevli kamu görevlileri olup müştereken ve müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek her bir davacı için 5.550,00YTL (TL) manevi tazminatın tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı ... vekili 26.07.2005 tarihli cevap dilekçesinde; uygulanmadığı belirtilen yargı kararlarına konu idari işlemlerin Bursa Valiliği İl İdare Kurulunun 30.04.1998 tarihli ve 1998/4.118 sayılı kararı ve 17.06.1998 tarihli ve 12/79 sayılı inşaat ruhsatı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığının 14.08.1998 tarihli işlemi, Bursa Valiliği İl İdare Kurulunun 28.12.1999 tarihli ve 1999/4.371 sayılı kararı ve 25.02.2000 tarihli ve 16/06 sayılı inşaat ruhsatı ile Bursa İl Mahalli Çevre Kurulunun 10.08.2000 tarihli ve 10 sayılı kararı ile ilgili olup, iptali istenen kararlardan hiçbirisinde müvekkilinin başında bulunduğu idarenin, Başbakanlığın veya Bakanlar Kurulunun kararı olmadığını, dolayısıyla bu kararların uygulanmasının müvekkilinden beklenmesinin ya da istenmesinin mümkün olmadığını, ayrıca uygulanmadığı iddia olunan yargı kararlarında davacı sıfatları bulunmayan diğer davacıların manevi tazminat istemli bu davada aktif taraf sıfatının bulunmadığını, yargı kararlarının ancak gerekleriyle sınırlı olarak uygulanacağını, bir yargı kararının davacıların talep ettikleri gibi gereklerinin aşılarak uygulanması hâlinde bunun başka tazminat davalarını, idarelerin sorumluluğunu ve kamu zararını da beraberinde getireceğinin açık olduğunu, öte yandan davaya konu yerin özel endüstri bölgesi olarak ilan edildiğinden davacıların manevi tazminat taleplerinin dayanağı olarak gösterdikleri yargı kararlarına konu izin, onay ve ruhsatların zaten kanun gereğince ortadan kalktığını ve böylece sözü edilen yargı kararlarının uygulanmasının hukuki olarak imkânsız hâle geldiğini, davacıların doğmuş bir manevi zararlarının bulunmadığını, dava konusu işlemde müvekkiline atfı kabil bir kusurdan ya da davacılara yönelik özel bir kastından bahsedilmesinin de mümkün olmadığını, davacıların bu davayı açmakta hukuki bir yararlarının da bulunmadığını savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
6. Davalılardan ... 13.07.2005; ... 11.07.2005 ve ... 13.09.2006 tarihli cevap dilekçelerinde; açılan davanın reddine karar verilmesini istemişlerdir.
7. Davalı ... ise yargılamaya katılmamış ve beyanda bulunmamıştır.
Mahkeme Kararı:
8. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.12.2006 tarihli ve 2005/245 E., 2006/627 K. sayılı ilk kararı ile; idari yargı kararlarının tam olarak uygulanmaması nedeniyle Cargill Tarım San. Tic. A.Ş.’ye ait nişasta fabrikasının faaliyetini devam ettirdiği ve bu faaliyeti nedeniyle çevreye zarar verdiği anlaşılmış ise de, davacılar lehine manevi tazminata hükmedilebilmesi için; davalıların hukuka aykırı eylem ve işlemleri sonucu davacıların manevi değerlerinde bir eksilme oluşması, duyulan acı, üzüntü ve sarsıntı nedeniyle yaşama şevkinde bir azalmanın meydana gelmesi, kişilik haklarına saldırıda bulunulması gerektiği, oysa idari yargı kararlarının kamu düzenine ilişkin çevre hakkını korumaya yönelik olup, bizzat davacıların şahıslarına yönelik koruma sağlayan kararlar olmadığı, bu bakımdan davacıların kişilik haklarına saldırıda bulunulduğundan bahisle manevi tazminat talep etme hakları bulunmadığının anlaşıldığı gibi seçilmiş siyaset adamı kimliği ile hükümetin başında Başbakan olarak görev yapan davalı ... ile Bayındırlık Bakanı olarak görev yapan diğer davalı ...’in yatırımlarla ilgili planlama yapma görev ve yetkileri olduğu, ancak söz konusu kararların infazı görevinin mahallindeki yöneticilere ait olup, hükümet üyelerinin böyle bir sorumluluğunun söz konusu olamayacağı, bu itibarla Bursa’da bulunan bir nişasta fabrikasının yargı kararlarına rağmen kapatılmamasından şahsen sorumluluklarının bulunduğunun düşünülemeyeceği, dosya içerisinde söz konusu idari kararların infazına ilişkin farklı tarihte tutanakların mevcut olduğu, ancak yapılan yasal düzenlemeler çerçevesinde yeniden faaliyetlerin devam ettiğinin anlaşıldığı, bu sebeple diğer davalıların da söz konusu nişasta fabrikasının kapatılmamasında şahsen sorumluluklarının bulunmadığı, bu nedenle tüm davalıların manevi tazminatla sorumlu tutulamayacakları gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
9. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen ilk kararına karşı süresi içinde davacılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
10. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 26.05.2008 tarihli ve 2007/6404 E., 2008/7002 K. sayılı ilk bozma kararında; " (1) nolu bentte davacılar ..., Doğayı ve Çevreyi Koruma Başkanlığı, ...,..’ın temyiz itirazlarının özellikle idare mahkemesi davalarında taraf olmamaları veya idari davalarının ehliyet yönünden reddedilmiş olmasına, o davalarda vekil olarak görev yaptıkları konusunda da bir delil bulunmamasına ve doğrudan zarar gören durumunda olmadıklarına göre yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddine; (2) nolu bentte ise davacılar ..., ..., ..., ... ve ...’ın temyiz itirazlarına gelince, davalılar ... ve ... idare mahkemesi iptal kararlarının verildiği tarihteki görev ve yetki sınırları itibariyle bu kararların uygulanması hakkında karar verebilecek konumda olmamaları nedeniyle bu davalılara yönelik temyiz itirazlarının reddine ancak davalılar ..., ... ve ...’a yönelik temyiz itirazları yönünden ise; iptal edilen idari kararlar nedeniyle fabrikanın tamamen izinsiz ve ruhsatsız hâle geldiğinden faaliyetlerine son verilmesi gerektiği, yapılmış olan son düzenlemeye göre bu yetkinin Gemlik Belediye Başkanlığına ait olduğu hâlde bu yönde bir işlem yapılmadan sadece fabrikaya iptal kararlarına uyması yönünde şekli bir uyarı yapılmakla yetinildiği, bunun ise iptal kararlarının uygulandığı anlamına gelmeyeceği, fabrikanın kurulup faaliyete geçmesi için gerekli izinleri vermiş olan Bayındırlık Bakanlığı, iptal kararlarından sonra bu izinleri geri alması gerektiği halde bu yönde işlem yapıldığı konusunda hiçbir delil olmadığı, söz konusu fabrika Başbakanlık Yüksek Planlama Kurulu kararı üzerine kurulmaya başlanmış olup, bu karara karşı ve bundan sonraki diğer idari kararlara karşı açılmış olan iptal davaları nedeniyle verilen yürütmeyi durdurma kararları üzerine bizzat davalı Başbakan tarafından imzalanmış olan 06.06.2003 tarihli yazı ile fabrikanın işlemesine devam edilmesinin bildirildiği, iptal kararlarının kesinleşmesinden sonraki aşamada ise, yapılan yazılı bildirime rağmen iptal kararlarının uygulanması yönünde bir işlem yapılmadığı gibi 06.06.2003 tarihli yazıdaki görüş doğrultusunda fabrikanın faaliyetine imkân verecek yeni idari ve yasal düzenleme arayışları içerisine girildiği, böylece adı geçen üç davalı yetki ve görev itibariyle idare mahkemesi kararlarını uygulama imkânına sahip iken bunun gereğini yerine getirmedikleri, bu nedenle yargı kararlarının uygulanmamasından doğan zararlardan İYUK’nın 28. maddesi uyarınca şahsen sorumlu oldukları, davacılar ..., ..., ..., ... ve ...’ın zorlu, uzun ve karmaşık bir yargılama sürecine dahil oldukları ve yetkililerin lehlerine verilen kararlara uymasını sağlamak için ayrıca uğraş gösterdikleri, ancak tüm bunlara rağmen istedikleri sonuca ulaşamadıkları, davacıların medeni hakları kapsamındaki sosyal kişilik değerlerine zarar verildiğinin kabul edilmesi gerektiği ve olayın gösterdiği tüm özellikler değerlendirilmek suretiyle uygun miktarda manevi tazminat verilmesi gerektiğinden bahisle" oy çokluğuyla karar bozulmuştur.
11. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 02.04.2009 tarihli ve 2009/12 E., 2009/98 K. sayılı ilk direnme kararında; davalılar ... ve ... yönünden önceki gerekçelerle davanın reddine dair kararda direnilmesine, buna karşılık davalı ... yönünden ise bozma kararına uyulmasına karar verilerek davalı ... yönünden davacılar ..., ..., ..., ... ve ...’a manevi tazminat ödemesine, diğer davacılar ve davalılar ... ve ... yönünden ise kesinleştiğinden bu hususlarda yeniden karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
12. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen ilk direnme kararına karşı süresi içinde davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekili ile davalı ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
13. Hukuk Genel Kurulunun 25.11.2009 tarihli ve 2009/4-453 E., 2009/553 K. sayılı kararında; "idari yargı kararlarını uygulamakla yükümlü yerel yöneticilerin idari yargı kararlarını uygulamadığı, fabrikanın faaliyetini devam ettirmesi yönünde emir ve talimat veren, yine idari yargı kararlarının geçersiz kılınması için bu yöreyi özel endüstri bölgesi ilan eden Başbakan ile idari yargı kararlarının uygulanması konusunda üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyen Bayındırlık ve İskan Bakanının kararların infaz edilmemesinden sorumlu bulunduğu anlaşılmakla Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle direnme kararının oy çokluğuyla bozulmasına; diğer davalı ... yönünden bozmaya uyularak verilen yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için oy birliğiyle dosyanın Yargıtay 4. Hukuk Dairesine gönderilmesine" karar verilmiştir.
14. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 16.06.2011 tarihli ve 2010/650 E., 2011/236 K. sayılı ikinci kararında; Başbakan ve Bayındırlık Bakanının görevleri arasında inşaatlara ruhsat vermek, inşaatın durdurulması veya yıktırılması ile ilgili idari yargı kararlarını uygulamak gibi görevleri bulunmadığı, bu bağlamda bu konulardaki idari yargı kararlarını yerine getirmelerinin de kendilerinden beklenemeyeceği, kararın infazının ancak o yerdeki yerel yönetimin sorumluluğunda olduğu, bu hususta da bozma öncesi verilen kararda tazminata hükmedilmiş ve bu yönden de verilen karar onanarak kesinleşmiş olup, kararın tüm bu hususları nazara alındığında idare mahkemesi kararının yerine getirilmesi ile davalı ... ve Bayındırlık Bakanı ...’in yeni düzenleme yapmalarına ilişkin idari tasarrufları arasında illiyet bağı bulunmadığından bu iki davalı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
15. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen ikinci kararına karşı süresi içinde davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
16. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 18.03.2013 tarihli ve 2012/11 E., 2013/4901 K. sayılı ikinci bozma kararında: "dosyanın geçirdiği safahata değinildikten sonra, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429/son maddesi uyarınca Hukuk Genel Kurulunun verdiği kararlara uyulmasının zorunlu olduğu, davalılardan ... ile ...’in eylemlerinin davacılardan ..., ..., ..., ... ve ... bakımından manevi tazminatı gerektirdiğinin Hukuk Genel Kurulu kararı ile sabit olduğu, şu durumda bu davacılar yararına ve adı geçen davalılar aleyhine uygun bir miktar manevi tazminat takdir edilmesi gerektiğinden bahisle" karar oy birliğiyle bozulmuştur.
17. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.05.2014 tarihli ve 2013/398 E., 2014/173 K. sayılı üçüncü kararında; Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114 ve 115. maddelerine değinildikten ve dava şartları ile ilgili açıklamalarda bulunulduktan sonra, somut olayda mahkemece haklarında davası devam eden davalılar için verilen ret kararının daha önce Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin ve Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararları ile açılan davanın kabulüne karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulmuş ve davacılar için mahkemece bu kararlara uyulmakla davanın kabulü yönünde karar verilmesi bakımından davacılar için usuli kazanılmış hak teşkil etmekte ise de, süresinde idare mahkemelerince verilen iptal kararlarına uygun olarak işlem tesis edilmediği ve bu nedenle mahkeme kararının yerine getirilmediği iddiası ile muhatap olan davalılar ... ve ... aleyhine bu davanın açıldığı tarihte pasif taraf (husumet) ehliyetine sahip olduklarından dava açılmış iken, yargılamanın süre gelen süreci içerisinde 21.02.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 2577 sayılı İYUK’nın 28/4. fıkrasında değişiklik yapılarak, kamu görevlisine karşı şahsen tazminat davası açılması yolu (şahsi sorumlulukları) kanun maddesine ilave edilen “ancak” ibaresi ile kaldırılarak daralttığı, sadece mahkeme kararını yerine getirmekle yükümlü olan idareye karşı idare mahkemelerinde tazminat davası açılabilme yolu tanındığı ve bu şekilde açılacak olan davalarda davalı tarafın ancak idare olabileceği şeklinde düzenlenmiş olduğu, kanun değişikliği ile bu davalıların pasif taraf (husumet) ehliyetlerinin karar tarihi itibariyle kaldırıldığından pasif taraf ehliyetinin bulunup bulunmadığı hususunun ise davanın devamı süresince resen incelenmesi gereken hususlardan olduğu gerekçesiyle bu davalılara karşı açılan davanın 6100 sayılı HMK’nın 115/2. fıkrası gereğince pasif taraf ehliyeti yokluğu nedeniyle usulden reddine, davacıların mahkeme kararını yerine getirmeyen ve bu davalıların kamu görevlisi olarak mensubu bulundukları ilgili kamu idareleri aleyhine 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile değişen 2577 sayılı İYUK’nın 28/4. fıkrası hükümlerine göre dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
18. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen üçüncü kararına karşı süresi içinde davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
19. Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 29.09.2014 tarihli ve 2014/12513 E., 2014/12517 K. sayılı üçüncü bozma kararında; "her davanın açıldığı tarihteki hukuki durumuna göre çözümlenmesi gerekmekte olup; dava tarihi itibariyle davalılardan ... ve ...’in pasif dava yeteneği bulunduğu, kaldı ki, bozmaya uyulmakla davacılar yararına usulü kazanılmış hak da oluştuğu, şu durumda adı geçen davalılara yönelik istemin esasının hükme bağlanması gerektiğinden bahisle" karar oy birliğiyle bozulmuştur.
Direnme Kararı:
20. Bursa 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.12.2015 tarihli ve 2015/303 E., 2015/559 K. sayılı direnme kararında; önceki kararın usul ve yasaya uygun olduğu anlaşılmakla direnilmesine karar verildiği belirtilerek, yargılamanın devamı sırasında 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile değişen 2577 sayılı İYUK’nın 28/4. fıkrası uyarınca mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davasının ancak ilgili idare aleyhine açılabileceği şeklinde düzenleme getirildiği, 6100 sayılı HMK’nın 114/1-d maddesine göre açılan ve devam eden davalarda davalıların taraf ehliyetine sahip olmaları dava şartı olup aynı Kanun’un 115/1 maddesine göre dava şartının olup olmadığı hususunun her aşamada mahkemelerce resen incelenmesi gereken hususlardan olduğu, bu davalılardan ... ve ... yönünden yapılan 6526 sayılı Kanun değişikliği sonrasında dava şartlarından olan pasif taraf ehliyeti kalmadığı gerekçesiyle 6100 sayılı HMK’nın 115/2. maddesi uyarınca açılan davanın usulden reddine, davacıların kamu görevlisi olarak mensubu bulundukları ilgili idareler aleyhine idare mahkemelerinde 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile değişen 2577 sayılı İYUK’nın 28/4. maddesi hükümlerine göre dava açmakta muhtariyetlerine karar verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
21. Direnme kararı süresi içinde davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
22. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; yargı kararının uygulanmamasından kaynaklanan ve kamu görevlisine karşı açılan manevi tazminat istemine ilişkin eldeki davada, yargılama süreci içerisinde 6526 sayılı Kanun’un 18. maddesi ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 28/4. fıkrasında yapılan değişiklik ile davanın ancak ilgili İdareye açılabileceğinin düzenlenmesi karşısında davanın açıldığı tarihte pasif taraf ehliyeti bulunan davalılar ... ve ... yönünden pasif taraf ehliyetinin sona erip ermeyeceği ile Mahkemece, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu ile Özel Daire bozma kararlarına uyulmakla temyiz eden davacılar lehine usulü kazanılmış hak oluşup oluşmadığı, burada varılacak sonuca göre de davanın reddine karar verilmekle usulü kazanılmış hakkın ihlal edilip edilmediği noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
23. Kanunların geriye yürümesi veya yürümemesi konusunda mevzuatımızda genel bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak toplum barışının temel dayanağı olan hukuka ve özellikle kanunlara karşı güveni sağlamak ve hatta kanun koyucunun keyfi hareketlerine engel olmak için, öğretide kanunların geriye yürümemesi esası kabul edilmiştir. Buna göre, gerek özel hukuk ve gerekse kamu hukuku alanında, kural olarak her kanun, ancak yürürlüğe girdiği tarihten sonraki zamanda meydana gelen olaylara ve ilişkilere uygulanır; o tarihten önceki zamana rastlayan olaylara ve ilişkilere uygulanmaz. Bu kuralın doğal sonucu da, kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilemeyeceği, başka bir anlatımla geriye yürümeyecekleridir. Hukuki güvenlik de bunu gerektirir (HGK’nın 29.09.2010 tarihli ve 2010/10-412 E., 2010/442 K. sayılı kararı).
24. Anayasa Mahkemesi (AYM) kanunların zaman bakımından uygulanması ile ilgili olarak, kanunların kamu yararı ve kamu düzeninin gerektirdiği özel durumlar dışında, ilke olarak yürürlük tarihinden sonraki olay, işlem ve eylemlere uygulanmak üzere çıkarıldığını ve daha önceki olay, işlem ve eylemlerin kanunun etki alanı dışında kaldığını, sonradan yürürlüğe giren kanunların daha önceki ve kesinleşmiş hukuksal durumlara etkili olmamasının hukukun genel ilkelerinden olduğunu ifade etmiştir (AYM, 07.02.2008 tarihli ve 2005/128 E., 2008/54 K. sayılı kararı).
25. Kanunların geriye yürümemesi (geçmişe etkili olmaması) kuralının istisnalarından birini, beklenen (ileride kazanılacağı umulan) haklar oluşturmaktadır. Kamu düzeni ve genel ahlaka ilişkin kurallar yönünden de kanunların geriye yürümesi söz konusudur. Yargılama hukukunu düzenleyen kanunlar da, ilke olarak geçmişe etkilidir (Bilge, N.: Hukuk Başlangıcı, 14. Bası, Ankara 2000, s. 193-194; Gözübüyük, Ş.: Hukuka Giriş ve Hukukun Temel Kavramları, 18. Bası, Ankara 2003, s. 73).
26. Devam eden uyuşmazlıklarda, tamamlanmamış hukuki durumlara yeni kanun veya düzenleyici kural derhal yürürlüğe girme niteliği nedeniyle uygulanacak ve hukuki sonuçlarını doğuracaktır. Tamamlanmış hukuki durumları yeni kanun veya düzenleyici kuralın etkilememesi ve onlar üzerinde hukuki sonuç doğurmaması ise kazanılmış hakları saklı tutma amacı gütmektedir.
27. Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa bu davaya yeni usul kurallarının uygulanması esastır. Dava konusu işlemin daha önce yapıldığı ileri sürülerek, o sırada geçerli kuralların uygulanması istenemez. Ancak yeni hükümlerin ne zaman yürürlüğe gireceği açıkça düzenlenmişse bu düzenleme dikkate alınacaktır. Buna ilişkin hüküm yoksa usul işleminin tamamlanıp tamamlanmadığına bakılması gerekir. Eğer bir usul işlemi tamamlandıktan sonra yeni kural yürürlüğe girerse o işlem geçerli olarak kalır. Buna karşılık bir usul işlemi henüz tamamlanmamış veya başlamamış ise yeni kanun, kural olarak hemen yürürlüğe girecektir. Çünkü genel olarak kanunlar hemen etkili olur ve uygulanırlar (HGK’nın 21.03.2019 tarihli ve 2017/1730 E., 2019/331 K. sayılı kararı).
28. Usul hükümlerinin kanunda aksine bir düzenleme getirilmediği takdirde tamamlanmış usul işlemlerine bir etkisi olmayacak, önceki kanuna göre yapılmış ve tamamlanmış olan işlemler geçerliğini koruyacaktır. Buna karşın tamamlanmamış usul işlemleri yeni kanun hükümlerine göre yapılacaktır. Bir işlem tamamlanmış ise, artık bu işlem bozulamaz; aksini düşünmek gereksiz yere bu işlemin bozularak tekrarlanması gibi zaman ve emek kaybına neden olacaktır (Akkan,M.: Medeni Usul Hukuku, 15.Bası., İstanbul 2017, s. 44 vd.). Aynı ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 17.01.2018 tarihli ve 2017/14-1760 E., 2018/43 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
29. Yeni bir usul kuralının yürürlüğe girmesi ile kural olarak o hususa ilişkin önceki usul kuralı yürürlükten kalkmaktadır. Zira usul kuralı derhal yürürlüğe girmektedir. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu (HUMK) yürürlükten kaldıran 6100 sayılı HMK’nın 448. maddesi uyarınca; “Bu Kanun hükümleri, tamamlanmış işlemleri etkilememek kaydıyla derhâl uygulanır.” şeklinde düzenleme ile kanunun zaman bakımından uygulanması yönünden ortaya çıkacak uyuşmazlıkların giderilmesi amaçlanmıştır. Bununla birlikte kanun koyucu, usule ilişkin yeni kuralın ne zaman ve nasıl uygulanacağını, derdest davalara etkisi olup olmayacağını ya da usul kuralının geçmişe uygulanıp uygulanmayacağını da ayrıca düzenlemiş olabilir. Örneğin 6100 HMK’nın geçici 3. maddesinde, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı HUMK’nın temyize ilişkin hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağı, bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce verilen kararlar hakkında kesinleşinceye kadar 1086 sayılı mülga HUMK’nın 5236 sayılı Kanun ile yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454. madde hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiş olduğundan, bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden önce verilen kararlar yönünden 1086 sayılı Kanun’un temyize ilişkin hükümleri uygulanmaya devam olunacaktır.
30. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık değerlendirildiğinde; kamu görevlisi tarafından yargı kararının uygulanmamasından kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkin eldeki davanın hukuksal dayanağını 2577 sayılı İYUK’nın 28/4. fıkrası oluşturmaktadır.
31. İYUK’nın 28/4. fıkrası; “Mahkeme kararlarının otuz gün içinde kamu görevlilerince kasten yerine getirilmemesi hâlinde ilgili, idare aleyhine dava açılabileceği gibi kararı yerine getirmeyen kamu görevlisi aleyhine de tazminat davası açılabilir.” şeklinde iken, 21.02.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun ile anılan fıkra; “Mahkeme kararlarının süresi içinde kamu görevlilerince yerine getirilmemesi hâlinde tazminat davası ancak ilgili idare aleyhine açılabilir.” şeklinde değiştirilmiştir. Görüldüğü üzere söz konusu değişiklik ile dava ancak ilgili idare aleyhine açılabilecek, kamu görevlisine karşı açılamayacaktır.
32. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 114. maddesinde dava şartları düzenlenmiştir. Mahkemenin dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırması gerektiği ve tarafların da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebileceği kanunun amir hükmüdür.
33. Dava şartının eksik olması hâlinde nasıl bir usul işlemi yapılacağı ise 6100 sayılı HMK’nın 115. maddesinde belirlenmiştir. Kural olarak dava şartı noksanlığının tespit edilmesi hâlinde davanın usulden reddine karar verilmesi asıl ise de, dava şartı noksanlığının giderilmesi mümkün ise bunun tamamlanması için kesin süre verilmesi, verilen bu süre içinde dava şartı noksanlığı giderilmemişse davayı dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddedilmesi gereklidir.
34. Somut olaya gelindiğinde; yargı kararının uygulanmamasından kaynaklanan manevi tazminat davası, değişiklikten önceki İYUK’nın 28/4. fıkrası uyarınca kamu görevlisi olan gerçek kişilere karşı açılmıştır. Ancak yargılama devam ederken 21.02.2014 tarihinde anılan fıkrada yapılan değişiklik ile söz konusu davanın ancak ilgili kamu idaresi aleyhine açılabileceği düzenlenmiştir. Anılan düzenlemenin derdest davalarda uygulanmayacağına dair açık bir hüküm ise bulunmamaktadır.
35. Yukarıda 8 ilâ 19. paragraflar arasında belirtilen Yargıtay 4. Hukuk Dairesi ile Hukuk Genel Kurulunun bozma kararları, 6526 sayılı Kanun ile yapılan bu değişikliğin derdest davalarda uygulanmayacağına dair bir düzenleme yapılmaması, anılan davanın ancak ilgili idare aleyhine açılabilecek olması ve bu hususun da kamu düzeni ile ilgili bulunması karşısında usuli kazanılmış hak teşkil etmeyeceği de açıktır.
36. Yapılan değişiklik ile davalı gerçek kişilerin eldeki davada davalı olamayacakları açık olup, kamu düzenini ilgilendiren bu hükmün yargılamanın her aşamasında resen dikkate alınması gerekmektedir. Ayrıca idari yargılama usulünü düzenleyen İYUK’nın usul hükümlerinin derhal uygulanması ilkesi gereğince değişiklik yapan Kanunda düzenlemenin derdest davalara uygulanmayacağına dair açık bir düzenleme de bulunmaması nedeniyle derhal uygulanması gerektiği, bu nedenle 21.02.2014 tarihli ve 6526 sayılı Kanun ile İYUK’nın 28/4. fıkrasında yapılan değişiklik sonucu davanın ancak ilgili idareye karşı açılabileceği sonucuna varılmıştır.
37. Hâl böyle olunca; direnme kararı yerinde olup onanması gerekmektedir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan davacılar ..., ..., ..., ... ve ... vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının ONANMASINA,
Gerekli temyiz ilam harcı peşin alındığından başka harç alınmasına yer olmadığına,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440/III-1. maddesi uyarınca, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 13.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.