1. Hukuk Dairesi 2013/3403 E. , 2014/155 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ : İSTANBUL 15. ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/09/2012
NUMARASI : 2008/328-2012/318
Taraflar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın, reddine ilişkin olarak verilen karar davacı tarafından yasal süre içerisinde duruşma istemli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 14.01.2014 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat O. D.ile temyiz edilen vekili Avukat İ.G.geldiler, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen dahili davacı Z.. Ö.. vekili Avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekillerin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .... tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; mirasbırakan O. Ö.’ın 16.04.1997 tarihinde oğlu Mümin’i taşınmaz satış yetkisini de içerir vekaletname ile vekili tayin ettiği, vekil M.Ö.’ın çekişme konusu 1460 ada . parsel sayılı taşınmazdaki 5 nolu bağımsız bölümü arkadaşı olan davalı A.ye satış suretiyle temlik ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l.04.1974 tarihli, 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu"nun 706., Borçlar Kanunu"nun 213. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nun 237.) ve Tapu Kanunu"nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; davacının murisin kızı, davalının ise murisin oğlu M.in yakın arkadaşı olduğu, mirasbırakan O.’ın vekili oğlu M. marifetiyle çekişme konusu taşınmazı davalıya temlik ettiği, murisin emekli öğretmen olup, emekli maaşı ve geliri bulunduğu, satış ihtiyacının olmadığı, satış bedeli ile gerçek bedel arasında fahiş fark bulunduğu, taşınmazın davalıya devrine rağmen alıcı davalının taşınmazı hiç kullanmadığı, her ne kadar mirasbırakan ile davalı arasında 01.10.2003 başlangıç tarihli kira sözleşmesi yapılmışsa da kira sözleşmesinin de muvazaalı olup, murisin uzun yıllar bedelsiz olarak taşınmazı kullanmasına müsaade edilmesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığı görülmektedir.
Öyleyse, yukarıda açıklanan ilkeler ve bu olgular birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan O. Ö.’ın davaya konu olan taşınmazı temlikteki gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu sonucuna varılmaktadır. Davalının ise murisin oğlu Mümin’in arkadaşı olduğu gözetildiğinde muvazaayı bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda bulunduğu, Türk Medeni Kanunu’nun 1023. maddesi koruyuculuğundan yararlanamayacağı da kuşkusuzdur.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir.
Davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2013 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 1.100.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, 14.01.2014 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.