Abaküs Yazılım
12. Ceza Dairesi
Esas No: 2015/4088
Karar No: 2016/3539
Karar Tarihi: 08.03.2016

Taksirle öldürme - Yargıtay 12. Ceza Dairesi 2015/4088 Esas 2016/3539 Karar Sayılı İlamı

12. Ceza Dairesi         2015/4088 E.  ,  2016/3539 K.
"İçtihat Metni"

Mahkemesi :Asliye Ceza Mahkemesi
Suç : Taksirle öldürme
Hüküm : TCK"nın 85/1, 62, 50/1-a, 52/4. maddeleri gereğince mahkûmiyet
Temyiz Edenler : Sanık ... müdafii ve sanık ...

Taksirle öldürme suçundan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümler, sanık ... müdafii ve sanık ... tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Sanık ..."nın yetkilisi olduğu kömür ticaretinin yapıldığı işyerinde şoför olarak çalışmakta olan sanık ..."un, idaresindeki kömür yüklü kamyon ile olaya konu işyerinin depo kısmına geri geri yaklaştıktan sonra parkettiği araçtan ayrılarak müdüriyet bölümüne geçtiği, daha sonra kamyonun kasasındaki kömürleri depoya boşaltmak için işyerinde hamal olarak çalışan ölen ve iki arkadaşının depo bölümüne parkedilmiş kamyonun yanına giderek kasasının arka kapağını açmaya başladıkları, işçilerden ... ve ..."in kapağın yan kısımlarındaki kanca pimlerini çıkarttıkları ve ..."nın da kapağın ortasına gelerek eliyle kapağın yavaş bir şekilde açılması için hazırlık yaptığı sırada, kasa içinde bulunan ve istif yerinden kayan kömür torbalarının uyguladığı basınçla kontrolsüz ve ani biçimde açılan kapağın, işçilerden ..."nın burun ve sol diz kısmına çarpması neticesi mağdurun sol fibula tibia kemik kırığının hayat fonksiyonlarını 3. derecede etkileyecek şekilde yaralandığı, kaldırıldığı hastanede 28.04.2011 tarihinde yapılan ameliyat ve alçı uygulamasından sonra 05.05.2011 tarihinde salah bularak önerilerle ve kontrol edilmek üzere taburcu edildiği, evinde istirahat halinde ve sıkıntısız şekilde iyileşme süreci devam ederken taburcu olduktan 18 gün sonra bacağındaki ağrı ve nefes almakta zorlanması şeklinde gelişen şikayetleri ile ani biçimde fenalaşması sonucu ölümü ile sonuçlanan olayla ilgili Adli Tıp Kurumu Denizli Adli Tıp Şube Müdürlüğünce düzenlenen 19.04.2012 tarihli raporda ölüm nedeninin kesin olarak tespitine imkan bulunmadığı, bununla birlikte ölüm belgesinde yazılı bulunan ölüm nedeni (emboli ve tromboz) doğru olarak kabul edildiği takdirde; bu tablonun ekstremite kırıklarını müteakip immobilizasyona bağlı olarak meydana gelmesinin tıbben mümkün olduğunun kabulü gerektiğinin ifade edildiği; Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun talebi doğrultusunda ölenin sol tibia ve fibula kemikleri 04.07.2012 tarihli fethi kabir işlemi suretiyle incelenmek üzere Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesine gönderilerek burada sol tibianın alt 1/3 hizasında oblik seyirli,


ayrıklı kırık vaziyette olduğu ve bu kırık hatlarında yer yer iyileşmeye bağlı kaynaşma noktalarının mevcut olduğu, bunun dışında tibiada 1 adet medüller çivi ile 2 adet proksimalde ve 2 adet distalde olmak üzere toplam 4 adet plak vidanın mevcut olduğu, fibulanın ise alt 1/3 hizasında kelebek şeklinde 3 parçaya ayrılacak vaziyette kırılmış olduğunun tespit edildiği, Morg İhtisas Dairesinin yaptığı bu makroskobik incelemenin ardından Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 26.09.2012 tarihli raporda; zamanında otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olmakla birlikte tıbbi belgelerinde 26.04.2011 günü iş kazası sonrası Denizli Devlet Hastanesine geldiği, burun kökünde 2X2 mm cilt kesisi, alın solda 1X1 cm"lik yüzeyel sıyrık, sol tibial bölgede ağrı ve deformasyon olduğu, ortopedi konsültasyonu istendiği, grafileri çekildiği, grafıde sol tibia spiral kırığı tespit edildiği, 28.04.2011 tarihinde sol tibia kırığına skopi eşliğinde kilitli künçer ameliyatı yapıldığı, 05.05.2011 tarihinde önerilerle salah halinde taburcu edildiği, 23.05.2011 tarihine kadar mevcut bu yaralanması nedeniyle herhangi bir rahatsızlığı ve ameliyat işlemi nedeniyle bir şikayeti de olmadığı, 23.05.2011 günü aniden fenalaştığı, solunum sıkıntısı nedeniyle öldüğü, mezar açma sonrası gönderilen kemiklerin Kurumumuzda yapılan tetkikinde sol tibianın alt 1/3 hizasında oblik seyirli, ayrıklı kırık vaziyette olduğu ve bu kırık hatlarında yer yer iyileşmeye bağlı kaynaşma noktalarının mevcut olduğu, fıbulanın ise alt 1/3 hizasında kelebek şeklinde 3 parçaya ayrılacak vaziyette kırılmış olduğu görüldüğünün belirtildiği dolayısıyla kırık hatlarının tam olarak iyilileşmediğinin ve ölümün ani geliştiğinin anlaşıldığı, bu tür uzun kemik kırıklarında embolinin gelişen komplikasyonlardan olabileceğinin de bilindiği dikkate alındığında; kişinin ölümünün genel beden travması sonucu tibia ve fıbula kırığına bağlı gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği, ve 26.04.2011 tarihindeki iş kazası sonucu yaralanma ile 23.05.2011 tarihindeki ölümü arasında illiyet bağı bulunduğunun ifade edildiği, kovuşturma evresinde 10.12.2013 tarihli 8. duruşmada Adli Tıp Kurumu genişletilmiş uzmanlar kurulundan ölüm ile olay arasında illiyet bağı bulunup bulunmadığının tespiti yönünde rapor aldırılmasına karar verilmesine rağmen Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunca rapor düzenlendiği, talebin ardından çok kısa sürede 25.12.2013 tarihinde düzenlenen bu raporda ise “... kişinin ölümünün genel beden travmasına bağlı tibia ve fibula kırıkları ile birlikte gelişen komplikasyonlar sonucu meydana gelmiş olduğunun kabulü gerektiği, tıbbi belgelerinde 26.04.2011 günü iş kazası sonrası Denizli Devlet Hastanesine geldiği, burun kökünde 2X2 mm cilt kesisi, alın solda 1X1 cm"lik yüzeyel sıyrık, sol tibial bölgede ağrı ve deformasyon olduğu, ortopedi konsültasyonu istendiği, grafileri çekildiği, grafıde sol tibia spiral kırığı tespit edildiği, 28.04.2011 tarihinde sol tibia kırığına skopi eşliğinde kilitli künçer ameliyatı yapıldığı, 05.05.2011 tarihinde önerilerle salah halinde taburcu edildiği dikkate alındığında, yaralanma sonrası kişinin muayenesinin gerekli tetkiklerin yapılarak tanısının konulduğu, uygun tedavisinin yapıldığı, düzenli takiplerinin yapıldığı, taburcu edilme günü itibariyle taburcu edilmesine engel herhangi bir klinik bulgu tanımlanmadığı cihetle kişinin muayene takip ve tedavisine katılan ilgili hekimlerin atfı kabil kusuru bulunmadığı, 26.04.2011 tarihindeki iş kazası sonucu yaralanma ile 23.05.2011 tarihindeki ölümü arasında illiyet bağı bulunduğu, ölüm olayında yaralanma dışında başkaca bir ortak neden bulunmadığının ifade edildiği, katılanlar vekili tarafından dosyaya sunulan ve İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalında görevli bir öğretim üyesi tarafından hazırlanıp katılanlar vekili tarafından dosyaya sunulan 13.01.2014 tarihli bilimsel mütalaada özetle; “...1-Zamanında otopsi yapılarak iç organ değişimleri araştırılmamış olduğundan ve fethi kabir işlemi esnasında da olasılık dahilinde belirtilen "pulmoner emboli" tanısı için araştırma yapılmadığından Adli Tıp Uzmanı Prof. Dr. Kemalettin Acar imzalı raporda da belirtildiği gibi, bu aşamada kesin ölüm nedeninin belirlenemeyeceği, 2-Değerlendirme bölümünde açıklandığı üzere ..."nın tibia ve fıbula kırığına bağlı gelişen komplikasyonlar ya da daha net bir ifade ile pulnıoner emboli sonucu öldüğünün adli tıbbi delilleri bulunmadığı, 3-Adli Tıp Kurumu raporunda belirtilen, ölüm nedeninin pulnıoner emboli olarak kabulü gerektiği şeklindeki görüşün sadece müphem bir olasılık belirttiği, 4-Ani beklenmedik ölüme yol açabilecek, kardiak nedenler ve kafa içi nedenler göz önüne alındığında, bu doğal ölüm nedenlerinin pulnıoner

emboli düşüncesinden daha az bir ihtimali göstermeyeceği, 5-Ani beklenmedik ölüme yol açan yukarıda sayılan doğal ölüm nedenlerinin anlamlı bir kısmında, ilk belirtinin ani ölüm olduğu, bu nedenle incelenen dosyada olduğu gibi, ifade edilen hastalıkların belirtilerinin bulunmamasının beklenir bir durum olduğu, 6-Fethi kabir sonucu fibula kemiğinde saptanan, önceden bilinmeyen, yeni kırığın ne zaman oluştuğu, hastanın ikinci bir travma geçirip geçirmediği, hastanın ölümünde bu atlanmış ve tedavi edilememiş kırığın varlığının etkisi olup olmadığının, yeniden değerlendirilmesinin zorunlu olduğu, 7-Kesin ölüm nedeni belirlenmeden ve fibula kemiğindeki kırığın yukarıda belirtildiği şekilde yeniden değerlendirilmesi yapılmadan ölüm ile iş kazası arasında nedensellik bağı bulunup bulunmadığı konusunda yorum yapılamayacağı, 8-Mevcut verilerle, ölüm ile iş kazası arasında nedensellik hağı bulunduğu şeklindeki görüşün, adli tıbbi delilleri bulunmadığının ifade edildiği, yine Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi Ortopedi ve Travmatoloji Ana Bilim Dalında görevli öğretim üyesi tarafından hazırlanıp katılanlar vekili tarafından dosyaya sunulan 18.04.2014 tarihli mütalaada özetle; “...1-Denizli Devlet Hastanesinde Dr. Bora Gökşin tarafından verilen 26.04.2014 tarihli Genel Adli muayene raporunda tibia-fibula kırığı olduğunun görüldüğü, bu nedenle Prof.Dr. Coşkun Yorulmaz"ın raporunda belirtilen fibula kırığının sonradan meydana gelebileceği savının doğru görülmediği, derin ven pıhtılaşmasının tibia kırıklarında gelişebilecek bir komplikasyon olduğu, uygun tedavi alması (pıhtılaşmayı önleyici ilaçlar vb..) halinde dahi %11 oranında geliştiğinin bildirildiği, komplikasyonun, bir hastalığın gidişi sırasında, hastalığa eklenen ve hastalığı ağırlaştıran tablo olarak tanımlanabileceği, derin ven trombozu tibia kırıklarında görüldüğü gibi sık karşılaşılabilen bir durum olduğu, pulmoner emboli teşhisinin otopside akciğerlerin incelenmesi ile konulmakta olduğu, hastada otopsi yapılmadığını, pulmoner emboli teşhisi 1000"de 1 travmalı olguda görülebilmekte ve nadir bir durum olduğu, pulmoner embolide ani ölümün masif (yoğun) tromboemboli sonrası meydana geldiği ve oldukça nadir olduğu, tüm pulmoner embolilerin %10"unun ölümle sonuçlanmakta ve bunların ölüm nedeni olarak teşhisinin zor olduğu, hasta yakınlarının ifadesinde bacak ağrısı ve solunum güçlüğü gibi bulgular belirtilmekte fakat aynı zamanda mide bölgesinde ağrıdan da bahsedilmekte olduğu, mide solda ve kalbe yakın olduğundan kardiovasküler bir nedenin ölüme neden olabileceğinin ekarte edilemeyeceği, 4.07.2012 tarihinde yapılan feth-i kabirde akciğerlerin incelenmediği, feth-i Kabir"de neden sadece tibia ve fibula kemiklerinin alındığı anlaşılamadığı, işlemin hatalı ve eksik olduğu, 26.09.2012 tarihinde İstanbul Adli Tıp Kurumunun verdiği raporda 23.05.2011 tarihinde ..."nın ölümü ile 26.04.2011 tarihindeki iş kazası arasındaki illiyet bulunduğuna dair oybirliği ile karar verildiği, bunun eksik inceleme sonrası verilen sübjektif bir karar olarak değerlendirildiği, objektif hiç bir kanıtın görülmediği, 19.4.2012 tarihinde Prof. Dr. Kemalettin Acar tarafından verilen kişinin kesin ölüm nedeninin kesin olarak tespitine imkan bulunmadığı yönündeki kanaatlerini belirten rapora katıldığını, 13.01.2014 tarihinde Prof. Dr. Coşkun Yorulmaz tarafından verilen mevcut verilerle, ölüm ile iş kazası arasında nedensellik bağı ile ilgili adli tıp delilleri bulunmadığı şeklindeki görüşüne de katıldığını, bununla birlikte, 19.4.2012 tarihinde Prof. Dr. Kemalettin Acar tarafından verilen bu tablonun ekstremite kırıkları immobilizasyonuna bağlı meydana gelmesinin tıbben mümkün olduğunun kabulü yönündeki değerlendirmesine katıldığını, ölene ameliyat sonrası atel ve sonrasında alçı yapıldığı ve antikoagülan tedavi verilmediğinin hastane kayıtlarından görüldüğünün ifade edildiğinin anlaşılması karşısında; mezar açılma sonrası kalp ve akciğer üzerinde inceleme yapılmadığı hususları ve taburcu işlemi sonrası reçete edilen ilaçlarda dikkate alınarak ve Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulunun 26.09.2012 ve 25.12.2013 tarihli illiyet bağına ilişkin raporlarını düzenleyen heyetler arasında ortopedi ve travmatoloji uzmanı ile kalp damar cerrahisi ve göğüs hastalıkları uzmanlarına yer verilmemesi ve bilimsel mütalaalarda ileri sürülen hususlarla bu raporlar arasındaki çelişkilerin giderilip olay ile ölüm arasında illiyet bağının, bulunup bulunmadığı ve ölüm nedeninin duraksamaya yer vermeyecek şekilde tespiti bakımından bir de Adli Tıp Kurumu Genel Kurulundan rapor alınarak sonucuna göre sanıkların hukuki durumunun takdir ve tayini gerekirken, eksik incelemeyle yazılı şekilde sanıkların mahkumiyetlerine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, sanık ... müdafii ve sanık ..."un temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, sair yönleri incelenmeyen hükümlerin bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK"un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.









Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi