Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanı A."in mal kaçırmak amacıyla 29 parsel sayılı taşınmazdaki 47/55 payını satış yoluyla davalya temlik ettiğini, işlemin gerçek satış olmadığını ileri sürüp, muvazaa nedeniyle tapu kaydının iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı,dava konusu payı bedelini ödeyerek satın aldığını,iddiaların doğru olmadığını belirti, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,çekişme konusu payın davalıya temlikinin muvazaalı olduğu iddiasının kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar,davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla, Tetkik Hakimi raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
Dava,muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece,davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden,toplanan delillerden;miras bırakanın 12.01.2004 tarihinde öldüğü, mirasçı olarak davacıların kaldığı,murisin 08.08.2003 tarihinde eşi davacı F.’ya karşı Adana 5. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2003/851 esasında kayıtlı boşanma davası açtığı,anılan mahkemece ilk duruşma günü olarak verilen 30.10.2003 tarihinde çekişme konusu 29 parsel sayılı taşınmazın 47/55 payını davalıya satış yoluyla temlik ettiği, boşanma davasının murisin ölümü üzerine takip edilmediğinden 01.07.2004 tarihinde açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Davacılar, anılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince;miras bırakanın eşi ve çocukları olan davacılara kızgın olduğu, tanıkların yanında “size mal bırakmayacağım,mallarımı yeğenime bırakacağım” yolunda sözler sarfettiği, murisin mal satmaya ihtiyacı olmadığı,bankalarda mevduatının bulunduğu,davalının ise işsiz olup alım gücüne sahip olmadığı toplanan deliller ve dosya içeriği ile sabittir.
Belirlenen bu olgular,yukarıdaki ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakanın boşanma davası açtığı eşi ve çocuklarından mal kaçırmak amacıyla temliki yaptığı sonucuna varılmaktadır. Bedeller arasındaki aşırı oransızlık da iddiayı doğrulayan diğer bir olgudur.
Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere hüküm tesisi isabetsizdir. Davacıların bu yönlere ilişkin temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.