Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, miras bırakanları H. S.’ın dava konusu 2745 ada 19 ve 20 parsel sayılı taşınmazlarını oğlu H.’ya satış suretiyle temlik ettiğini, H.’nın parselleri birleştirerek 2745 ada 30 parsel olarak adına tescil ettirdikten sonra F.’ye devrettiğini, tüm bu işlemlerin mirastan mal kaçırma maçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek, tapu iptal ve tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı, dava konusu taşınmazın babası ile ilgisi bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddiaların kanıtlanamadığı gerekçesiyle, davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı pay oranında iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; dava konusu 2745 ada 19 ve 20 parsel sayılı taşınmazların miras bırakan H.tarafından 19.12.1995 tarihli akitle ve satış suretiyle oğlu H.’ya temlik edildiği, H.’nın anılan parselleri 2745 ada 30 parsel olarak birleştirdikten sonra 17.5.2002 tarihinde satış suretiyle ablası Z.’in oğlu olan davalı F.’ye devrettiği görülmektedir.Bilahare anılan taşınmazla ilgili olarak F..nin 3.2.2005 tarihinde üçüncü kişi olan A. Ü.ile gayri menkul satış vaadi ve eser sözleşmesi yaptığı bir kısım payların dava dışı üçüncü kişilere satıldığı görülmektedir.
Davacılar, anılan temliklerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunun ileri sürerek eldeki davayı açmışlardır.
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçek-ten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirascısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirascılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini istiyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmıyacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tesbiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşınmaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,davalı yanın alış güçünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince, davacıların ilk eşten olma çocuklar H.’nın ise murisin ikinci eşinden olma oğlu olduğu, dava konusu taşınmazların miras bırakan tarafından dava dışı oğlu H.ya temlikinin bedel karşılığı olduğunun kanıtlanamadığı, ayrıca taşınmazların gerçek değeri ile satış bedelleri arasında fark bulunduğu, bu durumda miras bırakan tarafından dava dışı oğlu Hamza’ya yapılan temlikin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu, öte yandan, Hamza’nın ablasının oğlu olan F.’nin de satış tarihinde 18 yaşında olduğu, alış gücünün bulunmadığı, muris ve taraflar ile olan akrabalığı nedeni ile muvazaa olgusunu bilen ve bilmesi gereken kişi konumunda olduğu, TMK’nun 1023 md. de öngörüldüğü anlamda iyiniyetli sayılamayacağı açıktır.
Hal böyle olunca, elde edilen deliller yukarıda değinilen ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde miras bırakan tarafından davalılara yapılan temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu kabul edilerek, davalı üzerinde kalan paylar yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, delillerin takdirinde yanılgıya düşülerek yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmiş olması doğru değildir.
Davacıların temyiz itirazları yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 1.4.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.