10. Hukuk Dairesi 2016/701 E. , 2016/4166 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk(İş) Mahkemesi
Davacı, davalı ... Başkanlığı nezdinde 01.04.2004-29.03.2009 tarihleri arasında birlik başkanı statüsünde çalıştığı sürelerin sigortalılık süresi olarak tespitini talep etmiştir.
Mahkemece, ilamında belirtilen gerekçelerle, davanın reddine karar verilmiştir.
Hükmün, davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hakimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Dosyadaki belgelerden, davacının mahalli idareler seçimleri sonucunda 18.04.1999-28.03.2004 tarihleri ile 29.03.2009-14.10.2013 tarihleri arasında ........... Belediye Başkanı olarak görev yaptığı ve bu dönemde 5434 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Emekli Sandığı Kanunu’na tabi olduğu belirgindir.
Dava dilekçesi içeriğindeki “davacının maaşı ödenip bordrosu düzenlenmesine rağmen SGK Başkanlığı tarafından sigortalı olarak çalışamayacağının bildirildiği, davanın daha önce İdare Mahkemesi’nde açılmasına rağmen, adli yargının görevli olduğu belirtilerek görevsizlik kararı verilmesi üzerine adli yargıda dava açıldığı” yönündeki ifadelerden, davacının Belediye Başkanı olarak görevde olmadığı 01.04.2004-29.03.2009 tarihleri arasındaki dönem yönünden sigortalılık tescilinin sağlanabilmesini teminen, ... Başkanlığı görevinde sigortalı olarak çalıştığı sürelerin tespiti amacıyla eldeki davanın açıldığı, zira, ... Başkanlığı’na ait ......... sicil nolu işyerinden 506 sayılı Kanunun 2. maddesi ile 5510 sayılı Kanunun 4/1-a maddesi kapsamında düzenlenmiş dönem bordrolarında davacının adı yer almamakta olup, davacının dava dilekçesinde sözünü ettiği bordroların 5434 sayılı Kanun kapsamında düzenlenen “memur maaş bordroları” olduğu anlaşılmaktadır.
SGK Kamu Görevlileri Daire Başkanlığı’ndan gönderilen 13.10.2014 tarihli yazıda, davacının 18.4.1999 tarihinde yapılan seçim sonucu Belediye Başkanı olarak seçilmesi sebebiyle 15.8.1999 tarihinde Emekli Sandığı ile ilgilendirildiği, Belediye Başkanlığı görevinin 28.3.2004 tarihinde sona ermesi sebebiyle davacının 24.8.2007 tarihli talebi üzerine 5434 Sayılı Kanunun ek 76. mad. uyarınca 5434 sayılı Kanunla kurulan ilgisinin devam ettirildiği, ancak 15.09.2007-15.04.2009 tarihleri arasında geçen sürede emeklilik keseneği ve kurum karşılığı tutarları yatırılmadığından bu süresinin fiili hizmet süresinden sayılmadığı, 29.3.2009 tarihinde Belediye Başkanı olarak seçilmesi sebebiyle 15.4.2009 tarihinden itibaren 5510 sayılı Kanunun 4/1-c maddesi gereğince Kurumla ilgilendirmesinin devam ettiği bildirilmiştir.
Davacı, düzenlenen bordrolara rağmen prim kesintilerinin Kurum tarafından kabul edilmediğini iddia ettiğine göre, dava konusu uyuşmazlığın, davacının 01.04.2004-29.03.2009 tarihleri arasındaki dönemde 5434 sayılı Kanunla ilgilendirilip ilgilendirilmeyeceği noktasında toplandığı ve bu nedenle de davanın yasal dayanağının 5434 sayılı Kanunun Ek 76. maddesi olduğu anlaşılmaktadır.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 1. maddesine göre mahkemelerin görevi, ancak kanunla düzenlenir. Göreve ilişkin kurallar, kamu düzenindendir. Anılan Kanunun 114/1-b maddesi gereğince yargı yolunun caiz olması dava şartı olup, 115. maddesine göre Mahkeme, dava şartlarının mevcut olup olmadığını, davanın her aşamasında kendiliğinden araştırır. Taraflar da dava şartı noksanlığını her zaman ileri sürebilirler.
5510 sayılı Kanunun 101. maddesine göre, “Bu Kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde, bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar iş mahkemelerinde görülür.”
5434 sayılı Kanunun anılan Ek 76. maddesi hükmü 5510 sayılı Yasanın 106/8 maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır. Ancak, 5510 sayılı Kanunun Geçici 4. maddesinin 5. fıkrasında, bu madde kapsamına girenlerin aylıklarının bağlanması, artırılması, azaltılması, kesilmesi, yeniden bağlanması, toptan ödemeleri, “ilgi devamı”, ihya ve borçlanmaları, diğer ödemeler ve yardımlar ile emeklilik ikramiyeleri hakkında bu Kanunla yürürlükten kaldırılan hükümleri de dahil 5434 sayılı Kanun hükümlerine göre işlem yapılacağı belirtilmiştir.
Statü hukukuna tabi olanlarla ilgili uyuşmazlıkların çözümünde görevli mahkemenin (yargı yolunun) 5510 sayılı Kanunun 101 ve Geçici 4. maddesindeki düzenlemeler birlikte değerlendirilerek belirlenmesi gerekir.
5510 sayılı Kanunun 101. maddesinde yer alan “…bu Kanun hükümlerinin uygulanmasıyla ilgili ortaya çıkan uyuşmazlıklar İş Mahkemelerinde görülür.” bölümünün iptali istemiyle yapılan itiraz başvurusunda Anayasa Mahkemesi, 22.12.2011 tarih ve E: 2010/65, K: 2011/169 sayılı kararıyla (RG. 25.1.2012, Sayı:28184) iptal istemini reddetmekle birlikte, söz konusu kararı somut olaydaki uyuşmazlığa ışık tutacak şekilde “…5754 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar, evvelce olduğu gibi 5434 sayılı Kanun hükümlerine tabi olacaklar ve bunların emeklileri bakımından da aynı Kanun hükümleri uygulanmaya devam edecek; ancak 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlileri olarak çalışmaya başlayanlar ise 5510 sayılı Kanunun 4/1-c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacak ve haklarında 5434 sayılı Kanun değil, 5510 sayılı Kanun’un öngördüğü kural ve esaslar uygulanacak; ihtilaf halinde de adli yargı görevli bulunacaktır. 5754 sayılı Kanunun yürürlüğüyle birlikte, artık yapılan, tesis edilen işlem ve muameleler idari işlem sayılamayacak bir sosyal güvenlik kurumunun varlığından söz etmek gerekli bulunmaktadır. 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce iştirakçisi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanun’a göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden ise Sosyal Güvenlik Kurumu’nun tesis edeceği işlem ve yapacağı muameleler idari işlem niteliğini korumaya devam edecek, bunlara ilişkin ihtilaflarda da evvelce olduğu gibi idari yargı görevli olmaya devam edecektir. Bu bakımdan 5510 sayılı Kanunun yürürlüğünden sonra, prim esasına dayalı yani sistemin içeriği ve Kanun kapsamındaki iş ve işlemlerin niteliği göz önünde bulundurulduğunda, itiraz konusu kuralla, yargılamanın bütünlüğü ve uzman mahkeme olması nedeniyle Kanun hükümlerinin uygulanması ile ortaya çıkan uyuşmazlıkların çözümünde iş mahkemelerinin görevlendirilmesinde Anayasa’ya aykırılık görülmemiştir. Ancak, yukarıda açıklandığı üzere 5754 sayılı Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce statüde bulanan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile ilgili sosyal güvenlik mevzuatının uygulanmasından doğan idari işlem ve idari eylem niteliğindeki uyuşmazlıklarda idari yargının görevinin devam edeceği açıktır…” gerekçesine dayandırmıştır.
5510 sayılı Kanunun 101 ve Geçici 4. maddeleri ile Anayasa Mahkemesi kararının birlikte değerlendirilmesinden, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden önce memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmakta olanlar ile bunların emeklileri ve hak sahipleri yönünden, daha önce olduğu üzere 5434 sayılı Kanun hükümlerinin uygulanmaya devam edileceği; ancak, 5510 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden sonra memur ve diğer kamu görevlisi olarak çalışmaya başlayanların ise 5510 sayılı Kanunun 4/1-c maddesi uyarınca, bu Kanun hükümlerine tabi sigortalı sayılacağı ve haklarında 5510 sayılı Kanunun öngördüğü kural ve esaslar uygulanıp uyuşmazlığın da adli yargı yerinde (iş mahkemesinde) çözümleneceği anlaşılmaktadır. Kaldı ki; T.C. Anayasası’nın 158. maddesindeki “…diğer mahkemelerle, Anayasa Mahkemesi arasındaki görev uyuşmazlıklarında Anayasa Mahkemesi’nin kararı esas alınır” hükmü uyarınca Anayasa Mahkemesi kararının bu uyuşmazlığın çözümünde esas alınacağı tartışmasızdır.
Bu durumda, 5510 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden önce iştirakçi sıfatıyla çalışmakta olan memurlar ve diğer kamu görevlileri ile emekli sıfatıyla 5434 sayılı Kanuna göre emekli, dul ve yetim aylığı almakta olanlar ve ayrıca memurlar ve diğer kamu görevlilerinden ileride emekliliğe hak kazanacaklar yönünden Sosyal Güvenlik Kurumunca tesis edilen işlem ve yapacağı muamelelerin “idari işlem” ve “idari eylem” niteliğini korumaya devam edeceğinden bunların iptali için açılan davaların çözüm yerinin İdari yargı yeri olduğu açıktır. Uyuşmazlık Mahkemesi"nin 05.12.2012 gün 2012/251E, 263K sayılı; 24.12.2012 gün 2012/536 E, 433 K sayılı kararları da bu yöndedir.
Somut olayda; 5434 sayılı Kanun kapsamında iştirakçi olan davacının, 5510 sayılı Kanun"un geçici 4. maddesinde değişiklik getiren 5754 sayılı Kanun’un 01.07.2008 tarihinde yürürlüğe girmesinden önce mevcut statüsünde bulunduğu göz önünde bulundurularak ve 6100 sayılı HMK"nın 114/1-b maddesine göre dava şartı olan "yargı yolunun caiz olmaması" nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasına girilerek yazılı şekilde karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, davacı avukatının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem halinde davacıya iadesine, 24.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.