4. Hukuk Dairesi 2017/3975 E. , 2020/208 K.
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Davacı ... vekili Avukat ... tarafından, davalılar ... AŞ (... Gazetesi) ve diğerleri aleyhine 25/08/2014 gününde verilen dilekçe ile basın yolu ile kişilik haklarına saldırı sebebi ile manevi tazminat istenmesi üzerine mahkemece yapılan yargılama sonunda; davanın kısmen kabulüne dair verilen 05/11/2015 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı ve davalı vekillerince süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçelerinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği görüşüldü.
Dava, basın yolu ile kişilik haklarına saldırıdan kaynaklanan manevi tazminat istemine ilişkindir. Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı vekili, müvekkilinin haber tarihinde Kültür ve Turizm Bakanı olduğunu, davalı ... A.Ş."nin yayın sahibi, davalı ..."nın imtiyaz sahibi olduğu Aydınlık Gazetesi"nin 07/08/2014 tarihli nüshasında yayınlanan ve davalı ... tarafından kaleme alınan "yandaşın cenazesi bile sürgün ettirmeye yetiyor" başlıklı köşe yazısında davacı hakkında asılsız iddialara yer verildiğini ve davacının kişilik haklarına saldırıda bulunulduğunu belirterek uğranılan manevi zararın tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalılar vekili, davacı Bakan"ın bir sanatçının cenazesinde konuşma yapmak istediğini, cenaze namazını kıldıran müftünün buna izin vermemesi üzerine görev yerinin değiştirildiği iddiasının gündeme geldiğini, bu durumla ilgili olarak birçok haberin yapıldığı, basının haber verme hakkını gerçeklik, geçerlilik, toplumsal ilgi, konu ile ifade arasındaki düşünsel bağlılık ilkeleri kapsamında yazılan yazının görünürdeki gerçekliğe de uygun olduğunu belirterek davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mahkemece, haberin içeriğine uygun düşmeyen ve kamuoyunda husumet ve kuşku yaratıcı, güveni zedeleyici bir üslubun kullanıldığı, yararlı ve ilgili olmayan nitelemeler yapıldığı, yazının bu hali ile basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesinin mümkün olmayacağı ve davacının kişilik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Dosya kapsamından, davacı ..."in haber tarihinde Kültür ve Turizm Bakanı; davalıların ise gazete, gazetenin imtiyaz sahibi ve köşe yazarı olduğu anlaşılmaktadır. Dava konusu uyuşmazlık; davacı hakkında yapılan haber nedeniyle davacının şöhret ve itibarına saygı gösterilmesini isteme hakkı ile davalıların basın özgürlüğü arasındaki dengenin doğru kurulup kurulmadığına ilişkindir.
Basın özgürlüğü, Anayasa"nın 28. maddesi ile 5187 sayılı Basın Kanunu"nun 1. ve 3. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemelerde basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alındığı görülmektedir. Basına sağlanan güvencenin amacı; toplumun sağlıklı, mutlu ve güvenlik içinde yaşayabilmesini gerçekleştirmektir. Bu durum da halkın dünyada ve özellikle içinde yaşadığı toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olması ile olanaklıdır. Basın; olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma ve böylece kişileri bilgilendirme, öğretme, aydınlatma ve yönlendirmede yetkili ve aynı zamanda sorumludur. Basının bu nedenle ayrı bir konumu bulunmaktadır.
Bunun içindir ki bu tür davaların çözüme kavuşturulmasında ayrı ölçütlerin koşul olarak aranması, genel durumlardaki hukuka aykırılık teşkil eden eylemlerin değerlendirilmesinden farklı bir yöntemin izlenmesi gerekmektedir. Basın dışı bir olaydaki davranış biçiminin hukuka aykırılık oluşturduğunun kabul edildiği durumlarda, basın yoluyla yapılan bir yayındaki olay hukuka aykırılık oluşturmayabilir.
Ne var ki basın özgürlüğü sınırsız olmayıp yayınlarında Anayasa"nın Temel Hak ve Özgürlükler bölümü ile Türk Medeni Kanununun 24 ve 25. maddelerinde yer alan ve yine özel yasalarla güvence altına alınmış bulunan kişilik haklarına saldırıda bulunulmaması da yasal ve hukuki bir zorunluluktur.
Basın özgürlüğü ile kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda; hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği, bunun sonucunda da daha az üstün olan yararın daha çok üstün tutulması gereken yarar karşısında o olayda ve o an için korumasız kalmasının uygunluğu kabul edilecektir. Bunun için temel ölçüt kamu yararıdır. Gerek yazılı ve gerekse görsel basın bu işlevini yerine getirirken, özellikle yayının gerçek olmasını, kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmeli, haberi verirken özle biçim arasındaki dengeyi de korumalıdır. Yine basın, objektif sınırlar içinde kalmak suretiyle yayın yapmalıdır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların yayınından da basın sorumlu tutulmamalıdır.
Somut davada göz önünde bulundurulması gereken ilk husus, davacının toplumsal konumudur. Davacı habere konu edilen olayın meydana geldiği dönemde Kültür ve Turizm Bakanı olarak görev yapmaktadır. Eleştirilerin hedefinde olan ve siyasi kimliği bulunan Bakanın makul eleştiri sınırları daha geniş kabul edilmelidir. Bu sebeple anılan kişiye yönelen bir yayında basın özgürlüğüne getirilen kısıtlama, eğer bir siyasetçinin şeref ve itibarına yönelik ise kişilik haklarının saldırıya uğradığına ilişkin iddianın, çok daha sıkı bir denetimden geçirilmesi gerekir.
Somut davada göz önünde tutulması gereken ikinci husus ise dava konusu yayında, maddi vakıaya yer verilirken kaba, incitici, aşağılayıcı veya küçük düşürücü bir dil kullanılmamış olmasıdır. Yayında, davacının kişilik değerleri hedef alınmaksızın ve rahatsız edici bir üslup kullanılmaksızın haberin sunulduğu anlaşılmaktadır. Bu bağlamda belirtilmelidir ki basın, somut gerçeği değil, o anda beliren, var olan ve orta düzeydeki kişilerce de yayının yapıldığı biçimi ile kabul edilen olguları yayınlamak durumundadır. O anda ve görünürde var olup da sonradan gerçek olmadığı anlaşılan olayların ve olguların yayınından basın sorumlu tutulamaz.
Somut davada göz önünde tutulması gereken üçüncü husus ise haberin kamuoyunun ilgisini çeken, güncelliğini yitirmemiş bir duruma ilişkin olmasıdır. Yazının kaleme alındığı tarih ve yazıya konu edilen olay arasında bir hafta gibi bir sürenin bulunduğu gözönünde bulundurulduğunda, olayın güncel, haber değeri yitirmemiş ve kamuoyunun ilgisini çeken bir durum olduğunun kabulü gerekir.
Davaya konu yayın bir bütün olarak değerlendirildiğinde; davacı siyasetçi ile ilgili olarak eleştirel mahiyette ifadeler içerdiği, güncel bir olaya ilişkin, basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi gereken haber ve yorumlar içerdiği anlaşılmaktadır. Bu itibarla ifade ve basın özgürlüğü kapsamında kalması nedeniyle davanın tümden reddine karar verilmesi gerekirken kısmen kabulüne karar verilmesi doğru değildir. Kararın açıklanan nedenlerle bozulması gerekir.
SONUÇ: Temyiz edilen kararın yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar yararına BOZULMASINA, davacının temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına ve davalılardan peşin alınan harcın istek halinde geri verilmesine 22/01/2020 gününde oy birliğiyle karar verildi.