10. Hukuk Dairesi 2015/23806 E. , 2016/4139 K.
"İçtihat Metni"
Mahkemesi : İş Mahkemesi
Tarihi : 16.10.2014
Dava, şimdilik 20.000-TL sandık tazminatı alacağının, davacının emeklilik tarihi olan 04/10/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsili, yapılan kısmı ödemelerin emeklilik – hak ediş tarihinden ödeme tarihine kadar işlemiş yasal faiz alacağından şimdilik 100-TL sinin tahsili, istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtilen gerekçe ile davalı ...T.A.Ş yönünden davanın husumet yokluğu nedeniyle reddine, diğer davalı yönünden ise davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davacı ve davalılar vekilleri tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteğinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
29/06/1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanununun “Müstahdem ve işçiler lehine yardım akçesi” başlıklı 468. maddesi hükmü uyarınca; “Esas mukavelede şirketin müstahdem ve işçileri için yardım sandıkları ve sair yardım teşkilatı kurulması ve idamesi maksadıyla akçe ayrılması derpiş olunabilir. Yardım maksadına tahsis olunan para ve diğer mallar, şirket mallarından ayrılarak bunlarla Medeni Kanun hükümleri dairesinde bir tesis (vakıf) meydana getirilir.”
13/07/1967 tarih ve 903 sayılı Kanunun 1. maddesiyle 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi’ne eklenen “İstihdam Edilenlere ve İşçilere Yardım Vakıfları” başlıklı 77/A maddesi ile getirilen düzenleme uyarınca; “Türk Ticaret Kanununun 468 inci maddesi gereğince kurulan istihdam edilenler ve işçilere yardım vakıfları ayrıca aşağıdaki hükümlere tabidirler.” denmekte olup, maddenin son fıkrasında “Faydalananlar vakfa aidat ödedikleri veya vakfı düzenliyen hükümler onlara edayı talep hususunda bir hak bahşettiği takdirde, vakfın edalarını dava yoliyle…” talep edebilecekleri hükme bağlanmıştır.
4721 sayılı Türk Medeni Kanununun “Çalıştırılanlara ve işçilere yardım vakfı” başlıklı 110. maddesi de benzer bir düzenleme içermekte olup; “Yararlananların, vakfın edimlerinin yerine getirilmesini dava yoluyla” isteyebilecekleri belirtilmektedir.
17.07.1964 tarih ve 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun yürürlüğe girmesi üzerine “Bankalar, sigorta şirketleri, ticaret ve sanayi odaları ve borsalar veya bunların teşkil ettikleri birlikler personelinin malûllük, yaşlılık ve ölümlerinde yardım yapmak üzere bu kanunun yayımı tarihine kadar tesis veya dernek olarak kurulmuş bulunan sandıklar, bu Kanunun yayımı tarihinden itibaren “…bu personelin, iş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm, eşlerinin analık, eş ve çocuklarının hastalık hallerinde, en az bu kanunda belirtilen yardımları sağlayacak, birer tesis (vakıf) haline getirildikleri takdirde, bu teşekküllerin ve sandıkların personeli 506 sayılı Kanun uygulanmasında sigortalı sayılmayacakları belirtilmektedir.
İşlevi, tıpkı Sosyal Güvenlik Kurumu (devredilen SSK, Bağ-Kur ve Emekli Sandığı) gibi emeklilik sandığı niteliğinde bulunan bu vakıflar dışında bulunan, Türk Ticaret Kanunu 468. maddesi hükmü dikkate alınarak, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisinin 77/A maddesi uyarınca tesis (vakıf) şeklinde yapılandırılan ve “munzam sandık-vakıf” olarak ifade de edilen yardımlaşma sandıklarından yararlananlara dava hakkı da anılan Medeni Kanun hükümleriyle tanınmıştır.
Bu tür “munzam sandık-vakıf”lara ilişkin olarak, 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun “Yardımlaşma sandıkları” başlıklı 128. maddesinde; “Sigortalı çalıştırılan her türlü işlerde ve iş yerlerinde, herhangi ad altında kurulmuş veya kurulacak olan borç verme, emekli ve yardım sandıkları ve benzerleri, faaliyetlerine ve kuruluş amaçlarına göre ilgililere menfaatler sağlamaya devam edebilir” ifadeleriyle yer verilmiş olması, 1964 yılında kabul edilen 506 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinde tanımlanan, emeklilik sandığı niteliğinde bulunan vakıflar gibi bir yeniden yapılanma sürecine girip-girmeyecekleri yönünde oluşan tereddütleri gidermeye yönelik olup, amacı; “İş kazalarıyla meslek hastalıkları, hastalık, analık, malûllük, yaşlılık ve ölüm hallerinde bu kanunda yazılı şartlarla sosyal sigorta yardımları” sağlamak olan 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununun, “uyuşmazlıkların çözüm yeri”ni düzenleyen 134. maddesindeki “Bu kanunun uygulanmasından doğan uzlaşmazlıklar, yetkili iş mahkemelerinde veya bu davalara bakmakla görevli mahkemelerde görülür.” Hükmü kapsamında ele alınarak, yardımlaşma sandıklarınca sağlanan, bir ekonomik, mali değerle ifade edilen yardımların dahi, sigorta kollarından sağlanan yardımlar gibi ele alınmasında yasaca imkan bulunmamaktadır.
Kaldı ki, 01.10.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda da “yardımlaşma sandıkları” na ilişkin bir düzenlemeye de yer verilmeyerek, bu yönde oluşan tereddütler giderilmiştir.
Davalı Sandığın, Türk Ticaret Kanununda ifade edilen olanaktan yararlanmak üzere, 743 sayılı Türk Kanunu Medenisi 77/A maddesi uyarınca kurularak, yararlananlarına belirli şartlar altında ekonomik ve mali olanaklar sağlamayı amaçladığı, 506 sayılı Kanunun Geçici 20. maddesinde tanımlanan nitelikte emekli sandığı/vakfı niteliğinde bulunmadığı, Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın 29.06.2000 gün ve 24094 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4447 Sayılı İşsizlik Sigortası Kanununun Uygulanmasına ilişkin 2 Nolu Tebliğ ekindeki “506 Sayılı Kanunun Geçici 20. maddesine Tabi Özel Emekli Sandıkları” başlıklı listede de davalı Sandığın adının geçmediği anlaşılmaktadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20.12.2006 gün 2006/18-820 Esas, 810 Karar, 29.09.2010 gün 2010/10-382 Esas, 441 Karar sayılı kararlarında da belirtildiği gibi; davalı Sandığın 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanununa tabi bulunmadığı, Türk Kanunu Medenisi hükümlerine göre kurulduğu, davalı sandıkla birlikte sorumlu olduğundan bahisle dava açılan .....TAŞ ile davacı arasında da 506 sayılı Sosyal Sigortalar Kanunu kapsamında bir sosyal güvenlik ilişkisi bulunmadığı, ortada iş mahkemelerinin görev alanını düzenleyen 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 1. maddesi kapsamında bir uyuşmazlığın bulunmadığı, Sandık tüzüğünün uygulanmasından doğan davalara bakma görevinin genel mahkemelere ait olduğu, diğer yandan davacı tarafından yapılan feragatin de görevli mahkemece değerlendirilmesi gerektiği, açıklanan nedenlerle, işin esasına girilip yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması, usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
O hâlde, davacı ve davalılar vekilinin bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ : Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde davacı ve davalılara iadesine 24.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.