Taraflar arasında görülen davada; Davacı, ıslah ettiği dava dilekçesinde; davalıya ait 2490 parsel sayılı taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığını, ayrıca beton iskele yapmak suretiyle işgal edildiğini ileri sürüp, bu kısmın tapusunun iptali ile elatmanın önlenmesi ve iskelenin yıkımına karar verilmesini istemiştir. Davalı, öncelikle davanın zamanaşımından reddi gerektiğini, 2490 nolu parselin özel mülke tabi olup kıyı kenar çizgisi dışında kaldığını, beton iskelenin taşınmazı satın aldığı tarihde mevcut olduğunu, bugüne kadar iskele ile ilgili ecrimisil bedellerini ödediklerini bildirip, davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın bir kısmının kıyı kenar çizgisi içinde kaldığının keşfen saptandığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir. Karar, davacı ve davalı vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ..raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. -KARAR- Dava, çekişmeli taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içerisinde kaldığı iddiasına dayalı tapu iptal ve sicilin kütükten terkini isteğine ilişkindir. Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir. Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; çekişme konusu taşınmazın kadastro tespitinin 8.11.1984 tarihinde yapıldığı, 28.1.1986"da kesinleştiği ve davanın 13.12.2007 tarihinde açıldığı anlaşılmaktadır. Her nekadar; nizalı taşınmazın kıyı-kenar çizgisi içinde kalan bölümü devletin hüküm ve tasarrufu altında ve kamu malı niteliğinde özel mülkiyete konu olamayacak (Anayasanın 43, 3402 Sayılı Kadastro Yasasının 16/C maddesi gereğince ) yerlerden olduğu keşfen saptanmış ise de; 25.2.2009 tarihinde kabul edilip 14.3.2009 tarihinde yürürlüğe giren 5841 Sayılı Yasanın 2. maddesi ile 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinin 3. Fıkrasına eklenen " bu hüküm iddia ve taşınmazın niteliğine yahut Devlet ve diğer kamu tüzel kişileri dahil tarafların sıfatına bakılmaksızın uygulanır" ve 3. maddesi ile eklenen geçici 10. maddesinin " bu kanunun 12. maddesinin 3. fıkrası hükmü devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu iddası ile yürürlük tarihinden önce açılmış ve henüz kesin hükme bağlanmamış olan davalarda dahi uygulanır" şeklindeki hükmü gözetildiğinde kadastro tespitinin kesinleştiği tarih olan 28.1.1986 ile davanın açıldığı tarih arasında 3402 Sayılı Yasanın 12. maddesinde sözü edilen 10 yıllık hak düşürücü sürenin geçmiş olduğu sabittir. Bilindiği üzere, hak düşürücü süre olumsuz dava şartlarından olup kamu düzeni ile ilgilidir.Mahkemece davanın her aşamasında res"en gözetilmesi gerekli bir kuraldır. O halde, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında davanın hak düşürücü süreden dolayı reddine karar verilmesi bakımından karar bozulmalıdır. Öyleyse davacının tüm temyiz itirazlarının reddine.Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün açıklanan nedenden ötürü HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 25.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.