Esas No: 2014/9503
Karar No: 2015/2051
Karar Tarihi: 25.03.2015
Yargıtay 20. Hukuk Dairesi 2014/9503 Esas 2015/2051 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
Taraflar arasındaki davanın yapılan duruşması sonunda kurulan hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı Orman Yönetimi tarafından istenilmekle, süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği düşünüldü:
K A R A R
Davacı Orman Yönetimi, tapu sicilinde davalı adına kayıtlı ......... Köyü 20 parsel sayılı 2500 m² yüzölçümündeki taşınmazın 2005 yılında yapılarak kesinleşen orman sınırları içinde kaldığı iddiasıyla orman tahdidi içinde kalan bölünün tapu kaydının iptaliyle orman niteliğiyle Hazine adına tesciline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, taşınmazın tapu sicilinde adına kayıtlı olduğu ve öncesi itibariyle de orman sayılmayan yerlerden olduğu iddiasıyla davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı Orman Yönetimi tarafından temyiz edilmiştir.
Dava kesinleşen orman kadastrosuna dayalı tapu iptali ve tescil niteliğindedir.
Çekişmeli 20 parsel 1954 yılında yapılan tapulama sırasında Aralık 1944 tarih 90 numaralı tapu kaydına dayalı olarak ........... adına tespit edilmiştir. İntikal ve pay temliki ile davalı adına kayıtlıdır.
Davacı Orman Yönetimi çekişmeli taşınmazın 2005 yılında yapılan orman kadastrosu sınırları içinde kaldığı iddiasıyla dava açmış olup, hükme dayanak alınan orman bilirkişi raporunda çekişmeli taşınmazın kesinleşen orman tahdidi içinde kalmakla birlikte eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarında orman sayılmayan yerlerden olduğu belirtilmesi üzerinde mahkemece Orman Yönetiminin davasının reddine karar verilmiştir.
Mahkemenin değerlendirmesi dosya içeriğine uygun düşmemektedir.
6831 sayılı Kanunun 7. maddesine “Devlet ormanları ile evvelce sınırlaması yapılmış olup da sınırlandırma sırasında orman olduğu halde orman sınırları dışında kalmış ormanların, hükmî şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti ile 2 nci madde uygulamaları ile ilgili olarak kadastrosu kesinleşmiş yerlerde tespit edilen fennî hataların düzeltilmesi işleri orman kadastro komisyonları tarafından yapılır.” aynı kanunun dava açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 11. maddesinde “Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanakların askı suretiyle ilânı, ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak, harita ve kararlara karşı askı tarihinden itibaren bir ay içinde kadastro mahkemelerine, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemeye müracaatla sınırlamaya ve 2 nci maddeye göre orman sınırları dışına çıkarma işlemlerine Çevre ve Orman Bakanlığı, Orman Genel Müdürlüğü ve hak sahibi gerçek ve tüzel kişiler itiraz edebilir. Bu müddet içinde itiraz olmaz ise komisyon kararları kesinleşir. Bu süre hak düşürücü süredir. Ancak, tapulu gayrimenkullerde tapu sahiplerinin, on yıllık süre içerisinde dava açma hakları mahfuzdur.” yine aynı kanunun temyiz tarihinde yürürlükte bulunan 11. maddesinde ise “Orman kadastro komisyonlarınca alınan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar askı suretiyle otuz gün süre ile ilân edilir. Bu ilan ilgililere şahsen yapılan tebliğ hükmündedir. Tutanak ve haritalara karşı itirazı olanlar; askı tarihinden itibaren otuz gün içinde kadastro mahkemelerinde, kadastro mahkemesi olmayan yerlerde kadastro davalarına bakmakla görevli mahkemelerde dava açabilirler. İlan süresi geçtikten sonra, dava açılmayan kararlara ilişkin düzenlenen tutanak ve haritalar kesinleşir. Orman kadastro komisyonlarınca düzenlenen tutanak ve haritaların kesinleştiği tarihten itibaren on yıl geçtikten sonra, kadastrodan önceki hukuki sebeplere dayanarak Hazine hariç itiraz olunamaz ve dava açılamaz.” denilmiştir. Bu düzenlemeler karşısında askı ilan süresi içinde itiraz edilmediği için kesinleşen orman kadastrosu sınırları içinde kalan taşınmazın, 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde açılacak tahdidin iptali davası ile orman kadastrosundaki niteliği iptal edilmedikçe orman sayılan yerlerden olduğunun kabulü zorunludur.
Ne var ki, dosyaya getirtilen orman kadastrosuna ilişkin belgeler arasında askı ilan tutağı bulunmadığı gibi 10 yıllık hak düşürücü süre içerisinde davalı tapu maliki tarafından orman kadastrosunun iptaline yönelik bir dava açılıp açılmadığı da araştırılmamıştır.
Bu nedenle tahdide ilişkin askı ilan tutanağı getirtilip, tahdidin iptaline yönelik bir dava açılıp açılmadığı araştırılıp tüm deliller birlikte değerlendirilerek oluşacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmelidir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle, davacı Orman Yönetiminin temyiz itirazlarının kabulüyle hükmün BOZULMASINA, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine 25/03/2015 gününde oy çokluğu ile karar verildi.
( Karşı Oy)
KARŞI OY YAZISI
1952 yılında, 5602 sayılı Tapulama Kanunu hükümleri uyarınca ........., Merkez ......... köyü çalışma alanında yapılan arazi kadastrosu sırasında, dava konusu 20 parsel sayılı taşınmaz, Defterdarlığın 19.10.1944 tarih 983 sayılı yazısına istinaden tesis edilen 26.12.1944 tarih 90 sıra numaralı tapu kaydı nedeniyle ................ adına tespit edilmiş; askı ilan süresi içinde itiraz edilmediğinden kadastro tutanağı kesinleşmiş ve 29.01.1954 tarihinde kıraç tarla vasfıyla tapuya tescili yapılmıştır. Dava konusu taşınmaz daha sonra intikal ve pay satın alma suretiyle el değiştirmiş; 08.02.2011 tarihinde paydaşlardan olan davalının diğer payları da kayden satın alması ile taşınmazın tamamı davalının mülkiyetine geçmiştir.
Yörede, 1999 yılında 6831 sayılı Yasa uyarınca orman kadastrosu çalışmaları başlamış; sonuçları ilan edilerek 19.09.2005 tarihinde onaylanarak kesinleşmiştir. Mahkemece yapılan yargılama sırasında alınan uzman bilirkişi raporlarından, orman kadastrosu sırasında çekişmeli taşınmazın tamamının orman sınırları içine alındığı anlaşılmaktadır.
Davacı Orman Genel Müdürlüğü, 08.07.2011 tarihli dava dilekçesiyle, çekişmeli taşınmazın 2005 yılında kesinleşen orman tahdit hattı içinde kaldığını ileri sürerek, tapu kaydının iptali ve orman vasfıyla Hazine adına tescili istemiyle dava açmıştır. Mahkemece, memleket haritası, amenajman planı ve hava fotoğrafları uygulanmak suretiyle alınan orman bilirkişi raporuna dayanılarak, taşınmazın tamamının orman sayılan yerlerden olmadığı kabul edilerek davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı Orman Yönetimi vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Genel olarak "kadastro", taşınmazların geometrik sınırları ile hukuki durumlarının belirlenerek tapu sicilinin oluşturulması suretiyle mülkiyet haklarının güvence altına alınması faaliyetidir. 5602 sayılı Tapulama Kanununun kadastroyu, "bütün tapusuz gayrimenkullerin bu yasa hükümlerine göre tapulanması, tapulu olanların ise tapu kayıtlarının bu kanun hükümlerine göre yenilenmesi", 766 sayılı Kanun "kadastro planlarının tanzimi ve tapu sicilinin tesisi" ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu ise "taşınmazların sınırlarını arazi ve harita üzerinde belirterek hukukî durumlarını tespit etmek suretiyle tapu sicilini kurmak ve mekansal bilgi sisteminin alt yapısını oluşturmak" şeklinde tarif ettiği; 6831 sayılı Orman Kanununun ise orman kadastrosunu, "ormanların sınırlarını tayin ve tespit etmek suretiyle Hazine adına tapuya tescilini sağlamak" olarak ele aldığı görülmektedir. Kadastro faaliyetleri devlet tarafından, ilgili kurumları eliyle yürütülmektedir. Tapu sicili tek olup, Devlet, kadastro çalışması yapmak suretiyle 4721 sayılı Medenî Kanunun öngördüğü, güvenilir tapu sicilini oluşturmakla yükümlüdür. Bu nedenle, tapu siciline güven ilkesinden söz edilmektedir.
Hal böyle olunca, devletin ilgili kurumu tarafından yapılan kadastro çalışmaları sonucu geometrik ve hukuki durumları belirlenerek oluşturulan tapu sicilillerine güvenmek, devlete güven ilkesinin olmazsa olmaz yansımasıdır. Bu ilke, devletin kendi eliyle yaptığı kadastro sonucu oluşturduğu sicilleri, başka bir kurumu eliyle yaptırdığı çalışma ile yok saymasının da önüne geçer. Yine bu ilke, ilk kadastro sırasında yasal koşulların bir kısmının hatalı değerlendirmesi sonucu yasalara aykırı kayıtların oluşması halinde, yanlışlığın ancak bağımsız ve tarafsız mahkemeler eliyle düzeltilebilmesini olanaklı kılar. Bu gerekliliğe yasa yoluyla sınırlamalar getirilebilirse de Anayasamızın 13. maddesi uyarınca bu sınırlamalar, hakların özüne dokunmamalı, anayasada açıkça belirlenmiş sebeplere uygun bulunmalı ve demokratik toplum düzeninin gerekleri ile ölçülülük ilkelerine aykırı olamamalıdır.
Nitekim, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22/1. maddesinde yer alan "Evvelce tespit, tescil veya sınırlandırma suretiyle kadastro veya tapulaması yapılmış olan yerlerin yeniden kadastrosu yapılmaz. Bu gibi yerler ikinci defa kadastroya tabi tutulmuşsa, ikinci kadastro bütün sonuçlarıyla hükümsüz sayılır ve TMK"nın 1026. maddesine göre işlem yapılır. Süresinde dava açılmadığı takdirde, ikinci defa yapılan kadastro tapu sicil müdürlüğünce re"sen iptal edilir." hükmü, yukarıda açıklanan ilkelerin doğal bir yansımasıdır. Bu madde uyarınca, daha önce kadastrosu yapılmak suretiyle hukuki durumları tespit edilmiş bir yerde, mülkiyet haklarını belirlemek amacıyla ikinci kez kadastro faaliyeti yapılamaz; yapılırsa, hükümsüzdür.
Sözkonusu yasa maddesinin, 6831 sayılı Orman Kanunu uyarınca yapılan kadastro faaliyetini kapsamadığını kabul etmek yukarıda açıkladığım, tapu kaydına güven ve devlete güven ilkeleri ile bağdaşmayacağı gibi; aynı maddenin devam eden fıkralarında, ikinci kadastro yasağının istisnaları sayılmış olup orman kadastrosu, bu istisnalar arasında yer almamaktadır. Sözkonusu istisnalar, 2859 sayılı Yasa uyarınca yapılan yenileme kadastrosu ile 3402 sayılı Yasanın 22/2-a maddesi uyarınca yapılan uygulama kadastrosu gibi doğrudan arazi kadastrosu ile ilgili çalışmalardan ibaret bulunmayıp, imar mevzuatı kapsamında 2981 sayılı Yasa uyarınca yapılacak çalışmalar da istisnalar arasında sayılmıştır. İstisnalar arasında başka yasalar uyarınca yapılacak kadastro çalışmalarından da söz edildiğine ve bunlar arasında 6831 sayılı Yasa yer almadığına göre; 6831 sayılı Yasa uyarınca yapılacak kadastro çalışmaları da ikinci kadastro yasağı kapsamındadır. 6831 sayılı Yasada, orman kadastrosunun ikinci kadastro yasağı kapsamının dışında kaldığına dair açık bir düzenleme de bulunmamaktadır. Orman Kanununun 7. maddesinde yer alan "her türlü taşınmaz" tabirini, daha önce yapılan kadastro çalışmaları sonucu oluşan mülkiyet haklarını idari bir işlemle ortadan kaldıracak şekilde geniş yorumlamak, yukarıda açıkladığım nedenlerle isabetli değildir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2013/20-559 E. 2014/123 K. sayılı ilamında da benzer görüşler serdedilmiştir.
İkinci kadastro yasağı nedeniyle; bir taşınmaz, arazi kadastrosu kapsamında işleme tabi tutulmuş ve hakkında tutanak düzenlenmişse, artık o taşınmazla ilgili olarak istisnaları dışında yeniden kadastro çalışması yapılamaz ve tutanak düzenlenemez. İkinci kez yapılan kadastro yok hükmündedir; koşulları gerçekleştiğinde, tapu memuru tarafından tek başına terkin edilebilir. Aynı şekilde bir taşınmaz, önce orman kadastrosuna tabi tutulmuş ve orman olarak tespit edilmişse, artık o taşınmaz hakkında arazi kadastrosu çalışması yapılamaz; yapılmışsa düzenlenen arazi kadastrosu tutanağı, ikinci kadastro yasağı kapsamında yok hükmündedir.
Arazi kadastrosu sırasında hata yapılmış olması halinde dava yoluyla hataların düzeltilmesi imkanı bulunmaktadır. Askı ilân süresi içinde açılacak davalarda kadastro mahkemeleri ve sonrasında ise genel mahkemeler görevlidir. 3402 sayılı Yasanın 12/3. maddesi dava hakkını özel mülkiyete konu olabilecek taşınmazlar yönünden 10 yıl ile sınırlamış ise de, orman iddiası ile Hazine tarafından açılacak davalarda böyle bir süre sınırı da bulunmamaktadır. O halde, yasalar uyarınca orman kabul edilmesi gereken bir taşınmazın arazi kadastrosu sırasında özel mülk olarak tespit edilmesi halinde gerek Orman İdaresi ve gerekse Hazine tarafından dava yoluyla bu yanlışlığın düzeltilmesini sağlama imkanı bulunmaktadır. Dava yoluyla düzeltilebilecek bu yanlışlığın, açılacak davanın tarafı olması gereken idari mercilerce, kamulaştırma dışında (yani bedeli ödenmeksizin) bir idari işlemle düzeltilmesi yoluna gidilmesinin; mülkiyet hakkını ihlal edeceği ve hukuk devleti ilkesi ile de çelişeceği düşüncesindeyim. (AİHM"nin Köktepe-Türkiye, Malhas ve Diğerleri-Türkiye, Süleyman Baba -Türkiye kararlarında arazi kadastrosu sonucu tapuya tescil edilen taşınmazın daha sonra bedel ödenmeksizin orman kadastro sınırları içine alınması, tapu kaydı henüz iptal edilmediği halde, mülkiyet hakkının içini boşalttığı ve belirsizlik doğurduğu için, AİHS"nin Ek 1 numaralı protokolünün 1. maddesinin ihlal edildiği belirtilmiştir.)
Diğer taraftan, devlete ve adalete güven ilkesinin gereği olan hukuk güvenliği, hukukun öngörülebilir olmasını da zorunlu kılmaktadır. Dairemizin sayın çoğunluk görüşü, orman kadastrosunun ikinci kadastro sayılamayacağı, ilan süresi içinde dava açılmayan orman kadastrosunun kesinleşeceği ve kesinleşen tahdide karşı 10 yıl içinde dava açılabileceği, böyle bir davanın açılması halinde, birbirinin sonucunu etkileyecek nitelikteki davaların birlikte görüleceği yönündedir. Somut olayda 10 yıllık süre henüz geçmemiştir. Ne var ki, davacı idare tarafından davalı aleyhine tapu iptal ve tescil davası açıldığı halde, davalı tarafça orman kadastrosuna karşı dava açması gerektiği öngörülememekte; bu yola başvurulmamaktadır. Bu öngörememezlik sadece somut dava dosyasına matuf olmayı, benzer davaların önemli bir kısmında bunun örnekleri yer almaktadır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle, yörede arazi kadastrosu yapılmış ise bundan sonra yapılan orman kadastrosu sonucunda belirlenen orman tahdit hattının, arazi kadastrosu parselleri ile çakışan bölümleri ikinci kadastro mahiyetinde olup hükümsüzdür. O halde, orman iddiası ile açılmış bulunan bu tapu ve iptal davalarında mahkemece, çekişmeli taşınmazın öncesinin orman sayılan yerlerden olup olmadığı hususu, çekişmeli taşınmaz yönünden hükümsüz sayılan orman tahdit hattına göre değil, klasik orman araştırması yapılmak suretiyle belirlenmelidir.
Nitekim somut olayda mahkemece, memleket haritası, amenajman planı ve eski tarihli hava fotoğrafları değerlendirilerek orman araştırması yaptırılmış; ziraat bilirkişisi ve orman bilirkişisi raporlarında çekişmeli taşınmazın 1968 ve 1988 yılı memleket haritalarında açık alan, 1992 tarihli amenajman planında (Me-T) rumuzuyla işaretli alan, 1958 ve 1986 yılı hava fotoğraflarında işlenmiş açık alan olduğu, çekişmeli taşınmazın eğiminin % 5 - 6, komşu taşınmazların ise % 30 - 40 eğimli olduğu, bitki örtüsünün farklı bulunduğu belirtilmiş; çekişmeli taşınmazın orman sayılmayan yerlerden olduğu görüşü açıklanmıştır.
Yukarıda açıkladığım nedenlerle, çekişmeli taşınmazın orman sayılan yerlerden olup olmadığının, 3402 sayılı Kadastro Kanununun 22. maddesi uyarınca, bu taşınmaz yönünden ikinci kadastro yasağı kapsamında bulunan ve hükümsüz sayılması gereken orman kadastro sınırına itibar edilerek belirlenmesi gereğine işaret eden sayın çoğunluk görüşüne katılamıyorum.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.