10. Hukuk Dairesi 2016/1522 E. , 2016/4075 K.
"İçtihat Metni"Mahkemesi :Asliye Hukuk (İş) Mahkemesi
Dava, rücûan tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece, ilâmında belirtildiği şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Hükmün, davalı tarafından temyiz edilmesi üzerine, temyiz isteklerinin süresinde olduğu anlaşıldıktan ve Tetkik Hâkimi ... tarafından düzenlenen raporla dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra işin gereği düşünüldü ve aşağıdaki karar tespit edildi.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu"nun 16.04.2014 tarih, 2013/10-1027 Esas ve 2014/528 Karar sayılı ilamında ayrıntıları açıklandığı üzere; yargılamanın sağlıklı bir biçimde sürdürülebilmesi, iddia ve savunma ile ilgili delillerin eksiksiz toplanıp tartışılabilmesi davanın süratle sonuçlandırabilmesi, öncelikle tarafların yargılama gününden haberdar edilmesi ile mümkündür. Kişinin hangi yargı merciinde duruşmasının bulunduğunu, hakkındaki iddia ve isnatların nelerden ibaret olduğunu bilebilmesi, usulüne uygun olarak tebligat yapılması ile sağlanabilir. Anayasanın 36"uncu ve Hukuk Muhakemeleri Kanununun 27"nci maddelerinde çok açık bir şekilde vurgulanan temel kurala göre; mahkeme, tarafları dinlemeden, onları iddia ve savunmalarını bildirmeleri için usulüne uygun olarak davet etmeden hükmünü veremez. Bu bakımdan davetin ve bunun yazılı şeklinin (davetiyenin) davadaki önemi büyüktür. Asıl olan tarafların huzurunda yargılamanın yürütülmesi olmakla birlikte, hukuk mahkemelerinde, taraflar yargılamaya katılmasalar bile mutlaka dava ve duruşmadan haberdar edilmelidirler. Duruşmaya gelinmese dahi ilgilinin yokluğunda davaya devam edilip karar verilmesine usulün imkan tanıdığı hallerde, açıklanan biçimdeki uyarıyı taşıyan davetiyenin tebliğ edilmesinden ve yasaya uygun biçimde taraf teşkilinin tamamlanmasından sonra işin esasına girilmesi, deliller toplanarak bir sonuca ulaşılması gereklidir.
Öte yandan; Tebligat Kanunu’nun 11. maddesinde, Kanuni mümessilleri bulunanlara veya bulunması gerekenlere yapılacak tebligatın, kanunlara göre bizzat kendilerine yapılması icabetmedikçe bu mümessillere yapılacağı öngörülmüştür. Mevzuat hükümlerine aykırı olarak usulsüz tebliğ halinde ise, tebligat gerçekleşmemiş sayılmaktadır. 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 9’uncu maddesinde, fiil ehliyetine sahip olan kimsenin, kendi fiilleriyle hak edinebileceği ve ...ç altına girebileceği; 10’uncu maddesinde, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyetinin bulunduğu; 14’üncü maddesinde, ayırt etme gücü bulunmayanların, küçüklerin ve kısıtlıların fiil ehliyetine sahip olmadıkları; 16’ncı maddesinde, ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlıların, yasal temsilcilerinin rızası olmadıkça, kendi işlemleriyle ...ç altına giremeyecekleri; 407’nci maddesinde, bir yıl veya daha uzun süreli özgürlüğü bağlayıcı bir ceza ile cezalandırılan her erginin kısıtlanacağı; 448’inci maddesinde, vesayet dairelerinin yetkilerine ilişkin hükümler saklı kalmak kaydıyla vasinin, vesayet altındaki kişiyi tüm hukuki işlemlerinde temsil edeceği; 471’inci maddesinde, özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkumiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayetin, hapis halinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkacağı yönünde düzenleme yapılmıştır. Diğer taraftan; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 38’inci maddesinde, davaya ehliyetin Türk Medeni Kanunu ile belirlendiği; 42’nci maddesinde de, taraflardan birinin vesayet altına alınması istendiği takdirde hakim tarafından bu konuda kesin karar verilinceye kadar yargılamanın bir başka güne bırakılabileceği belirtilmiştir.
Buna göre; kişinin kendisi tarafından veya yetkili kılacağı temsilci aracılığı ile bir davayı takip etme ve usûl işlemlerini yapabilme yeteneği olarak tanımlanan dava ehliyeti, medeni hakları kullanma (fiil) ehliyetinin medeni usûl hukukunda büründüğü şekildir. Ayırt etme gücüne sahip küçükler ve kısıtlılar kural olarak dava ehliyetine sahip olmadıkları için davada yasal temsilcileri tarafından temsil edilmeleri gerekir ve dava ehliyeti, dava şartlarından olduğundan, taraflarca ileri sürülmesine gerek kalmaksızın mahkemece kendiliğinden gözetilir. Dava ehliyeti olmayan kişiye karşı dava açılması durumunda, dava dilekçesi, davalının yasal temsilcisine/temsilcilerine tebliğ edilir ve onların katılımı ile davaya devam edilir.
Somut olayda; davalıya dava dilekçesi ve duruşma günü 26.08.2014 tarihinde cezaevinde bizzat tebliğ edilmiştir. Ancak ... Asliye Ceza Mahkemesinin 07.10.2006 gün 444 / 116 sayılı ilamı ile davalının 4 yıl 2 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş ve Yargıtay 3. Ceza Dairesinin 27.11.2013 gün 7286 / 42608 sayılı ilamı ile onanarak kesinleşmiştir. Dava tarihi itibariyle ilamın infazına başlanılarak ... Sulh Hukuk Mahkemesinin 15.08.2014 gün 131 / 657 sayılı ilamı ile davalının kısıtlanmasına karar verilmiş ve Büşra Mavici"nin vasi tayinine karar verilmiştir. Bu nedenle dava dilekçesi ve duruşma günü, davalıya yöntemince tebliğ edilerek savunma hakkı verilmek suretiyle göstereceği deliller ve savunması çerçevesinde yapılacak yargılama sonucunda Mahkemece bir karar verilmesi gerekirken; söz konusu gerekler yerine getirilmeksizin kısıtlıya bizzat yapılan tebligatla yargılama yapılarak savunma hakkının kısıtlanması, usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
O hâlde, sair yönler incelenmeksizin davalının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.
SONUÇ: Temyiz edilen hükmün yukarıda açıklanan nedenlerle BOZULMASINA, temyiz harcının istem hâlinde davalıya iadesine, 24.03.2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.