Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, miras bırakanı H. K.."ın mirasçılarından mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak oğlu olan davalıya ölünceye kadar bakma akti ile 466 ile 468 sayılı parsellerini temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptal ve miras payı oranında tescil ,olmadığı takdirde tenkis isteğinde bulunmuştur.
Davalı, miras bırakanın mal kaçırma amacının olmadığını, bakımını sağlamak için temliki gerçekleştirdiğini bildirip davanın reddini savunmuştur.
Davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece, temlikin muvazaalı olduğu, davanın kabul edilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmuş, hükmüne uyulan bozma ilamı gereğince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 17.3.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden vekili Avukat A. M.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi, yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi ....tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, Borçlar Yasasının 18. Maddesinden kaynaklanan muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil, olmadığı takdirde tenkis isteğine ilişkindir.
Mahkemece, hükmüne uyulan bozma ilamı uyarınca davanın kabulüne karar verilmiştir.
Miras bırakan H. K.."ın 22.12.1998 tarihinde vefat ettiği, mirasçıları olarak davanın tarafları ile dava dışı çocukları ve eşinin kaldıkları, murisin 466 ve 468 parsel sayılı taşınmazlarını 17.4.1990 tarihinde ölünceye kadar bakma akdi ile davalıya temlik ettiği kayden sabittir.
Bilindiği ve Yargıtayın Yerleşmiş İçtihatlarında belirtildiği üzere; bireylerin yaşlanma ve yaşlılıkta yalnız kalma korkuları ölünceye kadar bakma sözleşmesinin doğumuna yol açmıştır. Ölünceye kadar bakma sözleşmeleri ivazlı sözleşme türlerinden olup nitelik itibariyle güvence sağlayan akitlerdendir.
Bu tür akitlerin hedefi maddi bir destek elde etmek değil bakım alacaklısının sosyal durumuna uygun bir bakım elde etmektedir.
Borçlar Yasasının 511. maddesi bakımından alacaklıları yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörülmemiştir. Bakım alacaklılarının akit sırasında özel bakıma muhtaç olmasını aramak yasada yer almayan bir unsuru ilave etmek olur. Bu ihtiyacın akitten sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş olması da aktin geçerliliğine etkili olamaz
Öte yandan, her ne kadar evladın gücünün elverdiğince ebeveynine yardımcı olması özel bazı koşulların gerçekleşmesi durumunda yasal bir görev olabileceği düşünülebilirse de, bu yardım ve bakım genelde yasal zorunluluk olmaksızın daha çok insancıl yönü ağır basan, belki de evrensel bir ahlak kuralıdır.
Tüm bu açıklamalara karşın, kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı temliklerin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi mümkündür.
Öte yandan; bir mahkemenin Yargıtay Dairesince verilen bozma kararına uyması sonunda, mahkeme yönünden o kararda gösterilen şekilde inceleme ve araştırma yaparak , yine bozma ilamında açıklanan hukuki esaslar çerçevesinde hüküm kurma yükümlülüğü doğar. Nitekim davanın reddine ilişkin olarak verilen karar Dairece " ....dava konusu iki parça taşınmazın murisin tüm mal varlığını teşkil ettiği" benimsenmek suretiyle kesin olarak bozulmuş, mahkemece de bozmaya uyularak davanın kabulüne karar verilmiştir.
Ancak, temyiz dilekçesine eklenen belgelerden, murisin tüm mal varlığının çekişmeli iki parça taşınmaz olmadığı, son karar tarihinden sonra 1.4.2008 tarihinde isim tashihi yolu ile 292-293 ve 287 parsel sayılı arsa nitelikli üç adet taşınmazın mustakilen muris adına yazıldığı, yine üç adet taşınmazda da muris paydaş iken bu payların mirasçıları adına intikal ettirildiği görülmektedir.
Somut olaya yukardaki ilkeler uyarınca bakıldığında ölünceye kadar bakma akdinin düzenlendiği 17.4.1990 tarihinde miras bırakanın 69 yaşında olduğu, daha sonraki bir tarihte felç geçirdiği, yaşamını yatalak biçimde sürdürdüğü, eşinin de özürlü ve bakıma muhtaç olduğu, muris ve eşine hep davalı tarafından bakıldığı, murisin diğer çocukları ile de bir probleminin olmadığı, aralarının çok iyi olduğu, ölünceye kadar bakma akdinin diğer mirasçılardan mal kaçırma amacı ile değil gerçek bakım karşılığı yapıldığı, davalının da bakım borcunu yerine getirdiği, bozma ilamındaki iki parça taşınmazın murisin tüm malvarlığı olduğu gerekçesinin askıda kaldığı ve dava konusu taşınmazların tüm malvarlığına oranla makul sınırlar içinde kaldığı anlaşılmaktadır.
Tüm bu nedenlerle temliklerin muvazaalı olmadığı, ölünceye kadar bakma akitleri ivazlı tasarruflardan olup tenkise tabi olmadığı gözetilerek davanın reddine karar verilmesi hakkaniyete uygun düşecektir.
Kabule gööre de dava dilekçesinde gösterilen değer üzerinden davacı yararına avukatlık parası tayin ve takdir edilmesi gerekirken, keşifte saptanan ve noksan harcı ikmal edilmeyen değer üzerinden avukatlık parasına hükmolunması da isabetsizdir.
Davalının temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,17.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.