Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 2484 ada 4 parsel sayılı taşınmazın yapılan imar uygulaması ile gecekondu sahibi bir kısım davalılar murisi H. adına tescil edildiğini, murisin bir kısım paylarını diğer davalılara temlik ettiğini, tescile konu idari işlemin idari yargı yerinde iptal edildiğini ileri sürüp yolsuz tescil nedeniyle tapu kayıtlarının iptali ile adına tesciline karar verilmesini istemiş, yargılama sırasında, davalı R.’a yönelik davalarından feragat etmiştir.
Bir kısım davalılar, dava konusu taşınmazı usulüne uygun işlemlerle, iyi niyetle edindiklerini belirtip davanın reddini savunmuşlardır. Diğer davalılar, yargılamaya katılmadıkları gibi davaya cevap da vermemişlerdir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmazın tesciline konu idari işlem iptal edilmeden çok önce murisin satın çaldığı taşınmaza bina yapıp tasarruf ettiği, idari yargıda görülen davada murisin taraf olmadığı, bina değerinin arsa değerinden yüksek olduğu, davalı Ramazan yönünden davadan feragat edildiği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı ve bir kısım davalılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi ...raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; davacı E.’ın 1915 ada 170 parsel sayılı taşınmazda paydaş iken 1988 yılında Zeytinburnu Belediyesince yapılan ifraz çalışması sonucu çekişme konusu 2484 ada 4 parsel sayılı taşınmazın müstakilen davacı adına tescil edildiği, taşınmazın 36/162 payı kamulaştırma suretiyle hükmen Zeytinburnu belediye başkanlığı adına 20.11.1991 tarihinde tescil edildiği,kalan 126/162 payın ise davacı E..adına kayıtlı iken 12.12.1991 tarih,772 sayılı Zeytinburnu belediye encümen kararı ile 2981/3290 sayılı yasa uyarınca taşınmazın 36/162 payı Zeytinburnu belediyesi adına, davacının 126/162 payının ise aynı yasanın 10/c maddesi uyarınca tescil harici bırakılarak 2942 sayılı kamulaştırma kanununa göre tespit edilerek kıymet takdir değeri üzerinden bedele çevrilmesine,anılan davacı payının İstanbul Belediyesi adına tesciline karar verilip 10.01.1992 tarihinde 126/162 payın İstanbul belediyesi adına tashih suretiyle tescili yapıldıktan sonra, yerin tamamının daha sonra taşınmazda gecekondusu olan H. Ç.’a tahsis suretiyle tescilinin sağlandığı, H.Ç.’ın da taşınmazdaki bir kısım paylarını satış yoluyla bir kısım davalılara temlik ettiği,bir kısım payların ise H. Ç. mirasçılarına intikal ettikten sonra 21.02.1994 tarihinde taşınmazda kat irtifakı kurulduğu,davacının 126 payının 2981/3290 sayılı yasanın 10/c maddesi gereğince bedele dönüştürülmesine ilişkin encümen kararının idari yargı yerinde iptal edilerek iptal kararının 12.06.2000 ‘de kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Hemen belirtilmelidir ki, davalılar 2. ve 3. el konumundadırlar. Türk Medeni Yasasının 1020. maddesi hükmünde öngörülen sicilin aleniyetine güvenerek edinen kişinin aynı yasanın 1023. maddesinde düzenlenen iyi niyetli kişi olduğunun saptanması halinde ediniminin korunacağı tartışmasızdır.
Bilindiği üzere; Hukukumuzda, diğer çağdaş hukuk sistemlerinde olduğu gibi kişilerin huzur ve güven içerisinde alış verişte bulunmaları satın aldıkları şeylerin ilerde kendilerinden alınabileceği endişelerini taşımamaları,dolayısıyla toplum düzenini sağlamak düşüncesiyle,alan kişinin iyi niyetinin korunması ilkesi kabul edilmiştir. Bu amaçla Medeni Kanunun 2.maddesinin genel hükmü yanında menkul mallarda 988 ve 989, tapulu taşınmazların el değiştirmesinde ise 1023.maddesinin özel hükümleri getirilmiştir. Öte yandan bir devleti oluşturan unsurlardan biri insan unsuru ise bunun kadar önemli olan ötekisi topraktır İşte bu nedenle Devlet, nüfus sicilleri gibi tapu sicillerinin de tutulmasını üstlenmiş,bunların aleniliğini (herkese açık olmasını) sağlamış,iyi ve doğru tutulmamasından doğan sorumluluğu kabul etmiş,değinilen tüm bu sebeplerin doğal sonucu olarakta tapuya itimat edip, taşınmaz mal edinen kişinin iyi niyetini korumak zorunluluğunu duymuştur.Belirtilen ilke M.K.nun 1023.maddesinde aynen "tapu kütüğündeki sicile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya başka bir ayni hak kazanan 3 ncü kişinin bu kazanımı korunur" şeklinde yer almış, aynı ilke tamamlayıcı madde niteliğindeki 1024.maddenin 1.fıkrasına göre "Bir ayni hak yolsuz olarak tesçil edilmiş ise bunu bilen veya bilmesi gereken 3 ncü kişi bu tesçile dayanamaz" biçiminde öngörülmüştür.
Ne varki; tapulu taşınmazların intikallerinde, huzur ve güveni koruma, toplum düzenini sağlama uğruna, tapu kaydında ismi geçmeyen ama asıl malik olanın hakkı feda edildiğinden iktisapta bulunan kişinin,iyi niyetli olup olmadığının tam olarak tespiti büyük önem taşımaktadır.Gerçekten bir yanda tapu sicilinin doğruluğuna inanarak iktisapta bulunduğunu ileri süren kimse diğer yanda ise kendisi için maddi,hatta bazı hallerde manevi büyük değer taşıyan ayni hakkını yitirme tehlikesi ile karşı karşıya kalan önceki malik bulunmaktadır.Bu nedenle yüzeysel ve şekilci bir araştırma ve yaklaşımın büyük mağduriyetlere yol açacağı,kişilerin Devlete ve adalete olan güven ve saygısını sarsacağı ve yasa koyucunun amacının ilk bakışta,şeklen iyi niyetli gözükeni değil,gerçekten iyiniyetli olan kişiyi korumak olduğu hususlarının daima göz önünde tutulması,bu yönde tüm delillerin toplanıp derinliğine irdelenmesi ve değerlendirilmesi gerekmektedir. Nitekim bu görüşten hareketle "kötü niyet iddiasının def"i değil itiraz olduğu,iddia ve müdafaanın genişletilmesi yasağına tabii olmaksızın her zaman ileri sürülebileceği ve mahkemece kendiliğin den (resen) nazara alınacağı ilkeleri 08.ll.l99l tarih l990/4 esas l99l/3 sayılı İnançları Birleştirme Kararında kabul edilmiş, bilimsel görüşlerde aynı doğrultuda gelişmiştir.
Somut olaya gelince; mahkemece yapılan araştırma ve incelemenin yukarıda değinilen ilkeler gözetildiğinde hükme elverişli ve yeterli olduğunu söyleyebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca; H.Ç. mirasçıları olan R.ve H. Ç.’ın ilk el oldukları gözetilerek, öte yandan, diğer davalıların ise ondan sonraki eller oldukları düşünülerek mahkemece yukarıdaki ilkeler çerçevesinde hükme elverişli olacak araştırma ve inceleme yapılması ve sonucuna göre bir hüküm kurulması gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmesi doğru değildir. Tarafların temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 12.03.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.