Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları M..’in 1 parsel sayılı taşınmazda malik olduğu1/2 payını mirastan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalıya temlik ettiğini, 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazların bedeli murisin ödeyip, davalı adına tescil edildiğini ileri sürerek, 1 parsel sayılı taşınmazın ½ payının tapusunun iptali ile muris adına tescilini, 17 ve 18 parseller yönünden bedel isteğinde bulunmuşlardır.
Davalı; davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaz yönünden temlikin muvazaalı olduğunun kanıtlanamadığı, diğer iddiaların muris muvazaası niteliğinde kabul edilemeyeceği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .... raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Birleşen davalar, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ile terekeye döndürülmesi ve bedel isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden; miras bırakan adına kayıtlı 1 parsel sayılı taşınmazdaki ½ payın 11.9.1990 tarihinde davalı M..’e satış suretiyle temlik edildiği, dava konusu 17 ve 18 parselleri ise davalı M..’in 3.kişiden 17.4.1995 tarihinde satın alarak malik olduğu anlaşılmaktadır.
Davacılar, miras bırakanın davalıya yaptığı temlikin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu, 17 ve 18 parsellerin ise bedelinin muris tarafından ödendiğini ileri sürerek, eldeki davayı açmışlardır.
Mahkemece, davalının 3. kişiden temlik aldığı 17 ve 18 parsel sayılı taşınmazlar yönünden 1.4.1974 tarih 1/2 Sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulama yeri bulunmadığı gözetilerek anılan taşınmazlar yönünden davanın reddedilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur.
Davacıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde değildir, reddine,
Dava konusu 1 parsel sayılı taşınmaza yönelik temyiz itirazlarına gelince;
Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Somut olaya gelince; miras bırakan tarafından bahçeli ev vasfındaki 1 parsel sayılı taşınmazın davalıya satış suretiyle temlik edildiği, taşınmazın temlik tarihindeki gerçek değeri ile temlik değeri arasında fark olduğu, davalının 2.eş olup davacıların ilk eşten çocukları oldukları, davalının sabit bir işi ve geliri bulunmadığı yukarıda açıklanan ilkelerle birlikte değerlendirildiğinde, miras bırakan tarafından yapılan temlikin muvazaalı olduğu sonucuna ulaşılmaktadır.
Hal böyle olunca; öncelikle davadaki isteğin terekeye iade biçiminde olduğu gözetilmek suretiyle Türk Medeni Kanununun 640. maddesi hükmü gereğince öncelikle davanın görülebilirlik koşulunun yerine getirildikten sonra 1 parsel sayılı taşınmaz yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile bu taşınmaz yönünden de davanın reddedilmiş olması doğru değildir.
Davacıların, bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulüyle, hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 9.3.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.