Hukuk Genel Kurulu 2017/520 E. , 2020/96 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekilinin temyizi üzerine Yargıtay 13. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili, müvekkiline ait tarım arazilerinin 1992 yılında inşa edilen Sarı Mehmet Baraj Gölü nedeniyle su altında kaldığını, 2510 sayılı İskân Kanunu’nun ek 22. maddesi çerçevesinde 2008 yılında gerçekleşen “Tarımsal İskân Edilen Ailelere Ait Borçlanma Sözleşmesi”ne göre müvekkiline devredilen konut ve işletme binası için 81.598TL borç tahakkuk edildiğini, 5543 sayılı İskân Kanunu’nun 27/1 ve 2510 sayılı Kanun’un ek 22/1 maddesine göre davalı idarenin ancak inşa ve teslim edilen yapının idareye maliyeti üzerinden borçlandırma yapabileceğini, alt yapı tesisleri, sosyal, kültürel (vb.) tesislerin maliyetlerinin konut ve işletme binası maliyetine dâhil edilemeyeceğini, buna rağmen davalı idarenin hakediş icmalinden de anlaşılacağı üzere 78 bina için maliyet 3.476.558,34TL ve buna göre de her bina için maliyet ise 44.571,26TL iken müvekkiline 81.598TL borç yüklediğini, bu durumun kanunun emredici hükümlerine aykırılık teşkil ettiğini ileri sürerek fazla hesaplanan 37.026,74TL yönünden borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı tarafça süresinde davaya cevap verilmemiş, celselere katılan davalı vekili davanın reddini istemiştir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Van 3. Asliye Hukuk Mahkemesinin 04.07.2013 tarihli ve 2011/596 E., 2013/318 K. sayılı kararı ile; 2510 sayılı İskân Kanunu’nun 22/1. maddesi uyarınca, teslim edilen konut nedeniyle davacının davalı idareye konutun maliyeti üzerinden borçlandırılması gerektiği, bilirkişi raporunda konutun toplam maliyetinin 47.600,70TL olarak belirlenmesine ve davacının sözleşme uyarınca 81.598,00TL borçlandırılmış olmasına göre aradaki 33.998TL fark kadar davacının fazladan borçlandırıldığı yönünde kanaat oluştuğu gerekçesiyle bu miktar üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Yerel Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 12.03.2014 tarihli ve 2013/24362 E., 2014/6933 K. sayılı kararı ile;
“Mahkemece, bilirkişi raporunda konutun toplam maliyetinin 47.600,70TL olarak belirlendiği, davacının davalı idareye sözleşme uyarınca 81.598,00TL borçlandırılmış olduğu, aradaki 33.998,00TL borçlu olmadığının tespiti ile davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm,davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık (Ahde Vefa-Pacta Sund Servanda) ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeniyle değişmiş olsa bile borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekte sözleşmeye bağlılık ilkesi hukukun güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır.
Somut uyuşmazlıkta, taraflar arasında düzenlenen, 2510 sayılı İskan Kanununa göre tarımsal iskan edilen ailelere ait borçlanma sözleşmesinde, davacıya tahsis edilen konut ve işletme binasına ilişkin bedelin, sözleşmenin 1. maddesininin a bendinde, açıkça 81.598,00TL olarak belirlenmiştir. 13. maddesinde ise, ‘... sözleşme hükümlerini kabul ve taahhüt etmiş sayılır...’ hükmünün bulunduğu anlaşılmaktadır. Davacı, sözleşmeyi imzalamakla belirlenen rakamı da kabul etmiş sayılmalıdır. Mahkemece, davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanlış değerlendirme ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.” şeklindeki gerekçeyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Mahkemece 12.02.2015 tarihli ve 2014/555 E., 2015/110 K. sayılı karar ile; ilk karar gerekçeleri tekrar edilmek ve bunun yanında sözleşmenin 14. maddesinde inşaatın kesin maliyet hesabı sonunda sözleşmenin 1.a maddesinde gösterilenden fazla bir değer ortaya çıkması durumunda ek borçlandırma sözleşmesi yapılacağı, daha az çıktığı takdirde davacı lehine meydana gelecek farkın borç bedelinden düşüleceğinin açıkça kararlaştırıldığı da belirtilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki 2510 sayılı İskân Kanunu’na göre tarımsal iskân edilen ailelere ait borçlandırma sözleşmesinde belirlenen konut ve işletme binası bedeli yönünden, davacının mevzuat hükümlerine aykırı şekilde maliyetten fazla değer üzerinden bedel tespit edildiği yönündeki iddiasının dinlenebilirliğinin bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle konuyla ilgili mevzuat hükümlerinin incelenmesinde fayda vardır.
13. 5543 sayılı İskân Kanunu 26.09.2006 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanmakla yürürlüğe girmiş ise de, eldeki uyuşmazlık davacının 17.02.1992 tarihli başvurusu sonrası 2510 sayılı İskân Kanunu çerçevesinde hazırlanarak 2008 tarihinde imzalanan borçlanma sözleşmesinden kaynaklandığından, somut olayda hem 2510 sayılı mülga İskân Kanunu hem de 5543 sayılı Kanun hükümlerinin incelenmesi gereklidir.
14. 2510 sayılı Kanun’un 1. maddesi “Muhacir ve mültecilerle göçebelerin ve gezginci çingenelerin yurt içinde yerleştirilmeleri; Türk kültürüne bağlılık ve nüfus oturuş ve yayılışının düzeltilmesi amaciyle Bakanlar Kurulunca yapılacak programa uygun olarak İçişleri ve Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlıklarınca tertiplenir.” şeklindeki düzenlemeyi barındırmaktayken 5543 sayılı Kanun daha ayrıntılı amaç ve tanım hükümlerini haizdir.
15. 5543 sayılı Kanun’un 1. maddesindeki tanıma göre kanunun amacı “göçmenlerin, göçebelerin, yerleri kamulaştırılanlar ile millî güvenlik nedeniyle yapılacak iskân çalışmalarını, köylerde fiziksel yerleşimin düzenlenmesine ilişkin uygulamaya esas şartları ve alınacak tedbirleri, iskân edilenlerin hak ve yükümlülüklerini düzenlemektir.”
16. Kanun’un kapsamı ise 2. maddede “Yurt dışından gelen göçmenlerin, yerleri kamulaştırılanların, göçebelerin ve millî güvenlik nedeniyle yerlerinin değiştirilmesine karar verilenlerin iskânı ile köylerin toplulaştırılmasına ve fiziksel yerleşimin düzenlenmesine ilişkin uygulamaya esas alınacak tedbirlere dair hükümler” olarak belirlenmiştir.
17. Eldeki uyuşmazlığa konu tarımsal iskân kavramı 2510 sayılı Kanun’da tanım bulamazken 5543 sayılı Kanun’da “Bir aileye projesinde öngörülen miktarda tarım arazisi, işletme binası, konut, irat hayvanı, araç, gereç, tezgâh ve kredilerden bir veya birkaçının verilmesiyle yapılan iskândır.” şeklinde tanımlanmıştır.
18. Anılan düzenlemeler çerçevesinde iskan olunan kişilerin, iskân nedeniyle Devlet bütçesinde doğan külfete ne suretle iştirak edeceği ise 2510 sayılı Kanun’un ek 22. maddesinde hükme bağlanmıştır.
19. Buna göre; iskân edilenler veya nakledilenler kendilerine verilen taşınmaz mallardan dolayı, kamulaştırılan veya satın alınan taşınmaz mallar için kamulaştırma veya satın alma bedelleri, yapı ve tesisler için maliyet bedelleri, Hazine arazisi için rayiç bedelleri üzerinden borçlandırılacaklardır.
20. 5543 sayılı Kanun’un 27. maddesi de benzer şekilde “iskân ve fiziksel yerleşim düzenlemelerinde hak sahipleri; kendilerine verilen taşınmazlardan dolayı, kamulaştırılan ve satın alınan taşınmaz mallar için kamulaştırma veya satın alma bedelleri, yapılar için maliyet bedelleri, Hazine arazileri için rayiç bedelleri üzerinden borçlandırılırlar” düzenlemesini taşımaktadır.
21. Mevzuat hükümlerine ilişkin açılamalardan sonra uyuşmazlığın çözümü için taraflar arasındaki hukuki ilişkinin oluş süreci ve sözleşme hükümlerinin de incelenmesi gerekir.
22. Davacı; Van ili, Çırak köyünde çiftçilik suretiyle geçimini sağlarken Sarı Mehmet Barajı’nın inşasıyla birlikte tarım arazilerini kullanamaz hâle gelmesi üzerine 17.02.1992 tarihinde tarımsal iskân talebinde bulunmuş, 24.06.1992 tarihli taahhütnameyle 2510 sayılı Kanun’dan doğan görev ve yükümlülüklerini zamanında yerine getireceğini kabul ve vaat etmiş, yapılan araştırmalar sonunda 12.07.1993 tarihli Mahalli İskan Komisyonu Kararı ile hak sahipliğine karar verilmiştir.
23. İdari süreç bu suretle tamamlandıktan sonra taraflar arasında 2008 tarihinde imzalanan “2510 sayılı İskân Kanununa Göre Tarımsal İskân Edilen Ailelere Ait Borçlandırma Sözleşmesi”nin 1/a maddesinde, Kanun’un ek 22. maddesine göre tespit edildiği açıklanan borç, 81.598TL olarak belirlenmiştir.
24. Anılan sözleşmenin 13. maddesinde “iskân edilen ve tapuda aslarına başka hisse kaydı bulunan aile fertlerinin bu sözleşmenin imzalanmasıyla tapudaki hisseleri oranında sözleşmedeki borca katılmayı ve sözleşme hükümlerini kabul ve taahhüt” ettikleri açıklanmış olmakla birlikte; devam eden 14. maddesi hükmünde açıkça “Borçlular konut ve işletme binası inşaatı kesin hesabı sonucunda çıkan borç miktarı borçlanma sözleşmesinin 1. maddesinin a bendinde kayıtlı borç miktarını aştığı takdirde ek borçlanma sözleşmesi yapmayı, az çıktığı takdirde lehine meydana gelecek farkın borç bedelinden düşürülmesini kabul eder.” şeklinde kararlaştırma bulunduğu da sabittir.
25. Bu açıklamalar ışığında somut uyuşmazlık incelendiğinde; eldeki davada, sözleşmede kararlaştırılan bedelden çok daha düşük maliyetle yapıların tamamlandığı ileri sürülmüş ve buna ilişkin deliller sunulmuştur. Yukarıda ayrıntıları ile açıklandığı üzere 2510 sayılı Kanun çerçevesinde iskâna tabi kılınan kişilerin, iskân işlemleri çerçevesinde inşa olunan yapı ve tesisler yönünden yapılan harcamalara ilişkin olarak sorumlu oldukları bedel, yapı ve tesisin Devlete maliyetinden ibaret olacağı gibi taraflar arasındaki sözleşmenin aynı yöne işaret eden 14. maddesinde de bu husus açıkça düzenlenmiştir. Mevzuat ve taraflar arasındaki sözleşmenin tüm hükümleri birlikte değerlendirildiğinde; davacının sözleşmede yazılı bedeli ödeyeceği yönündeki taahhüdü ile bağlı olduğu, bu bedelden daha azıyla sorumlu olduğu yönünde itirazda bulunamayacağı kabul edilmez.
26. Hâl böyle olunca, yerel mahkemece bu gerekçeyle verilen direnme kararı usul ve yasaya uygun olup yerindedir.
27. Ne var ki, Özel Dairece bozma nedenine göre davalı vekilinin sair hususlara ilişkin temyiz itirazları incelenmediğinden bu konuda inceleme yapılmak üzere dosya Özel Daireye gönderilmelidir.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun olup davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın 13. HUKUK DAİRESİ BAŞKANLIĞINA GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemesince Hukuk Genel Kurulunun kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise doğrudan 13. Hukuk Dairesine tevdiine,
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.
.