14. Hukuk Dairesi 2019/1852 E. , 2020/1694 K.
"İçtihat Metni"14. Hukuk Dairesi
MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
Davacılar vekili tarafından, davalı aleyhine 08.05.2012 gününde verilen dilekçe ile ortaklığın giderilmesi talebi üzerine bozma ilamına uyularak yapılan duruşma sonunda; davanın kabulüne dair verilen 16.10.2018 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davalı vekili ve katılma yoluyla davacılar vekili tarafından, davacılar vekilinin temyiz başvurusunun reddine dair 25.03.2019 tarihli ek kararın Yargıtayca incelenmesi davacılar vekili tarafından istenilmekle davacılar vekilinin ek kararın temyizine yönelik süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
K A R A R
Dava, ortaklığın giderilmesi istemine ilişkindir.
Davacılar vekili, ... ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 103 ada 44 parsel (eski 443 parsel) sayılı taşınmazın taraflar arasında fiilen taksim edilerek kullanıldığını, aynen taksim suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece davanın kabulü ile; aynen taksim sureti ile ortaklığın giderilmesine karar verilmesi üzerine Dairemizin 03.07.2017 tarihli 2015/15309 Esas ve 2017/5563 Karar sayılı ilamı ile "Dosyada yer alan ve taraflarca kabul edilen taşınmazın taraflarca fiili kullanım durumunu gösteren fen bilirkişisine ait 24.01.2013 tarihli bilirkişi raporu ve eki kroki ile 28.11.2013 tarihli taksim projesinde, A harfi ile gösterilen 2222,82 m2"lik bölümün ..., B harfi ile gösterilen 1852,36 m2 bölümün ..., C harfi ile gösterilen 1852,36 m2 bölümün ... ve D harfi ile gösterilen 1852,36 m2 bölümün ... adına tescilinin gerektiği belirtildiği halde fiili kullanma biçimi ve kroki gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisinin isabetsiz olduğu 24.01.2013 tarihli bilirkişi raporu ile 28.11.2013 tarihli taksim projesi esas alınarak aynen taksim hususunda bir karar verilmesi" gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Mahkemece bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda "Davanın kabulüne, dava konusu ... ili, ... ilçesi, ... Mahallesi 103 ada 44 parsel sayılı taşınmazdaki ortaklığın taksim sureti ile giderilmesine, harita mühendisi bilirkişi raporunda A, B ve C ile gösterilen bölümler olarak ifraz edilmek sureti ile A harfi ile gösterilen 2.221,71 m2"lik bölümün davalı... adına, B harfi ile gösterilen 3.702,88 m2"lik bölümün davacılar ... ile ... adına, C harfi ile gösterilen 1.851,44 m2"lik bölümün ... ile ... adına yeni parsel numaraları verilmek sureti ile tapuya kayıt ve tesciline" karar verilmiştir.
Hükmü, davalı vekili ve katılma yoluyla davacılar vekili temyiz etmiştir.
Mahkemece, davacılar vekilinin katılma yoluyla temyiz talebi yasal süre geçtikten sonra yapıldığından temyiz başvurusunun süreden reddine karar verilmiştir.
Davacılar vekili, 25.03.2019 tarihli temyiz isteminin süreden reddine ilişkin ek kararı temyiz etmiştir.
1-Davacılar vekilinin 25.03.2019 tarihli ek karara yönelik temyiz başvurusu yönünden yapılan incelemede;
Davacılar vekiline, davalı vekilinin temyiz dilekçesi 14.02.2019 tarihinde tebliğ edilmiş olup davacılar vekili 18.02.2019 tarihli temyiz dilekçesi ile katılma yolu ile temyiz isteminde bulunmuştur. Davacılar vekili süresi içinde katılma yoluyla temyiz başvurusunda bulunduğundan temyiz isteminin süreden reddine dair 25.03.2019 tarihli ek kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
2-Davalı vekilinin temyiz başvurusu yönünden yapılan incelemede;
Mahkemece gerekçeli kararın hüküm sonucunda karara karşı ... Bölge Adliye Mahkemesi"ne 2 haftalık süre içerisinde istinaf kanun yoluna başvurulabileceği belirtilmiş ise de, Dairemizin 03.07.2017 tarihli 2015/15309 Esas ve 2017/5563 Karar sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verilmiş, bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda davanın kabulüne karar verilmiştir. Eldeki dava, daha önce Yargıtay incelemesinden geçmiş olması nedeniyle temyiz kanun yoluna tabidir. Bu husus kamu düzenine ilişkin olup usuli kazanılmış hak da oluşturmaz. Hal böyle olunca temyiz kanun yoluna tabi kararı, temyiz süresi 8 gün olmaktadır.
Mahkeme kararı, hükmü temyiz eden davalı vekiline 30.01.2019 tarihinde usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olup yukarıda belirtilen 8 günlük yasal süre geçirildikten sonra 13.02.2019 tarihinde temyiz isteminde bulunulmuştur.
Davalı vekilinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 432/4. maddesi ve 01.06.1990 tarihli ve 3/4 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı gereğince süresi geçirilen temyiz isteminin reddi gerekmiştir.
3-Davacılar vekilinin katılma yolu ile temyiz başvurusu yönünden yapılan incelemede;
Katılma yolu ile temyiz başvurusu asıl başvuruya bağımlı bir temyiz yoludur. Asıl temyiz yoluna başvuran tarafın temyiz başvurusu feragat nedeniyle veya başka bir nedenle esasa girilmeden reddedilirse katılma yolu ile temyiz yoluna başvuru hüküm doğurmaz. Davalı vekilinin temyiz başvurusu süreden reddedildiğinden 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 348/2. maddesi uyarınca davacılar vekilinin de katılma yoluyla temyiz başvurusunun reddine karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Yukarıda (1) numaralı bentte açıklanan nedenlerle 25.03.2019 tarihli ek kararının KALDIRILMASINA, (2) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz başvurusunun süreden REDDİNE; (3) numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacılar vekilinin katılma yolu ile temyiz başvurusunun REDDİNE, istek halinde peşin yatırılan temyiz harcının yatırana iadesine, 12.02.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.
(Muhalif) (Muhalif)
K A R Ş I O Y
Dava ortaklığın giderilmesi talebiyle açılmıştır.
Mahkeme; 16/10/2018 tarihli kararında, davanın kabulüne ve aynen taksim suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verirken, kanun yolu olarak istinaf yolu ve 2 haftalık istinaf süresinin bulunduğu hükümde gösterilmiştir.
Davalı vekili, 30/1/2019 tarihinde yapılan gerekçeli karar tebligatı üzerine 13/2/2019 tarihinde, mahkeme kararında belirtilenlere göre süresinde istinaf talebinde bulunmuştur.
Davacı vekili, davalı tarafın istinaf talebine vermiş olduğu 25/2/2019 tarihli dilekçesinde, verilen kararın daha önce Yargıtay incelemesinden geçtiğini belirterek, istinaf yoluna tâbi olmadığını, temyize tâbi olduğu belirterek hükmü katılma yoluyla temyiz etmiştir.
Mahkeme, hükmün davacı vekiline 11/1/2019 tarihinde tebliğ edildiğini, temyiz talebinin ise 8 günlük süre geçtikten sonra 18/2/2019 tarihinde yapıldığı belirterek 25/3/2019 tarihli ek kararla davacılar vekilinin temyiz başvurusunu reddetmiş, ancak davalı vekilinin istinaf başvurusuyla ilgili olarak herhengi bir değerlendirmede bulunmamıştır.
Davacılar vekili, ek kararı temyiz etmiştir.
Hukuk muhakemesindeki süre, dava ile ilgili bir işlemin yapılması amacıyla, mahkeme veya ilgililer için, kanun tarafından veya kanunun verdiği yetkiye dayanarak hâkim veya ilgili şahıs tarafından tayin olunan belirli bir zaman dilimi, şeklinde tarif edilebilir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemelesi Kanununun, “Sürelerin belirlenmesi” kenar başlıklı 90. maddesine göre; Süreler, kanunda belirtilir veya hâkim tarafından tespit edilir. Kanunda belirtilen istisnai durumlar dışında, hâkim kanundaki süreleri artıramaz veya eksiltemez. Hâkim, kendisinin tespit ettiği süreleri, haklı sebeplerle artırabilir veya eksiltebilir; gerekli gördüğü takdirde, bu konudaki kararından önce tarafları da dinler.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının;
1- “Hak arama hürriyeti” kenar başlıklı 36. maddesinin birinci fıkrasında, herkesin, meşrû vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahip olduğu belirtilerek, hak arama hürriyeti teminat altına alınmıştır.
2- “Temel hak ve hürriyetlerin korunması” kenar başlıklı 40. maddesinin ikinci fıkrasında, Devletin, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorunda olduğu ifade edilmiştir.
Hak arama özgürlüğü, -kendisi bir temel hak niteliği taşımasının ötesinde- Anayasa’nın 40. maddesi uyarınca diğer temel hak ve özgürlüklerden gereken şekilde yararlanılmayı ve bunların korunmasını sağlayan en etkili güvencelerden biridir. Bu bağlamda Anayasanın, devletin işlemlerinde ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmesi gerektiğini ifade eden 40. maddesinin de adil yargılanma hakkının kapsamının belirlenmesinde gözetilmesi gerektiği açıktır.
Kanun koyucu, devlet organlarının tesis ettiği işlemlere karşı başvurulacak kanun yolunu ve hangi mercilere başvurulacacağını ve başvuru süresi bakımından tarafların doğru bilgi sahibi olmalarını sağlayarak, dağınık mevzuat karşısında hangi yola müracaat edileceğini bilmeyen yahut tereddüt eden bireylerin hak arama özgürlüğünü etkin ve sağlıklı bir şekilde kullanmalarını amaçlamıştır.
Bu hükümden anlaşılacağı üzere, kanun yollarına ilişkin Hukuk Muhakemeleri Kanununun 345 ve 361. maddelerinde düzenlenen süreler hâkim tarafından değil, kanun tarafından tayin edilen kesin ve hak düşürücü süreler olmalarına rağmen, mahkeme kararında bu sürelerin ve başvurulacak merciin belirtilmesi gerekmektedir.
Mahkemelerin bunları salt göstermeleri yetmez; aynı zamanda doğru olarak göstermeleri de anayasal gerekliliktir.
Güçler ayrılığının bulunduğu hukuk sistemimizde yargının da yasama ve yürütme kadar devleti temsil ettiği gözden uzak tutulmamalıdır. Yargı organları süreleri keyfi olarak değiştiremezler ve kanunla belirlenen süreleri yanlış göstermeleri diğer bireyler bakımından emsal teşkil etmez ise de dava ile ilgili olan herkes egemenliği kullanan yetkili organlardan biri olan mahkemelerin kararlarına itimat etmek ve kararda gösterilen sürelere riayet etmek konusunda haklı bir beklentiye sahiptirler.
Öte yandan, Anayasanın 138/4. maddesi uyarınca, “Yasama ve yürütme organları ile idare, mahkeme kararlarına uymak zorundadır; bu organlar ve idare, mahkeme kararlarını hiçbir suretle değiştiremez ve bunların yerine getirilmesini geciktiremez.” Mahkeme kararlarının bağlayıcılığı olarak bilinen bu ilke karşısında da mahkeme kararında yazılı olan süreye riayet eden bireylerin hak kaybına uğramaması gerekir.
Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
Dava açma sürelerini düzenleyen son derece karışık ve dağınık olan bir mevzuatın aşırı şekilci (katı) yorumu, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir. Özellikle başvuru mercii ve süresi doğru gösterilmeyen işlemlerle ilgili davalarda mahkemelerin usul kurallarını yorumlarken mahkemeye erişim hakkının özünü zedeleyecek şekilde katı yorumdan kaçınmaları gerekir.
Yerel mahkeme kararı, kararda gösterilen kanun yolu esas alınarak ve belirtilen süre içinde davalı vekili tarafından temyiz edildiğinden ve davacı vekili tarafından da katılma yoluyla hüküm temyiz edildiğinden, her iki tarafın kanun yoluna ilişkin taleplerinin süresi içinde yapıldığı kabul edilerek, temyiz itirazlarının incelenmesine geçilmesi gerektiği düşüncesine sahip olduğumuzdan, sayın çoğunluğun kararına iştirak edememekteyiz.