Esas No: 2016/570
Karar No: 2020/92
Karar Tarihi: 06.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/570 Esas 2020/92 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi Sıfatıyla)
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacaklarının tahsili” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesince (İş Mahkemesi Sıfatıyla) verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar, davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 07.11.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalıya ait işyerinde 01.11.2006-30.04.2012 tarihleri arasında şoför olarak çalıştığını, işe girdiği sırada kendisine boş bir bono imzalatıldığını, iş sözleşmesinin feshi sırasında bu boş bononun kullanılacağı tehdidi altında ibraname imzalatıldığını, baskı altında alınan ibranamenin geçerli olmadığını, yine ibranamenin sıhhati bakımından olayda Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 420. maddesinin uygulanmasının gerektiğini, bedelin banka aracılığı ile müvekkiline ödenmediğini, üzerinde tarih bulunmadığını, iş sözleşmesi sona ermeden, söz konusu senet baskı unsuru olarak kullanılmak suretiyle imzalatılan ibranamenin üzerinde sonradan doldurulabilecek şekilde tarih boşluğu bırakıldığını, ibranamede yer alan tutarların müvekkiline hiçbir şekilde ödenmediğini, aynı nedenle işveren tarafından başka işçilerin de mağdur edildiğini, iş yerinin kapanması nedeniyle iş sözleşmesinin feshedileceğine dair yazı müvekkilince 14.04.2012 tarihinde imzalanmasına rağmen evrakta imza tarihinin 20.02.2012 olarak düzenlendiğini, davalının ihbar süresine uymadığı için bu yola başvurduğunu, davacının ücretinin kayıtlarda gösterildiğinden fazla olduğunu, yıllık izinlerinin kullandırılmadığını, fazla çalışma yapıp tatil günlerinde de çalıştığı hâlde karşılığı ücretlerin ödenmediğini ileri sürerek işçilik alacaklarının tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 11.12.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının ibranamenin baskı altında alındığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını, iş sözleşmesinin 30.04.2012 tarihinde sona erdiğini, bu nedenle ibranamenin sıhhati bakımından TBK’nin 420. maddesinin uygulanabilirliğinin bulunmadığını, iş sözleşmesinin 30.04.2012 tarihinde feshedileceğinin davacıya 20.02.2012 tarihinde bildirildiğini, aksi yöndeki davacı iddialarının asılsız olduğunu, bordrolarda görünen ücretle çalıştığını, iddiaların yazılı delil dışındaki delillerle ispatına muvafakatlerinin bulunmadığını belirterek müvekkili uhdesinde hiçbir hak ve alacağı bulunmayan davacının hukuki dayanaktan yoksun davasının reddini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 21.01.2014 tarihli ve 2012/322 E., 2014/24 K. sayılı kararı ile; iş sözleşmesi iş bitimi nedeniyle sonlandırılan davacının kıdem tazminatına hak kazandığı konusunda uyuşmazlık bulunmadığı, taraflar arasında kıdem tazminatının ödenip ödenmediği bu kapsamda ibranamenin geçerli olup olmadığı noktasında uyuşmazlık bulunduğu, ibranamenin tarih içermediği ve matbu olarak düzenlendiği bu nedenle geçerli olarak kabul edilmediği dolayısıyla davacının kıdem tazminatının ödenmediği sonucuna varıldığı, davacıya 8 haftalık ihbar öneli tanındığı bildirilmiş ise de çalışma belgesi başlıklı yazının 11.04.2012 tarihli olması ve davacı tanığının iş sözleşmesinin sonlandırılacağının on ya da on beş gün önce taraflarına bildirildiğini belirtmesi nedeniyle ihbar süresinin bölünmezliği kuralı gereğince ihbar tazminatının hüküm altına alınmasının gerektiği, 1.400,00TL net ücret aldığı iddiasında bulunan davacının iddiasını kanıtladığı, hesaplamalarda bu ücretin baz alındığı, yıllık izinlerin kullandırıldığı ve karşılığının ödendiğinin işverence ispat edilemediği, dosyaya getirtilen dava dışı Banvit Firması iş planının kapsadığı dönem itibariyle bu kayıtlara, kapsam dışında kalan dönemler itibariyle tanık beyanlarına göre davacının milli bayramlarda çalıştığı dini bayramlarda çalışmadığı, ayda iki hafta tatili kullanmadığı, iş planı dışında kalan dönemde uzun yol şoförü olarak çalıştığı anlaşılan davacının fazla çalışma yaptığı gerekçesiyle davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 30.06.2015 tarihli ve 2014/11523 E., 2015/23593 K. sayılı kararı ile; “…1-Dosyadaki yazılara toplanan delillerle kararın dayandığı kanuni gerektirici sebeplere göre, davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları yerinde değildir.
2- Taraflar arasında düzenlenen ibranamenin geçerliliği konusunda uyuşmazlık bulunmaktadır.
Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenmiş olup, kabul edilen Yasanın 132 inci maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir” şeklinde kurala yer verilmiştir.
İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde öngörülmüştür. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri, içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi, ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 420 inci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması hâlinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanununun 19 uncu maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O hâlde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hâle gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun değinilen maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar, herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler.
Değinilen maddenin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı Borçlar Kanununun yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu, Dairemizin konuyla ilgili ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmelidir. İbranamenin feshi izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
İşçi ve işveren arasında işverenin borçlarının sona erdirilmesine yönelik olarak Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlülüğü öncesinde yapılan ibra sözleşmeleri yönünden geçersizlik sorunu aşağıdaki ilkeler dâhilinde değerlendirilmelidir:
a)-Dairemizin kökleşmiş içtihatları çerçevesinde, iş ilişkisi devam ederken düzenlenen ibra sözleşmeleri geçersizdir. İşçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmesi mümkün olup, Dairemizin kararlılık kazanmış uygulaması bu yöndedir (Yargıtay 9.HD. 15.10.2010 gün, 2008/41165 E, 2010/29240 K.).
b)-İbranamenin tarih içermemesi ve içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez (Yargıtay 9.HD. 5.11.2010 gün, 2008/37441 E, 2010/31943 K).
c)-İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanununun irade fesadını düzenleyen 23-31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması hâlinde, ibra iradesinden söz edilemez.
Öte yandan 818 sayılı Borçlar Kanununun 21 inci maddesinde sözü edilen aşırı yararlanma (gabin) ölçütünün de ibra sözleşmelerinin geçerliliği noktasında değerlendirilmesi gerekir.
İbranamedeki irade fesadı hâllerinin, 818 sayılı Borçlar Kanununun 31 inci maddesinde öngörülen bir yıllık hak düşürücü süre içinde ileri sürülmesi gerekir (Yargıtay 9.HD. 26.10.2010 gün, 2009/27121 E, 2010/30468 K). Ancak, işe girerken alınan matbu nitelikteki ibranameler bakımından iş ilişkisinin devam ettiği süre içinde bir yıllık süre işlemez.
d)-İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle, işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/37372 E, 2010/31566 K).
e)-Miktar içeren ibra sözleşmelerinde ise, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hâllerinde, Dairemizin kökleşmiş içtihatlarında ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 9.HD 21.10.2010 gün 2008/40992 E, 2010/39123 K.). Miktar içeren ibranamenin çalışırken alınmış olması makbuz etkisini ortadan kaldırmaz (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün 2008/33748 E, 2010/20389 K.).
f)-Miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır (Yargıtay 9.HD. 27.06.2008 gün 2007/23861 E, 2008/17735 K.). Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadı hâller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır (Yargıtay HGK. 21.10.2009 gün, 2009/396 E, 2009/441 K).
g)-Yine, işçinin ibranamede yasal haklarını saklı tuttuğuna dair ihtirazi kayda yer vermesi ibra iradesinin bulunmadığını gösterir (Yargıtay 9.HD. 4.11.2010 gün 2008/40032 E, 2010/31666 K).
h)-İbranamede yer almayan işçilik alacakları bakımından, borcun sona erdiği söylenemez. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir (Yargıtay 9.HD. 24.6.2010 gün, 2008/33597 E, 2010/20380 K). Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
İbraname savunması, hakkı ortadan kaldırabilecek itiraz niteliğinde olmakla yargılamanın her aşamasında ileri sürülebilir (Yargıtay HGK. 27.1.2010 gün 2009/9-586 E, 2010/31 K.; Yargıtay 9.HD. 13.7.2010 gün, 2008/33764 E, 2010/23201 K.).
Somut olayda davalı işveren kıdem tazminatının ödendiğini savunarak, 4.918,55 TL net kıdem tazminatı ödemesi içeren ibraname başlıklı belge ile ekinde kıdem tazminatı bodrosunu sunmuştur.
Mahkemece ibranamenin matbu olup tarih içermediği gerekçesi ile ibranameye değer verilmemiş ise de; ibraname başlıklı belge miktar içermekte olup,davacının işe giriş ve çıkış tarihlerinin ayrı ayrı gösterildiği ve ibranamenin en erken 30.04.2012 tarihinde düzenlendiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece miktar içeren ibraname ile kıdem tazminatını nakden aldığını bildiren kıdem tazminatı bodrosu davacı asile sorulup yukarıdaki ilkeler doğrultusunda sonuca gidilmesi gerekirken ibranamenin yazılı gerekçe ile hükümsüz sayılarak karar verilmesi hatalıdır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Bandırma 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin (İş Mahkemesi Sıfatıyla) 17.09.2015 tarihli ve 2015/339 E., 2015/397 K. sayılı kararı ile; iş bu davayla birlikte seri olarak açılan ve dosya arasına alınan mahkemenin 2012/323 E. sayılı dava dosyasındaki kararın Özel Dairece onandığı, iş bu dava dosyası ile mahkemenin 2012/323 E. sayılı dava dosyası içerisinde bulunan ibranamelerin miktar hariç bire bir aynı olduğu, 2012/323 E. sayılı dosyadaki ibranamenin geçersiz sayıldığına ilişkin verilen kararın onandığı, bu durumda ortada miktarlar hariç bire bir aynı olan iki ibranamenin geçerliliğine ilişkin iki ayrı Yargıtay kararı bulunduğu, daha önce verilen karardaki gerekçeler ile emsal nitelikteki 2012/323 E. sayılı dosya dikkate alındığında hukuki güvenlik ilkesi kapsamında ibranamenin geçersiz olduğunun kabulünün gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davacının kıdem tazminatına ilişkin talebi yönünden sunulan ibraname başlıklı belgenin, miktar içerip en erken fesih tarihinde düzenlendiğinin içeriğinden anlaşılıp anlaşılamadığı yahut tümden matbu ve geçersiz mi kabul edilmesi gerektiği, sonucuna göre de ibraname ve ekinde sunulan kıdem tazminatı bordrosunun davacı asile sorulup Özel Daire bozma kararında belirtilen ilkeler uyarınca değerlendirme yapılarak sonuca gidilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece bozma sonrası yapılan yargılamada aynı mahkemenin 2012/323 E. sayılı emsal nitelikteki dosyası işbu dosya içerisine alındıktan sonra miktarlar farklı olmakla birlikte bire bir aynı olan ibranamenin geçersiz olduğuna dair verilen kararın Özel Dairece onandığına, ortada iki ayrı Yargıtay kararının bulunduğuna değinilerek ve sırf hukuki güvenlik ilkesi kapsamında oluşturulan direnme kararının gerçekte yeni hüküm niteliğinde olup olmadığı, buna göre temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca mı, yoksa Özel Dairece mi yapılacağı ön sorun olarak tartışılmıştır. Yapılan görüşmelerde emsal dosyanın gerekçe olarak gösterilmesinin yeni hüküm olarak değerlendirilemeyeceği, kararda yine ibranamenin geçersiz olduğuna değinilerek farklı bir gerekçeye yer verilmediği, bire bir aynı olan emsal dosyadaki ibranamenin geçersizliğine atıf yapılarak gerekçenin kuvvetlendirildiği, dolayısıyla yeni hüküm bulunmadığı temyiz incelemesinin Hukuk Genel Kurulunca yapılması gerektiğine değinilerek ön sorunun bulunmadığına oy birliği ile karar verilerek işin esasının incelenmesine geçilmiştir.
IV. GEREKÇE
13. Türk Hukukunda ibra sözleşmesi 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu"nda (TBK) düzenlenmiş olup, Kanun’un 132. maddesinde “Borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borç, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabilir.” şeklinde kurala yer verilmiştir.
14. İş ilişkisinde borcun ibra yoluyla sona ermesi ise 6098 sayılı TBK’nın 420. maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen hükme göre, işçinin işverenden alacağına ilişkin ibra sözleşmesinin yazılı olması, ibra tarihi itibarıyla sözleşmenin sona ermesinden başlayarak en az bir aylık sürenin geçmiş bulunması, ibra konusu alacağın türünün ve miktarının açıkça belirtilmesi, ödemenin hak tutarına nazaran noksansız ve banka aracılığıyla yapılması şarttır. Bu unsurları taşımayan ibra sözleşmeleri veya ibraname kesin olarak hükümsüzdür. Hakkın gerçek tutarda ödendiğini ihtiva etmeyen ibra sözleşmeleri veya ibra beyanını muhtevi diğer ödeme belgeleri içerdikleri miktarla sınırlı olarak makbuz hükmündedir. Bu hâlde dahi ödemelerin banka aracılığıyla yapılmış olması gerekir.
15. 6098 sayılı TBK"nın 420"nci maddesinde, iş sözleşmesinin sona ermesinden itibaren bir ay içinde yapılan ibra sözleşmelerine geçerlilik tanınmayacağı bildirilmiştir. Aynı maddede, alacağın bir kısmının ödenmesi şartına bağlı ibra sözleşmelerinin (ivazlı ibra), ancak ödemenin banka kanalıyla yapılmış olması hâlinde geçerli olacağı öngörülmüştür. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun/İK) 19. maddesinde, feshe itiraz bakımından bir aylık hak düşürücü süre öngörülmüş olmakla, feshi izleyen bir ay içinde işçinin işe iade davası açma hakkı bulunmaktadır. Bu noktada feshi izleyen bir aylık süre, işçinin eski işine dönüp dönmeyeceğinin tespiti bakımından önemlidir. O hâlde feshi izleyen bir aylık sürede işverenin olası baskılarını azaltmak, iş güvencesinin sağlanması için de gereklidir. Geçerli ve haklı neden iddialarına dayanan fesihlerde dahi ibraname düzenlenmesi için feshi izleyen bir aylık sürenin beklenmesi gerekir. Bir aylık bekleme süresi kısmi ibra açısından işçinin bir kısım işçilik alacaklarının ödenmesinin bir ay süreyle gecikmesi anlamına gelse de temelde işçi yararına bir durumdur. Hemen belirtelim ki bir aylık bekleme süresi ibra sözleşmelerinin düzenlenme zamanı ile ilgili olup ifayı ilgilendiren bir durum değildir. Başka bir anlatımla işçinin fesih ile muaccel hâle gelen kıdem tazminatı, ihbar tazminatı ve izin ücreti gibi haklarının ödeme tarihi bir ay süreyle ertelenmiş değildir.
16. 6098 sayılı TBK’nın aynı maddesinde, işverence yapılacak olan ödemelerin banka yoluyla yapılması zorunluluğunun getirilmesi, ibranamenin geçerliliği noktasında sonuca etkilidir. Ancak banka dışı yollarla yapılan ödemelerde de borç ibra yerine tamamen veya kısmen ifa yoluyla sona ermiş olur.
17. Sözü edilen yasal düzenleme, sadece işçinin alacaklı olduğu durumlar için işçi yararına kısıtlamalar öngörmektedir. İşverenin cezai şart ve eğitim gideri talep ettiği yine işçinin vermiş olduğu zararın tazminine dair uygulamalarda ve hatta sebepsiz zenginleşme hükümleri çerçevesinde işçinin işverene borçlu olduğu durumlarda, taraflar herhangi bir sınırlamaya tabi olmaksızın işçinin borçlarını ibra yoluyla sona erdirebilirler. Ayrıca TBK’nın 420. maddesinin ikinci ve üçüncü fıkra hükümleri, destekten yoksun kalanlar ile işçinin diğer yakınlarının isteyebilecekleri tazminat ve alacaklar dâhil, hizmet sözleşmesinden doğan bütün haklar yönünden uygulanır.
18. 6098 sayılı TBK’nın yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden sonra düzenlenen ibra sözleşmeleri için yasal koşulların varlığı aranmalıdır. Ancak 6098 sayılı TBK’nın yürürlükte olmadığı dönemde imzalanan ibranamenin geçerliliği sorunu üzerinde ayrıca durulmalıdır. İbranamenin, iş sözleşmesinin feshini izleyen bir aylık süre içinde düzenlenmesi ve ödemelerin banka kanalıyla yapılmamış oluşu 01.07.2012 tarihinden önce düzenlenen ibra sözleşmeleri için geçersizlik sonucu doğurmaz.
19. İbranamenin geçerli olup olmadığı 01.07.2012 tarihine kadar yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (818 sayılı Kanun/BK) irade fesadını düzenleyen 23 ila 31. maddeleri yönünden de değerlendirilmelidir. İbra sözleşmesi yapılırken taraflardan birinin esaslı hataya düşmesi, diğer tarafın veya üçüncü şahsın hile ya da korkutmasıyla karşılaşması hâlinde ibra iradesinden söz edilemez.
20. Bununla birlikte iş ilişkisi devam ederken alınan ibraname de geçersizdir. Zira işçi bu dönemde tamamen işverene bağımlı durumdadır ve iş güvencesi hükümlerine rağmen iş ilişkisinin devamını sağlamak veya bir kısım işçilik alacaklarına bir an önce kavuşabilmek için iradesi dışında ibra sözleşmesi imzalamaya yönelmiş sayılmalıdır. Ayrıca ibranamenin tarih içermemesi ya da içeriğinden de fesih tarihinden sonra düzenlendiğinin açıkça anlaşılamaması durumunda ibranameye değer verilemez.
21. İbra sözleşmesi, varlığı tartışmasız olan bir borcun sona erdirilmesine dair bir yol olmakla, varlığı şüpheli ya da tartışmalı olan borçların ibra yoluyla sona ermesi mümkün değildir. Bu nedenle işçinin hak kazanmadığı ileri sürülen bir borcun ibraya konu olması düşünülemez. Savunma ve işverenin diğer kayıtları ile çelişen ibra sözleşmelerinin geçersiz olduğu kabul edilmelidir.
22. Miktar içeren ibra sözleşmelerinde, alacağın tamamen ödenmiş olması durumunda borç ifa yoluyla sona ermiş olur. Buna karşın kısmi ödeme hâllerinde, ibraya değer verilmemekte ve yapılan ödemenin makbuz hükmünde olduğu kabul edilmektedir. Buna karşılık miktar içermeyen ibra sözleşmelerinde ise, geçerlilik sorunu titizlikle ele alınmalıdır. İrade fesadı denetimi yapılmalı ve somut olayın özelliklerine göre ibranamenin geçerliliği konusunda çözümler aranmalıdır. Fesihten sonra düzenlenen ve alacak kalemlerinin tek tek sayıldığı ibranamede, irade fesadına ilişkin hâller ileri sürülüp kanıtlanmadığı sürece ibra iradesi geçerli sayılmalıdır.
23. İbranamede yer alan işçilik alacaklarının bir kısmı yönünden savunma ile çelişkinin varlığı ibranameyi bütünüyle geçersiz kılmaz. Savunma ile çelişmeyen kısımlar yönünden ibra iradesine değer verilmelidir. Başka bir anlatımla, bu gibi durumlarda ibranamenin bölünebilir etkisinden söz edilebilir. Bir ibraname bazı alacaklar bakımından makbuz hükmünde sayılırken, bazı işçilik hak ve alacakları bakımından ise çelişki sebebiyle geçersizlikten söz edilebilir. Aynı ibranamede çelişki bulunmayan ve miktar içermeyen kalemler bakımından ise borç ibra yoluyla sona ermiş sayılabilir.
24. Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 29.11.2017 tarihli ve 2015/9-3553 E.-2017/1451 K. ile 04.07.2018 tarihli ve 2015/22-1863 E.- 2018/1309 K. sayılı kararında da aynı ilkeler benimsenmiştir.
25. Somut olayda, davacı vekili işyerinin kapanması nedeniyle müvekkilinin iş sözleşmesinin feshedildiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ve bir kısım işçilik alacağı talebinde bulunmuştur. Davalı vekili tarafından dosyaya tarih içermeyen davacıya atfen imza bulunan “ibraname” başlıklı belge sunulmuş olup, bu belgede davacı işçiye 01.11.2006-30.04.2012 tarihleri arasındaki çalışma süresi için her türlü ücret, sosyal hak, hafta ve genel tatil ile yıllık izin ücreti yanında 4.918,55TL kıdem tazminatı ödendiğinin yazılı olduğu görülmektedir. Kıdem tazminatı bordrosu başlıklı belgede de davacı işçiye atfen imza bulunmakta olup 4.918,55TL’nin nakden ve tamamen alındığı yazılıdır.
26. Davacı vekili, şehirlerarası yük taşımacılığı işinde şoför olarak çalışan müvekkiline işe girerken olası bir zarara karşı önlem amaçlı olarak alındığı belirtilerek boş bir bono imzalatıldığını, sonra bu bononun kullanılacağı tehdidiyle müvekkilinden ibraname alındığını, üzerinde hiçbir rakam ve tarih olmayan belgelerin müvekkili tarafından imzalandığını, iş sözleşmesine son verileceğine dair yazının da 14.04.2012 tarihinde müvekkili tarafından imzalanmasına rağmen ihbarname üzerinde imza tarihinden farklı olarak 20.02.2012 tarihinin yer aldığını belirtmiştir. Davacı asil de Bölge Çalışma Müdürlüğüne yaptığı şikâyetinde boş senedi alabilmek için önüne konulan rakam ve tarih olmayan belgeleri imzaladığını buna rağmen tarafına kıdem tazminatı vs. hiçbir ödeme yapılmadığını belirtmiştir. Davalı tanığı ..., davalı işyerinde büro elemanı olarak çalıştığını, işe girerken davacıdan alınan boş senedin iş sözleşmesi sonlandırılırken davacıya teslim edildiğini, senedi bizzat davacıya kendisinin verdiğini, davacıya kıdem tazminatının ödeneceğini ancak anlaşmazlık çıktığını sonradan ödenip ödenmediğini bilmediğini beyan etmiştir.
27. Davacı asil Bölge Çalışma Müdürlüğüne yaptığı şikâyetinde ibraname ve kıdem tazminatı bordrosu başlıklı belgelere ilişkin beyanlarını sunmuş olup, bizzat davalı tanığı da davacının kıdem tazminatının ödeneceğini ancak anlaşmazlık çıktığını bildirmiştir. Bu beyandan davacıya kıdem tazminatının ödenmediği anlaşılmaktadır. Bu nedenle “ibraname” ve “kıdem tazminatı bordrosu” başlıklı belgelerde yazılı miktarın hesap edilen kıdem tazminatından mahsubunun mümkün olmadığı sonucuna varılmıştır.
28. O hâlde, direnme kararı yerindedir.
29. Ne var ki, hüküm altına alınan bu alacak miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılmadığından, bu hususta inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Direnme uygun bulunduğundan hüküm altına alınan alacak miktarına ilişkin temyiz incelemesi yapılması için dosyanın 9. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 06.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.