Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, mirasbırakanı babası H. K."ın 1034 ve 4221 parsel sayılı taşınmazlarını mirasçıdan mal kaçırmak amacıyla ve muvazaalı olarak davalı kızına temlik ettiğini ileri sürerek tapu iptali ve tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, sübut bulduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalı A.vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali-tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Dosya içeriğine ve toplanan delillere göre; tarafların ortak miras bırakanı tarafından 28.5.1995 tarihli akitle maliki olduğu çekişme konusu 1034 parsel sayılı taşınmazını davalı kızına 4221 parsel sayılı taşınmazını ise oğlu R."e temlik ettiği sonradan R.in 4221 sayılı parseli kayden davalıya devrettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, yapılan bu işlemlerin mirasçıdan kal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Davalı, cevap dilekçesinde ve sonraki müteaddit dilekçelerinde; işlemlerin gerçek satış olduğunu, miras bırakanına bedel ödendiğini, ayrıca miras bırakanın paylaştırma kastı ile hareket ettiğini, davacıya da taşınmazlar verdiğini, denkleştirme yapıldığını bildirip davanın reddini savunmuştur.
Ne var ki, mahkemece denkleştirme savunması yönünden yapılan soruşturmanın hüküm kurmaya elverişli olduğu söylenemez..
Bilindiği üzere;uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve l-4-1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmeside Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tesbitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmeside büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.
Öte yandan miras bırakan sağlığında hak dengesini gözeten kabul edilebilir ölçüde ve tüm mirasçıları kapsar biçimde bir paylaştırma yapmışsa mal kaçırmak kastından söz edilemeyiceğinden olayda 1.4.1974 tarih 1/2 sayılı Yargıtay İnançları Birleştirme Kararının uygulanamayacağı da kuşkusuzdur.
Öyle ise, miras bırakandan tüm mirasçılarına intikal eden taşınır taşınmaz mallar ve haklar araştırılmalı, tapu kayıtları ve varsa öteki delil ve belgeler mercilerinden getirtilmeli her bir mirasçıya nakledilen malların ve hakların nitelikleri ve değerleri hakkında uzman bilirkişiden rapor alınmalı, böylece yukarıda değinilen anlamda bir paylaştırma kastının bulunup bulunmadığı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Somut olaya gelince; miras bırakan Hasan Kan"ın 01.11.2004 tarihinde eşinin ise 8.5.1995 tarihinde vefat ettiği, mirasçıları olarak, davacı oğlu ve davalı kızı ile davaya dahil edilen oğlu Rahim"in kaldığı, çekişmeli 1034, 4221 sayılı taşınmazlar miras bırakana aitken 18.5.1995 tarihinde satış suretiyle davalı kızı ile dahili davalı oğlu Rahim"e temlik ettiği; davacı oğluna ise kadastrodan önce tapusuz iki parca taşınmazdaki haklarını hibe etmesi nedeniyle 5286 ve 5660 sayılı parsellerin davacı adına yapılan tespitin itirazsız 9.9.1993 tarihinde kesinleştiği kayden sabittir.
Hal böyle olunca, yukarıda açıklanan ilkeler uyarınca inceleme yapılması, miras bırakanın tüm mal varlığının ve taraflara temlik ettiği taşınmazların tamamının kayden saptanması, temlike konu taşınmazların tüm malvarlığına göre oranının belirlenmesi, miras bırakanın tüm mirasçıları kapsar biçimde denkleştirme yapıp yapmadığının duraksamaya yer vermeyecek biçimde açıklığa kavuşturulması,denkleştirme iradesi ve olgusunun varlığının saptanamaması halinde davacının miras payı oranında davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken noksan soruşturma ile yetinilerek yazılı biçimde hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK"nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,11.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.