Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, davalılar adına tapuda kayıtlı 1014 parsel sayılı taşınmazın kıyı kenar çizgisi içerisinde kaldığını ve taşınmazda yığma kargir ev bulunduğunu ileri sürerek, tapu kaydının iptali ile el atmanın önlenmesi ve yıkım isteminde bulunmuştur.
Davalılar, çekişme konusu taşınmazın 1969 yılında hükmen ve ifrazen tapuya tescil edildiğini ve kesin hüküm bulunduğunu belirterek davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, kesin hüküm bulunduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından süresinde duruşma istekli temyiz edilmiş olmakla, duruşma günü olarak saptanan 10.2.2009 Salı günü için yapılan tebligat üzerine temyiz eden Hazine vekili Avukat C.L. S.. geldi, davetiye tebliğine rağmen temyiz edilen vekili avukat gelmedi yokluğunda duruşmaya başlandı, süresinde verildiği ve kayıt olunduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra gelen vekilin sözlü açıklamaları dinlendi, duruşmanın bittiği bildirildi, iş karara bırakıldı. Bilahare Tetkik Hakimi .tarafından düzenlenen rapor okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelenerek gereği görüşülüp düşünüldü:
-KARAR-
Dava, 3621 Sayılı Yasadan kaynaklanan tapu iptali ve taşınmazın sicil kaydının kütükten terkini ile el atmanın önlenmesi ve yıkım isteklerine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kesin hüküm nedeniyle reddine karar verilmiştir.
Bilindiği üzere, maddi anlamda kesin hüküm, yargısal (kazai) kararlara tanınan yasal gerçeklik (hakikat) vasfıdır.Bu vasıf yargısal (kazai) kararların gerçeğe (hakikata) uygun olarak verildiğinin kabul edilmesini zorunlu kılar.Kesin hüküm kuralı, haklı ve adil kararların korunması yanında, kişiler arasındaki çekişmelerin sonsuza dek davam etmesini önlemek, toplumun istikrar ve düzenini sağlamak, hukukun ve yargının güvenirliğini korumak amacıylada kabul edilmiştir.Bütün yasal yollar kapandıktan ve verilen hüküm kesinleştikten sonra, aynı davanın tekrar yargı önüne getirilmesi, toplumda sonu gelmeyen çekişmelere, huzursuzluklara, istikrarsızlıklara, kazanılmış hakların her zaman ortadan kaldırılabileceği endişesine neden olur.Çelişkili kararların çıkmasına sebebiyet verir.Bu itibarla, tarafları,mevzuu ve sebebi aynı olan Devletin iştiraki, hakimin tarafsız araştırması ve iradesi ile kurulan, tüm yasal yollardan geçmek suretiyle; diğer bir anlatımla şekli yönüylede kesinleşen önceki hükmün korunmasında kamunun büyük yararı bulunmaktadır.
Hukukumuzda kamu düzeninden sayılan ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 237.maddesinde düzenlenen kesin hüküm tarafların anlaşmaları ile ortadan kaldırılamadığı gibi, mahkemece kendiliğinden (resen) gözönünde tutulur.Düzenlediği hak ve çıkar ilişkileri yönünden yasal gerçeklik (hakikat) sayıldığından taraflarını bağlar.
Somut olaya gelince; çekişme konusu 1014 parsel sayılı taşınmazın müfrez parsel olduğu ve ana parsel olan 118 nolu parselin, kadastro tespiti sırasında tapu kayıtları uygulanmak suretiyle gerçek kişiler adına tespit edildiği, hazine tarafından taşınmazların 2510 sayılı iskan yasası uyarınca verildiği ve kadastro tespiti sırasında uygulanan kayıtların mükerrer olarak tesis edildiği,ayrıca iskan fazlası olması sebebiyle fazlalığın hazineye ait olduğu ileri sürülmek suretiyle açılan ve Çatalca Tapulama Hakimliğinde görülüp kesinleşen 04.10.1968 tarih 1968/1 E.-1968/19 K. sayılı karar ile davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece, anılan bu kararın kesin hüküm olarak değerlendirilerek davanın reddi cihetine gidildiği görülmektedir.Oysa, yukarıda da değinildiği üzere kesin hükmün varlığından bahsedebilmek için tarafları, konusu ve sebebi aynı olan iki davanın varlığı şarttır. Gerçekten de somut olay ile önceden kesinleşen karara konu edilen taşınmazın aynı olduğu, davalıların ise önceki kesinleşen kararda taraf olan kişilerden satın alma yoluyla edinen kişiler oldukları, anılan ve kesinleşen kararın halefiyet yoluyla eldeki davalıları ve davacı hazineyi bağlayacağı kuşkusuzdur.
Nevarki, kesinleşen davaya konu edilen sebep ile eldeki davanın sebebinin aynı olmadığı tartışmasızdır.
Zira, eldeki davada çekişmeli taşınmazın 3621 sayılı yasanın 4. maddesinde tanımı yapılan kıyıda kaldığı iddia edilerek tapu kaydının terkini istenildiği halde kesinleşen davada anılan sebep dışında kayıt miktar fazlasının hazineye ait olduğu ileri sürülmüştür.
O halde, somut bu olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde kesin hükmün varlığından söz edebilme olanağı yoktur.
Hal böyle olunca, tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerinin toplanması; gerekli araştırma, inceleme ve uygulamanın yapılması ondan sonra hasıl olacak duruma göre işin esası bakımından bir karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve yasal olmayan gerekçelerle yazılı olduğu üzere hüküm kurulmuş olması doğru degildir. Davacının temyiz itirazı yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden dolayı HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, 19.12.2008 tarihinde yürürlüğe giren Avukatlık Ücret Tarifesinin 14. maddesi gereğince gelen temyiz eden vekili için 625.00.-TL. duruşma avukatlık parasının temyiz edilenden alınmasına,10.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.