![Abaküs Yazılım](/3.png)
Esas No: 2017/1123
Karar No: 2020/89
Karar Tarihi: 06.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/1123 Esas 2020/89 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :Kadastro Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “Kadastro tespitine itiraz” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Kozluk Kadastro Mahkemesince verilen davanın kabulüne ilişkin karar davalılar Orman İdaresi vekili ve Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar Orman İdaresi vekili ve Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Asıl davada davacı ... 05.02.2008 tarihli, birleşen davada davacı ... Tunç 07.02.2008 tarihli dava dilekçelerinde; Batman ili Kozluk ilçesi Armutlu köyünde kain murislerinden intikal suretiyle zilyet ve tasarruflarında bulunan çekişme konusu taşınmazın kadastro çalışmaları sırasında 102 ada 1 parsel numarasında orman vasfı ile sınırlandırıldığını, taşınmazın ormanla ilgisi bulunmadığını ileri sürerek orman olarak yapılan tespitin iptali ile adlarına tesciline karar verilmesini talep etmişlerdir.
Davalı Cevabı:
5. Dava, Orman Genel Müdürlüğüne husumet yöneltilerek açılmış, zorunlu dava arkadaşlığı bulunması nedeniyle Hazine davaya dâhil edilmiştir.
5.1. Davalı ... İdaresi vekili 16.04.2008 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazın memleket haritasında ve amenajman planında orman alanı sayılan yer olarak göründüğünü, zilyetlik yoluyla orman topraklarının kazanılmasının mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
5.2. Davaya dâhil edilen Hazine temsilcisi 11.12.2013 tarihli duruşmada, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Kozluk Kadastro Mahkemesinin 22.01.2014 tarihli ve 2008/4 E., 2014/2 K. sayılı kararı ile; mahalli bilirkişilerin müşterek beyanları, mahkeme tarafından yapılan gözlem, orman, fen ve ziraat bilirkişileri raporları dikkate alınarak çekişme konusu arazilerin orman vasfında veya orman içi açıklık olmadığı, devletin hüküm ve tasarrufunda olan yerlerden olmadığı, davacılar lehine 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14/1. maddesindeki şartların oluştuğu gerekçeleriyle davacılar tarafından açılan davanın kabulüne, dava konusu 102 ada 1 nolu parselin kadastro tespitinin iptali ile fen bilirkişilerinin 25.11.2013 tarihli raporunda (A) harfi ile gösterilen 10130,36 m2"lik alanın adanın son parsel numarası verilerek davacı ... Tunç adına, aynı raporda (B) harfi ile gösterilen 12880,51 m2"lik alanın adanın son parsel numarası verilerek davacı ... adına tarla vasfı ile tapuya kayıt ve tesciline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Kozluk Kadastro Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar Orman İdaresi vekili ve Hazine temsilcisi temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 20. Hukuk Dairesince 02.10.2014 tarihli ve 2014/6992 E., 2014/8179 K. sayılı kararı ile; kişiler adına tesciline karar verilen (A) ve (B) harfiyle işaretli taşınmaz bölümlerinin dört tarafının dava konusu 102 ada 1 sayılı orman parselinin dava edilmeyen bölümleri ile çevrili olması nedeniyle 6831 sayılı Kanun’un 17/2. maddesinde açıklanan orman içi açıklık niteliğinde olduğu, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğunun bulunmadığı, kanun koyucunun ayrı bir kavram oluşturduğu ve hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunu kapattığı, bu itibarla, dava konusu taşınmazın memleket haritasında açık alanda gözükmesinin bu olguyu değiştirmeyeceği, etrafı ormanla çevrili olan taşınmazların, özel mülke dönüşüp tarım ve inşaata açıldığında orman bütünlüğünün bozulacağının tartışmasız olduğu, Dairenin bu yoldaki kararlarının Yargıtay Hukuk Genel Kurulunca da benimsenerek yerleşik kararlar hâlini aldığı, orman içi açıklık ve boşluklar ile orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyan funda ve makilik alanların, kanun gereği orman sayıldığı için, 15.07.2004 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan Orman Kadastro Yönetmeliği’nin 26. maddesinin (a) ve (j) bentleri gereğince Devlet Ormanı olarak sınırlandırılacağı, bu tür yerlerin zilyetlik yolu ile kazanılamayacağı ve özel mülk olarak tescil edilemeyeceği, değinilen yönler gözetilerek davanın reddi gerekirken, dava konusu taşınmazın özel mülke dönüşmesini sağlayacak biçimde davanın kabulü yolunda hüküm kurulmasının kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Kozluk Kadastro Mahkemesinin 29.01.2015 tarihli ve 2014/42 E., 2015/28 K. sayılı kararı ile; Armutlu köyü ile taşınmazların bulunduğu yer arasının yaklaşık 10 kmolduğu, bu 10 km"lik mesafede yol boyunca göz ile görülebilen alanda orman bitki örtüsüne benzer bir emare bulunmadığı, keşif sırasında mahalli ve tespit bilirkişilerinin, orman kadastrosu yapılırken kadastro heyetinin Armutlu köyünden dava konusu taşınmazların bulunduğu mezraya uzaklık nedeniyle gitmediklerini beyan ettikleri değerlendirildiğinde, bu kadar geniş bir alanın orman içi açıklık olarak değerlendirilmesinin hakkaniyete uymadığı, dava konusu taşınmazların bulunduğu bölge orman içi açıklık olarak kabul edilse dahi orman içi açıklıkta bulunan taşınmaz orman etki alanı içerisinde bulunmuyorsa, yani taşınmazın çevresi ve kendisi orman bitki örtüsüne benzer bir fiziki durumda değilse, bu taşınmazın kullanılması (ekilip-biçilmesi) orman bütünlüğüne zarar vermiyor ve müdahale etmiyor ise, taşınmaza ulaşım kadim bir yoldan sağlanıyor ve ulaşım sırasında da orman bütünlüğüne zarar verilmiyorsa bu taşınmazın zilyetlik ile iktisap edilebileceği, dava konusu taşınmazların kadim tarım alanı olması, ulaşımlarının kadim yol üzerinden yapılması nedeniyle, dava konusu taşınmazların özel mülke dönüşmesinin ve hangi amaçla olursa olsun kullanılmasının orman bütünlüğü ile orman bitki örtüsüne herhangi bir zarar vermeyeceği gerekçeleriyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalılar Orman İdaresi vekili ve Hazine temsilcisi tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; çekişmeli 102 ada 1 parsel sayılı taşınmazdaki dava konusu taşınmaz bölümlerinin [(A) ve (B) harfiyle işaretli] orman içi açıklık niteliğinde mi, yoksa zilyetlikle kazanıma elverişli tarım arazisi vasfında mı olduğu, burada varılacak sonuca göre davacılar lehine 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK)’nun 713 ve 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 14 ve 17. maddeleri uyarınca zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. 1937 tarihli 3116 sayılı Orman Kanunu, Cumhuriyet döneminin ormanlarla ilgili ilk toplu mevzuatı olarak yürürlüğe girmiştir. Ormanın hukuki tanımı ilk defa bu Kanunda yapılmış, 1938 yılında 3444 sayılı Kanun"la bazı maddeleri değiştirilmiş, 1945 yılında da 4785 sayılı Kanun"la orman tanımının yer aldığı 1. maddesinde değişiklik yapılarak Devlet Ormanları dışındaki özel ormanların bazı istisnaları hariç olmak üzere devletleştirilmesi esası getirilmiştir.
13. 1950 yılında 5653 sayılı Kanun"la 3116 sayılı Kanun’un 1. maddesinde orman; “Bu kanunun tatbikinde kendi kendine yetişmiş veya emekle yetiştirilmiş olup da herhangi bir çeşit orman hasılatı veren ağaç ve ağaççıkların toplu halleri ile beraber orman sayılır” şeklinde tanımlanmıştır. 1956 tarihinde yürürlüğe giren 6831 sayılı Orman Kanunu’nda da, 3116 sayılı Kanun gibi 1. maddesinde orman tanımına yer verilmiştir. Buna göre orman; “Tabii olarak yetişen veya emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır.” şeklinde tanımlanarak maddenin kapsamı daha da genişletilmiştir.
14. 1956 yılında 6831 sayılı Kanun"la birlikte 3116 sayılı ve sonraki kanunlarda yer alan “orman mahsulü verme” koşuluna yer verilmemiş, ölçüt olarak “orman ve toprak muhafaza karakteri taşıyıp taşımama olgusu” getirilmiştir (Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 30.04.2010 tarihli ve 2004/1 E., 2010/1 K. sayılı kararı).
15. 3116 sayılı ilk Orman Kanunu’ndan bugüne kadarki orman mevzuatını düzenleyen bütün kanunlarda orman kadastrosunun orman kadastro komisyonlarınca yapılacağı öngörülmüştür. 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 7. maddesinin 1. fıkrasında, devlet ormanlarının, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanların, hususi ormanların orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde bulunan her çeşit taşınmaz malların ormanla müşterek sınırlarının tayininin ve tespitinin orman kadastro komisyonları tarafından yapılacağı hükme bağlanmıştır. Orman kadastrosu, belde ve köy sınırları esas alınmak suretiyle bu sınırlar dâhilinde kalan bütün ormanları kapsayacak şekilde yapılır (6831 sayılı Kanun m. 8/3).
16. Orman Kanunu dışında 10.10.1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nunda da orman kadastrosu ile ilgili düzenleme getirilmiştir. 3402 sayılı Kanun’un 4/3. maddesi; " Çalışma alanında orman bulunması ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman kadastrosuna başlanılmamış olması halinde, orman kadastrosu ve bu ormanların içinde ve bitişiğinde her çeşit taşınmaz malların ormanlarla müşterek sınırlarının tayini ve tespiti kadastro ekibi tarafından yapılır. Ancak, bu çalışmalarda kadastro ekibine, Orman Genel Müdürlüğü taşra teşkilâtınca görevlendirilecek en az bir orman yüksek mühendisi veya orman mühendisi ile tarım müdürlüklerince görevlendirilecek bir ziraat yüksek mühendisi veya ziraat mühendisinin bildirimden itibaren yedi gün içerisinde iştirak ettirilmesi zorunludur. Bu çalışmalara muhtar ve bilirkişilerin katılmaması halinde çalışmalar re’sen devam ettirilir.”, 5. fıkra ise "Çalışma alanındaki ormanların bu ekipçe sınırlandırılma ve tesbitleri yapılarak otuz günlük kısmî ilâna alınır. Bu alanlarda orman kadastrosu yapılmış sayılır" şeklindedir.
17. 3402 sayılı Kadastro Kanun’un 4. maddesi “Kadastro çalışma alanı, ilan ve itiraz” başlığını taşımakta olup, amacının genel kadastro çalışma alanı sınırlarının belirlenmesi olduğu kuşkusuzdur. Ormanla ilgili kadastro çalışma alanı anılan madde uyarınca kadastro ekipleri tarafından resen belirlenecektir (Sınmaz, B./Karataş, İ.: Orman Kadastrosu, Ankara 1995, s. 31-33). 3402 sayılı Kanun’un 4. maddesi ile yapılan sınır belirleme işlemine itiraz edildiği takdirde tahdit kesinleşemez. Taşınmazın orman veya orman içi açıklık olup olmadığı yönündeki uyuşmazlığın, kesinleşmesi söz konusu olmayan tahdit işlemi doğrultusunda çözümü olanaksızdır.
18. Yapılan açıklamalar ışığı altında somut olayın incelenmesine gelince; çekişme konusu Kozluk ilçesi Armutlu köyü 101 ada 1 parsel sayılı 2103156,30 m2 yüzölçümündeki taşınmaz, yörede 2008 yılında yapılan genel arazi kadastrosu sırasında orman vasfıyla Hazine adına tespit edilmiş ve 18.01.2008 - 18.02.2008 tarihlerinde yapılan 30 günlük ilân süresi içerisinde kadastro mahkemesinde dava açıldığından kesinleşmemiştir.
19. Dosya kapsamından, orman bilirkişi raporunda, 1948 tarihli hava fotoğrafının taşınmazın fiili durumu teyit eder şekilde olduğunun, 1951 tarihli memleket haritasında ise taşınmazların orman alanına girdiğine dair rumuz kullanılmadığının belirtildiği, rapora hava fotoğrafının eklenmediği, taşınmazların en eski tarihli memleket haritası ve hava fotoğraflarındaki durumunun incelenmediği, ziraat bilirkişi raporunda ise, keşif günü itibari ile taşınmaz üzerinde tarım yapıldığına dair ibarelerin olmadığı ifade edildikten sonra taşınmazın tarım arazisi vasfında olduğunun belirtilmesi ile yetinildiği, kaç yıl, ne şekilde kullanıldığının araştırılmadığı, davacılar yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığının duraksamaya yer vermeyecek şekilde belirlenmediği görülmüştür.
20. O hâlde Mahkemece, en eski tarihli memleket haritası, hava fotoğrafları ve varsa amenajman planı ve çekişmeli taşınmazın komşu köylerle kenarlaştırılmış geniş paftası ilgili yerlerden getirtilip, önceki bilirkişiler dışında bu konuda uzman serbest orman mühendisleri arasından seçilecek bir orman yüksek mühendisi ve bir fen elemanı aracılığıyla yeniden yapılacak inceleme ve keşifte, çekişmeli taşınmaz ile birlikte çevre araziye de uygulanmak suretiyle taşınmazın öncesinin bu belgelerde ne şekilde nitelendirildiği belirlenmeli, 3116, 4785 ve 5658 sayılı Kanunlar karşısındaki durumu saptanmalı, tapu ve zilyetlikle ormandan toprak kazanma olanağı sağlayan 3402 sayılı Kanun’un 45. maddesinin ilgili fıkraları, Anayasa Mahkemesinin 01.06.1988 tarihli ve 31/13 E.K.; 14.03.1989 tarihli ve 35/13 E.K. ve 13.06.1989 tarihli ve 7/25 E.K. sayılı kararları ile iptal edilmiş ve kalan fıkraları da 03.03.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5304 sayılı Kanun’un 14. maddesi ile yürürlükten kaldırılmış olduğundan, bu yollarla ormandan yer kazanılamayacağı, öncesi orman olan bir yerin üzerindeki orman bitki örtüsü yok edilmiş olsa dahi, salt orman toprağının orman sayılan yer olduğu düşünülmeli, toprak yapısı, bitki örtüsü ve çevresi incelenmeli, kesinleşmiş orman kadastrosu bulunmadığından, yukarıda değinilen diğer belgeler fen ve uzman orman bilirkişiler eliyle yerine uygulattırılıp; orijinal-renkli (renkli fotokopi) memleket haritasının ölçeği kadastro paftası ölçeğine, yine kadastro paftası ölçeği de memleket haritası ölçeğine çevrildikten sonra, her iki harita komşu ve yakın komşu parselleri de içine alacak şekilde birbiri üzerine aplike edilmek suretiyle, çekişmeli taşınmazın konumunu çevre parsellerle birlikte haritalar üzerinde gösterecekleri yalnız büro incelemesine değil, uygulamaya ve araştırmaya dayalı, bilirkişilerin onayını taşıyan krokili bilimsel verileri bulunan yeterli rapor alınması gereklidir.
21. Çekişmeli taşınmazın, orman sayılan yerlerden olmadığının belirlenmesi halinde, 3402 sayılı Kanun’un 14 ve 17. maddeleri gereğince imar-ihya ve zilyetlik yoluyla taşınmaz edinme koşullarının araştırılması gerekeceğinden, bu kez dava konusu taşınmazın bulunduğu yere ilişkin olarak tespit tutanağının düzenlendiği tarihten 15-20-25 yıl önce 3 ayrı tarihte çekilmiş stereoskopik hava fotoğrafları ve bu fotoğraflara dayanılarak üretilmiş orijinal renkli memleket haritaları bulunduğu yerlerden istenerek, bu belgeler ziraat fakültelerinin toprak bölümünden mezun olan bir ziraat mühendisi ile bir harita-kadastro (jeodezi ve fotogrametri) mühendisinden oluşturulacak bilirkişi kurulu aracılığıyla, hava fotoğrafları; memleket haritaları ve hava fotoğrafları ölçekleri kadastro paftası ölçeğine, kadastro paftası ölçeği de bu haritaların ölçeğine çevrilerek çakıştırıldıktan sonra mahalline uygulanmalı, stereoskop aletiyle incelenmeli, ziraat bilirkişisi tarafından taşınmaz üzerinde tam olarak hangi tarihten itibaren zilyetliğin başladığı belirlenmeli, kadastro tespit tarihine kadar geçen zilyetlik süresinin iktisap için yeterli olup olmadığı üzerinde durulmalı, zilyetlik olgusunun maddi olaylara dayalı olmasından hareketle, bu konuda ve zilyetliğin tespiti yönünden tanık beyanlarına başvurulmalı, tarafların bildirecekleri zilyetlik tanıklarının 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 259 ve 261. maddeleri gereğince taşınmaz başında dinlenip; taşınmazın öncesi itibariyle niteliğinin ne olduğu, kime ait olduğu, zilyetliğin nasıl meydana geldiği, ne kadar süre ile ne şekilde devam ettiği, bunun ekonomik amacına uygun olup olmadığı, tanıkların bilgi ve görgülerinin eylemli olaylara dayandırılarak belirlenmeli, yerel bilirkişinin imar ihya ve zilyetlik olgusunu hangi olaylarla nasıl hatırladıkları saptanmalı, komşu parsellerin tutanak ve dayanakları uygulanmalı; bu taşınmazı sınır olarak nasıl nitelendirdikleri araştırılmalı; tespit tarihine kadar davacı kişiler yararına zilyetlikle kazanma koşullarının oluşup oluşmadığı duraksamaya yer bırakmayacak şekilde belirlenmeli; 3402 sayılı Kanun’un 14. maddesi uyarınca, davacılar ile eklemeli zilyetler yönünden de tapu ve ilgili kadastro müdürlükleri ile mahkeme yazı işleri müdürlüğünden belgesiz araştırması yapılıp, sulu ve susuz olarak kazanılmış toprak miktarı belirlenip, Kanunun getirdiği 40/100 dönüm sınırlamasının aşılıp aşılmadığı saptanarak ulaşılacak sonuca göre bir hüküm kurulmalıdır.
22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; davaya konu 102 ada 1 parselin (A) ve (B) harfleri ile gösterilen bölümlerinin dört tarafının eldeki dava ile kesinleşecek olan orman parseli ile çevrili olduğu, taşınmazın yola ya da başka ziraat arazilerine yakın olmadığı, 2.103.156 m2 yüzölçümündeki büyük orman parselinin yaklaşık %1 yüzölçümüne tekabül eden kısımın davaya konu edildiği, kalan yaklaşık %99’luk kısım dava konusu olmadığından ve orman niteliği ile maliki belirlendiğinden bu kısıma ilişkin 3402 sayılı Kanun’un 30/2. maddesine göre araştırma ve inceleme yapılamayacağı, 102 ada 1 parsel içerisinde kalan ve dört tarafı ormanla çevrili (A) ve (B) harfli bölümlerin 6831 sayılı Kanun’un 17/1-2 maddelerine göre orman içi açıklık niteliğinde orman sayılan yerlerden olduğu, zilyetliğe konu olamayacağı görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
23. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ile bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalılar Orman İdaresi vekili ve Hazine temsilcisi temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 06.02.2020 tarihinde oy çokluğuyla ile karar verildi.
KARŞI OY
Dava konusu Kozluk ilçesi, Armutlu köyünde yapılan kadastro sırasında 102 ada 1 parsel sayılı taşınmaz, 2.103.156 m2 yüzölçümü ve orman niteliği ile Hazine adına tesbiti yapılmış askı ilan süresi içerisinde davacılar ... ve Aziz Tunç zilyedlik iddiası ile yüzölçümü ve sınır belirtilmeden adlarına tescil istemi ile dava açmışlar, ayrı açılan dava dosyaları birleştirilmiştir.
Mahkemece yapılan keşifte dava konusu edilen 102 ada 1 parsel içindeki (A) harfli 10130 m2 bölümün davacı ... Tunç adına, (B) harfli 12880 m2 yüzölçümündeki bölümün davacı ... adına tesciline, kalan kısmın ise orman niteliği ile Hazine adına tesciline karar verilmiş, davalılar Orman Yönetimi ve Hazinenin temyizi üzerine Yargıtay 20. Hukuk Dairesince “102 ada 1 sayılı orman parseli içinde kalan ve davacılar adına tescile karar verilen A ve B harfli bölümlerin dört tarafının dava edilmeyen orman parseli içinde kaldığı ve ormanla çevrili olması nedeniyle 6831 sayılı Kanunun 17/1-2 maddelerine göre orman içi açıklık niteliğinde olduğu orman bütünlüğünün bozulduğu, bu tür yerlerin Orman Kadastro Yönetmeliğinin 26/a ve j bentlerine göre Devlet ormanı olarak sınırlandırılması gerektiği gerekçeleri ile gerçek kişilerin açtıkları davaların reddine karar verilmesi” yönünde bozulmuştur.
Yerel mahkemece taşınmazın orman sayılmayan tarım yapmaya müsait zilyedlikle kazanılabilecek yerlerden olduğu gerekçeleri ile önceki kararda direnilmiştir.
Dava, kadastro tesbitine itiraz niteliğindedir.
Kadastro tespit tarihinden önce yapılıp kesinleşen orman kadastrosu bulunmamaktadır.
Genel arazi kadastrosu 3402 sayılı Kadastro Kanunu hükümlerine göre yapılmıştır.
Ekim 1987 tarihinde yürürlüğe giren 3402 sayılı Kanun ile dolu pafta sistemi getirilmiş, köy idari sınırları içerisindeki tüm taşınmazların (orman, mera, tarım gibi) kadastrosunun hiçbir açık bırakılmayacak şekilde kadastrosu yapılıp tapuya bağlanması amaç edilmiştir.
3402 sayılı Kanunun 4. maddesine göre her köy ile belediye sınırları içinde bulunan mahallelerin her birinin, kadastro çalışma alanını teşkil edeceği, kadastroya başlanacak mahalle veya köyün çalışma alanının 15 gün önceden ilan edileceği çalışma alanında orman bulunması ve daha önce orman kadastrosu yapılmaması hâlinde orman kadastrosununda yapılabileceği, yapılan orman sınırı tesbitlerine ilgilileri tarafından 7 gün içinde itiraz edilebileceği, aynı Kanunun 6. maddesinde mevki ve ada ilanının yapılacağı, 7. maddede ise taşınmaz malların sınırlandırma hususlarını düzenlemiş olup somut olayda da aynen bu şekilde dava konusu 102 ada 1 parselin kadastro tesbiti yapılıp kadastro tutanağı düzenlenmiş askı ilan süresi içinde eldeki davalar açılmıştır.
Eldeki uyuşmazlık orman niteliği ile Hazine adına tesbit gören büyük orman parseli içinde kalan A=10130 ve B=12880 m2 yüzölçümündeki bölümlerin 6831 sayılı Kanunun 17/1-2 maddeleri kapsamında orman içi açıklık niteliğinde mi yoksa zilyetlikle kazanılabilecek tarım arazisi niteliğinde mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
Orman içi açıklık; 6831 sayılı Kanunun 17. maddesinde düzenlenmiş bu tür yerlerin öncesinin orman olma zorunluluğu bulunmadığı, etrafı ormanla çevrili taşınmazın orman bütünlüğünü bozacağı, orman içi açıklıkların özel mülke konu olamayacağı ve şahıslar adına tescil edilmeyeceği belirtilmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir çok kararında da orman içi açıklık niteliğindeki taşınmazların orman bütünlüğünü bozacağı ve özel mülke dönüşemeyeceği kabul edilmiştir.
Örneğin; Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2003/20-20-665-614 sayılı kararında “6831 sayılı Kanunun 17. maddesi, orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat yapılmasına, hayvancılık amacı ile ağıl yapılmasına, bu kesimlerin özel mülke dönüşmesine izin vermez.
6831 sayılı Kanunun madde 17/1-2
Devlet ormanları içinde bu ormanların korunması, istihsal ve imarı ile alakalı olarak yapılacak her nevi bina ve tesisler müstesna olmak üzere; her çeşit bina ve ağıl inşaası ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması ve tarla açılması, işlemesi, ekilmesi ve orman içinde yerleşilmesi yasaktır.
Devlet ormanlarının herhangi bir suretle yanmasından veya açıklıklarından faydalanılarak işgal, açma veya herhangi şekilde olursa olsun kesme, sökme, budama veya boğma yollarıyla elde edilecek yerlerle buralarda yapılacak her türlü yapı ve tesisler, şahıslar adına tapuya tescil olunamaz. Buralara doğrudan doğruya Orman İdaresince el konulur. Yanan yerlerde husule gelen enkaz hiçbir suretle eşhasa satılamaz. Bunlar resmi daire ve müesseseler ihtiyacına tahsis olunur.
Yasa metninde açıkça anlaşıldığı gibi, hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım, inşaat ve hayvancılık yapmak amacı ile ağıl yapılamaz. Bu tür yerler özel mülk olamaz. Yönetim derhal el koyma hakkına sahiptir. Orman içi açıklıklardan yararlanabilmek için zorunlu olarak orman kullanılacaktır. Bu kullanım nedeniyle yeni açma, genişletme, yangın oluşması önlenemeyecek ve orman bütünlüğü bozulacaktır.
Ayrıca, bu tür taşınmazların öncesinin orman olma zorunluluğu yoktur. Zira, öncesi orman olan ve ormandan açılan taşınmazlar, 6831 sayılı Kanunun 1. maddesi ve Yargıtay uygulamaları gereği oluşan kesin içtihatlara göre zaten orman sayılmaktadır. 17. madde de tanımı yapılan olgu, öncesi orman iken açılan yerlerle beraber ayrıca [HANGİ NEDENLE OLURSA OLSUN ORMAN İÇİ AÇIKLIKLARIN KAZANILAMAYACAĞI İLKESİNİ İÇERMEKTEDİR VE AMACI ORMAN BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAKTIR.]
Yasa koyucu ayrı bir kavram oluşturmuş ve hangi nedenle olursa olsun orman içi açıklıklarda tarım ve inşaat ile özel mülke dönüşme yolunu kapamıştır. Bu itibarla, dava konusu taşınmazın memleket haritasında açık alanda gözükmesi bu olguyu değiştirmez. Etrafı ormanla çevrili olan taşınmazlar özel mülke dönüşüp, tarım ve inşaata açıldığında orman bütünlüğünün bozulacağı tartışmasızdır.”
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun kararı son derece açık ve gerekçeli olup orman içi açıklıklarının orman sayılacağı yönündedir.
6831 sayılı Kanunun 17. maddesine göre bir yerin orman içi açıklık olup olmadığının belirlenebilmesi için dört tarafının hukuken ya da fiilen ormanla çevrili olup olmadığı, yola ya da başka parsellere sınırı bulunup bulunmadığının tesbit edilmesi gerekir.
Davaya konu 102 ada 1 parselin A ve B harfli bölümlerinin dört tarafı eldeki dava ile kesinleşecek olan orman parseli ile çevrilidir. Yola ya da başka ziraat arazilerine de yakın değildir. Bu hâli ile orman içi açıklık niteliğindedir.
102 ada 1 sayılı 2.103.156 m2 yüzölçümündeki büyük orman parselinin dava edilen A ve B harfli bölümleri orman parselinin içinde % 1 yüzölçümüne tekabül etmekte kalan yaklaşık % 99’luk kısmı ise dava konusu olmayıp kadastroca orman niteliği ve maliki belirlendiğinden kalan bölüm için 3402 sayılı Kanunun 30/2. maddesine göre maliki açık olmadığından resen araştırma ve incelemede yapılamaz ve A ve B harfli bölümlerin dışındaki kısım eldeki kararla orman olarak kesinleşecektir.
Bu gibi yerlerin öncesi memleket haritalarında orman sayılmayan yer olduğu kabul edilerek zilyedlikle kazanılacağı düşünülemez. Aksi hâlde dört tarafı hukuken ya da fiilen ormanla çevrili ulaşımı olmayan orman bütünlüğünü bozacak, ormanların yok olmasına sebep olunabilecektir.
6831 sayılı Kanunun 17. maddesinde açıkca özel mülke dönüşüp şahıslar adına tapuya tescil olunamayacağı belirtilen orman içi açıklıklarının özel mülke dönüşeceği kabul olunacaktır. Bu husus yasaya aykırı olduğu gibi Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun benimsediği görüş ve kararları ile de çelişecektir. Kaldı ki, alınan orman bilirkişi raporunda da dava konusu edilen bölümlerin orman içi açıklık niteliğinde olup olmadığı yönünde de bir değerlendirme yapılmadığıda açıktır.
Sonuç olarak; 102 ada 1 parsel içinde kalan ve dört tarafı ormanla çevrili A ve B harfli bölümlerin 6831 sayılı Kanunun 17/1-2 maddelerine göre orman içi açıklık niteliğinde orman sayılan yerlerden olduğu zilyedliğe konu olamayacağı, çoğunluğun görüşü doğrultusunda zilyedlik araştırması yapılıp şartlarının oluşmaması hâlinde dahi dava reddedilecek dava edilen bölümler yine orman niteliğiyle Hazine adına tescil edilecektir ve her halükârda orman olacaktır. Bu nedenlerle Sayın çoğunluğun görüşüne katılamıyoruz.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.