Taraflar arasında görülen davada;
Davacılar, ortak miras bırakanları H.D.in maliki olduğu 2 parça taşınmazın tamamı ile 8 parça taşınmazdaki paylarını mirastan mal kaçırmak amacıyla yeğeninin çocukları olan davalılara satış suretiyle muvazaalı temlik ettiğini ileri sürerek, miras payları oranında tapu iptal tescil isteğinde bulunmuşlardır.
Davalılar, iddiaların yersiz olduğunu, bedeli karşılığı taşınmazları satın aldıklarını bildirip, davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, muvazaa iddialarının kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacılar vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hâkimi . raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; miras bırakan H. D.’in, 08.03.2005 tarihinde ölümünden bir ay önce, maliki bulunduğu 1057 parsel sayılı taşınmazının tamamı ile 835, 836, 1035, 241, 242 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını davalı M. K.’a, 2617 parsel sayılı taşınmazının tamamı ile 837, 790, 921 parsel sayılı taşınmazlardaki paylarını ise davalı R. K.09.02.2005 tarihli akitle satış suretiyle temlik edildiği, davacılar tarafından işlemin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu ileri sürülerek eldeki davanın açıldığı, mahkemece de iddianın kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.
Uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nispi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu muvazaada, miras bırakan gerçekte sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak, mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, esasen bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda; yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 01.04.1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere, görünürdeki sözleşme(satış), tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 213 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak, resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.
Hemen belirtmek gerekir ki, bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün, diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır.
Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan, bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de, ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır
Somut olaya gelince; miras bırakanın, iki parça taşınmazının tamamı ile sekiz parça taşınmazdaki paylarını, aynı avlu içinde oturan ve yeğenleri olan davalılara ölümünden bir ay önce temlik ettiği, satış tarihi ile murisin ölüm tarihi kısa olup, terekesinde herhangi bir para çıkmadığı ihtiyaç içinde bulunan bir kimsenin bir veya birkaç taşınmazını veya taşınmazdaki pay veya paylarını satarak ihtiyacın karşılaması olanaklı iken 10 adet taşınmazını satmasının makul bir nedeninin bulunduğu söylenemeyeceği dosya kapsamı ile sabit olup, anılan olgular yukarıda değinilen ilkeler çerçevesinde değerlendirildiğinde, yapılan temlik işleminin terekeden mal kaçırmak amacıyla yapıldığı kabul edilmelidir.
Hal böyle olunca, davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yanılgılı değerlendirme ile aksine düşüncelerle davanın reddedilmesi doğru değildir. Davacıların temyiz itirazı yerindedir. Kabulüyle hükmün HUMK’nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 05.02.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.