Taraflar arasında birleştirilerek görülen davada;
Davacı, kayden maliki bulunduğu 114 ada 8 parsel sayılı taşınmazı davalıların komşu 7 ve 9 parsellerden taşkın yapılanmak suretiyle işgal ettiklerini ileri sürüp, elatmanın önlenmesine ve yıkıma karar verilmesini istemiştir.
Davalı Mesut, 7 parsel sayılı taşınmazı üzerinde bina olduğu halde satın aldığını, eski binayı yıkıp yeni bina yapacağını savunmuştur. Davalı M.9 parsel sayılı taşınmaza 1986 yılında bina yaptığını, tecavüzün imar uygulaması sonucu meydana geldiğini, iyiniyetli olduğunu belirtip davanın reddini savunmuştur. Birleşen davasında,9 parsel sayılı taşınmaza belediyeden aldığı izin doğrultusunda 1986 yılında yaptığı binanın imar uygulaması sonucu davalı N.taşınmazına taşkın hale geldiğini ileri sürüp iyi niyetle yaptığı binanın taşkın kısmının bedeli karşılığından temliken adına tesciline karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, çekişme konusu taşınmaza 7 parselden tecavüzün yargılama sırasında ortadan kaldırıldığı, davalı M. yönünden davanın konusuz kaldığı, 9 parsel sayılı taşınmazdan dava konusu taşınmaza tecavüzün imar uygulaması sonucunda meydana geldiği, davacının taşkın yapı bedelini ödemeyeceğini bildirdiği, birleşen dava yönünden temliken tescil koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle davalı M.yönünden karar verilmesine yer olmadığına, davanın davalı M. yönünden reddine ve birleşen davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı ve davalı M. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla Tetkik Hakimi . . raporu okundu. Düşüncesi alındı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Davacı N.K. 114 ada 8 parsel sayılı taşınmazına davalıların taşkın yapılanmak suretiyle elattıklarını ileri sürerek; önlenmesini, taşkın inşaatın yıkımını istemiştir.
Birleştirilen davasında davalı M. K., kendisine ait yapının imar uygulaması ile taşkın duruma geldiğini savunmuş; taşkın bölümün Türk Medeni Kanununun 725. maddesi uyarınca adına tescilini istemiştir. Davalı M. ise davanın reddini savunmuş, yargılama sırasında, tecavüzüne son vermiştir.
Mahkemece, davalı M. hakkında açılan davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına, diğer davaların reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden; Davacı N. adına kayıtlı 8 parsel ile birleşen davanın davacısı (davalı) Muhlis"e ait 9 parselin öncesinde 82 parsel halinde bir bütün olduğu, 1.3.1989 tarihli imar uygulaması sonucu 8-9 parsellerin oluştuğu, davalı Muhlis"in inşaatını bu uygulamadan önce 1986 yılında yaptığı, inşaatın ruhsatına rastlanmadığı, inşaat mühendisi raporunda taşkın yapının değerininin 21.087.50.-TL arsanın bu bölümünün değerinin 7.230.00.-TL olduğunun bildirildiği, davacı vekili bu tespite, bilimsel yöntemlere uygun belirleme yapılmadığı gerekçesiyle itiraz ederek, bu nedenle kaim bedeli ödemeyeceklerini, daha düşük bir değer saptandığı takdirde ödemeye hazır olduklarını bildirdiği anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; yasal ayrıcalıkların dışında ayrılmaz parçanın (mütemmim cüz"ün) mülkiyeti ve buna bağlı olarak tasarruf hakkı üzerinde bulunduğu arza bağlıdır. Bu husus M.K.nun 684. maddesinde açıkca vurgulanmıştır. Ne varki, yürürlükten kalkmış olan 6785 sayılı yasanın l605 sayılı yasa ile değişik 42/c ve halen yürürlükte bulunan 3l94 sayılı imar yasasının l8. maddelerinde özel hükümler getirilmek suretiyle ayrılmaz parça (mütemmim cüz) olan yapı ile arz arasındaki hukuki ilişki kesilmiş bazı durumlarda yapı, üzerinde bulunduğu yerin malikinden başkasına bırakılarak imar parsellerinin oluşturulabileceği öngörülmüştür. Böylece yapıların bedelleri ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmediği veya aralarında bu yönde bir anlaşma yapılmadığı yada ortaklığın giderilmesi davası açılmadığı sürece bu yapıların ömürlerini dolduruncaya kadar eski sahiplerine kullanma imkanı sağlanmıştır.
Öte yandan, zeminin maliki olan kişinin taşınmazı bizzat kullanma yetkisi sınırlanmış, ayrılmaz parça (mütemmim cüz) durumunda olan yapı üzerinde tasarruf etme gücü özel yasa ile kısıtlanmıştır.
298l sayılı yasanın 3290 sayılı yasa ile değişik l0/c maddesi de aynı doğrultuda hüküm getirmiştir.
Gerçekten, bir kimse kendisine veya yasanın himaye ettiği bir hakka dayanarak üçüncü bir şahsa ait bir taşınmaz üzerine ayrılmaz parça (mütemmim cüz) niteliğinde yapı inşaa etmiş imar uygulaması sonucu bu yer davacıya ait imar parseli içerisinde kalmış ise, kendi arzu ve iradesi dışında idari kararla oluşan bir durum söz konusu olduğundan kusurlu sayılamaz. İşte bu nedenle yukarıda değinildiği gibi yasa koyucu imar parseli malikine karşı yapı sahibini koruma zorunluluğunu duymuştur.
Eldeki davada da, mahkemece değinilen ilkeler doğrultusunda soruşturma yapılmış ise de; inşaat bilirkişisinin yapı ve zemin değeri belirlemedeki yöntemi belli olmadığı gibi, soyut olarak, "binanın inşai nitelikleri, ... özellikleri, .... yapı birim maliyetleri, yıpranma oranı vs. gibi bilimsel verilere dayalı olmaksızın raporda afaki surette bir rakam gösterilmiştir. Nitekim, davacı bu yolda itirazlarını bildirmiş, bu itirazlar karşılanmamıştır.
Oysa, uzman bilirkişinin dava tarihinde (2005 yılı) yürürlükte bulunan Bayındırlık İşleri Genel Şartnamesi ve " 2005 yılı Yapı Yaklaşık Birim Maliyetleri Hakkında Tebliğ" içeriğinde yer alan usul ve esaslar dahilinde taşkın yapının değerinin belirlenmesi, aşınma paylarına ilişkin oranları gösteren cetvel gözetilerek aşınma oranının uygulanması suretiyle yapının ödenmesi gereken gerçek kaim bedelinin saptanması, bu bedelin ödenmesi konusunda davacıya yöntemine uygun önel verilmesi, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken nasıl hesaplandığı anlaşılmayan bedelin davacı tarafça depo edilmediği gerekçesiyle, elatmanın önlenmesi ve yıkım isteğinin reddi doğru değildir.
Davacının, temyizi yerindedir. Kabulüyle, hükmün belirtilen nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 5.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.