Abaküs Yazılım
10. Daire
Esas No: 2019/6536
Karar No: 2020/5607
Karar Tarihi: 02.12.2020

Danıştay 10. Daire 2019/6536 Esas 2020/5607 Karar Sayılı İlamı

T.C.
D A N I Ş T A Y
ONUNCU DAİRE
Esas No: 2019/6536
Karar No: 2020/5607

TEMYİZ EDEN (DAVACILAR) : Kendi adlarına asaleten … adına velayeten … ve …
VEKİLLERİ : Av. …
KARŞI TARAF (DAVALI) : … Bakanlığı (… Kurumu)
VEKİLİ : Av. …

İSTEMİN KONUSU : ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.

YARGILAMA SÜRECİ :
Dava konusu istem: Davacılar tarafından, küçük çocukları …'ın 28/11/2012 tarihinde Doç. Dr. … Devlet Hastanesi'nde doğumu sırasında yanlış müdahalede bulunulması nedeniyle sakat kaldığı ileri sürülerek 3.000 TL maddi, 250.000 TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte ödenmesi istenilmiştir.
İlk Derece Mahkemesi kararının özeti: ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı kararıyla; ilgililer hakkında yürütülen adli soruşturma kapsamında Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığı'nca dosyanın İstanbul Adli Tıp Kurumu'na gönderildiği, İstanbul Adli Tıp Kurumu 2. İhtisas Kurulu tarafından düzenlenen 18/08/2014 tarih ve 5884 sayılı raporda özetle "Düzenli prenatal takibi bulunmayan gebenin 28/11/2012 tarihinde Doğubayazıt Devlet Hastanesi'ne sancı ile başvurduğu, dilatasyon 4-5 cm, affasman %50 olarak saptanan … travay takibine alındığı, 3.5 saat süren travay takibinin ardından normal spontan vajinal yolla 5200 gr ağırlığında doğan erkek bebeğin omuz distosisine bağlı sağ brakial pleksus paralizisi geliştiğinin bildirildiği, kişide, doğum öncesi doğumun normal koşullar dışında gerçekleşebileceğine dair herhangi bir tıbbi bulguya rastlanmadığı, hastane başvurusunda doğum eylemi başlamış ve kısa süren takibinin ardından spontan doğum gerçekleşmiş olduğundan sezaryen endikasyonunun bulunmadığı, söz konusu bulgularla kişiye normal doğum yaptırılmasının doğru bir yaklaşım olduğu, küçükte saptanan brakial pleksus lezyonunun normal doğum eylemi sırasında tüm önlemlerin gösterildiği durumlarda dahi bebeğin vaginal yoldan çıkartılması sırasındaki manevralara bağlı olarak görülebildiği ve öngörülen ve önlenemeyen bir komplikasyon olarak nitelendirildiği, bebeğin fiziksel gelişimi, doğum öncesi tetkik sonuçları bir bütün olarak değerlendirildiğinde; doğum eylemi sırasında bebekte pleksus brakialis lezyonu oluşması yönünden ilgili hekim ve diğer sağlık görevlilerine atfı kabil bir kusur tespit edilmediği" yönünde mütalaada bulunulduğu; dosyadaki bilgi ve belgelerle yukarıda aktarılan Adli Tıp 2. İhtisas Kurulu raporu birlikte değerlendirildiğinde, bebek Yusuf Asran'ın sakatlığında idare ve çalışanlarının hizmet kusuru bulunmadığı sonuç ve kanaatine varıldığı, davacıların maddi ve manevi tazminat talepleri yerinde görülmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

TEMYİZ EDENLERİN İDDİALARI : Davacılar tarafından, doğumdan önce ultrason çekilerek ve jinekolojik muayene yapılarak normal doğuma uygun olup olmadığının araştırılmadığı, hastaneye saat 04:00'da gelinmesine rağmen doğum saati olan 11:30'a kadar hiçbir müdahale yapılmadığı, doğumun sezaryenle yapılması istenmesine rağmen normal doğuma zorlanıldıkları ileri sürülmektedir.

KARŞI TARAFIN SAVUNMASI : Davalı idare tarafından savunma verilmemiştir.

DANIŞTAY TETKİK HÂKİMİ : …

DÜŞÜNCESİ : Temyiz isteminin kabulü gerektiği düşünülmektedir.

TÜRK MİLLETİ ADINA

Karar veren Danıştay Onuncu Dairesince, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelde yer aldığı cihetle 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 2/1-ç ve 6/1 maddeleri uyarınca taraf sıfatını haiz bulunduğundan bakılan davada hasım mevkiine alınan Türkiye Kamu Hastaneleri Kurumu'nun, 25/08/2017 tarih ve 30165 sayılı Resmî Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 694 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin 203/1-ğ maddesi ile 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu'na ekli (I) sayılı cetvelden çıkartılarak anılan Kanun Hükmünde Kararname'nin 184. maddesi ile Kamu Hastaneleri Genel Müdürlüğü adıyla Sağlık Bakanlığı'nın hizmet birimi olarak teşkilatlandırıldığı anlaşıldığından, dosya Sağlık Bakanlığı husumetiyle ele alınıp, Tetkik Hakiminin açıklamaları dinlenerek dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

İNCELEME VE GEREKÇE :
MADDİ OLAY :
Davacılardan anne … 28/11/2012 tarihinde doğum sancılarının başlaması üzerine Doç.Dr…. Devlet Hastanesi'ne gitmiş, yapılan muayene sonucu normal doğuma alınmış ve 5.200 gr ağırlığında doğan erkek bebeğin sağ kolunda sinir zedelenmesi oluşması üzerine meydana gelen olayın davalı idarenin hizmet kusurundan kaynaklandığı iddiasıyla bakılmakta olan dava açılmıştır.

İLGİLİ MEVZUAT:
Anayasanın 125. maddesinde, idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmış, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde ise, idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları, idari dava türleri arasında sayılmıştır.
Genel anlamı ile tam yargı davaları, idarenin faaliyetlerinden ötürü, hakları zarara uğrayanlar tarafından idare aleyhine açılan tazminat davalarıdır. Bu tür davalarda mahkeme, hem olayın maddi yönünü, başka bir ifadeyle zararı doğuran işlem veya eylemleri, hem de bundan çıkabilecek hukuki sonuçları tespit edecektir.
İdare kural olarak, yürüttüğü kamu hizmetiyle nedensellik bağı kurulabilen zararları tazminle yükümlü olup; idari eylem ve/veya işlemlerden doğan zararlar, idare hukuku kuralları çerçevesinde, hizmet kusuru veya kusursuz sorumluluk ilkeleri gereği tazmin edilmektedir.
Tam yargı davalarında, öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen idari işlem veya eylemin hukuka uygunluğunun denetlenmesi esas alındığından, olayın oluşumu ve zararın niteliği irdelenip, idarenin hizmet kusuru olup olmadığının araştırılması, hizmet kusuru yoksa kusursuz sorumluluk ilkelerinin uygulanıp uygulanmayacağının incelenmesi, tazminata hükmedilirken de her halde sorumluluk sebebinin açıkça belirtilmesi gerekmektedir.
İdarenin yürütmekle görevli olduğu bir hizmetin kuruluşunda, düzenlenişinde veya işleyişindeki nesnel nitelikli bozukluk, aksaklık veya boşluk olarak tanımlanabilen hizmet kusuru; hizmetin kötü işlemesi, geç işlemesi veya hiç işlememesi hallerinde gerçekleşmekte ve idarenin tazmin yükümlülüğünün doğmasına yol açmaktadır. Bu bağlamda hizmet kusuru, özel hukuktaki anlamından uzaklaşarak nesnelleşen, anonim bir niteliğe sahip, bağımsız karakteri olan bir kusurdur. Hizmet kusurundan dolayı sorumluluk, idarenin sorumluluğunun doğrudan ve asli nedenini oluşturmaktadır.
Diğer taraftan, idarelerin kamu hizmetlerinin gereği gibi işlemesini sağlayacak organizasyonları yaparak yeterli araç ve gereçle donatılmış bina, tesis ve araçlarda hizmetin özelliğine uygun olarak seçilen ve yetişmiş personelle hizmeti yürütmek yükümlülüğünün bulunduğu da tartışmasızdır.
Zarar gören kişinin hizmetten yararlanan durumunda olduğu ve hizmetin riskli bir nitelik taşıdığı sağlık hizmetinde, idarenin tazmin yükümlülüğünün doğması için; zararın, idarenin hizmet kusuru sonucu meydana gelmiş olması gerekmektedir.
Manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen bir eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, tatmin aracıdır. Olay nedeniyle duyulan elem ve ızdırabı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Belirtilen niteliği gereği manevi tazminatın zenginleşmeye yol açmayacak şekilde belirlenmesi gerekmektedir. Manevi zararın varlığı, sadece şeref, haysiyet ve onur kırıcı işlem ve eylemlere ya da kişilerin vücut bütünlüğünde meydana gelen sakatlık haline veya ölüm nedeniyle ağır bir elem, üzüntü duyulması şartına bağlı olmayıp, idarenin yürütmekle yükümlü olduğu kamu hizmetini gereği gibi eksiksiz olarak sunamaması nedeniyle ilgililerin yeterli hizmet alamamalarından dolayı üzüntü ve sıkıntı duymaları manevi zararın varlığı ve manevi tazminata hükmedilmesi için yeterli bulunmaktadır.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME:
Dosyanın incelenmesinden, davacılardan ... adına düzenlenen 28/11/2012 yatış, 29/11/2012 çıkış tarihli klinik epikriz raporunda ilk doğum olduğunun ve gece saat 00:00'da normal yolla 5.200 gr ağırlığında bir erkek bebeğin doğurtulduğunun kayıtlı olduğu görülmektedir.
Ancak, doğumdan önce bebeğin tahmini fetal ağırlığının ölçülmesine yönelik yapılmış USG tetkikinin hasta dosyasında bulunmadığı ve davalı Bakanlıkça yayımlanan Doğum ve Sezaryen Eylemi Yönetim Rehberine göre tahmini fetal ağırlığı 5.000 gr üzerinde olan bebeklerin sezaryenle doğurtulması gerekirken, işbu vakada doğumun normal yollarla yaptırılmasının açıklanmasına yönelik herhangi bir tıbbi kaydın da bulunmadığı görülmektedir.
Normal yolla doğum yaptırılmasına karar veren ve doğumu gerçekleştiren uzman doktorun vermiş olduğu ifadede ise, davacılardan ...'ın gebelik sürecindeki kontrol takip ve tedavilerinin dış merkez kaynaklı olduğu ve hastanelerinde yapılmadığı, hastanede on yıllık eski teknoloji siyah beyaz bir USG cihazının bulunduğu, perinatolojik bir merkezin sahip olduğu imkana sahip olmadıkları ve kendisinin de bu konuda herhangi bir yan dal uzmanlığının bulunmadığı, üçüncü gebeliği olduğu, daha önceki gebeliklerinden normal doğumla 4.500 ve 4.700 gr ağırlığında bebeklerin doğurtulduğu ve bu nedenle, normal doğum kararının alındığı belirtilmiştir.
Davacı ...'ın vermiş olduğu ifadede ise, gebelik sürecindeki kontrol takip ve tedavilerinin aynı hastanede yapıldığı ve doğum öncesinde bebeğin tahmini fetal ağırlığının belirlenmesine yönelik USG tetkiki yapılmadığı belirtilmiştir.
Öte yandan, İdare Mahkemesince Doğubayazıt Cumhuriyet Başsavcılığınca alınmış olan Adli Tıp Kurumu raporu uyarınca karar verildiği görülmekle birlikte, davacılar tarafından anılan raporun tebliğ edilmediği ve rapora itiraz haklarının kısıtlandığı iddia edilmektedir.
Ayrıca, İdare Mahkemesince tarafların iddialarının karşılanmasına yönelik olarak tüm tıbbi kayıtların bulunduğu hasta dosyasının; davacılardan ... gebelik sürecinde başka bir hastanede kontrol ve takipleri sağlandıysa buna ilişkin hasta dosyasının istenilmediği görülmektedir.
Bu durumda, dosya kapsamında yukarıda belirtilen eksiklikler giderildikten sonra aralarında kadın hastalıkları ve doğum uzmanında olduğu bir heyete yaptırılacak olan bilirkişi incelemesi neticesinde alınacak olan rapor ve dosyadaki bilgi ve belgeler değerlendirilmek suretiyle karar verilmesi gerektiği; alınacak olan raporda da bebeğin 5.200 gr ağırlığında doğmuş olmasına ve Doğum ve Sezaryen Eylemi Yönetim Rehberine göre tahmini fetal ağırlığı 5.000 gr üzerinde olan bebeklerin sezaryenle doğurtulması gerekirken işbu vakada sezaryen ile doğumun neden tercih edilmediğinin ayrıntılı bir şekilde açıklanması gerektiği sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, Mahkemece yeniden verilecek olan kararda davacılara tazminat ödenmesine karar verilmesi durumunda, dava konusu olaya ilişkin olarak sorumluluğu olan kişi veya kişilere davalı idare tarafından rücu edebileceği dikkate alındığında, bu kişilerin menfaatlerinin etkileneceğinden davanın ihbarı için geçerli koşulların oluşacağı da açıktır.
Uyuşmazlıkta da, dava konusu olayda idare ile arasında rücu ilişkisi doğabilecek olan kişi veya kişiler tespit edilerek davanın res'en ilgili veya ilgililere ihbar edilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, yukarıda belirtilmiş olan inceleme ve araştırmalar yapılmaksızın verilmiş olan davanın reddi yönündeki temyize konu Mahkeme kararında hukuki isabet bulunmamaktadır.

KARAR SONUCU :
Açıklanan nedenlerle;
1. Davacıların temyiz istemlerinin kabulüne,
2. Davanın reddine ilişkin ... İdare Mahkemesinin … tarih ve E:…, K:… sayılı temyize konu kararının BOZULMASINA,
3. Yeniden bir karar verilmek üzere dosyanın anılan Mahkemeye gönderilmesine,
4. 2577 sayılı Kanun'un (Geçici 8. maddesi uyarınca uygulanmasına devam edilen) 54. maddesinin 1. fıkrası uyarınca bu kararın tebliğ tarihini izleyen 15 (on beş) gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 02/12/2020 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.

Son Eklenen İçtihatlar   AYM Kararları   Danıştay Kararları   Uyuşmazlık M. Kararları   Ceza Genel Kurulu Kararları   1. Ceza Dairesi Kararları   2. Ceza Dairesi Kararları   3. Ceza Dairesi Kararları   4. Ceza Dairesi Kararları   5. Ceza Dairesi Kararları   6. Ceza Dairesi Kararları   7. Ceza Dairesi Kararları   8. Ceza Dairesi Kararları   9. Ceza Dairesi Kararları   10. Ceza Dairesi Kararları   11. Ceza Dairesi Kararları   12. Ceza Dairesi Kararları   13. Ceza Dairesi Kararları   14. Ceza Dairesi Kararları   15. Ceza Dairesi Kararları   16. Ceza Dairesi Kararları   17. Ceza Dairesi Kararları   18. Ceza Dairesi Kararları   19. Ceza Dairesi Kararları   20. Ceza Dairesi Kararları   21. Ceza Dairesi Kararları   22. Ceza Dairesi Kararları   23. Ceza Dairesi Kararları   Hukuk Genel Kurulu Kararları   1. Hukuk Dairesi Kararları   2. Hukuk Dairesi Kararları   3. Hukuk Dairesi Kararları   4. Hukuk Dairesi Kararları   5. Hukuk Dairesi Kararları   6. Hukuk Dairesi Kararları   7. Hukuk Dairesi Kararları   8. Hukuk Dairesi Kararları   9. Hukuk Dairesi Kararları   10. Hukuk Dairesi Kararları   11. Hukuk Dairesi Kararları   12. Hukuk Dairesi Kararları   13. Hukuk Dairesi Kararları   14. Hukuk Dairesi Kararları   15. Hukuk Dairesi Kararları   16. Hukuk Dairesi Kararları   17. Hukuk Dairesi Kararları   18. Hukuk Dairesi Kararları   19. Hukuk Dairesi Kararları   20. Hukuk Dairesi Kararları   21. Hukuk Dairesi Kararları   22. Hukuk Dairesi Kararları   23. Hukuk Dairesi Kararları   BAM Hukuk M. Kararları   Yerel Mah. Kararları  


Avukat Web Sitesi