Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, kayyımı Z.K."ın çekişmeli 307,308, 553,646,770, 771,1033 parsel sayılı taşınmazdaki payını davalı H.e satış suretiyle temlik ettiğini, temlik tarihinde Z.nin hukuki işlem yapma ehliyetinin olmadığını ileri sürerek, tapu iptal ve Z.adına tescil isteğinde bulunmuştur.
Davalı, H.Kan dava konusu taşınmazları satın aldığını, ancak henüz bedelini ödeyemediğini bildirip, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın kanıtlandığı gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Karar, davalılardan H. K. tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, ehliyetsizlik hukuksal nedenine dayalı tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.Dava, davacının kayyımı tarafından açılmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiştir.
Bilindiği üzere;Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun “ fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir “ biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek “ ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. “ hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü “ eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde “ yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.
Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)
Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar H.U.M.K.’nun 286 maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “rey ve mutaalası” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.
Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.
Somut olaya gelince, davacı tarafından çekişme konusu 307, 308, 553, 646 770,771,1033 parsel sayılı taşınmazlarda ki payların 15.5.2003 tarihinde vekil aracılığıyla davalıya satış suretiyle temlik edildiği kayden sabittir.Ancak mahkemece iddianın içeriği itibariyle vekaletname ve akit tarihinde davacının hukuksal ehliyete haiz olup olmadığı yönünde yeterli bir araştırma yapılmamış Adli Tıp Kurumundan bu yönde rapor alınmamıştır.
O halde ehliyetsizliğin kamu düzeni ile ilgili olduğu da gözetilerek,tarafların bu yönde bildirecekleri tüm delillerin toplanması, varsa davacıya ait sağlık kurulu raporlarının hasta müşahade kağıtlarının reçetelerin vs.istenmesi, dosyanın kül halinde Adli Tıp Kurumu Başkanlığına gönderilerek 4.İhtisas Kurulundan vekaletin veriliş ve akit tarihinde davacının ehliyetli olup olmadığı yönünde rapor alınması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, noksan soruşturma ile yetinilerek, yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.
Davalının, temyiz itirazı yerindedir.Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 2.2.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.