Hukuk Genel Kurulu 2018/24 E. , 2020/78 K.
"İçtihat Metni"MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacılar vekili 04.01.2010 harç tarihli dava dilekçesinde; davalı şirketin zorunlu trafik sigorta şirketi olan araçta yolcu olarak bulunan davacıların desteğinin meydana gelen tek taraflı trafik kazasında yaşamını yitirdiğini, desteğin kazada kusuru bulunmadığını ve davalı sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin yetersiz olduğunu ileri sürerek ıslah dilekçesi ile toplam 59.589,32TL destekten yoksun kalma tazminatının yasal faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 01.02.2010 havale tarihli cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin sorumluluğunun kusur oranı ve poliçe teminat limiti ile sınırlı olduğunu, kazada ölen kişi hatır yolcusu olduğundan hatır taşımacılığı indirimi yapılmasının gerektiğini, hesaplanan toplam 96.145,22TL destekten yoksun kalma tazminatından %25 oranında hatır taşımacılığı indirimi uygulanmak suretiyle tespit edilen 72.108,00TL’nin 31.12.2009 tarihinde davacılar adına banka hesabına yatırıldığını, poliçe kapsamında müvekkilinin ödemesi gereken başkaca bir tazminat bulunmadığını, hesaplamada rizikonun gerçekleştiği tarihteki değerlerin esas alınması gerektiğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Mahkeme Kararı:
6. Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 21.10.2010 tarihli ve 2010/3 E., 2010/738 K. sayılı kararı ile; olayda hatır taşımacılığı bulunmadığı, benimsenen bilirkişi raporuna göre ödeme tarihi ile rapor tarihi arasında davacıların yasal faiz kadar zenginleşeceği göz önüne alınarak 76.776.99TL’nin belirlenen toplam tazminattan düşülmesi gerektiği, ancak ıslah edilen miktarın göz önüne alınması gerektiği gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile 45.785,00TL tazminatın ödeme tarihi olan 31.12.2009 tarihinden başlayacak yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline, fazlaya ilişkin talebin reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
7. Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 26.01.2012 tarihli ve 2011/517 E., 2012/665 K. sayılı kararı ile; olayda hatır taşıması bulunmadığı belirtilerek davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiş ve “…Davalı sigorta şirketi vekili davacılara ödeme yapan müvekkilinin ibra edildiğini savunmaktadır. KTK"nın 111. maddesi uyarınca tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmalar veya uzlaşmalar yapıldıkları tarihten itibaren 2 yıl içinde iptal edilebilirler. Yasa’nın bu hükmünden yararlanmak için ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren 2 yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklaması da yeterlidir. Bu düzenlemeye göre açılan dava süresinde olup, mahkemece yapılacak iş, ilk önce ödeme tarihi itibariyle yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının belirlenmesidir. Bunun için ödeme tarihi verileri dikkate alınarak yapılacak hesaplama sonucu bulunacak tutar ile ödeme miktarının karşılaştırılarak, ödemenin yeterli bulunması hâlinde ibra nedeni ile davanın reddine karar verilmesi gerekir. Şayet ödemenin yetersiz olduğu anlaşılırsa bu kez karar tarihine en yakın veriler dikkate alınarak tazminat hesaplanmalı ve zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince davalı tarafından yapılan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak, hesaplanan tutardan mahsup edilmelidir. Mahkemece, yazılı şekilde ödeme tarihi itibariyle hesaplama yapılmaksızın ödenen tutarın faizi ile mahsubu sonucunda bulunan tazminat tutarına hükmedilmesi de doğru olmamıştır…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
9. Adana 4. Asliye Hukuk Mahkemesinin 12.12.2012 tarihli ve 2012/128 E., 2012/600 K. sayılı kararı ile; bilirkişi raporu kapsamında davacı tarafın ıslah dilekçesi ve talebi, davalının buna yönelik itirazları, ceza mahkemesinde toplanan deliller ve yapılan saptamalarda davacı ..."ın murisin eşi olarak kendi adına ve çocukları olan diğer davacılar yönünden anneleri ve velisi sıfatı ile yaptığı talepleri ile 20.09.2010 tarihli bilirkişi raporunda her bir davacı ve mirasçı yönünden yapılan hesaplamaların yeniden değerlendirildiği, davalı tarafça davacılara davadan önceki dönemde yapılan 31.12.2009 tarihi esas alınarak yasal faiz uygulanmasının yerinde olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; sigorta şirketince ödenen destekten yoksun kalma tazminatının yetersiz olduğu iddiasıyla açılan eldeki dava dosyasında mahkemece 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun (KTK) 111. maddesi uyarınca gerekli araştırma ve inceleme yapılıp yapılmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
12. Dava, trafik kazasından kaynaklanan bakiye destekten yoksun kalma tazminatının tahsili istemine ilişkindir.
13. 06.03.1978 tarihli ve 1978/1 E., 1978/3 K.; 22.06.2018 tarihli ve 2016/5 E., 2018/6 K. sayılı İçtihadı Birleştirme Kararlarında da açıklandığı üzere, destekten yoksun kalma tazminatı, destek görenlerin desteğin ölümü nedeniyle uğradıkları zararın giderim biçimidir. Kaynağını Borçlar Kanunu’ndan alır. Ancak bu tazminat istemi, Borçlar Kanunu’nun diğer maddelerinde düzenlenen tazminat istemleri ile eş değerde olmadığı gibi eylemin karşılığı olan bir ceza da değildir. Bu hâliyle destekten yoksun kalma tazminatı, ölümün sonucu olarak ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek, yaşamının, desteğin ölümünden önceki düzeyinde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde ve kendine özgü bir tazminat biçimidir.
14. Davacı taraf, yapılan ödemenin yetersiz olduğunu, bakiye destekten yoksun kalma zararının bulunduğunu belirtmiş, davalı taraf ise kaza sonrasında davacı tarafa ödeme yapılarak ibraname alındığını savunmuştur. Belirtmek gerekir ki; 818 sayılı mülga Borçlar Kanunu’nda (BK) borcu sona erdiren sebepler arasında sayılmasa da ibra hukukumuzda borcu sona erdiren sebepler arasında kabul edilmekte ve geçerli bir ibranın varlığı hâlinde aynı ilişkiye dayalı olarak aynı kapsamda bir hak talebi mümkün olmamaktadır. İbra, alacak ve borcu doğrudan doğruya ve kesin olarak ortadan kaldırır. Tam ibrada borcun tamamı, kısmi ibrada ise borcun ibra edilen kısmı sona erer. Bunun sonunda borçlu da borcundan tam veya kısmen kurtulur (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 21. Baskı, Ankara 2017, s. 1299). BK’da yer bulmayan ibra sözleşmeleri 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda (TBK) açıkça düzenlenmiş olup, bu Kanun’un “İbra” başlıklı 132. maddesinde borcu doğuran işlem kanunen veya taraflarca belli bir şekle bağlı tutulmuş olsa bile borcun, tarafların şekle bağlı olmaksızın yapacakları ibra sözleşmesiyle tamamen veya kısmen ortadan kaldırılabileceği belirtilmiştir.
15. 2918 sayılı KTK’nın 111. maddesinde de ibra ile ilgili bir düzenlemeye yer verilmiş olup, tazminat miktarlarına ilişkin olup da yetersiz veya fahiş olduğu açıkça belli olan anlaşmaların veya uzlaşmaların yapıldıkları tarihten itibaren iki yıl içinde iptal edilebileceği belirtilmiştir. Kanun’un bu hükmünden yararlanmak için ayrı bir iptal davası açılmasına ya da ibra belgesinin iptalinin açıkça ve ayrıca istenmesine gerek olmayıp, dava sırasında bu husus ileri sürülebileceği gibi, yapıldığı tarihten itibaren iki yıl içinde hükümlerinin kabul edilmediğine ilişkin bir irade açıklamasının bulunması da yeterlidir. Zira anlaşmanın yapıldığı günden başlayarak belirtilen süre içinde bir davanın açılmış olması da, davacının bu anlaşma ile bağlı kalmak istemediğini göstermektedir. Yine; dava sırasında ortaya çıkan aşırı ölçüsüzlük karşısında, davacının yetersiz anlaşmanın iptalini istemesi, iddianın genişletilmesi olarak nitelenemez ve davalının onamına bağlanamaz. Çünkü davacı, yetersiz anlaşmaya karşı (defi yoluyla) geçersizlik savında bulunmaktadır. Davalı yalnızca, anlaşma gününden başlayarak iki yıllık hak düşürücü sürenin geçtiği uyarısında bulunabilir. Yine, 2918 sayılı KTK"nın 111/2. maddesine dayanarak anlaşmanın iptali isteminde bulunan kişinin, bir miktar ödeme karşılığı verdiği belgenin türü önemli değildir. Burada uygulanacak olan özel yasa (KTK. 111/2) hükmüdür. 2918 sayılı KTK’nın 111/2. maddesine dayanılarak anlaşma ve uzlaşmaların (sulhname, ibraname, feragatnamelerin) iptali için, ödenen tazminatın "yetersiz" veya "aşırı" olduğunun "açıkça belli olması" yeterli olup, ayrıca 818 sayılı BK’nın 21. maddesi ile 23, 28, 29 vd. maddelerinde ve 6098 sayılı TBK"nın 28 ile 30, 36, 37. maddelerindeki yanılma, yanıltma, aldatma, korkutma, bilgisizlik, deneyimsizlik, parasal yönden darda ve sıkıntıda olmak gibi iradeyi sakatlayan durumlara sığınılmasına ve bunların kanıtlanmaya çalışılmasına gerek yoktur. Kanun hükmünde, iptal nedeni olarak nesnel (objektif) bir ölçü kabul edilmiş; zarar gören yönünden yetersizliğin (eksik ödemenin) ve zarar sorumlusu yönünden aşırılığın (fazla ödemenin) "açıkça belli olması" yeterli görülmüştür (Çelik, A.Ç.: Ölüm Nedeniyle Destekten Yoksunluk, Ankara, 2016, s. 345 vd).
16. Gerçek anlamda ibranameden söz edebilmek için tazmin edilecek miktar ile buna karşılık alınan meblağ arasında açık oransızlığın bulunmaması koşuldur. Başka bir anlatımla, açık oransızlığın bulunduğu durumlarda anılan belge ibraname değil, ancak makbuz niteliğindedir. Yeri gelmişken açık oransızlık (açık nispetsizlik - fahiş fark) kavramını da açıklamak gerekmektedir. Açık oransızlık, karşılıklı edimler arasında “göze çarpan aşırı bir fark” anlamına gelir. Normal bir kimsenin hayat, bilgi ve görgüsüne göre, edimler arasında olağanüstü ve aşırı bir farkın bulunması durumunda açık oransızlığın oluştuğu kabul edilir. Bu ilkeler Hukuk Genel Kurulunun 12.02.2019 tarihli ve 2015/21-1323 E., 2019/128 K. sayılı kararında da kapsamlı bir şekilde açıklanmıştır.
17. Yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının değerlendirilmesi de Özel Daire bozma kararında açıkça belirtildiği gibi, ödeme tarihindeki (ibraname tarihi) veriler nazara alınarak yapılmalıdır. Yukarıdaki açıklamalar da dikkate alınarak yapılacak hesaplama sonucu bulunacak tutar ile ödeme miktarının karşılaştırılması, ödemenin yeterli bulunması durumunda da ibra nedeni ile davanın reddine karar verilmesi, ibranamenin 2918 sayılı KTK’nın 111. maddesi uyarınca yetersiz olduğunun, borcu sona erdirmeyip makbuz hükmünde olduğunun anlaşılması durumunda ise bakiye tazminatın tutarının karar tarihine yakın bir tarihteki verilere göre saptanması, zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince davalı tarafından yapılan ödemeye hesaplama yapıldığı tarihe kadar geçen süre için yasal faiz uygulanarak, hesaplanan tutardan mahsup edilmesi gerekmektedir. Yerel mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporunda davalı sigorta şirketince yapılan ödemenin yetersiz olup olmadığının denetime ve hüküm kurmaya olanak sağlayacak şekilde belirlenmesi amacıyla ilk önce ödeme tarihindeki verilere göre bir hesaplama yapılması gerekirken, bu şekilde bir inceleme yapılmaksızın ödenen tutarın faizi ile mahsubu sonucunda bulunan tazminat miktarına hükmedilmiştir.
18. Hâl böyle olunca; Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu"nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu"nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Aynı Kanunun 440. maddesi uyarınca kararın tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 04.02.2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.