Taraflar arasında görülen davada;
Davacı, üzerinde 2 katlı ahşap ev bulunan 14 parsel sayılı taşınmazdaki 1/4 payını intifa hakkını uhdesinde bırakıp, çıplak mülkiyetini davalılara bağışladığını, davalıların taşınmaz üzerine betonarme ev yapmak istemeleri nedeniyle kendisini ikna ederek intifa hakkını kaldırttıklarını, ahşap evin yıkıldığını ancak yerine inşaat yapılmadığını, davalıların yükümlülüklerini yerine getirmediklerini ileri sürerek tapunun iptal ve tescilini istemiştir.
Davalı R. İ. kendisine bağışlanan taşınmazdaki payı iade etmek istediğini bildirmiş, diğer davalılar davanın reddini savunmuşlardır.
Mahkemece, Borçlar Kanununun 244. maddesinde öngörülen bağıştan rucu koşullarının gerçekleşmediği gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi . .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü.
-KARAR-
Dava, tapu iptal ve tescil isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriğinden, toplanan delillerden dava konusu 14 parsel sayılı taşınmazın (altında dükkan olan ahşap ev vasıflı) 1/4 payının davacı adına kayıtlı iken 28.6.1995 tarihinde çıplak mülkiyetini davalılara hibe ettiği, 9.8.2005 tarihinde ise üzerinde bulunan intifa hakkından feragat ettiği anlaşılmaktadır.
Davacı, çekişmeli taşınmazdaki payının çıplak mülkiyetini davalılara temlikinden sonra, davalıların taşınmaz üzerindeki ahşap evi yıkarak betonarme ev yapmaya karar verdiklerini, kendisinin ikna edilerek intifa hakkının kaldırıldığını ancak evi yıkmalarına rağmen yenisini yapmadıklarını, bu nedenle bağıştan rucu koşullarının gerçekleştiğini ileri sürerek eldeki davayı açmıştır.
Gerçekten de, anılan taşınmazda, davacının intifa hakkının terkininden sonra, üzerindeki ahşap evin yıkıldığı, yeni bir yapılanma olmadığı anlaşılmaktadır.
Bilindiği üzere; bağıştan dönme (rücu) bağışlayanın tek taraflı bağışlanana varması gerekli beyanıyla geriye yürürlü (makable şamil) olarak hukuki ilişkiye son veren yenilik doğurucu bir haktır. Bağışlanan bağışlayana veya yakınlarına karşı bir cürüm işlerse veya yasa gereği yapmakla zorunlu olduğu ödevlerini önemli surette aksatırsa yahut bağışlamayı sınırlayan ödevleri haklı bir sebep olmaksızın yerine getirmezse bağışlayan bağıştan dönme (rücu) sebebini öğrendiği tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde beyanda bulunmak veya dava açmak suretiyle bağıştan dönebilir.Bağıştan dönme (rücu) Borçlar Kanununun 244.maddesinde aynen (bağışlayan aşağıdaki hallerden biri vukuunda elden yaptığı bağışlamadan veya tenfiz ettiği taahüdünden rücu ile bağışlananın elinde hala ne kalmış ise onun iadesini dava edebilir:
l-Bağışlanan bağışlayana yahut yakınlarından birine karşı ağır bir cürüm irtikap ederse,
2-Bağışlanan bağışlayana veya ailesi için kanunen mükellef olduğu vazifelere karşı ehemmiyetli bir surette riayetsizlikte bulunmuş ise,
3-Bağışlanan bağışlamayı takyit eden mükellefiyeti haklı bir sebep olmaksızın icra etmesse) şeklinde hükme bağlanmıştır. Yasa koyucu söz konusu Borçlar Kanununun 244.maddesinin birinci ve ikinci fıkraları hükmüyle mirastan ıskat sebeplerini düzenleyen Medeni Kanunun 510.maddesi arasında paralellik sağlamış,bağıştan yararlanan kişiyi bağışlayanın devamlı baskısından kurtarmak istemiştir.Gerçekten basit olayların dönme (rücu) nedeni sayılması, yukarda değinilen mahzurun yanında açıklanan yasa maddelerinde izlenen amaca aykırı bir durum yaratacağı gibi hak ve adalet duygularınıda zedeler.Bu itibarla her iki madde hükümleri birlikte değerlendirilerek olayların kapsamları,nitelikleri özellikle vehamet derecelerinin gözönünde bulundurulması zorunludur.Hemen belirtmek gerekir ki; bağıştan dönme rücu kurulmuş olan bir sözleşmeye sonradan ortaya çıkan sebeplere göre sona erdiren yenilik doğurucu bir hak olduğundan bağışlanan ancak dönme (rücu) anında elinde kalan miktarı vermekle yükümlüdür.
Somut olaya gelince:; yukarıda açıklanan ilkeler gözetildiğinde bağıştan rucu koşullarının davacı yönünden gerçekleşmediği sabittir.
Ancak, davalılardan Raşit 20.4.2006 havale tarihli dilekçesi ile davayı kabul ettiğini beyan etmiş olduğundan HUMK"nun 92 ve 95. maddelerinde öngörüldüğü üzere, kabul kat"i bir hükmün hukuki neticelerini doğuracağından davalı Raşit"e temlik edilen pay yönünden davanın kabulü gerekeceği kuşkusuzdur.
Öte yandan, Borçlar Kanununun 244. maddesindeki bağıştan rucu koşulları yoksa da davadaki istek gözetildiğinde ve çoğun içinde az da vardır kuralı gereğince, intifa hakkının kaldırılma koşullarının yerine getirilmediği tarafların da kabulünde olup, bu husus dosya kapsamı ve tanık beyanlarıyla da sabittir.
Hal böyle olunca, davayı kabul eden davalı yönünden kabul beyanı gözetilerek davanın kabulüne, diğer davalılar bakımından da intifa hakkı yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı olduğu üzere karar verilmiş olması doğru değildir. Davacının temyiz itirazları yerindedir.Kabulüyle hükmün açıklanan nedenlerden ötürü HUMK."nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA,alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine,19.1.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.