Taraflar arasında görülen davada;
Davacı hazine, kayden maliki bulunduğu 458 parsel sayılı taşınmazın 3194 sayılı yasanın 18. ve 19. md.’leri gereğince imar uygulamasına tabi tutularak 1449 ve 326 ada 1 parsel olarak davalı Belediye adına tescil edildiğini, imar uygulamasının Adana 1. İdare Mahkemesinin 2001/983 Esas sayılı dosyası ile açılan dava sonucu iptal edildiğini ileri sürüp 326 ada 1 parselin tapusunun iptali ile önceki kadastral duruma dönülerek adına tescili isteğinde bulunmuştur.
Davalı, idare mahkemesinin iptal kararı doğrultusunda geriye dönüş işlemelerinin başlatıldığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, imar uygulamasının idare mahkemesi kararı ile iptal edildiği gerekçesiyle davanın kabulü ile eski 458 parsel ile ilgili olarak kadasral mülkiyet durumunun imar öncesi hale dönüştürülmesine karar verilmiştir.
Karar, taraf vekileri tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi .raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü.
-KARAR-
Dava, kadastral parselin ihyasına ilişkindir.
Hükmü temyiz eden davalı Belediye vekilinin karardan sonra usulünce tasdik edilen 24.11.2008 tarihli dilekçesi ile temyiz talebinden feragat ettiği görülmekle, davalının temyiz isteminin feragat nedeniyle reddine.Davacının temyiz itirazlarına gelince;
Dosya içeriği ve toplanan kanıtlardan davacı Hazinenin önceden maliki olduğu parselin imar uygulamasına tabi tutularak yeni parselin oluştuğu ve imar parselinin dayanağı olan idari işlemin idari yargı yerinde iptal edilerek, iptal kararının kesinleştiği, böylece imar parseli ile ilgili sicil kaydının illetten mücerret hale geldiği ve sicil kaydının yolsuz tescil durumuna düştüğü belirlenmek ve bu olgu mahkemece benimsenmek suretiyle Türk Medeni Yasasının 1025. maddesi hükmü gereğince davanın kabul edilmiş olması kural olarak doğrudur. Bu yönlere değinen davacının temyiz itirazlarının reddine.Diğer temyiz itirazlarına gelince;Bilindiği üzere, konusu para olan veya para ile değerlendirilebilen davalarda davanın sonucuna göre taraflar adına hükmedilecek vekalet ücretinin nispi olarak hesaplanması kuşkusuzdur. Taşınmazlarla ilgili davalarda vekalet ücretine esas olan değerin kural olarak mahkemece keşifte belirlenen ve buna göre eksik harcı tamamlanan değer olduğu, yokeğer keşfen değer belirlenmemiş veya belirlendiği halde , eksik harç ikmali yapılmamışsa dava dilekçesinde gösterilen ve harcı tahsil edilen değer alacağı tartışmasızdır.
Ancak özellikle gerek 492 Sayılı Harçlar Yasasının 13/j maddesine göre harçtan muaf olan Hazinenin, gerekse özel yasalarına göre yine yargı harcından muaf tutulan kuruluşların dava açılırken harç yatırmaları gerekmediği gibi bunun sonucu olarak mahkemece keşfen belirlenen değere göre de harç tamamlamalarından söz edilemez.Diğer yandan, karşı tarafa da yasadan kaynaklanmayan böyle bir sorumluluk yükleyerek davanın devamı sırasında harcı tamamlattırmak da mümkün değildir.Bu özel durum dikkate alındığında vekalet ücretinin hesabına esas alınacak dava değerinin mahkemece keşfen belirlenen değer olduğunun kabulü gerekir.Kaldı ki dava konusu taşınmazın değerinin saptanması mahkemenin kendiliğinden gözeteceği bir husustur.Öyle ise davacısının harçtan muaf olduğu davalarda yapılacak iş,dava dilekçesindeki değerden az veya çok olsun mahkemece resen belirlenen gerçek değer üzerinden dava sonucuna göre vekalet ücretine hükmetmektir. Somut olaya gelince; dava kabul edildiğine göre, harçtan muaf olmayan Belediyenin nispi harçtan sorumlu tutulmaması, davacı Hazine yararına keşfen belirlenecek değer üzerinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi hükümleri uyarınca nispi avukatlık ücretinin takdir ve tayin edilmesi gerekirken keşfen dava değerinin belirlenmemiş olması ve ayrıca nispi harcın belirlenecek değer üzerinden tayin edilmemiş olması da doğru değildir.
O halde davacının bu yönlere değinen temyiz itirazları yerindedir kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 15.01.2009 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.