Esas No: 2016/1029
Karar No: 2020/65
Karar Tarihi: 04.02.2020
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2016/1029 Esas 2020/65 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ :İş Mahkemesi
1. Taraflar arasındaki “işçilik alacakları” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Uşak 1. İş Mahkemesince verilen karar verilmesine yer olmadığına ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 22. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü.
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili 05.06.2012 havale tarihli dava dilekçesinde; müvekkilinin davalı iş yerinde 20.02.2006-20.10.2006 ve 08.02.2007-31.10.2010 tarihleri arasında çalıştığını, iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiğini, yol ve yemek yardımından faydalandığını ayrıca müvekkiline yılda en az iki defa 200,00TL prim ödendiğini ileri sürerek kıdem tazminatı ile yıllık izin, fazla çalışma, hafta tatili ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarının davalıdan tahsilini talep etmiştir.
Davalı Cevabı:
5. Davalı vekili 26.07.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; davacının iş sözleşmesini haklı neden olmaksızın feshettiğini, tüm çalışmalarının karşılığı bordrolara yansıtılarak ödendiğinden alacağının bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı:
6. Uşak İş Mahkemesinin 13.03.2013 tarihli ve 2012/339 E., 2013/316 K. sayılı kararı ile; davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiği, 42 günlük yıllık izin ücret alacağının bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulüne karar verilmiştir.
7. Uşak İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 17.11.2014 tarihli ve 2014/25949 E., 2014/31903 K. sayılı kararı ile; "davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile davacı çalışma süresini, en son ödenen ücreti, alması gerektiğini iddia ettiği aylık ücret miktarını, kıdemine göre hak kazandığı yıllık izin süresini ve kaç gün ücretli izin kullandığını, tazminat hesaplamasına esas alınacak aylık ücrete ek para veya parayla ölçülebilen sosyal menfaatleri belirleyebilecek durumda olduğundan kıdem tazminatı ile yıllık izin ücreti alacağının belirlenebilir alacaklar olduğu ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyecekleri, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerekirken, yazılı şekilde esasa girilerek karar verilmesinin hatalı olduğu gerekçesiyle" karar bozulmuştur.
9. Uşak 1. İş Mahkemesinin 11.02.2015 tarihli ve 2014/632 E., 2015/34 K. sayılı kararı ile; davacıya ait Sosyal Güvenlik Kurumu kayıtları, davalı işverene ait iş yeri kayıtları, banka kayıtları, tanık anlatımları, bilirkişi raporu ve özellikle davacı vekilinin son duruşmadaki beyanları doğrultusunda, dosya temyiz incelemesi aşamasındayken davaya konu alacakların ödendiğinin ve davanın konusuz kaldığının anlaşıldığı gerekçesiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
10. Uşak 1. İş Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
11. Yargıtay 22. Hukuk Dairesinin 26.05.2015 tarihli ve 2015/14687 E., 2015/18492 K. sayılı kararı ile; “…Somut olayda, Dairemizce bozulan karar üzerine mahkemece bozma ilamına uyulup uyulmadığı yönünde bir karar verilmeden, davacı vekilinin alacakların dosya Yargıtay aşamasında iken tahsil edildiği ve davanın konusuz kaldığını beyan etmesi üzerine davanın konusuz kalması sebebiyle karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır. Mahkemece, bozma doğrultusunda kıdem tazminatı ve izin alacakları yönünden davanın usulden reddi gerekirken, bozma konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden sonuca gidilmesi hatalı olmuştur. Kaldı ki, icra takibi tehdidi altında kalan yükümlünün, hükmün kesinleşmesinden önce, mahkemece hükmedilen miktarı ödemiş olması, aksi taraflarca açıkça kararlaştırılmadığı sürece, dava konusu uyuşmazlığı sona erdirmez. Mahkemece bu yön nazara alınarak, öncelikle ödemenin yapılıp yapılmadığı, yapılmışsa kesinleşmemiş mahkeme kararı uyarınca mı yapıldığı araştırılmalı ve neticeye göre kıdem tazminatı ve izin alacakları dışındaki alacakların konusuz kalıp kalmadığı değerlendirilmelidir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
12. Uşak 1. İş Mahkemesinin 18.11.2015 tarihli ve 2015/300 E., 2015/414 K. sayılı kararı ile; işverence tutulan kayıtlardan işçilerin yeterince bilgilendirilmemesi veya bu kayıtların her zaman doğruyu yansıtmaması karşısında davacının kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağı taleplerine ilişkin miktarları belirlemesinin mümkün olmadığı, davacının iş sözleşmesini haklı nedenle feshettiği, 42 günlük yıllık izin ücret alacağının bulunduğu, davacı işçinin kıdem tazminatı, yıllık izin ücreti, fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacaklarına hak kazandığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
13. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
14. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda;
1-Dava konusu kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının belirsiz alacak olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre davacının belirsiz alacak davası olarak eldeki davayı açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığı,
2-Fazla çalışma ücreti, hafta tatili ücreti ile ulusal bayram ve genel tatil ücreti alacakları bakımından ise ödemenin yapılıp yapılmadığı, ödeme yapılmışsa mahkeme kararı uyarınca mı yapıldığının araştırılmasının gerekip gerekmediği ve burada varılacak sonuca göre bu alacakların konusuz kalıp kalmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
15. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında öncelikle; mahkemenin ilk kararında davanın kabulüne karar verildiği; Özel Dairece ilk bozma kararı ile, davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının belirlenebilir alacak olduğu ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerektiği ifade edilerek mahkeme kararının bozulduğu; bozma sonrası verilen ikinci kararda ise, Yargıtay bozma kararının usul ve yasaya uygun olduğundan uyulduğunu belirterek davaya konu alacakların ödendiği gerekçesiyle dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği; bu karar üzerine Özel Daire tarafından, mahkemece kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağı bakımından davanın usulden reddi gerekirken bozma kararı konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden sonuca gidilmesinin hatalı olduğu, diğer talep edilen alacaklar bakımından ise ödemenin yapılıp yapılmadığı, ödeme yapılmışsa mahkeme kararı uyarınca mı yapıldığı araştırılarak davanın konusuz kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle ikinci bozma kararı verildiği; Özel Dairenin ikinci bozma kararı sonrası, direnme adı altında verilen kararda ise mahkemenin ilk kararı aynen uygulanmak suretiyle davanın kabulüne karar verildiği dikkate alındığında usulüne uygun bir direnme kararının bulunup bulunmadığı hususu ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
16. Bilindiği üzere 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK)’nun 297. maddesi bir mahkeme hükmünün kapsamının ne şekilde olması gerektiğini açıklamıştır. Bu kapsamda, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun “Hükmün Kapsamı” başlıklı 297. maddesinde:
“(1) Hüküm "Türk Milleti Adına" verilir ve bu ibareden sonra aşağıdaki hususları kapsar:
a)Hükmü veren mahkeme ile hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin ad ve soyadları ile sicil numaraları, mahkeme çeşitli sıfatlarla görev yapıyorsa hükmün hangi sıfatla verildiğini.
b)Tarafların ve davaya katılanların kimlikleri ile Türkiye Cumhuriyeti kimlik numarası, varsa kanuni temsilci ve vekillerinin ad ve soyadları ile adreslerini
c)Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri ç)Hüküm sonucu, yargılama giderleri ile taraflardan alınan avansın harcanmayan kısmının iadesi, varsa kanun yolları ve süresini
d)Hükmün verildiği tarih ve hâkim veya hâkimlerin ve zabıt kâtibinin imzalarını
e)Gerekçeli kararın yazıldığı tarihi
(2)Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenleme mevcuttur.
17. Buna göre bir mahkeme hükmünde, tarafların iddia ve savunmalarının özetinin, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususların, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delillerin, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesinin, sabit görülen vakıalarla, bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebeplerin birer birer, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde hükümde gösterilmesi gereklidir.
18. Bu kısım, hükmün gerekçe bölümüdür. Gerekçe, hâkimin (mahkemenin) tespit etmiş olduğu maddi vakıalar ile hüküm fıkrası arasında bir köprü görevi görür. Gerekçe bölümünde hükmün dayandığı hukuki esaslar açıklanır. Hâkim, tarafların kendisine sundukları maddi vakıaların hukuki niteliğini (hukuk sebepleri) kendiliğinden (resen) araştırıp bularak hükmünü dayandırdığı hukuk kurallarını ve bunun nedenlerini gerekçede açıklar.
19. Hâkim, gerekçe sayesinde verdiği hükmün doğru olup olmadığını, yani kendini denetler. Üst mahkeme de, bir hükmün hukuka uygun olup olmadığını ancak gerekçe sayesinde denetleyebilir. Taraflar da ancak gerekçe sayesinde haklı olup olmadıklarını daha iyi anlayabilirler. Bir hüküm, ne kadar haklı olursa olsun, gerekçesiz ise tarafları doyurmaz (Kuru, B./ Arslan, R./ Yılmaz, E. ; Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, 22. Baskı, Ankara 2011, s. 472).
20. Anayasa’nın 141. maddesi gereğince bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olması gereklidir. Gerekçenin önemi anayasal olarak hükme bağlanmakla gösterilmiş olup, gerekçe ve hüküm birbirine sıkı sıkıya bağlıdır.
21. Yasanın aradığı anlamda oluşturulacak kararların hüküm fıkralarının açık, anlaşılır, çelişkisiz, uygulanabilir olmasının gerekliliği kadar; kararın gerekçesinin de sonucu ile tam bir uyum içinde o davaya konu maddi olguların mahkemece nasıl nitelendirildiğini, kurulan hükmün hangi nedenlere ve hukuksal düzenlemelere dayandırıldığını ortaya koyacak; kısaca maddi olgular ile hüküm arasındaki mantıksal bağlantıyı gösterecek nitelikte olması gerekir.
22. Zira tarafların o dava yönünden, hukuk düzenince hangi nedenle haklı veya haksız görüldüklerini anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için ortada, usulüne uygun şekilde oluşturulmuş; hükmün hangi nedenle o içerik ve kapsamda verildiğini ayrıntılarıyla gösteren, ifadeleri özenle seçilmiş ve kuşkuya yer vermeyecek açıklıktaki bir gerekçe bölümünün ve buna uyumlu hüküm fıkralarının bulunması zorunludur.
23. Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2019 tarihli ve 2017/12-728 E., 2019/288 K., 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararlarında da bu hususlar benimsenmiştir.
24. Nitekim 07.06.1976 tarihli ve 1976/3-4 E., 1976/3 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararının gerekçesinde yer alan “Gerekçenin ilgili bilgi ve belgelerin isabetle takdir edildiğini gösterir biçimde geçerli ve yasal olması aranmalıdır. Gerekçenin bu niteliği yasa koyucunun amacına uygun olduğu gibi, kararı aydınlatmak, keyfiliği önlemek ve tarafları tatmin etmek niteliği de tartışma götürmez bir gerçektir.” şeklindeki açıklama ile de aynı ilkeye vurgu yapılmıştır.
25. Bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılması gerektiğini öngören Anayasa’nın 141. maddesinin üçüncü fıkrası ve ona koşut bir düzenleme içeren 6100 sayılı HMK’nın 297. maddesi işte bu amacı gerçekleştirmeye yöneliktir.
26. Öte yandan, mahkeme kararlarının taraflar, bazen de ilgili olabilecekleri başka hukuki ihtilaflar yönünden etkili ve bağlayıcı kabul edilebilmeleri, başka bir dava yönünden kesin hüküm, kesin veya güçlü delil oluşturup oluşturamayacağı gibi hukuksal değerlendirmeler de bu kararların yukarıda açıklanan nitelikte bir gerekçeyi içermesiyle mümkündür.
27. Mahkemelerin direnme kararları da bir davayı sona erdiren (nihai) temyizi mümkün son kararlardan olup; mahkemece bozmaya uyulması yönünde oluşturulan karar ise, bozma lehine olan taraf yararına usulü kazanılmış hakkın gerçekleşmesine neden olmaktadır.
28. Bu nedenle, bir davanın taraflarının o dava yönünden, mahkemece hangi nedenle haklı veya haksız bulunduklarını anlayıp değerlendirebilmeleri ve Yargıtay’ın hukuka uygunluk denetimini yapabilmesi için, ortada usulüne uygun şekilde oluşturulmuş kuşkuya yer vermeyecek bir açıklık taşıyan direnme ya da uyma kararının bulunması zorunludur.
29. 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun, bozma sonrası mahkemece yapılacak işlemleri düzenleyen 429/2. maddesinde, “…Mahkeme, temyiz edenden 434 ncü madde uyarınca peşin alınmış olan gideri kullanmak suretiyle, kendiliğinden tarafları duruşmaya davet edip dinledikten sonra, Yargıtay’ın bozma kararına uyulup uyulmayacağına karar verir.” hükmü öngörülmüştür.
30. Bu açık hüküm karşısında, mahkemece tarafların beyanlarının alınmasından sonra yapılacak iş; açıkça bozma nedenlerine uyulması ya da eski kararda direnilmesine dair ara kararı oluşturmak olmalıdır. Bunun yanında mahkeme, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesindeki yetkisini kullanırken, bozma nedenlerinden her birine, ne sebeple uyduğunu ya da uymadığını gerekçesiyle ortaya koymakla ödevlidir.
31. Zira direnme kararlarının hukuksal niteliklerinin doğal sonucu ve gereği olarak, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun yapacağı inceleme ve değerlendirme, bozma üzerine mahkemelerce verilmiş direnme kararlarına münhasır olduğundan inceleme sırasında gözeteceği temel unsurlardan birini bozmaya karşı tarafların beyanlarının tespiti ile uyulup uyulmama konusunda verilen ara kararları ile sonuçta hüküm fıkrasını içeren kısa ve gerekçeli kararların birbiriyle tam uyumu ve buna bağlı olarak kararın ortaya konulan sonucuna uygun gerekçesi oluşturmaktadır. Bunlardan birisinde ortaya çıkacak farklılık ya da aksama çelişki doğuracaktır ki, bunun açıkça usul ve yasaya aykırılık teşkil edeceği kuşkusuzdur.
32. Başka bir ifadeyle, mahkemece düzenlenecek kısa ve gerekçeli kararlara ilişkin hüküm fıkralarında Özel Daire bozma kararına hangi açılardan uyulup hangi açılardan uyulmadığının hüküm fıkrasını oluşturacak kalemler yönünden tek tek ve anlaşılır biçimde kaleme alınması, kararın gerekçe bölümünde bunların nedenlerinin ne olduğu, bozmanın niçin yerinde bulunmadığı ve dolayısıyla mahkemenin bozulan önceki kararının hangi yönleriyle hukuka uygun olduğunun açıklanması kararın yargısal denetimi açısından aranan ön koşuldur.
33. Direnme kararları yapıları gereği Kanunun hukuka uygunluk denetimi yapmakla görevli kıldığı bir Yargıtay Dairesinin bu denetimi sonucunda hukuka aykırı bularak, gerekçesini açıklamak suretiyle bozduğu yerel mahkeme kararının aslında hukuka uygun bulunduğuna, dolayısıyla bozmanın yerinde olmadığına ilişkin iddiaları içerdiklerinden o iddiayı yasal ve mantıksal gerekçeleriyle birlikte ortaya koymak zorundadırlar (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararı).
34. Anılan husus kamu düzeni ile ilgili olup, gözetilmesi yasa ile hâkime yükletilmiş bir ödevdir. Aksine düşünce ve uygulama gerek yargı erki ile hâkimin gerek mahkeme kararlarının her türlü düşünceden uzak, saygın ve güvenilir olması ilkesi ile de bağdaşmaz.
35. Ayrıca Yargıtay’ca bozulan yerel mahkeme kararı ortadan kalkar ve hukuki geçerliliğini yitirir. Bozulan karar sonraki kararın eki niteliğinde olmadığından bu karara atıf yapılarak hüküm kurulması isabetsiz olduğu gibi, bozulan karardaki gerekçeye atıf yapılması da yasal dayanaktan yoksundur (Hukuk Genel Kurulunun 22.06.2011 tarihli ve 2011/11-344 E., 2011/436 K. ile 29.02.2012 tarihli ve 2011/9-754 E., 2012/102 K. sayılı kararları).
36. Tarafların tüm delilleri toplanıp tetkik edildikten son sözleri dinlenip duruşmanın bittiği bildirildikten sonra hâkimin, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 298. maddesi uyarınca kararlarını gerekçesi ile birlikte (tam olarak) yazması ve hüküm sonucunu HMK’nın 297/2. maddesinde öngörülen biçimde tefhim etmesi asıldır. Mahkemece yargılama sonunda verilen bu kısa karar, bir davayı sona erdiren temyizi mümkün olan (nihai) son kararlardandır. Bu kararla mahkeme davadan elini çeker ve davayı sona erdirmiş olur.
37. Bu aşamadan sonra yapılması zorunlu iş, gerekçeli kararı kısa karar doğrultusunda ve yasal gerekçeleriyle birlikte mahkemenin yazmasından ibarettir. Artık bu karardan dönme (rücu) olanaklı olmadığı gibi, kararın asli unsurlarından olan gerekçenin de hüküm fıkrasına uygun biçimde yer alması gerekir (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulunun 10.4.1992 tarihli ve 1991/7 E., 1992/4 K. sayılı kararı).
38. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, mahkemenin ilk kararında davanın kabulüne karar verildiği; Özel Dairece ilk bozma kararı ile, davalının sair temyiz itirazlarının reddi ile kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağının belirlenebilir alacak olduğu ve belirsiz alacak davasına konu edilemeyeceği, hukuki yarar yokluğundan davanın usulden reddi gerektiği ifade edilerek mahkeme kararının bozulduğu; bozma sonrası yapılan davalı vekilinin katılmadığı 11.02.2015 tarihli celsede, davacı vekili davanın konusuz kaldığını beyan ettiği, mahkemece Özel Daire bozma kararına uyulup uyulmaması yönünde herhangi bir karar verilmediği ancak gerekçeli kararda bozma kararına uyulduğunu belirterek davaya konu alacakların ödendiği gerekçesiyle dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği; bu karar üzerine Özel Daire tarafından, mahkemece kıdem tazminatı ve yıllık izin ücreti alacağı bakımından davanın usulden reddi gerekirken bozma kararı konusunda olumlu ya da olumsuz bir karar verilmeden sonuca gidilmesinin hatalı olduğu, diğer talep edilen alacaklar bakımından ise ödemenin yapılıp yapılmadığı, ödeme yapılmışsa mahkeme kararı uyarınca mı yapıldığı araştırılarak davanın konusuz kalıp kalmadığının değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle ikinci bozma kararı verildiği; Özel Dairenin ikinci bozma kararı sonrası ise mahkemenin ilk kararı aynen uygulamak suretiyle davanın kabulüne karar verildiği anlaşılmıştır.
39. Belirtmek gerekir ki, mahkemece verilen ilk karar, Özel Daire tarafından bozulması ile birlikte 6100 sayılı Kanun’un 297. maddesi gereğince ortadan kaldırılmıştır.
40. Diğer taraftan, davanın kabulüne dair verilen ilk kararın, Özel Dairece bozulmasından sonra mahkeme tarafından kısa kararda bozma kararına uyulup uyulmamasına ilişkin bir karar verilmeden, gerekçeli kararda Özel Daire bozma kararına uyulduğundan bahsedilmesi isabetsizdir.
41. Bununla birlikte, verilen ilk karar, Özel Dairece bozulmasından sonra mahkeme tarafından bozma kararına uyma kararı verilmeden, karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi ve bu kararın da bozulması sonrasında ortadan kaldırılmış olan ilk karara dönerek karar verilmesi hatalı görülmüştür.
42. Açıklanan nedenlerle mahkeme kararı bu hâliyle yukarıda açıklanan ilkelere uygun olmayıp, ortada usulünce oluşturulmuş bir direnme kararı bulunmamaktadır.
43. Hâl böyle olunca, mahkemece 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 297 ve 298. maddeleri gözetilmeksizin, yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı görüldüğünden sair temyiz itirazları incelenmeksizin direnme kararının usule ilişkin nedenle bozulması gerekmiştir.
V. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının usulden BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine, bozma nedenine göre sair temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına,
Karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 04.02.2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.