Esas No: 2015/396
Karar No: 2018/323
Yargıtay Ceza Genel Kurulu 2015/396 Esas 2018/323 Karar Sayılı İlamı
"İçtihat Metni"
Kararı veren
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :Ağır Ceza
Günü : 08.10.2012
Sayısı : 370-226
Tasarlayarak öldürme suçuna azmettirmeden sanık ..."ün lehe olan 5237 sayılı TCK"nun 82/1-a, 62, 53/1 ve 63. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve mahsuba ilişkin İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2012 gün ve 370-226 sayılı resen temyize tabi hükmün, sanık müdafisi tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 17.09.2014 gün ve 3221-3955 sayı ile TCK"nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 16.03.2015 gün ve 74658 sayı ile;
"...Mahkeme kararının gerekçesinde; sanık ..."in kendisine karşı husumet duyan hemşehrisi olan, memleketi Çarşamba"da yaşanan olaylardan dolayı kendisini suçlayan, etrafına kendisi ile hesaplaşacağını söyleyen, bu amaçla da İstanbul"a geldiğini öğrendiği maktul Kuvvet"in, kendisi için tehlike yaratması karşısında, daha önce davranıp bu tehlikeyi bertaraf etme amacı ile harekete geçtiği, bu maksatla daha önceden tanıdığı, .... ve .... lakaplı açık kimliği tespit edilemeyen kişi ve onlara yardımcı olması, şoförlük yapması için de .... ile anlaştığı; maktulle ortak tanıdığı, maktulün tedbirsiz davranması nedeniyle maktulden kendisine bilgi taşıyan kişilerden, başka bir kimlik ile kaldığı yeri öğrendiği ve ...."un şoförlüğünde eylemi gerçekleştirmek için azmettirerek gönderdiği, ilk gidişlerinde bulamamaları üzerine ısrarla orada olduğunu söyleyip tekrar gönderdiği, eylemin gerçekleşmesinden sonra onlar ile buluştuğu ve silahları denize attıkları tasarlayarak öldürmeye azmettirmek suçundan cezalandırılmasına karar verildiği belirtilmiş ise de; öldürülen ile sanık ... arasında husumet bulunduğu konusunda somut olay ve belgelerin dosya içinde bulunmadığı, ölenin eşi şikâyetçi.... ölen eşi ile ... arasında bir husumet bulunmadığını söylemiştir.
Kararda; sanıklar ...., G....p ve .... hakkındaki en önemli delil sanık ...."un ve ...."nin birlikte imza altına aldıkları 26.03.1998 tarihli yer gösterme tutanağı olarak el yazısı ile zapta geçen beyanları ve 28.03.1998 tarihli savunmalarıdır. Beyan alınırken müdafi yoktur. Ancak alındığı tarihteki usul kanununun hükümlerine uygundur. ...."in fotoğrafı ...."a teşhis ettirilmiştir. Burada .... açıkça kendisini .... vasıtası ile bulan G....p"in iş yerine gittiğini, daha sonra G....p"in ikinci kez çağırması ile o gün ilk defa gördüğü .... ve diğer şahsı aldığını, eylemi gerçekleştirecekleri yere götürdüğünü, buraya yaklaşıncaya kadar ...."in kendisini takip ettiğini, eylemi başlangıçta tam olarak bilmediğini, .... ve diğer şahsın silahlı olduklarını ve eylemden sonra G....p ile buluştuklarını ve silahları denize attıklarını söylediği belirtilmiş ise de, .... .... 28.03.1998 tarihli sanık sıfatı ile alınan ve öldürme olayının nasıl gerçekleştirildiğine ilişkin savunması, aynı tarihli yer gösterme tutanağı, 29.03.1998 tarihli olay yakalama tespit ve zaptetme tutanağında yakalanan .... ...."nın oto hırsızlığı kapkaç suretiyle hırsızlık, cinayet olaylarını gerçekleştirdiği, 28.09.1996 tarihinde ...."nun öldürülmesi, ...."ın yaralanması olayını da gerçekleştirdiği belirtilmiş, gerekçede de beyan alınırken müdafi yoktur ancak alındığı tarihteki usul kanununun hükümlerine uygundur, açıklaması yerinde değildir. 18.11.1992 tarih 3842 sayılı Yasanın 12. maddesi ile CMK"nun 135. maddesinde yapılan değişikliğe göre "Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada hâkim tarafından sorguya çekilmede, müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği bildirilir" hükmü yürürlükte bulunduğu hâlde sanığa yasal hakları hatırlatılmadığı, müdafi atanmadığı hâlde savunmasının alındığı ve yer gösterme tutanağı düzenlendiği görülmüştür. CMUK"nun 135/a maddesinde de yasak sorgu yöntemleriyle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez hükmü karşısında polisler tarafından usulüne uygun hakları hatırlatılmadan alınan Cumhuriyet savcılığı ve mahkemede ifadesinin doğru olmadığını, savunmasında belirtilenleri kendisinin açıklamadığını, yazılarak kendisine imzalatıldığını söylemesi karşısında yasal delil olmayan, esas alınmaması gereken, sanık ... ile bağlantı kurulan gerekçede de en önemli delil olarak gösterilerek buna göre hüküm kurulması ve bu beyana dayanılarak suça azmettirme bağlantısının kurulması yasaya aykırıdır.
Tanık .... "Ben maktulün birkaç kişi ile kan davası olduğunu duydum. Maktul bana kan davalılarından birinin Metro Turizmin sahibi ... olduğunu söyledi. Maktul 2-3 hafta benim yanımda kaldı. Ben ayrıldıktan birkaç dakika sonra tanımadığım ve kim olduğunu bilmediğim şahıslar gelerek maktulü öldürmüşler. Bu şahıslar iki kişi imiş. Ancak ben şahısların kim olduğunu görmedim. Olay yerinde yoktum. Olay yerinde yaşlı bir amca ve bir de yaralanan şahıs var imiş. Ancak ben bunların isimlerini bilmiyorum. Maktul bana öldürülen babası ve kardeşinin olayından Metro Turizm Otobüs İşletmeleri sahiplerinin sorumlu olduğunu, bu yüzden Çarşamba ilçesinde kalmasının sakıncalı olduğunu söyledi. Maktul benim evimde misafir oldu. İkinci gece Metro Turizm sahibi ... isimli şahıs ile telefonla görüştü. Bu konuşmadan duyduklarım ve maktulün bana anlattığına göre ... kendisine "Bizden bir adam öldü. Sizden de bir adam öldü. Artık oturup konuşalım" diye söylüyordu. Maktul de G....p"e ben seni çağırdım. Neden gelmedin, dedi. G....p de ona korktuğunu söyledi. Maktul daha sonra G....p"e, Ramazan ve Yunus isimli arkadaşlarının sırlarını verdiğini söyledi. Ancak G....p bunu kabul etmedi. G....p, hatırladığım kadarıyla maktule, maktulün kardeşini kendisinin öldürtmediğini söyledi. Ben böyle bir şey yapsa idim arkasında dururdum. Kardeşini ben öldürtmedim, dedi. Israr ile barışalım dedi. Maktul ise kardeşinin öldürülmesi olayı ile ilgili G....p"i sorumlu tuttuğunu söyledi. Ancak maktul sürekli cep telefonundan aranıyordu. Kendisi de birilerini arıyordu. Ben maktulün kim tarafından vurulduğunu görmedim." demiştir.
Müşteki.... beyanında "Maktul benim eşim olup, 1996 yılında sanıklar tarafından öldürülmüştür. Daha önceden sanıklar ile gerek benim, gerekse maktul eşim arasında herhangi bir husumet, düşmanlık yahut da kavga yoktur. Eşimin kardeşi ve benim de kayınbiraderim olan .... daha önce bilmediğim, tanımadığım kişilerce öldürülmüştü. Fakat Savaş ile eşimi öldüren sanıklar arasında bilmediğim sebeplerden dolayı düşmanlıklar vardı. Ben, olay tarihinde Çarşamba"da kayınv....dem ile birlikte ev ararken İstanbul"da eşimin öldüğü haberini aldım. Ancak olayın nasıl ve niçin meydana geldiğini bilmiyorum. Eşimin ölümünden dolayı aşırı derecede mağdur oldum. Sanıklardan davacı ve şikâyetçiyim. Ben eşimi öldüren kişinin ... olduğundan şüpheleniyorum." demiştir.
Olayın oluşu ve dosyadaki deliller birlikte değerlendirildiğinde ...."nun kardeşi ...."nun ... tarafından öldürülmesine ilişkin Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 1997/197-175 sayılı kararında öldürme olayının tüp satışı nedeniyle çıkan tartışma ve küfürleşme sonucunda ... tarafından ...."nun ağır tahrik altında öldürme olayını gerçekleştirdiği, kararda sanık ..."ten söz edilmediği, bu olay nedeniyle husumet doğduğu konusunda beyan bulunmadığı, tanık ...., ...."nun kendisine hasımlarından birinin de ... olduğunu belirtmiş ise de; öldürmeyi gerektirecek husumetin nedenini belirtmediği, öldürülenin eşi.... sanıklardan şikâyetçi olduğunu söylemiş ancak daha önceden sanıkla gerek kendisi gerekse eşi arasında bir husumet yahut da kavganın bulunmadığını, eşinin kardeşi ...."nun tanımadığı kişilerce öldürüldüğünü belirttiği, sanık ... ile .... arasında husumeti gerektirecek somut olay ve delil gösterilmeden kendisi için tehlikeyi ortadan kaldırmak için öldürmeye azmettirdiğinin belirtildiği, öldürme olayının gerçekleştiği 28.09.1996 tarihinden .... ...."nın yakalandığı ve beyanının alındığı 28.03.1998 tarihine kadar ... hakkında bir işlem yapılmadığı, bu süre içinde olayı araştıran cinayet masası amiri Gürkan Ateşli tarafından ..."ün iş yerine bir-iki defa baskın yapılmış, Gürkan Ateşli öldürme olayı ile ... arasında bağlantı olduğuna ilişkin bir delil elde edemediğini, ölenle ... ve kendisinin aynı ilçeden olması nedeniyle duyumlar nedeniyle bağlantı kurduğunu söylediği, ... ile olay arasında tek bağlantının .... ...."nın hazırlıkta usulüne uygun alınmayan Cumhuriyet savcılığı ve mahkeme aşamalarında kabul etmediği, delil niteliği taşımayan beyanı olduğu, mahkeme tarafından bu beyanı esas alarak gerekçe kurmuş ise de yasal delil olmaması nedeniyle geçerliliği olmadığı, .... ...."un sanığın bir şirketinin ortağı olan Oral Tağtekin"in acentesi ve ikram şirketinin de ortağı olan sanık ..."ün amcasının oğlu olan .... Öztürk"ün kız kardeşi ile evli olduğu sonradan boşandığı Oray Tağtekin tarafından bu nedenle kendisine maddi yardımlar yapıldığını belirtmiş telefonların dinlenmesi ve teknik takip nedeniyle yapılan çalışmalarda .... .... ile ... arasında bir bağlantı kurulamamış, şirket çalışanlarının dinlenmesinde .... ...."a yapılan yardımların şirket ortağının akrabası olması nedeniyle yapıldığı açıklanmış bir bağ kurulamamasına rağmen delil olarak belirtilmiştir. Sanık .... .... imzasıyla Cumhurbaşkanlığına gönderilen mektupta öldürme olayının ..."ün t....matı ile yaptığını belirtmesi gerekçede belirtilmiş ise de, yapılan imza araştırmasında imzanın .... ...."a ait olmadığı belirlenmiştir. Sanık ... hakkında ...."nu öldürülmesi yönünde .... .... ile .... lakaplı açık kimliği tespit edilemeyen şahsı azmettirdiği, .... ...."nın yardımı ile Kuvvet"in öldürüldüğü gerekçesiyle mahkûmiyet kararı verilmiş ise de, sanık ... ile Kuvvet arasında öldürmeyi gerektiren husumet belirlenmeden, azmettirdiğine dair somut, inandırıcı deliller ortaya konulmadan varsayımlara dayanılarak eksik inceleme ve yetersiz gerekçeyle verilen mahkûmiyet kararının onanmasına karar verilmesinin yasaya uygun görülmediği" görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK"nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.04.2015 gün ve 1887-2139 sayı ile itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık .... hakkında taammüden öldürme suçuna yardımdan kurulan beraat, kasten yaralama suçuna yardımdan açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle verilen düşme; sanık .... hakkında taammüden öldürme suçundan kurulan beraat, kasten yaralama ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçlarından açılan kamu davalarının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle verilen düşme; sanık .... hakkında taammüden öldürme suçuna yardımdan kurulan beraat, kasten yaralama suçuna yardımdan açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle verilen düşme; sanık .... hakkında taammüden öldürme suçuna yardımdan kurulan beraat, kasten yaralama suçuna yardımdan açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle verilen düşme hükümleri temyiz edilmeksizin; sanık .... .... hakkında tasarlayarak öldürme, sanık .... .... hakkında tasarlayarak öldürme suçuna yardımdan kurulan mahkûmiyet hükümleri Özel Dairece TCK"nun 53. maddesi yönünden düzeltilerek onanmak suretiyle, sanık .... .... hakkında 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçundan açılan kamu davasının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararı Özel Dairece onanmak suretiyle kesinleşmiş; sanık ... hakkında kasten yaralama suçuna azmettirme, sanık .... .... hakkında kasten yaralama suçundan, sanık .... .... hakkında kasten yaralama suçuna yardımdan açılan kamu davalarının gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle verilen düşme hükümleri Özel Dairece bozulmuş olup itirazın kapsamına göre inceleme, sanık ... hakkında tasarlayarak öldürme suçuna azmettirmeden kurulan mahkûmiyet hükmü ile sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanık ... hakkında, tasarlayarak öldürme suçuna azmettirmeden, eksik inceleme, yetersiz gerekçe ve yasak delillere dayanılarak mahkûmiyet hükmü kurulup kurulmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından;
Maktul ...."nun 28.09.1996 tarihinde İstanbul ili, Beyoğlu ilçesi Çukurcuma Mahallesinde bulunan 3 numaralı binada, ateşli silahla vurularak öldürülmesi ile ilgili düzenlenen aynı tarihli tutanakta; olay yerine gidildiğinde, .... ile ...."ın ateşli silahla yaralanmış oldukları, yaralıların Taksim İlk Yardım Hastanesine kaldırıldıkları, olay yerinde 18 adet 9 mm çapında kovan ile 6 adet mermi çekirdeği bulunarak muhafaza altına alındığı bilgilerine yer verildiği,
Kaldırıldığı hastanede aynı gün hayatını kaybeden maktul hakkında düzenlenen 22.10.1996 tarihli otopsi raporunda; maktulün kanında alkol ve uyutucu, uyuşturucu maddeye rastlanılmadığı, baş, göğüs ve sırt bölgelerinden olmak üzere toplam 4 adet ateşli silah mermi çekirdeği ile yaralanan maktulün, kafatası ve kaburga kırıkları ile müterafik beyin kanaması, beyin doku harabiyeti ve iç organ delinmesiyle gelişen iç kanama sonucu öldüğü, başa isabet eden mermi çekirdeğinin uzak atış mesafesinden ateşlendiği tespitlerine yer verildiği,
Olay sırasında yaralanan .... hakkında düzenlenen 05.03.1997 tarihli raporda; şahsın göğüs ve kasık bölgelerine isabet eden mermi çekirdekleri ile 120 gün mutat iştig....ne engel teşkil edecek ancak yaşamsal tehlike geçirmeyecek şekilde yaralandığının belirtildiği,
28.09.1996 tarihli uzmanlık raporunda; olay yerinde bulunan 9 mm çapındaki 18 adet mermi kovanının 13+5 şeklinde 2 farklı tabancadan atılmış olduklarının tespit edildiği,
Aynı tarihli el koyma tutanağında; maktulden elde edilen 1 adet çalışır durumdaki Nokia marka cep telefonu, 1 adet Casio marka cep bilgisayarı ile 15.050.000 TL tutarındaki paraya el konulduğu bilgilerine yer verildiği,
30.09.1996 tarihli müzekkerede; maktule ait pijama ve tişörtün Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı emanetine alınmak üzere gönderildiğinin ifade edildiği,
Anlaşılmaktadır.
Maktulün eşi...., Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 08.04.1997 günlü dilekçesinde ve aynı tarihli ifadesinde; maktulün ve ailesinin sanık ..."ten başka düşmanlarının bulunmadığını, ... ve ailesinin daha önce maktulün kardeşi ...."nu öldürttüğünü, maktulü öldüren veya öldürtenin ..."ten başkası olamayacağını, yaşanan olayla ilgili olarak sorumlu olduğunu düşündüğü sanıktan şikâyetçi olduğunu,
28.01.2000 tarihinde Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinde; eşi olan maktulün sanıklar tarafından öldürüldüğünü, daha önceden sanıklarla eşi arasında herhangi bir husumet bulunmadığını, maktulün kardeşi ...."nun bu olaydan önce tanımadığı kişilerce öldürüldüğünü, Savaş ve maktulü öldüren sanıklar arasında mahiyetini bilmediği husumet bulunduğunu, maktulü öldüren kişi olarak ..."ten şüphelenmesine ilişkin elle çizilmiş telefon görüşmelerine ait tabloyu dosyaya ibraz ettiğini, çok mağdur duruma düştüğünü, sanıklardan şikâyetçi olduğunu,
Mağdur .... 29.09.1996 tarihinde kolluk tarafından tespit edilen ifadesinde; olayın meydana geldiği yerde ikamet ettiğini, maktulle oturduğu sırada iki kişinin içeri girip “Biz polisiz, kimliklerinizi kontrol edeceğiz” dedikten sonra silahlarını çıkararak ateş etiklerini, yaralandığını, sonrasını hatırlamadığını, sanıklardan şikâyetçi olmadığını,
Olaydan 16 yıl sonra t....mat yoluyla alınan ifadesinde; İstanbul"da bekâr evinde kaldığı sırada tuvalete gitmek için olayın meydana geldiği alt kata indiğini, yüzlerini göremediği şahısların açtıkları ateş sonucu yaralandığını, t....mat ekindeki .... ...."un fotoğrafları kendisine gösterildiğinde, fotoğraftaki şahsı tanımadığını,
Tanık ....olay günü tespit edilen ifadesinde; Beyoğlu ilçesi, Çukurcuma"da bulunan olayın meydana geldiği binanın Bekir Yıldız"a ait olduğunu, emekli olduktan sonra bina ile kendisinin ilgilendiğini, Bekir"in işlerini takip ettiğini, Bekir"in arkadaşı ...."in olay tarihinden üç gün önce kendisini “Hacı” olarak tanıtan maktulü kiracı olarak binaya getirdiğini, maktulün 3 gündür binada kaldığını, olay sabahı saat 09.45 sıralarında telefonun çaldığını, arayanın .... olduğunu, kapıda beklediğini söyleyip kapıyı açmasını istediğini, Bülent"e kapıyı açtığını, Bülent"in maktulün odasını girip kapıyı kapattığını, bu sırada açık kalan daire giriş kapısından tanımadığı orta boylu, biri şişman, diğeri zayıf iki erkek şahsın içeri girdiklerini, kiralık yer olup olmadığını sorduklarını, “Kiralık yer yok” diye cevap vermesinin ardından, etraftaki kapıları tek tek göstererek odalarda kimlerin kaldığını sorduklarını, kendisinin de gösterilen odalardan birinin tuvalet olduğunu, diğerinde kendisinin kaldığını söylediğini, gelen şahısların maktulün kapısı kapalı olan odasını göstererek “Burada kim kalıyor” diye sormaları üzerine, oranın ardiye olduğunu söylediğini, şahısların gittiklerini, gitmelerinin ardından maktul ve Bülent"in bulunduğu kapısı kapalı odaya girip iki kişinin gelip sorular sorduğunu Bülent ve maktule anlattığını, Bülent"in gelen kişilerin kendisini dışarıda bekleyen kardeşi ve arkadaşı olabileceklerini söylediğini, ancak binadan ayrılan Bülent"in kısa süre sonra geri gelerek gelenlerin başkaları olduğunu maktule söyleyip gittiğini, bu sırada üst katta kalan mağdur ...."ın maktulün odasına girip oturduğunu, maktulün oda kapısının açık kaldığını, kendisi salonda iken kiralık oda sormaya gelen iki şahsın tekrar daireye girdiklerini, bu şahıslara “Size kiralık yer olmadığını söyledim, neden tekrar geldiniz” diye sorduğunda şahıslardan zayıf olanın “Amca, daha uyanamadın mı, biz polisiz” diyerek silahını çıkardığını, ardından ikinci şahsın da silahını çektiğini, maktul ve mağdurun bulunduğu odanın kapısında durarak ateş etmeye başladıklarını, korkudan donup kaldığını, silah seslerinin kesilmesinden sonra bu iki şahsın kaçıp gittiklerini, şahısları önceden görmediğini ancak teşhis edebileceğini,
Olaydan 16 yıl sonra t....mat yoluyla alınan ifadesinde; önceki ifadesini tekrar ettiğini, maktulü öldüren silahlı şahısların ikinci gelişlerinde doğrudan maktulün odasına girerek ateş ettiklerini, bu şahısların asıl hedefinin maktul olduğunu, sanıkların mağdur Zülfü"ye o sırada maktulün yanında bulunup hareket ettiği için birer el ateş ettiklerini, olayın üzerinden uzun zaman geçtiği için ateş eden şahısları net hatırlayamadığını ancak mahkemeye yardımcı olmak istediğini, t....mat ekindeki .... ...."a ait fotoğrafın gösterilmesi üzerine, şahıslardan genç ve zayıf olanın kesinlikle fotoğraftaki kişi olmadığını, şahsın şişman ve yaşlıca olan şahsı biraz andırsa da kesin olarak şahıs "budur" diyemeyeceğini, olay üzerinden çok uzun zaman geçtiğini, yeterince hatırlayamadığını,
İfade etmişlerdir.
Tanık ...."ın, hakkında tasarlayarak öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen .... .... ile yüzleştirilmesi için kaldığı Ereğli Huzurevinden İstanbul"a getirilmesine ilişkin ara kararın kurulmasından iki gün sonra, 09.06.2012 tarihinde, 73 yaşında vefat ettiği anlaşılmıştır.
Tanık Bekir Yıldırım kollukta; olayın meydana geldiği yerin işlerini kendisi namına tanık ...."ın takip ettiğini, 1991 senesinden beri tanıdığı ...."in olaydan üç gün önce “Hacı” olarak bildiği maktulü getirerek kalacak yer talep ettiğini, kendisinin de kabul etmesi üzerine maktulün olayın meydana geldiği tarihe kadar burada kaldığını, olayda yaralanan Zülfü"nün ise akrabası olduğunu ve 5. katta kaldığını, olayı görmediğini,
Tanık .... kollukta; Şişli ilçesi, Osmanbey Mahallesinde tekstil işiyle uğraştığını, bir yıl kadar önce kardeşinin Samsun"da işlettiği barda maktulle tanıştığını, olay tarihinden on beş gün kadar önce iş için İstanbul dışında bulunduğu sırada, çalışanının kendisini telefonla arayarak arkadaşı Basri"nin yanında maktul olduğu hâlde iş yerine gelerek kendisini sorduklarını söylediğini, bir gün sonra ise Basri"nin kendisini telefonla arayıp maktulün Samsun ili, Çarşamba ilçesinde kan davasının bulunduğunu, birkaç gün İstanbul"da kalması gerektiğini, maktulün kendisinin yanında kalıp kalamayacağını sorduğunu, teklifi kabul ettiğini, İstanbul"a bir iki gün içinde döneceğini söylediğini, İstanbul"a döndüğü gün Basri"nin kendisini tekrar telefonla arayarak, maktule adresi verdiğini ve bir gün sonra kalmak için yanına geleceğini söylediğini, maktulün ertesi gün akşam saatlerinde yanında 45 yaşlarında bir erkek şahısla beraber geldiğini, o gece maktulle ortak bir arkadaşlarının evine eğlenmeye gittiklerini, burada maktulün öldürülen babasından ve hasım sahibi olmanın zorluğundan söz açıldığını, maktulün dört gece boyunca kendisiyle birlikte kaldığını, evde birlikte içki içtikleri bir gece, maktulün babasının öldürülmesi ve bir yıl önce kardeşinin öldürülmesi olayından Metro Turizm Otobüs İşletmesi sahiplerini sorumlu tuttuklarını, bu kişilerin kendisinin de öldürülmesi için peşine adam taktıklarını, bu yüzden Çarşamba ilçesinde kalmasının sakıncalı olduğunu kendisine ifade ettiğini, buna benzer sözleri arkadaşı Basri"den de önceden duyduğunu, gündüzleri maktulü kendi iş yerine götürdüğünü, geceleri ise evde birlikte kaldıklarını, bu süre içerisinde maktulün cep telefonu ile birçok kişiyi arayıp görüşme yaptığını, yine bu telefon vasıtasıyla kendisini arayan kişilerle sık sık konuştuğunu, yaptığı konuşmalarla ilgili olarak kendisine de açıklamalarda bulunduğunu, maktulün kendisine, geçmişte yanında çalışan ve çok yardımda bulunduğu Yunus ve Ramazan isimli kişilerin Metro Turizm sahiplerine kendisi ile ilgili bilgileri aktardıklarını, hasmı olan Metro Turizm sahiplerinin kendisini öldürenlere 100 milyar TL vereceklerini işittiğini, maktulü misafir ettiği ikinci gece, maktulün kendisini arayan ... ile telefonda görüştüğünü, duyduğuna ve maktulün kendisine aktardığına göre, G....p"in “Sizden de, bizden de bir adam öldü, artık oturup konuşalım” dediğini, maktulün “Seni çağırdım neden gelmedin” demesi üzerine ..."ün korktuğu için gelemediğini söylediğini, maktulün kendisinden G....p"e haber götüren Ramazan ve Yunus"tan bahsetmesi üzerine G....p"in bu iddiayı inkâr ettiğini, belli bir nezaket çerçevesinde geçen konuşmanın çok uzun sürdüğünü, tehdit içeren sözler sarf edilmediğini, maktulle birlikte kaldıkları üçüncü gecede de sanık ..."ün maktulü telefonla aradığını, G....p"in maktule, Çarşamba ilçesindeki Metro Turizm yazıhanesini maktulün kardeşi Savaş"a vermeyi düşündüğüne ilişkin sözler sarf ederken, maktulün G....p"e “Beni öldürmek için peşime adam takmışsınız” demesi üzerine, G....p"in bu durumu inkâr ettiğini, maktulün G....p ile görüşürken bir seferinde İzmir, diğerinde ise Gebze"de olduğunu söylediğini, G....p ile maktul arasında toplam iki telefon görüşmesine tanık olduğunu, maktulü evinde beş gün ve dört gece misafir ettiğini, hasım sahibi olan maktulün, gizlenmesi gerekirken çok sayıda kişiyle telefonla ve yüz yüze görüşmesi nedeniyle maktulü yanına gönderen Basri"yi durumdan haberdar ettiğini, daha sonra da maktulü tedbirsiz davrandığı için uyardığını, “Seni öldürecek kişiler beni de öldürür” dediğini, maktulün “Sana çok yük oldum” demesi üzerine, maktulü olaydan üç gün önce arkadaşı Bekir"e ait hana yerleştirdiğini, bu süre zarfında her iş çıkışı maktulü handa ziyaret ettiğini, maktulü kaldığı yeri kimseye söylememesi hususunda tekrar uyardığını, olay günü kendisini ziyarete gelen ağabeyi ve arkadaşı ile vakit geçirmeyi planladığını, ancak yine de sabahleyin maktulü görmeye gittiğini, binanın kapısı kapalı olduğu için yan binadaki bakkaldan telefon açtığını, telefona çıkan tanık Turhan"dan kapıyı açmasını istediğini, bu sırada saatin yaklaşık 9.30 olduğunu, kendisini tanıyan Turhan"ın kapıyı açtığını, maktule işleri olduğu için o gün kendisini görmeye tekrar gelemeyeceğini söylediğini, bu sırada yanlarına gelen tanık Turhan"ın binaya biri kilolu iki kişinin gelerek kiralık yer sorduklarını, yer olmadığını söyleyince gittiklerini söylediğini, önce bu kişilerin ağabeyi ve arkadaşı olabileceğini düşündüğünü ancak binadan çıkıp ağabeyi ve arkadaşı ile konuşunca onlar olmadığını anladığını, geri dönerek maktule durumu bildirdiğini ve dikkatli olmasını salık verdiğini, maktulün kendisine “Boş ver, Turhan"ın telaşıdır” dediğini, maktulle son görüşmesinin bu şekilde olduğunu, maktulün kim tarafından öldürüldüğünü bilmediğini, maktulün yerini kimseye bildirmediğini,
İfade etmişlerdir.
Olaydan yaklaşık 1 ay sonra Tekirdağ ili, Marmara Ereğlisi ilçesinde Ramazan Çalışkan ve Fahri Yılmaz isimli şahısların araç içerisinde silahla vurularak öldürüldükleri, basında öldürülen kişilerin maktul ...."nu öldürüp mağdur ...."ı yaralayan kişiler oldukları yönünde haberler çıkması üzerine, bu maktullerin fotoğrafları ile yine bu olayın sanıkları İsa Köse ve Hakkı İyibaş"ın fotoğraflarının tanık ...."a gösterildiği, tanığın, fotoğrafı gösterilen şahısların kesinlikle 28.09.1996 günü İstanbul ili, Çukurcuma Mahallesinde maktul ...."nu öldüren kişiler olmadığını net olarak ifade ettiği, buna ilişkin 21.11.1996 tarihli tutanağın düzenlendiği,
27.03.1997, 31.03.1997 ve 16.05.1997 tarihli tutanaklarda; sanık ..."ün savunmasının alınabilmesi için ikametine ve iş yerine gidildiğinde bulunamadığı bilgilerine yer verildiği,
Soruşturmada ilerleme sağlanamaması üzerine Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığınca kolluğa yazılan 04.03.1998 tarihli müzekkere ile; olayı gerçekleştiren ve kimlikleri tespit edilemeyen sanık veya sanıkların zamanaşımı tarihine kadar araştırılarak her üç ayda bir yapılan tahkikatla ilgili bilgi verilmesinin istendiği,
24.03.1998 tarihli tahkikat evrakı ve eklerinden; İstanbul ilinde çeşitli ilçelerde meydana gelen otomobil hırsızlığı ve gasp olaylarının aydınlatılması için yürütülen çalışmalar sırasında, suç mağdurlarının sanık .... ...."yı fotoğrafından teşhis etmeleri üzerine sanığın 23.03.1998 günü Beylikdüzü ilçesindeki evinde yakalandığı, sanık hakkında Cumhuriyet Başsavcılığınca dört gün ek gözaltı süresi verildiği,
26.03.1998 tarihli tutanak ve eklerinden; sanıklar .... .... ve ...."ın hırsızlık ve yağma suçlarıyla ilgili ifade verirken cinayet büro amirliğinin konusuna giren suçlarla ilgili de beyanda bulundukları gerekçesiyle her iki sanığın İstanbul Emniyet Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğine teslim edildiklerinin bildirildiği,
28.03.1998 tarihli ifade tutanağı başlıklı iki sayfadan oluşan belgenin ilk sayfasında, sanık .... ...."nın maktul ...."nun öldürülmesi, mağdur ...."ın yaralanması olayı ile ilgili olarak ifadesinin tespit edildiğine, sanığa 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 135/3. maddesinde düzenlenen “Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurma hakkının bulunduğuna”; 135/4. maddesinde “İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğuna” ve 135/5. maddesinde; “Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceğinin hatırlatdığı ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkânı verildiğine” ilişkin matbu ibarelerin bulunduğu, belge altında; ifadeyi alan komiser yardımcısı Uğur Alan, ifadeyi yazan polis memuru Aydın Sarıcı, ifade veren sanık .... ...."nın imzalarının yer aldığı ve tutanağın müştereken imzalandığı;
Anlaşılmaktadır.
Sanık .... ...."nın 28.03.1998 tarihinde saat 18.30"da başlanıp saat 19.30"da tamamlanan ve müdafi bulunmaksızın alınan ifadesinde; çeşitli suçlardan sabıkası bulunduğunu, hırsızlık suçundan cezaevine girdiğini, hâlen ticari taksi şoförlüğü yaptığını, maktul ...."nun öldürülmesi, mağdur ...."ın yaralanması olayından on gün kadar önce arkadaşı ...."ın, bir ağabeyine çalıntı otomobil lazım olduğunu söyleyerek bu işi yapıp yapamayacağını sorduğunu, kendisinin de “Bakarız” demesi üzerine ...."nin kendisini ..."ün yanına götürdüğünü, ..."ün kendisine çalıntı bir otomobil getirip getiremeyeceğini sorduğunu, “Getiririm” diye cevap verdiğini, ..."ün otomobili kendisi temin etmiş olacak ki, “Seni iki kişi ile bir yere göndereceğim, gidip gelebilir misin?” diye sorduğunu, kendisinin de “Giderim” diye cevap verdiğini, ...."nin bu sırada kendisini kastederek iyi şoför olduğunu ..."e söylediğini, G....p"in kendisini, ismini sonradan .... .... olduğunu öğrendiği “Minik” lakaplı ve açık kimliğini bilmediği “....” lakaplı kişilerle tanıştırdığını, kendisinin ayarladığı araçla bu kişilerle bir yere gidip geleceğini, bir hafta sonra gelmesi gerektiğini söylediğini, bir hafta sonra ..."ün yanına gittiğinde “İş tamam, yarın sabah erkenden burada ol. .... ve Minik burada olacaklar. İşi yarın yapacaksınız” dediğini, kendisinin bir tahsilat yapılacağını düşündüğünü, olay günü sabah saat 06.00 sıralarında Bağcılar"daki evinden çıkarak Esenler Otogarında bulunan Metro Turizm yazıhanesine gittiğini, ..., “Minik” olarak bildiği sanık .... .... ve “....” lakaplı kişinin de orada olduğunu, ..."ün bu iki kişi ile bir şeyler konuştuğunu, kendisinden de görse tanıyabileceği .... isimli kişiyi takip etmesini istediğini, ...."in beyaz renkli, Ford marka bir minibüse bindiğini, kendisinin kullandığı koyu renkli, Renault 19 marka bir otomobille, yanında Minik ve .... olduğu hâlde öndeki bu aracı takip ettiğini, Çukurcuma Mahallesi, Faikpaşa Caddesine gittiklerini, araca bindikleri esnada bellerinde silah olan Minik ve ...."ün aracın torpido gözüne de birer silah koyduklarını, önde gidip yol gösteren ...."in aracını park etmesi üzerine kendi kullandığı araçta bulunan Minik ve ...."ün torpido gözünde bulunan silahları da alarak araçtan indiklerini, Minik"in kendisinden 50 metre ileride beklemesini istediğini, bu sırada ...."in Minik ve ...."e bir şey gösterdiğini gördüğünü, 15 dakika kadar bekledikten sonra Minik ve ...."ün aracın yanına gelerek “Hadi gidelim” dediklerini, Eminönü"ne geldiklerinde Minik"in ..."ü cep telefonundan arayarak “Ağabey orada yok” dedikten sonra bir şeyler daha konuşup telefonu kapattığını ve “Oradaymış, tekrar aynı yere gideceğiz” dediğini, olay yerine ikinci kez geldiklerinde Minik ve ...."ün tekrar araçtan indiklerini, kendisinin de 29 numaralı binanın önüne aracı park ederek beklemeye başladığını, 15-20 dakika sonra Minik ve ...."ün koşarak aracın yanına geldiklerini, ...."ün sağ ön koltuğa Minik"in ise arka koltuğa oturduklarını, üzerlerindeki silahları gördüğünü, olay yerinden süratle ayrıldıklarını, ...."ün yolu tarif ettiğini, Minik"in cep telefonu ile ..."ü arayarak “Ağabey gözün aydın, iş tamam” dediğini, Merter"de bulunan .... önünde .... Münüklü adına kayıtlı olduğunu duyduğu koyu renkli, Renault 19 marka araçtan inerek ..."ün siyah renkli, Mercedes marka aracına Minik ve ...."le birlikte bindiğini, E5 kara yolunu takip ederek Küçükçekmece yönüne gittiklerini, Çekmece Köprüsü"ne geldiklerinde, Minik"in üzerinde bulunan iki silahı ..."e verdiğini, ...."de bulunan iki silahı ise Minik"in aldığını, G....p ve Minik"in araçtan inerek toplam dört silahı köprünün altında bulunan suya attıklarını, daha sonra hep beraber Esenler Otogarındaki Metro Turizm yazıhanesine gittiklerini, ..."ün kendisine 2.000 Alman Markı vererek “Sen gidebilirsin” dediğini, o günden sonra ..."ü bir daha görmediğini, olaydan on beş gün kadar sonra Minik lakaplı .... .... ile Esenler"de karşılaştığını, Büyükçekmece Mavisinan Mavi Deniz yalılarında ..."e ait altıncı villada .... .... ile birlikte bir gece kaldığını, olayın tahsilatla ilgili olduğunu düşündüğünü, bir ay kadar sonra kendisini ... ile tanıştıran ...."tan olayın cinayet olduğunu öğrendiğini, korktuğu için polise gidemediğini,
Hakkında verilen beraat ve düşme kararları temyiz edilmeksizin kesinleşen .... 28.03.1998 tarihinde müdafi bulunmaksızın alınan ifadesinde; maktul ve mağduru tanımadığını, ..."ü ise ağabeyi Ömer vasıtasıyla 1992 senesinden beri tanıdığını, olaydan on gün kadar önce G....p"in kendisine çalıntı bir arabaya ihtiyacı olduğunu ve birini bulup bulamayacağını sorduğunu, kendisinin de bu tür işlerle uğraşan bir arkadaşının olduğunu söylediğini ve iki yıldır tanıdığı ve hırsızlık yaptığını bildiği .... ...."ya durumu anlattığını, ...."un kabul etmesi üzerine, ...."u otogarda bulunan Metro Turizm yazıhanesine ..."ün yanına getirdiğini, G....p ile ...."un bir şeyler konuştuklarını, konuşma sırasında ilk kez gördüğü Minik ve .... lakaplı kişilerin de bulunduğunu, ..."ün bu kişileri “Yeğenlerim” diye tanıttığını, G....p"in önce ...."tan çalıntı araç temin edip edemeyeceğini, Minik ve ...."ü bir yere göndereceğini, şoförlük yapıp yapamayacağını sorduğunu, ...."un “Yaparım” demesi üzerine bir hafta sonra yazıhaneye gelerek kendisini görmesini istediğini, ...."un telefon numarasını alarak kendisini arayacağını söylediğini, ... ile maktul arasında husumet olduğunu bildiğini, değişik zamanlarda G....p"in çevresindekilere maktulü öldürteceğini söylediğini, kendisinin bu sözlerin söylendiğine şahit olduğunu, olayın nasıl gerçekleştiğini bilmediğini, olaydan sonra ..."ün maktulü Minik ve .... vasıtasıyla öldürttüğünü öğrendiğini, işe ...."un da karıştığını olaydan bir ay sonra öğrenip ...."a söylediğini, bu şahıslardan korktuğu için polise haber veremediğini,
.... .... 29.04.1998 tarihinde Cumhuriyet savcılığında; isnat edilen suçu işlemediğini, maktulün öldürülmesi ile ilgili olarak polise herhangi bir itirafta bulunmadığını, sadece polisin yazdığı ifadeyi imzaladığını, 13 gün boyunca kollukta kaldığını, maktulü öldüren
şahısları arabayla olay yerine götürmediğini, .... ise; ... ile maktulün arasının açık olduğunu Samsun"da herkesin bildiğini, ..."ü ve .... ...."yı olaydan bir yıl sonra tanıdığını, dolayısıyla ...."la 1996 yılında meydana gelen olay öncesinde tanışmadığını, kolluktaki ifadesini polisin yazıp kendisine imzalattığını,
.... .... ve .... aynı gün tutuklanmaları talebiyle çıkarıldıkları Sulh Ceza Mahkemesinde; atılı suçlamayı kabul etmediklerini, kolluktaki ifadelerinin okunup sorulması üzerine, bu ifadenin tamamen uydurma olduğunu, 13 gün kollukta kaldıklarını, kendilerine baskı ve işkence yapıldığını, baskı sonucu polis tarafından yazılan ifadeyi imzalamak zorunda kaldıklarını,
İfade etmişlerdir.
28.03.1998 günü saat 13.00"te tutulduğu bildirilen, Uğur Alan ve Aydın Sarıcı"nın imzaları bulunan tutanakta; yakalanan .... ...."nın şifahi sorgusunda olayın Minik lakaplı .... .... ve .... lakaplı şahıslar tarafından gerçekleştirildiğini söylemesi üzerine .... ...."un evine gidildiği, şahsın evde bulunamadığı, ancak eşi Birgül ...."tan sorulması üzerine 1964 yılı, Samsun ili, Çarşamba ilçesi doğumlu İsmet oğlu, .... .... olduğunu beyan ettiğinin tespit edildiği, saat 14.00"te tutulan tutanakta .... .... tarafından gösterilen .... ...."un evinden 9X13 santimetre boyutlarında bir adet fotoğrafın zapt edildiği, saat 15.00"te tutulan “Fotoğraf teşhis tutanağı” başlıklı tutanakta .... ...."un evinden zapt edilen fotoğraflar şahsa gösterildiğinde “Tamam sizlere anlattığım olayın faillerinden birisi Minik olarak bildiğim .... .... budur, demesi üzerine işbu fotoğraf teşhis tutanağı tarafımızca tanzimle birlikte imza altına alındı” ibaresinin yer aldığı, tutanağın altında komiser yardımcısı Uğur Alan, polis memuru ....ile fotoğrafı teşhis eden .... .... ile yine fotoğrafı teşhis eden sıfatıyla ...."ın imzalarının bulunduğu, saat 15.00"te tutulduğu belirtilen yer gösterme başlıklı tutanakta .... ...."nın kolluktaki ifadesinde beyan ettiği hususlara ilişkin aynı beyanlarda bulunduğu bilgilerine yer verildiği, saat 19.00"da tutulan tutanakta ise .... ...."a ait fotoğrafın olayın tanığı ...."a gösterilerek teşhis işlemi yaptırılmak amacıyla tanığın ikametine gidildiğinde, tanığın adreste bulunamadığının ifade edildiği,
Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesince; mevcut delil durumu gerekçe gösterilerek inceleme dışı sanıklar .... .... ve ...."ın tutuklanmalarına yer olmadığına, firari sanık ... ve .... ...."un ise gıyaben tutuklanmalarına karar verildiği, Cumhuriyet Başsavcılığının itirazı üzerine Beyoğlu 4. Asliye Ceza Mahkemesince “Sanıkların zora dayandığını beyan ettikleri mücerret ve hiçbir yan delille desteklenmeyen, ikrar niteliğinde de olmayan beyanlarından başka delil de olmadığı” gerekçesiyle inceleme dışı sanıklar .... .... ve ...."ın tutuklanmalarına yönelik itirazın reddine karar verildiği,
Beyoğlu 2. Sulh Ceza Mahkemesince 29.11.1999 tarihinde; “Tutuklanmayan sanıkların zora dayandığını belirttikleri mücerret ve hiçbir yan delille desteklenmeyen beyanlarından başka gıyabi tutuklu ... hakkında işlenen suça azmettirdiğine ilişkin yeterli delil saptanamadığından gıyabi tutuklama kararının geri alınmasına” karar verildiği,
Bu karara yönelik itiraz üzerine ... hakkında tekrar gıyabi tutuklama kararı verildiği, gıyabi tutuklama kararına yapılan itiraz üzerine Beyoğlu 4. Asliye Ceza Mahkemesince “... ile maktul arasında maktulün eşi tarafından öne sürülen husumetin, bu olaya ilişkin mahkeme kararının incelenmesi sonucu zan ve tahminden ibaret kaldığı gerekçesiyle, sanık ... hakkında çıkarılan gıyabi tevkif müzekkeresinin geri alınmasına” karar verildiği,
02.12.1999 tarihinde Minik lakaplı inceleme dışı sanık .... .... hakkında taammüden adam öldürme ve taammüden adam öldürme suçuna teşebbüsten, sanık ... hakkında bu suçlara azmettirmeden, inceleme dışı sanıklar .... .... ve .... hakkında ise bu suçlara yardımdan kamu davası açıldığı,
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı makamına, 07.04.2005 tarihli, .... .... ismi ve imzası ile gönderilen mektup içeriğinde; sanık ..."ün sahip olduğu ekonomik gücü kullanarak maktul ...."nun öldürülmesinin yanı sıra çok sayıda cinayetten sorumlu olduğu ve ...."nu, ..., S....h .... ve ...."nın t....matıyla .... lakaplı kişi ile birlikte kendisinin öldürdüğü yönünde ifadelerin yer aldığı,
Mektupta imza sahibi görünen .... ...."un 06.07.2011 günü, Ardahan ili, Posof ilçesi, Türkgözü Kara Hudut Kapısında, Mustafa Öztürk sahte kimliği ile yakalanması üzerine şahıstan alınan imza örnekleri ile mektuptaki imzayı inceleyen İstanbul Kriminal Polis Laboratuvarı Müdürlüğünce düzenlenen uzman raporunda; mektuptaki imzanın, alınan mukayese imzalarına atfen .... ...."un eli mahsulü olduğunu gösterir nitelikte bulgular tespit edilemediğinin belirtildiği,
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 07.06.2011 gün ve 2011/2132 teknik takip karar numaralı onaylı örneğinin incelenmesinde, Vasfı Sedat Küçükyılmaz hakkında yağma, 6136 sayılı Kanun"a muhalefet, dolandırıcılık ve birtakım başka suçlardan yürütülen soruşturma sırasında çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak suretiyle haksız kazanç elde edenlerin ortaya çıkarılabilmesi için iletişimin tespiti kararı verildiği, bu karar doğrultusunda yapılan dinlemeler sırasında Vasfi Sedat Küçükyılmaz ve .... arasında .... ...."un yakalanmasından sonra kendisine ve birlikte yaşadığı Vusala Maharramova"ya maddi ve hukuki yardım yapıldığına ilişkin beyanların tespit edildiği,
İstanbul Emniyet Müdürlüğü Muhabere Elektronik Şube Müdürlüğüne gönderilen 23.01.2012 tarihli isimsiz ihbarda, sanık ..."ün büyük bir silahlı güce sahip olduğu, cinayetler işlettiği yönünde iddialarda bulunulduğu,
Samsun ili, Çarşamba ili, Sırtmaç köyü muhtarı Adem Maraşlı ismiyle gönderilen ihbar mektubunda, sanık ..."ün sahip olduğu ekonomik güç sayesinde polise ve jandarmaya maddi yardımda bulunduğunu, ...."nun sanığın azmettirmesi ile 1997 yılında öldürüldüğü, sanığın parası ve çevresindekiler vasıtasıyla insanları korkutup sindirdiği, işlediği cinayetleri para gücünü kullanarak kapattığı yönünde iddialar yer aldığı,
Anlaşılmıştır.
Hakkında verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... 11.06.2009 tarihinde savcılıkta; maktulü tanıdığını, ilkokulu Samsun"da beraber okuduklarını, maktulün kardeşi ...."nun öldürülmesinden sonra, Metro Turizmin Çarşamba ilçesindeki yazıhanesinden kaynaklanan bir ihtilaf nedeniyle ... tarafından Savaş"ın öldürtüldüğü yönünde söylentiler çıktığını, maktulün yanına on adamını alarak İstanbul"a ..."ü bulmaya geldiğini, Ataköy beşinci kısımda Cem Motel"de kaldığını, maktulle görüşüp bu işten vazgeçirdiğini ve Çarşamba ilçesine geri gönderdiğini, bu olaydan iki ay sonra maktulün tekrar İstanbul"a geldiğini, maktulle telefonla görüştüğünü ve “Başımı belaya sokma, sana gelme demedim mi, geri git” dediğini, maktulün de geri döneceğini kendisine söylediğini, ancak bu görüşmeden bir hafta sonra maktulün Beyoğlu"nda bir pansiyonda öldürüldüğünü duyduğunu, olayı görmediğini, halk arasında ..."ün, maktulü kendisine zarar vereceği düşüncesi ile öldürttüğünün konuşulduğunu, iddia edildiği gibi “....” lakaplı kişinin kendisi olmadığını, .... ve .... lakaplı kişileri tanımadığını, .... ...."u da tanımadığını ancak tetikçilik yaptığını ve firari olduğunu işittiğini,
Mahkemede; cinayetle ilgisinin bulunmadığını, maktulün çocukluk arkadaşı olduğunu, kendisinin de Çarşambalı olması nedeniyle davada adı geçen kişileri tanıdığını, ... ile maktul arasında husumet olduğunu bildiğini, husumetin ... tarafından azmettirilmesi sonucu maktulün kardeşinin Çarşamba"da öldürülmesine ilişkin sözlerden kaynaklandığını,
Hakkında verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... mahkemede; Metro Turizmde yönetim kurulu üyesi olduğunu, sanık ..."ün yanında 15 yıldır çalıştığını, iddianamede adı geçen şahıslardan sadece ..."ü tanıdığını, hakkındaki suçlamaların asılsız ihbarlara dayandığını,
Tanık S....h ....; Çarşambalı olduğunu, sanık ... ile ...."i tanıdığını, maktul ...."nun kardeşini ... isimli kişinin öldürdüğünü, ..."ın G....p"in bir akrabası ile evli olduğunu, olayı G....p"in yaptırdığına ilişkin dedikodular çıktığını, maktulün çek senet tahsilatı ile uğraştığını, ... ile bir ilişkisinin bulunmadığını düşündüğünü,
Tanık Erdoğan Aydın 02.12.2011 tarihinde mahkemede; olay tarihinde İstanbul Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şubesinde polis memuru olarak görev yaptığını, tutanak altında bulunan imzaların kendisine ait olduğunu, tutanak içeriğinin doğru olduğunu, olayı hatırlamadığını,
Tanık Uğur Alan 16.04.2012 tarihinde mahkemede; olaydan bir yıl sonra 1997 yılında cinayet büro amirliğinde polis memuru olarak görev yaptığını, altında imzası bulunan tutanak içeriklerinin doğru olduğunu, adının altındaki imzaların da kendisine ait olduğunu,
Tanık ....24.01.2012 tarihinde mahkemede; polis memuru sıfatıyla imzası bulunan yer gösterme, arama, zapt etme, fotoğraf teşhis ve arama tutanaklarının kendisine gösterilmesi üzerine tutanaklar altında bulunan imzaların kendisine ait olduğunu, olayın üzerinden çok uzun süre geçtiğini, 2005 yılında beyin ameliyatı geçirdiğini, olayın ayrıntılarını hatırlayamadığını,
Tanık Eyüp Pınarbaşı 13.03.2012 tarihinde mahkemede; 1998 yılında Yankesicilik ve Dolandırıcılık Büro Amiri olarak görev yaptığını, .... .... ve ...."ın kapkaç olayı ile ilgili olarak gözaltına alındıklarını, sanıklara baskı yapılmadığını, sanıkların cinayetten bahsetmeleri üzerine cinayet büroya haber verildiğini, o tarihte Cinayet B Bölge Amirinin Gürkan Ateşli olduğunu,
Tanık Gürkan Ateşli mahkemede; kendisinin de Çarşambalı olduğunu, ..."ün ailesi ile maktulün ailesi arasında sıkıntı bulunduğunu duyduğunu, 1996 yılında cinayet bürosunda görev yaparken maktulün öldürülmesi üzerine ..."le olayın bağlantılı olduğu fikrini ilk kendisinin ortaya attığını, çeşitli kereler sanık ..."ü bulabilmek için otogara baskınlar yaptıklarını, şirket yöneticilerini sorguladıklarını ancak ..."ü suçlayacak hiçbir delil bulamadıklarını, olaya ilgilerinin azaldığını, 1998 yılında Beyoğlu"nun da aralarında bulunduğu altı ilçeden sorumlu B bölgesi cinayet masası amiri olduğunu, .... .... ve ...."ın yankesicilik ve dolandırıcılık büro amirliğince kalabalık bir grup ile birlikte yakalandıklarını, kendi bürosuna bilgi verilmediğini, tahkikata katılmadıklarını, .... .... ve ...."ın kendi bürosuna gelmeden doğrudan adliyeye çıkarıldığını, ....ve Uğur Alan"ın cinayet bürosunda görevli olduklarını, olayın üzerinden çok uzun zaman geçtiğini, detayları hatırlayamadığını, .... ...."nın silahların atıldığı yeri gösterdiğine ilişkin tutanaktaki beyanına karşın silahların neden aranmadığını bilemediğini, o tarihte su altında arama yapma imkânlarının bulunduğunu, olayın üzerinden iki yıl geçtiği için ya da evrak başka birimden geldiği için arama yapılmamış olabileceğini,
Hakkında tasarlayarak öldürme suçundan verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... mahkemede; geçirdiği bir kazadan dolayı göz protezi kullandığını, davanın taraflarını tanımadığını, “....” şeklinde bir lakabı da bulunmadığını,
Hakkında tasarlayarak öldürme suçuna yardımdan verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı .... .... mahkemede; 1998 yılında gözaltına alındığında tam 19 gün boyunca işkence gördüğünü, kendisine “Minik” denen şahsın fotoğrafının gösterilmediğini, evrakları bu şartlar altında imzalamak zorunda kaldığını, hırsızlık yaparak geçimini sağlayabildiğini, ..."ten para almadığını, ...."ı çalıştığı torna dükkânına gelip gitmesi nedeniyle tanıdığını, sırf bu tanışıklık yüzünden ...."nin de gözaltına alındığını, .... ...."u daha önce hiç görmediğini, ilk kez ağır ceza mahkemesi salonunda karşılaştığını, hazırlıktaki ifadesinin okunup sorulması üzerine; okunduğu şekilde emniyette ifade vermediğini, uzun işkenceler gördüğünü, buna ilişkin raporları bulunduğunu, okunan ifadeyi polislerin hazırlayıp zorla imzalattırdıklarını, ilkokul diplomasının ve dolayısıyla ehliyetinin bulunmadığını, araç kullanıp maktulü öldüren kişileri olay yerine götürmesinin mümkün olmadığını,
Hakkında tasarlayarak öldürme suçuna yardımdan verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... mahkemede; atılı suçlamayı kabul etmediğini, olayla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, hazırlıktaki ifadesinin okunup sorulması üzerine; karakolda kendisine baskı ve işkence yapıldığını, bu nedenle kollukta alınan ifadesini kabul etmediğini,
Hakkında tasarlayarak öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... .... mahkemede; maktulü ismen tanıdığını, hiç görmediğini, çok eskiden sanık ..."ün amcasının kızı ile evli olduğunu, daha sonra boşandığını, ..."ü tanımadığını, sanık ..."in düğünlerine dahi gelmediğini, cezaevine girince Azerbaycan vatandaşı Vusala Maharramova isimli kadınla evlendiğini, avukatının ... tarafından tutulduğundan haberdar olmadığını, ayrıldığı eşi nedeniyle sanık ..."in kendisi ile ilgilenmiş olabileceğini, atılı suçu işlemediğini, ...."i tanımadığını, işkenceden korktuğu için yurtdışına kaçtığını,
İfade etmişlerdir.
Dosya içerisinde bulunan Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 31.10.1997 tarih ve 197-175 sayılı gerekçeli karar örneğinin incelenmesinde; maktul ...."nun kardeşi ...."nun 20.05.1996 tarihinde öldürülmesi ile ilgili olarak sanık ... hakkında adam öldürme ve 6136 sayılı Kanun"a muhalefet suçlarından kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucu sanığın maktulü tüp gaz satışı nedeniyle çıkan tartışma sırasında, ağır haksız tahrik altında öldürdüğü gerekçesiyle 6 yıl 16 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği,
Sanık ... ile diğer birçok sanık hakkında yürütülen başka bir soruşturma sırasında İstanbul 9, 10, 11, 12, 13 ve 14. Ağır Ceza Mahkemelerince verilen çok sayıda dinleme kararları arasında bulunan 12. Ağır Ceza Mahkemesinin (CMK 250. maddesi ile görevli) 07.06.2011 gün ve 2011/2132 teknik takip numaralı kararının onaylı örneğinin incelenmesinde, Vasfı Sedat Küçükyılmaz hakkında yağma, 6136 sayılı Kanun"a muhalefet, dolandırıcılık ve birtakım başka suçlardan yürütülen soruşturma sırasında çıkar amaçlı suç örgütü oluşturmak suretiyle haksız kazanç elde edenlerin ortaya çıkarılabilmesi için iletişimin tespiti kararı verildiği, bu karar doğrultusunda yapılan iletişimin tespiti sırasında Vasfi Sedat Küçükyılmaz ve .... arasında .... ...."un yakalanmasından sonra kendisine ve birlikte yaşadığı Vusala Maharramova"ya maddi ve hukuki yardım yapıldığına ilişkin beyanların tespit edilmesi üzerine durumun soruşturmayı yürüten İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığına bildirildiği,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ... mahkemede; 04.02.2000 tarihli ilk oturumda, olayla hiçbir ilgisinin bulunmadığını, maktulü ve mağduru tanımadığını, sonraki oturumlarda; 13 yaşında memleketi olan Çarşamba ilçesini terk ettiğini, maktulü tanımadığını, ancak duyduğu kadarıyla annesinin uzak bir akrabası ile maktulün vaktiyle kavga ettiğini, kavga edenleri tanımadığını, tanık emniyet görevlisi Gürkan Ateşli"yi hemşehrisi olması nedeniyle tanıdığını, 16 yıldır kendisi ile görüşmediğini ve randevu vermediğini, .... isimli şahsın kendisinden para istediğini, para vermeyince şantaj yapmaya ve kendisine çamur atmaya başladığını, .... ...."un amcasının eski damadı olduğunu, kendisini hiç görmediğini, Çarşambalı bir polis amirinin uzak akrabaları yoluyla işlenen cinayetle kendisini ilişkilendirmeye çalıştığını, çalışanlarının gözaltına alınıp işkenceden geçirildiği bir ortamda emniyete gidip ifade vermesinin beklenilmemesi gerektiğini, Amerika Birleşik Devletleri"ne bir gönül ilişkisi nedeniyle gidip bir süre orada yaşadığını, Oray Tağtekin"in şirketlerinin ikram servisinden ortağı olduğunu, Oray"ın yanında çalışan Ümit Öztürk"ün ise .... ...."un eski kayınbiraderi olduğunu, atılı suçu işlemediğini, 16 yıldır bu ayıpla gezdiğini, .... ...."a yapılan hukuki ve maddi destekten haberinin olmadığını, büyük bir işletmenin sahibi olduğunu, 30.000 kişi çalıştırdığını, birçok öğrenciye burs verdiğini,
Savunmuştur.
Mülga 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun "İfade ve Sorgunun Tarzı" başlıklı 135. maddesinin, hakkında tasarlayarak öldürme suçuna yardımdan verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... ...."nın 28.03.1998 tarihli ifadesinin alındığı tarihte yürürlükte bulunan şekli;
"Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet Savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur:
1. İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tesbit edilir. İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine isnat edilen suç anlatılır.
3. Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir.
4. İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.
5. Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir.
6. İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7. İfade veya sorgu bir tutanakla tesbit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin ifede veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina h....nde bunun nedenleri yer alır.",
Kanunun "Yasak Sorgu Yöntemleri" başlıklı 135/A maddesi;
"İfade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedeni veya ruhi müdahaleler yapılamaz.
Kanuna aykırı bir menfaat vaat edilemez.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez."
Biçiminde düzenlemeler içermektedir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun "İfade ve Sorgunun Tarzı" başlıklı 147. maddesinde ise;
"(1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c) Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafiin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
d) 95 inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.
f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.
g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.
h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır.
i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer alır:
1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.
2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.
3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.
4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.
5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.",
Aynı Kanunun "İfade alma ve sorguda yasak usuller" başlıklı 148. maddesinde de;
"(1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir."
Şeklinde düzenlemeler getirilmiştir.
Ceza yargılaması suç işlendikten sonra başlar, çoğu zaman da hemen sonuçlanmaz. Ceza yargılamasının sonuçlanması için önemli sayılabilecek bir zaman diliminin geçmesine gereksinim duyulabilir. Bu süreçte yargılama kanununda değişiklikler yapılabilir. Bu durumda yargılamanın başladığı an yürürlükte bulunan kanun mu yoksa yargılama sürerken daha sonra yürürlüğe giren kanun mu uygulanmalıdır?
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanması da genel ilke usul işlemlerinin, işlemin yapıldığı sırada yürürlükte bulunan usul kanununa tabi olacağıdır. Bir usul işlemine o sırada yürürlükte bulunan usul kanunu hükümlerinin uygulanmasına derhâl uygulama ilkesi denilmektedir.
Bir usul işlemine sonradan yürürlüğe giren usul kanununun uygulanmasına geçmişe yürüme, "makable şümul", buna karşılık yürürlükten kaldırılan eski usul kanunu hükümlerinin, sonraki usul işlemlerine uygulanması da "eski kanunun ileriye yürümesi" ilkesi olarak adlandırılmaktadır.
Ceza yargılamasında kural, derhâl uygulamadır. O hâlde ceza yargılaması sırasında kanun değişikliği olduğunda yeni kanun uygulanmalıdır. Ancak, bu durum eski usul kanunu zamanında yapılmış işlemlerin geçersiz sayılması sonucunu doğurmaz. Yeni kanunun eski kanuna göre daha mükemmel olduğu görüşünden hareketle, eski kanuna göre yapılmış işlemlerin yenilenmesi kabul edilirse, birçok işlemin yeniden yapılamayacağı gerçeği maddi olarak ortaya çıkar, zira birçok işlemin yeni kanuna göre tekrar yapılma imkânı artık ortadan kalkmış olabilir. Kaldı ki, eski kanun zamanında yapılmış işlemlerin yenilenmesi, uyuşmazlıkları tekrar canlandıracak, bundan da kamu düzeni zarar görecektir.
Usul kanunlarının zaman bakımından uygulanmasında asıl olan ve aksi kanunda açıkça düzenlenmiş bulunmadıkça "hemen ve derhâl uygulanma" ilkesinin sonucu olarak;
a- Usul işlemleri kural olarak yürürlükteki kanuna göre yapılacaktır.
b- Yürürlükte olan kanuna göre yapılmış işlemler sonradan yürürlüğe giren bir kanun nedeniyle geçerliliğini yitirmeyecektir.
c- Yeni kanunun yürürlüğünden ya da Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra yapılması gereken usul işlemleri ise yeni kanuna ya da iptal kararıyla ortaya çıkan usule tabi olacaktır.
d- Muhakeme usulüne ilişkin çıkarılan yeni kanunun uygulanmasında, bu kanun veya değişikliğin sanığın lehine ya da aleyhine sonuç doğurmasına bakılmayacaktır.
Diğer yandan;
Anayasa’nın 22. maddesi gereğince kural olarak herkes haberleşme özgürlüğüne sahiptir ve haberleşmenin gizliliği esastır. Bu kural uyarınca telefon ile yapılan haberleşme de gizlidir. Ancak, yine aynı madde uyarınca, ulusal güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlık ve genel ahlakın korunması veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması nedenlerine dayalı olarak hâkim kararıyla gizlilik kuralı askıya alınabilir.
Tarafı olduğumuz ve onaylamakla iç hukuk mevzuatına dâhil ettiğimiz Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunması Sözleşmesi"nin 8. maddesinde de herkesin haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahip olduğu kurala bağlanmış, bu hakka bir kamu otoritesinin müdahalesinin ancak, ulusal güvenlik, kamu emniyeti, ülkenin ekonomik refahı, dirlik ve düzenin korunması, suç işlenmesinin önlenmesi, sağlığın veya ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için, demokratik bir toplumda gerekli olan ölçüde ve yasayla öngörülmüş olmak koşuluyla söz konusu olabileceği belirtilmiştir.
Ülkemizde 1412 sayılı CMUK"nun yürürlükte olduğu 1999 öncesi dönemde haberleşmenin dinlenmesi ve denetlenmesi konusunda herhangi bir düzenleyici kural öngörülmemiştir. Uygulamada CMUK"nun 91. maddesinde yer alan, sanığa gönderilen mektuplar ve sair mersulenin zapt edilebileceğine ilişkin kuralın kıyasen uygulanması suretiyle haberleşmeler denetlenmiş ise de bu tür kanıt derlemeleri özellikle öğretide yoğun eleştirilere konu edilmiştir.
Haberleşmenin dinlenmesine ilişkin ilk yasal düzenleme, 01.08.1999 tarihinde Resmî Gazete"de yayımlanarak yürürlüğe giren 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu"nda yer almıştır.
Bu Kanun"un 2. maddesinde;
“Bu Kanunda öngörülen suçları işleme veya bunlara iştirak yahut işlendikten sonra faillere her ne suretle olursa olsun yardım veya aracılık veya yataklık etme kuşkusu altında bulunan kimselerin kullandıkları telefon, faks ve bilgisayar gibi kablolu, kablosuz veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle alınan veya iletilen sinyalleri, yazıları, resimleri, görüntü veya sesleri ve diğer nitelikteki bilgileri dinlenebilir veya tespit edilebilir. Tespit edilenler mühürlenerek yetkililerce zapta bağlanır.
İletişimin dinlenmesine veya tespitine ilişkin kararlar, ancak kuvvetli belirtilerin varlığı hâlinde verilebilir.
Başka bir tedbir ile failin belirlenmesi, ele geçirilmesi veya suç delillerinin elde edilmesi mümkün ise, iletişimin dinlenmesine veya tespitine karar verilemez.
Resmî veya özel her türlü iletişim kuruluşlarının tuttukları, iletişimin içeriği dışında kalan kayıtlar hakkında da yukarıdaki hükümler uygulanır.
Dinleme veya tespite veya kayıtların incelenmesine hakim karar verir. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısı da bu hususlarda yetkilidir. Hâkim kararı olmaksızın yapılan bu gibi işlemlerin yirmidört saat içinde hâkim kararına bağlanması şarttır. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi h....nde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhal kaldırılır.
Dinleme ve tespit kararları en çok üç ay için verilebilir, bu süre en çok iki defa üçer aydan fazla olmamak üzere uzatılabilir.
İletişimin dinlenmesi ve tespiti sırasında bu Kanunda öngörülen suçların işlendiğine ilişkin şüphe ortadan kalkarsa, tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından kaldırılır. Bu gibi hâllerde tedbir uygulaması sonucu elde edilen veriler, Cumhuriyet savcısının denetimi altında derhâl ve nihayet on gün içinde yok edilir ve durum bir tutanakla belirlenir.
Cumhuriyet savcısı veya görevlendireceği kolluk mensubu, iletişim kurum ve kuruluşlarında görevli veya böyle bir hizmeti vermeye yetkili olanlardan, dinleme ve kayda alma işlemlerinin yapılmasını ve bu amaçla cihazların kurulmasını istediğinde, bu istem derhâl yerine getirilir ve işlemin başladığı ve bitirildiği tarih ve saat bir tutanakla saptanır.” hükmü yer almaktadır.
Bu madde hükmü uyarınca, 4422 sayılı Kanun"da katalog hâlinde sınırlı olarak sayılan suçların soruşturmasında, başkaca kanıt elde etme olanağı bulunmayan hâllerde hâkim kararıyla iletişimin dinlenmesi ve tespiti olanaklı hale gelmiştir. Gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısı da bu tedbire başvurabilecek ancak, 24 saat içerisinde hâkimden bu konuda karar almak zorunda kalacaktır. Görüldüğü gibi bu düzenleme ancak sınırlı suçlarla ilgili ve sınırlı hâllerde telefon dinlenmesine olanak tanımaktadır. Bu sınırların dışına çıkılarak telefon dinlenmesi hâlinde elde edilen bilgiler yasa dışı elde edilmiş kanıt niteliğinde olacaktır.
Telefonla haberleşmenin dinlenmesine ilişkin son düzenleme ise 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nda yapılmış, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nda Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasanın 18. maddesi ile de 4422 sayılı Kanun yürürlükten kaldırılmıştır.
5271 sayılı CMK"nun, iletişimin tespiti işleminin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan şekliyle 135. maddesi;
“(1) Bir suç dolayısıyla yapılan soruşturma ve kovuşturmada, suç işlendiğine ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilmesi imkânının bulunmaması durumunda, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararıyla şüpheli veya sanığın telekomünikasyon yoluyla iletişimi tespit edilebilir, dinlenebilir, kayda alınabilir ve sinyal bilgileri değerlendirilebilir. Cumhuriyet savcısı kararını derhâl hâkimin onayına sunar ve hâkim, kararını en geç yirmidört saat içinde verir. Sürenin dolması veya hâkim tarafından aksine karar verilmesi h....nde tedbir Cumhuriyet savcısı tarafından derhâl kaldırılır.
(2) Şüpheli veya sanığın tanıklıktan çekinebilecek kişilerle arasındaki iletişimi kayda alınamaz. Kayda alma gerçekleştikten sonra bu durumun anlaşılması hâlinde, alınan kayıtlar derhâl yok edilir.
(3) Birinci fıkra hükmüne göre verilen kararda, yüklenen suçun türü, hakkında tedbir uygulanacak kişinin kimliği, iletişim aracının türü, telefon numarası veya iletişim bağlantısını tespite imkân veren kodu, tedbirin türü, kapsamı ve süresi belirtilir. Tedbir kararı en çok üç ay için verilebilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir. Ancak, örgütün fa....yeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak gerekli görülmesi hâlinde, hâkim bir aydan fazla olmamak üzere sürenin müteaddit defalar uzatılmasına karar verebilir.
(4) Şüpheli veya sanığın yakalanabilmesi için, (...) mobil telefonun yeri, hâkim veya gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde Cumhuriyet savcısının kararına istinaden tespit edilebilir. Bu hususa ilişkin olarak verilen kararda, (...)mobil telefon numarası ve tespit işleminin süresi belirtilir. Tespit işlemi en çok üç ay için yapılabilir; bu süre, bir defa daha uzatılabilir.
(5) Bu madde hükümlerine göre alınan karar ve yapılan işlemler, tedbir süresince gizli tutulur.
(6) Bu madde kapsamında dinleme, kayda alma ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesine ilişkin hükümler ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) Türk Ceza Kanununda yer alan;
1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),
2. Kasten öldürme (madde 81, 82, 83),
3. İşkence (madde 94, 95),
4. Cinsel saldırı (birinci fıkra hariç, madde 102),
5. Çocukların cinsel istismarı (madde 103),
6. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),
7. Parada sahtecilik (madde 197),
8. Suç işlemek amacıyla örgüt kurma (iki, yedi ve sekizinci fıkralar hariç, madde 220),
9. Fuhuş (madde 227, fıkra 3)
10. İhaleye fesat karıştırma (madde 235),
11. Rüşvet (madde 252),
12. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),
13. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),
14. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337) suçları.
b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar ile Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları.
c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,
d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar.
e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.
(7) Bu maddede belirlenen esas ve usuller dışında hiç kimse, bir başkasının telekomünikasyon yoluyla iletişimini dinleyemez ve kayda alamaz.” hükmünü;
Aynı Yasa"nın 138. maddesi ise,
“(1) Arama veya elkoyma koruma tedbirlerinin uygulanması sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ancak, diğer bir suçun işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.
(2) Telekomünikasyon yoluyla yapılan iletişimin denetlenmesi sırasında, yapılmakta olan soruşturma veya kovuşturmayla ilgisi olmayan ve ancak, 135 inci maddenin altıncı fıkrasında sayılan suçlardan birinin işlendiği şüphesini uyandırabilecek bir delil elde edilirse; bu delil muhafaza altına alınır ve durum Cumhuriyet Savcılığına derhâl bildirilir.” hükmünü içermektedir.
Usul Kanununda yapılan bu düzenlemede de sınırlı olarak sayılan suçlarla ilgili olarak, sınırlı hâllerde telefon haberleşmesinin dinlenmesi olanağı getirilmiştir. Bu düzenleme, yürürlükten kalkan 4422 sayılı Kanun"daki düzenlemeye paralel olmakla birlikte, farklı olarak bir başka suçun işlendiği şüphesini uyandıracak şekilde tesadüfen elde edilen kanıtların değerlendirilmesi olanağı da tanınmıştır. Ancak, telefon dinlemesi sırasında tesadüfen elde edilen kanıtların dikkate alınabilmesi için, söz konusu suçun da 135. maddede sayılan katalog suçlardan birisine uygun olması gerekmektedir. Bu hâlde, durum derhâl Cumhuriyet savcısına bildirilerek bu kanıtın değerlendirilmesi söz konusu olabilecek ancak yasa dışı elde edilmiş kanıt kullanılamayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konuları birlikte değerlendirildiğinde;
Her ne kadar Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında; .... ...."nın sanık sıfatı ile İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü Cinayet Büro Amirliğinde emniyet görevlileri Uğur Alan ve ....tarafından alınıp tespit edilen ifadesinin, ifade tarihinde yürürlükte bulunan 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun, 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Kanun"un 12. maddesi ile değişik 135. maddesinde yer alan, "Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada, hâkim tarafından sorguya çekilmede, müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği bildirilir" hükmüne aykırı olarak, sanığa yasal hakları hatırlatılmadan alındığı ve bu şekilde elde edilen delilin yasal delil niteliğinde bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; onaylı fotokopilerden oluşan dosya içerisindeki 28.03.1998 tarihli ve “İfade tutanağı” başlıklı iki sayfadan oluşan belgenin ilk sayfasında, “Sanık .... ...."nın maktul Kuvvet Köseoğlu"nun öldürülmesi, mağdur ...."ın yaralanması olayı ile ilgili olarak ifadesinin tespit edildiğine”, sanığa 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanunu"nun 135/3. maddesinde düzenlenen “Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafiin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurma hakkının bulunduğuna”; 135/4. maddesinde “İsnad edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğuna” ve 135/5. maddesinde; “Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkânı verildiğine” ilişkin matbu ibarelerin yer alması, belge altında ise ifadeyi alan komiser yardımcısı Uğur Alan, ifadeyi yazan polis memuru Aydın Sarıcı, ifade veren sanık .... ...."nın imzalarının bulunduğunun anlaşılması karşısında; elde edildikleri tarihte yürürlükte bulunan kanunlara uygun olarak tespit edilen kanıtların hukuka aykırı delil olduklarından söz edilemeyeceği kabul edilmelidir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazında, ölenin eşi şikâyetçi...."nun maktul ile ... arasında bir husumet bulunmadığını belirttiğinden bahisle maktul ile sanık ... arasında husumet bulunduğu konusunda somut olay ve belgelerin dosya içinde bulunmadığını, bu şekilde sanık hakkında eksik araştırma ve yetersiz gerekçe ile mahkûmiyet hükmü kurulduğu iddia edilmiş ise de;
Maktulün eşi...."nun Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığına sunduğu 08.04.1997 günlü dilekçesinde ve aynı tarihli savcılıktaki ifadesinde; maktul ve ailesinin sanık ..."ten başka düşmanlarının bulunmadığını, ... ve ailesinin daha önce maktulün kardeşi ...."nu öldürttüğünü, maktulü öldüren veya öldürtenin ..."ten başkası olamayacağını, yaşanan olayla ilgili olarak sanığın sorumlu olduğunu düşündüğünü belirtip, 28.01.2000 tarihinde Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinde de; eşi olan maktulün sanıklar tarafından öldürüldüğünü, daha önceden sanıklarla eşi arasında herhangi bir husumet bulunmadığını, maktulün kardeşi ...."nun bu olaydan önce tanımadığı kişilerce öldürüldüğünü, .... ve maktulü öldüren sanıklar arasında kendisinin mahiyetini bilmediği bir husumet bulunduğunu, maktulü öldüren kişi olarak ..."ten şüphelenmesine ilişkin elle çizilmiş telefon görüşmelerine ait tabloyu dosyaya ibraz ettiğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu beyan etmesi;
Tanık ...."in; Samsun ili, Çarşamba ilçesinde kan davasının bulunduğunu bildiği maktulün dört gece boyunca kendisiyle birlikte kaldığını, evde birlikte içki içtikleri bir gece, maktulün babasının öldürülmesi ve bir yıl önce kardeşinin öldürülmesi olayından Metro Turizm Otobüs İşletmesi sahiplerini sorumlu tuttuğunu, bu kişilerin kendisinin de öldürülmesi için peşine adam taktıklarını, bu yüzden Çarşamba ilçesinde kalmasının sakıncalı olduğunu kendisine ifade ettiğini, maktulün cep telefonu ile birçok kişiyi arayıp görüşme yaptığını, yine bu telefon vasıtasıyla kendisini arayan kişilerle sık sık konuştuğunu, yaptığı konuşmalarla ilgili olarak kendisine de zaman zaman açıklamalarda bulunduğunu, maktulün kendisine, geçmişte yanında çalışan ve çok yardımda bulunduğu kişilerin Metro Turizm sahiplerine kendisi ile ilgili bilgileri aktardıklarını, hasmı olan Metro Turizm sahiplerinin kendisini öldüreceklere para vereceklerini işittiğini, maktulü misafir ettiği ikinci gece, maktulün kendisini arayan ... ile telefonda görüştüğünü, duyduğuna ve maktulün kendisine aktardığına göre, G....p"in “Sizden de bizden de bir adam öldü, artık oturup konuşalım” dediğini, maktulün “Seni çağırdım neden gelmedin” demesi üzerine ..."ün ise korktuğu için gelemediğini söylediğini, maktulün kendisinden G....p"e haber götüren kişilerden bahsetmesi üzerine G....p"in bu iddiayı inkâr ettiğini, maktulle birlikte kaldıkları üçüncü gecede de sanık ..."ün maktulü telefonla aradığını, G....p"in maktule, Çarşamba ilçesindeki Metro Turizm yazıhanesinin maktulün kardeşi Savaş"a vermeyi düşündüğüne ilişkin sözler sarf ederken, maktulün G....p"e “Beni öldürmek için peşime adam takmışsınız” demesi üzerine, G....p"in bu durumu inkâr ettiğini, maktulün G....p ile görüşürken bir seferinde İzmir, diğerinde ise Gebze"de olduğunu söylediğini işittiği yönündeki ifadesi;
...."in, çocukluk arkadaşı olan maktulle sanık ... arasında maktulün kardeşinin öldürülmesinden kaynaklanan husumet olduğu, tanık S....h ...."nun; maktul ...."nun kardeşini ... isimli kişinin öldürdüğü, ..."ın G....p"in bir akrabası ile evli olduğu, olayı G....p"in yaptırdığına ilişkin dedikodular çıktığı yönündeki beyanları,
Sanık .... ...."nın 28.03.1998 tarihinde saat 18.30"da başlanıp saat 19.30"da tamamlanan, müdafi bulunmaksızın ancak yasal hakları hatırlatılarak, ifade tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan usul Kanununa uygun olarak alınan ifadesinde; maktul ...."nun öldürülmesi ve mağdur ...."ın yaralanması olayından on gün kadar önce arkadaşı ...."ın, bir ağabeyine çalıntı otomobil lazım olduğunu söyleyip, bu işi yapıp yapamayacağını sorduğunu, kendisinin de “Bakarız” demesi üzerine ...."nin kendisini ..."ün yanına götürdüğünü, ..."ün kendisine çalıntı bir otomobil getirip getiremeyeceğini sorduğunu, “Getiririm” diye cevap verdiğini, ..."ün otomobili kendisi temin etmiş olacak ki, “Seni iki kişi ile bir yere göndereceğim gidip gelebilir misin?” diye sorduğunu, kendisinin de “Giderim” diye cevap verdiğini, ...."nin bu sırada kendisini kastederek iyi şoför olduğunu ..."e söylediğini, G....p"in kendisini ismini sonradan .... .... olduğunu öğrendiği Minik lakaplı kişi ile açık kimliğini bilmediği .... lakaplı kişilerle tanıştırdığını, kendisinin ayarladığı araçla bu kişilerle bir yere gidip geleceğini, bir hafta sonra gelmesi gerektiğini söylediğini, bir hafta sonra ..."ün yanına gittiğinde “İş tamam, yarın sabah erkenden burada ol, .... ve Minik burada olacaklar, işi yarın yapacaksınız” dediğini, kendisinin bir tahsilat yapılacağını düşündüğünü, olay günü sabah saat 06.00 sıralarında Bağcılar"daki evinden çıkarak Esenler Otogarında bulunan Metro Turizm yazıhanesine gittiğini, ..., “Minik” olarak bildiği sanık .... .... ve “....” lakaplı kişinin de orada olduğunu, ..."ün bu iki kişi ile bir şeyler konuştuğunu, kendisinden de görse tanıyabileceği .... isimli kişiyi takip etmesini istediğini, ...."in beyaz renkli, Ford marka bir minibüse bindiğini, kendisinin kullandığı koyu renkli, Renault 19 marka bir otomobille, yanında Minik ve .... olduğu hâlde öndeki bu aracı takip ettiğini, Çukurcuma Mahallesi, Faikpaşa Caddesine gittiklerini, araca bindikleri esnada bellerinde silah olan Minik ve ...."ün aracın torpido gözüne de birer silah koyduklarını, önlerinden gidip yol gösteren ...."in aracını park etmesi üzerine kendi kullandığı araçta bulunan Minik ve ...."ün, torpido gözünde bulunan silahları da alarak araçtan indiklerini, Minik"in kendisinden 50 metre ileride beklemesini istediğini, bu sırada ...."in Minik ve ...."e bir şey gösterdiğini gördüğünü, 15 dakika kadar bekledikten sonra Minik ve ...."ün aracın yanına gelerek “Hadi gidelim” dediklerini, Eminönü"ne geldiklerinde Minik"in ..."ü cep telefonundan arayarak “Ağabey orada yok” dedikten sonra bir şeyler daha konuşup telefonu kapattığını ve “Oradaymış, tekrar aynı yere gideceğiz” dediğini, olay yerine ikinci kez geldiklerinde Minik ve ...."ün tekrar araçtan indiklerini, kendisinin de 29 numaralı binanın önüne aracı park ederek beklemeye başladığını, 15-20 dakika sonra Minik ve ...."ün koşarak aracın yanına geldiklerini, ...."ün sağ ön koltuğa Minik"in ise arka koltuğa oturduklarını, üzerlerindeki silahları gördüğünü, olay yerinden süratle ayrıldıklarını, ...."ün yolu tarif ettiğini, Minik"in cep telefonu ile ..."ü arayarak “Ağabey gözün aydın, iş tamam” dediğini, Merter"de bulunan .... önünde .... Münüklü adına kayıtlı olduğunu duyduğu koyu renkli, Renault 19 marka araçtan inerek, ..."ün siyah renkli, Mercedes marka aracına Minik ve ...."le birlikte bindiğini, E5 kara yolunu takip ederek Küçükçekmece yönüne gittiklerini, Çekmece Köprüsü"ne geldiklerinde, Minik"in üzerinde bulunan iki silahı ..."e verdiğini, ...."de bulunan iki silahı ise Minik"in aldığını, G....p ve Minik"in araçtan inerek toplam dört silahı köprünün altında bulunan suya attıklarını, daha sonra hep beraber Esenler Otogarındaki Metro Turizm yazıhanesine gittiklerini, ..."ün kendisine 2.000 Alman Markı vererek “Sen gidebilirsin” dediğini, o günden sonra ..."ü bir daha görmediğini, olaydan on beş gün kadar sonra Minik lakaplı .... .... ile Esenler"de karşılaştığını, Büyükçekmece Mavisinan Mavi Deniz yalılarında ..."e ait altıncı villada .... .... ile birlikte bir gece kaldığını, olayın tahsilatla ilgili olduğunu düşündüğünü, bir ay kadar sonra kendisini ... ile tanıştıran ...."tan olayın cinayet olduğunu öğrendiğini, korktuğu için polise gidemediği yönündeki beyanları,
.... ...."nın hakkında tasarlayarak öldürme suçundan kurulan mahkûmiyet hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık .... ...."un “Minik” lakaplı kişi olduğuna ilişkin teşhisi, hakkında tasarlayarak öldürme suçundan verilen mahkûmiyet hükmü kesinleşen .... ...."un 06.07.2011 günü, Ardahan ili, Posof ilçesi, Türkgözü Kara Hudut Kapısında, Mustafa Öztürk sahte kimliği ile yakalanması üzerine, Metro Turizm üst düzey çalışanları ve avukatları vasıtasıyla .... ...."a hukuki yardım ve maddi destekte bulunulması hususları bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde;
Sanık ... ile maktul ...."nun Samsun ili, Çarşamba ilçesinde doğdukları; maktul ...."nun yaşamını Çarşamba"da sürdürürken, sanık ..."ün ise küçük yaşlarda Çarşamba ilçesini terk ederek İstanbul"a yerleştiği ve burada çalışmaya başladığı, maktul ...."nun kardeşi ...."nun olay tarihinden yaklaşık dört ay önce 20.05.1996 tarihinde Çarşamba ilçesinde sanık ... tarafından silahla vurularak öldürüldüğü, maktulün eşi...., tanık S....h .... ile hakkında verilen beraat hükmü kesinleşen inceleme dışı sanık ...."in beyanlarından ...."nun sanık ..."ün azmettirmesi sonucu öldürüldüğü yönünde Çarşamba ilçesinde yoğun söylentiler çıktığı, maktul ...."nun bunun üzerine Çarşamba"dan ayrılarak İstanbul iline gittiği ve önceden tanığı tanık ...."in yanında beş gün kadar kaldığı, bu süre içerisinde maktulün tanık ...."e, babasının öldürülmesi ve bir yıl önce de kardeşinin öldürülmesi olayından Metro Turizm Otobüs İşletmesi sahiplerini sorumlu tuttuğunu, bu kişilerin kendisinin de öldürülmesi için peşine adam taktıklarını, bu yüzden Çarşamba ilçesinde kalmasının sakıncalı olduğunu ifade ettiği, tanık Bülent"in yanında kaldığı sırada, maktulün cep telefonu ile birçok kişiyi arayıp görüşme yaptığı, yaptığı konuşmalarla ilgili olarak tanık Bülent"e zaman zaman açıklamalarda bulunduğu, geçmişte yanında çalışan bazı kişilerin Metro Turizm sahiplerine kendisi ile ilgili bilgileri aktardıklarını, hasmı olan Metro Turizm sahiplerinin kendisini öldürenlere para vereceklerini işittiğini söylediği, maktulün tanık Bülent"in yanında kaldığı ikinci gece, kendisini arayan ... ile telefonda görüştüğü, tanık Bülent"in duyduğu ve maktulün kendisine aktardığına göre, sanık ..."in “Sizden de bizden de bir adam öldü, artık oturup konuşalım” dediğini, maktulün “Seni çağırdım neden gelmedin” demesi üzerine ..."ün korktuğu için gelemediğini söylediği, maktulün kendisinden G....p"e haber götüren kişilerden bahsetmesi üzerine G....p"in bu iddiayı inkâr ettiğini, maktulle birlikte kaldıkları üçüncü gecede de sanık ..."ün maktulü telefonla aradığı, maktulün G....p"e “Beni öldürmek için peşime adam takmışsınız” dediği, sanık ..."in bu durumu inkâr ettiği, maktulün G....p ile görüşürken bir seferinde İzmir, diğerinde ise Gebze"de olduğunu söylediği, maktulün tedbirsiz davranarak çok sayıda kişi ile görüşmesinden rahatsız olan ve maktul nedeniyle kendisinin de zarar görebileceğini düşünen tanık ...."in maktulü olaydan üç gün önce olayın meydana geldiği Bekir Yıldırım"a ait bekâr evine yerleştirdiği, sanık ..."in kendisine karşı husumet duyan, memleketi Çarşamba"da yaşanan olaylardan dolayı kendisini suçlayan, bu amaçla da İstanbul"a geldiğini öğrendiği maktul Kuvvet"in, kendisi için tehlike yaratması karşısında harekete geçtiği, bu maksatla daha önceden tanıdığı, uzak akrabası olan .... .... ile açık kimliği tespit edilemeyen “....” lakaplı kişi ve onlara yardımcı olup, şoförlük yapması için de .... vasıtasıyla temin ettiği .... .... ile anlaştığı, maktulün tedbirsiz davranması nedeniyle maktulden kendisine bilgi taşıyan kişilerden, başka bir kimlik ile kaldığı yeri öğrendiği, .... ...."nın şoförlüğünde eylemi gerçekleştirmek için .... .... ile “....” lakaplı kişiyi azmettirerek olay yerine gönderdiği, ilk gidişlerinde maktulü bulamamaları üzerine kendisine telefon eden .... ...."a, ısrarla maktulün orada olduğunu söyleyip tekrar olay yerine gitmelerini istediği, bunun üzerine .... .... ve “....” lakaplı kişinin maktulün kimliğini gizleyerek kaldığı İstanbul ili, Beyoğlu ilçesi Çukurcuma Mahallesinde bulunan 3 numaralı binada, maktule iki ayrı silahla toplam 18 el ateş ettikleri, baş, göğüs ve sırt bölgesine isabet eden dört ateşli silah mermi yarası sonucu maktulün hayatını kaybettiği, maktülün kaldığı odaya olaydan az önce tesadüfen gelen mağdur Zülfü’nün ise ağır şekilde yaralandığı, .... .... ve .... lakaplı şahsın, .... ...."nın kullandığı ve olay yerine geldikleri araç ile kaçtıkları, bu şekilde, sanık ..."ün tasarlayarak öldürme suçuna azmettirdiği .... .... ile açık kimliği tespit edilemeyen “....” lakaplı şahıs vasıtasıyla aralarında husumet bulunan maktul ...."nu öldürttüğü konusunda bir tereddüt bulunmadığı, bu nedenle araştırılması gereken bir hususun olmadığı, elde edildikleri tarihteki yürürlükte bulunan kanunlara uygun olarak tespit edilen kanıtların hukuka aykırı delil olduklarından söz edilemeyeceği, sanık ..."ün tasarlayarak azmettirme suçundan mahkûmiyetine ilişkin gösterilen gerekçenin dosya muhtevasına uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğunun kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"Yargıtay Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğu ile aramızdaki uyuşmazlık; usul hükümlerinin ve özellikle de 5271 sayılı CMK"nın 148/4. maddesinin zaman itibarıyla uygulanması konusundadır.
Somut olayda, 28.09.1996 tarihinde işlenen bir tasarlayarak insan öldürme suçundan 28.03.1998 itibarıyla kollukta müdafisiz olarak ifadesi alınan Y.Y."nin ikrar içeren anlatımı, 08.10.2012 tarihli mahkeme kararında, hükme esas alınmıştır.
Adı geçen sanık yargılamanın ilerleyen aşamalarında, 28.03.1998 tarihli ifadesinin kollukta baskı altına kendisine imzalattırıldığını beyan ile hâkim ve mahkeme huzurunda suçlamayı kabul etmemiştir.
Y.Y."nin yer göstermesi, maktûl ile lehine itirazda bulunulan G.Ö. olaydan önce Samsun"da gerçekleşen bazı hadiseler nedeniyle K.K.’yi öldürmeyi gerektirebilecek husumet ve birtakım dolaylı tanık beyanları ile K.O. bakımından tanık T.’nin kollukta teşhisi de vardır.
Buna karşılık, suçta kullanılan silah ya da silahlar elde edilememiştir.
Maktulün, sanık G.Ö."nün azmettirmesi üzerine K.O. ve “....” lâkaplı failler tarafından K.K.’nin öldürüldüğüne dair maddi bir delil ya da olayın görgü tanığı yoktur.
Müşterek faillerden “....” lâkaplı sanığın gerçek kimliği dahi tespit edilememiştir. Her ne kadar S.Ş. isimli sanık hakkında “....” lakaplı kişi olabileceğinden bahisle dava açılmış ise aynı kararla bu sanık beraat etmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının lehine itiraz kanun yoluna başvurduğu G.Ö. yargılamanın hiçbir aşamasında suçlamayı kabul etmemiştir.
Yargılama sonunda, G.Ö. tasarlayarak insan öldürmeye azmettirme, inceleme dışı K.O. müşterek fail ve aynı şekilde inceleme dışı Y.Y. şoför olarak yardım eden sıfatıyla mahkûm edilmiş, ilk derece mahkemesinin 08.12.2012 tarihli bu kararı, Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesi tarafından 17.09.2014 tarihinde onaylanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Y.Y."nin yukarıda belirtilen ifadesinin alınması sırasında hakları hatırlatılmadığı için 1412 sayılı CMUK."nın 135/A maddesine aykırı olduğu değerlendirilen bu ifadenin hükme dayanak yapılması, G.Ö."yü mahkûmiyete götüren en önemli delilin de bu ifade olması nedeniyle, itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
Tutanak incelendiğinde matbu ibareler ile, sanığa haklarının hatırlatıldığı, ancak; müdafi istiyorum ve istemiyorum kutucuklarının boş olduğu gözlenmiştir.
Öncelikle belirtmek gerekir ki, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu"nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanun"un 4/2. maddesinde de belirtildiği üzere, CMK."nın yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evresinde yapılmış işlem ve kararlar hukuki geçerliliklerini sürdürürler.
Müdafi istiyorum ve istemiyorum kutucuklarının ikisi birden boş ise de, ifade tutanağında matbu olarak haklarının hatırladığının yazılı olması nedeniyle, ifadenin alındığı tarih itibariyla, yapılan işlem ve alınan kararlar örneğin, tutuklama kararı bize göre de hukuken geçerlidir.
Ancak; hukuken geçerli olan bir tutanağın delil olarak değerlendirilmesi ve hükme dayanak yapılıp, yapılamaması aynı şey değildir.
Kimilerine göre delillerin şahı olarak kabul edilen ikrar(suç ortağı bakımından ise tanıklık ...) nihayetinde bir beyandan ibarettir. Bu nedenle, ikrar ya da itiraf deliline lüzûmundan fazla bir önem atfetmemek gerekir.
Nitekim Yüksek Yargıtay"ımızın istikrar bulmuş içtihatlarına göre, soyut ikrar mahkûmiyete yetmez.
CMK"nın 148/4. maddesine göre, “Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.”
Aynı Kanun"un 213. maddesi uyarınca, “Aralarında çelişki bulunması hâlinde; sanığın, hâkim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafiinin hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir.”
Maddenin mefhum-u muh....finden açıkça anlaşılacağı üzere, kollukta müdafi hazır bulunmaksızın alınan ifadeye ilişkin tutanaklar duruşmada okunamaz.
CMK"nın 217/1. maddesinin âmir hükmü uyarınca, “Hâkim, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabilir.”
Bilindiği üzere, CMK."nın ve yukarıda zikredilen maddelerin yürürlük tarihi 01.06.2005, ilk derece mahkemesinin karar tarihi ise, 08.10.2012."dir.
Hâkim ve mahkeme huzurunda doğrulanmadığı için duruşmada okunamayacak ve huzurda tartışılamayacak olan müdafi hazır olmaksızın kollukta alınan bir ifadeye ilişkin tutanak ve tutanak içeriğindeki beyan hükme esas alınamaz.
Bu sebeple; ilk derece mahkemesi kararının onanması yerine, Y.Y."nin 28.03.1998 tarihli ifadesinin hükme esas alınamayacağından ve bu ifade dışındaki delillerin değerlendirilmesi sonucunda yeni bir karar verilmesi gerektiğinden bahisle bozulması gerekirdi.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı olağanüstü bir kanun yolu olup, başvurunun yerinde görülmesi hâlinde, lehine itiraz kanun yoluna başvurulmayana sirayetini düzenleyen bir hüküm mevcut değildir.
Ancak, bu gibi durumlarda CMK."nın 280/3 ve 306. maddelerinin kıyasen uygulanıp uygulanamayacağını da tartışmak gerekir.
Kanaatimize göre, somut olayımızda olduğu gibi, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı"nın itirazı üzerine Yargıtay ilgili ihtisas dairesinin onama kararı kaldırılıp, ilk derece mahkemesi kararı bozulduğunda, bozmanın diğer sanıklara da teşmiline karar verilebileceğini değerlendirmekteyiz.
Açıklanan nedenlerle, itirazın değişik gerekçeyle kabulü ile ilk derece mahkemesinin mahkûmiyete ilişkin kararının bozulması gerektiği düşüncesiyle çoğunluk görüşüne karşıyım.",
Çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Üyesi ...;
"1- OLAY: 28.09.1996 tarihinde .... ateşli silah ile kasten öldürülmüştür.Yapılan soruşturma sonucunda; Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığının 02.12.1999 gün ve 565 sayılı iddianamesiyle; maktul ile sanık ... arasında husumet olduğu, sanık ...’in azmettirmesi sonucu diğer sanıklar .... .... ile açık kimliği tespit edilemeyen .... lakaplı sahsın müşterek fail ve sanıklar .... ve ....’in de yardım eden sıfatı ile silahla ateş etmek suretiyle maktulün ölümüne mağdur ....’ın ise yaralanmasına sebebiyet verdikleri, gerçekleştirdikleri eylem nedeniyle, taammüden adam öldürme ve bu suça azmettirmeden cezalandırılmaları talep edilmiştir. .... lakaplı kişinin .... olduğu tespit edilince, 30.09.2009 gün ve 13762-693 sayılı iddianame ile de bu sanık hakkında taammüden öldürmek suçundan cezalandırılması için dava açılmıştır.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 16.08.2012 gün 47642-2440 sayılı iddianamesiyle de; aynı olayda yaralanan mağdur ....’a yönelik eylem nedeniyle dava açılması unutulduğundan, sanıklar hakkında, ayrıca ....’ı öldürmeye teşebbüste bulunmak suçundan da kamu davası açılmıştır.
Her 3 iddianame birleştirilerek yapılan yargılama sonucunda, İstanbul 19. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.10.2012 tarih ve 370/226 sayılı kararıyla;
Sanıklar ...., ...., .... ve ....’nın maktul ....’na karşı taammüden adam öldürme suçundan cezalandırılmaları için yeterli delil olmadığından beraatlerine,
Sanık .... ....’nın maktulü tasarlayarak öldürmek eyleminden 5237 sayılı TCK 82/1-a 39/2-c ve 62 maddeleri gereğince 12 yıl 6 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına,
Sanık .... ....’un maktulü tasarlayarak öldürmek suçundan 5237 sayılı TCK 82/1-a, 62 maddeleri gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına,
Sanık ...’ün maktulün öldürmesi için azmettirme suçunu işlediğinden 5237 sayılı TCK 82/1-a ve 62. maddeleri gereğince müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilmiştir.
Karara karşı temyiz yoluna başvurulması ve bir kısım hükümlerin resen temyize tabi olması üzerine; dosyayı inceleyen Yargıtay 1.Ceza Dairesinin 17.09.2014 gün 3221-3955 sayılı kararı ile; tasarlayarak öldürme suçundan verilen hükümlerin onanmasına, yaralama suçundan kurulan hükümlerin ise nitelikli öldürmeye teşebbüs suçu oluşturacağı gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 16.03.2015 gün ve 2015/74658 sayılı yazısı ile sanık ... yönünden onama kararına itiraz etmiştir. İtiraz nedenleri olarak, eksik soruşturma yapıldığı, hükme esas alınan sanıklar .... ile ....’nin beyanlarının yasal delil niteliğinde olmadığı, sanık ...’in diğer sanıkları azmettirdiğine dair yeterli delil bulunmadığına ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamına göre;
Maktul ....’nun 28.09.1996 tarihinde öldürülmesi ....’ın ise yaralanması eylemi sonrasında suç failleri yakalanamamıştır. Sanık .... .... İstanbul Emniyet Müdürlüğü Hırsızlık Bürosunda işlemiş olduğu hırsızlık suçu nedeniyle ifade verirken dava konusu olay ile ilgili ikrarda bulunduğu, ikrarında özet olarak, eylemi sanık ...’in t....matıyla gerçekleştiren .... ve .... lakaplı iki kişiyi olay mahalline götürdüğünü, suçun işlenmesinden sonra bu şahısların G....p ile buluştuklarını suçta kullanılan silahların Menekşe Sahilinden denize attıklarını beyan etmiştir. Bu ifade 26.08.1998 tarihli tutanağa bağlanmıştır. Bu beyan doğrultuda yakalanan sanık .... benzer mahiyette beyanda bulunmuş ve her iki sanık 28.03.1998 tarihinde yer gösterme işlemi yapmışlardır. Sanıkların ifadelerinde geçen ....’in evinde 28.03.1998 tarihinde arama yapılmış ancak sanık bulunamamıştır. Sanıklar .... ve .... tutuklanma talebiyle Sulh Ceza Mahkemesine sevk edilmişlerse de deliler tutuklama için yeterli görülmediğinden serbest bırakılmışlardır. Sanık ...’in bu aşamada beyanı alınamamıştır. Olayda kulanıldığı beyan edilen silahların atıldığı iddia edilen yerde suç delilinin bulunması ve ikrarın samimiyetinin tespiti için bir araştırma yapılmamıştır.
Sanıklar hakkında dava açıldıktan sonra, soruşturmadan kaçtığı zannedilen sanık ... ilk celsedeki duruşmaya katılarak, suçu işlemediğini olayla irtibatının olmadığını savunmuş ve mahkemece serbest bırakılmıştır.
Sanık .... bu süreçte kaçak konumundadır. .... adına dönemin Cumhurbaşkanına hitaben yazılan mektupta; eylemi gerçekleştiren kişinin .... lakaplı .... ile .... olduğu, sanık ...’in cinayet dâhil olmak üzere birçok suça karıştığını, G....p’in o günün tanıklarını yok etmek istediği ve ....’i ortadan kaldırmak istediği beyan edilmiştir. Mektuptaki yazının aidiyeti tespit edilememiştir. Bu iddia üzerine İstanbul Özel Yetkili Savcılık tarafından, çıkar amaçlı suç örgütü oluşturarak haksız kazanç sağlamak suçundan soruşturma başlatılmış ve iletişimin tespit kararı alınmıştır.
Sanık .... 2011 yılı Temmuz ayında tesadüfen yakalanmıştır. Sanık ....’in yakalanmasından sonra iletişimin tespiti sonucu edinilen bilgilere göre G....p’in çalışanlarından hukuki ve maddi yardım aldığı tespit edilmiştir. Sanık ....’in yakalanmasına kadar, mağdur .... tüm aramalara rağmen bulunamadığı tutanağa bağlanmış iken, yakalanma sonrası ....’ın adresi tespit edilmiş, olayın tanığı konumunda bulunan Turhan’ın, Karadeniz Ereğlisi"nde bir huzurevinde yaşadığı belirlenerek, 2012 yılında beyanına başvurulmuştur. Tanık Turhan ....’i fotoğraflarından teşhis edememiştir. Canlı olarak yüzleştirme tanığın ölümü nedeniyle gerçekleşmemiştir.
Olayın görgü tanığı yoktur. Belirleyici nitelikte kriminal bir delil elde edilememiştir. Yerel mahkemece hükme esas alınan delillerden en önemlisi sanıklar .... ve ....’nin 28.03.1998 tarihli yer gösterme tutanağı ile el yazısı ile zapta geçen ifadeleridir. İfade tutanağına göre CMUK’a 135. maddeye göre hakları hatırlatılmış ise de, bu haklardan olan avukat isteyip istemedikleri sorulmamıştır. İfade alınırken müdafii bulundurulmadığı anlaşılmaktadır. Soruşturulan başka suç nedeniyle kollukta gönüllü olarak ikrarda bulunan sanık .... ve ...., hemen çıkarıldıkları Cumhuriyet savcısında ve hâkim huzurunda nedeni anlaşılamayan biçimde önceki ifadelerini reddederek kolluk anlatımlarının işkenceye dayalı olduğunu beyan etmişlerdir. Yargılama aşmasındaki savunma suç inkâra yöneliktir. Yerel mahkeme, alınan ifadenin 1412 sayılı CMUK’nun yürürlükte olduğu dönemdeki mevzuata uygun olduğunu, sanıkların herhangi bir işkence gördüklerine dair de delil olmadığından, beyanların hükme esas alındığına karar vermiştir.
Mahkemenin de kabul ettiği gibi sübuta esas alınan belirleyici delil sanık .... ve ....’nin kolluktaki anlatımlarıdır.
Kural olarak Ceza Muhakemesi Hukuku yürürlükte olduğu dönemde yapılan usuli işlemler geçerliliklerini korurlar.
Suç tarihinde ve sanıkların savunmalarının alındığı tarihte 1412 sayılı Ceza Muhakemesi Usul Kanunu yürürlüktedir. İlgili düzenlemeler şu şekildedir.
İfade ve sorgunun şekline ilişkin 135. maddesinde;
Zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada ve hakim tarafından sorguya çekilmede aşağıdaki hususlara uyulur,
1. İfade verenin veya sorguya çekilenin kimliği tespit edilir. İfade veren veya sorguya çekilen kimliğe ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmak zorundadır.
2. Kendisine isnat edilen suç anlatılır.
3. Müdafi tayin hakkının bulunduğu, müdafi tayin edebilecek durumda değilse baro tarafından tayin edilecek bir müdafi talep edebileceği ve onun hukuki yardımından yararlanabileceği, isterse müdafinin soruşturmayı geciktirmemek kaydı ile ve vekaletname aranmaksızın ifade veya sorguda hazır bulunacağı bildirilir; yakınlarından istediğine yakalandığını duyurabileceği söylenir.
4. İsnat edilen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanuni hakkı olduğu söylenir.
5. Şüpheden kurtulması için somut delillerinin toplanmasını talep edebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe sebeplerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek imkanı verilir.
6. İfade verenin veya sorguya çekilenin şahsi halleri hakkında bilgi alınır.
7. İfade veya sorgu bir tutanakla tespit edilir. Bu tutanakta;
a) İfade verme veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih,
b) İfade verme veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği,
c) İfade vermenin veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise sebepleri,
d) Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı,
e) İmzadan imtina h....nde bunun nedenleri yer alır.
Yasak sorgu yöntemleri
Madde 135/a – (Ek: 18.11.1992 - 3842/13 md.) İfade verenin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, zorla ilaç verme, yorma, aldatma, bedensel cebir ve şiddette bulunma, bazı araçlar uygulama gibi iradeyi bozan bedeni veya ruhi müdahaleler yapılamaz.
Kanuna aykırı bir menfaat vaat edilemez.
Yukarıdaki fıkralarda belirtilen yasak yöntemlerle elde edilen ifadeler rıza olsa dahi delil olarak değerlendirilemez.
Görüldüğü üzere, yukarıda yer verilen maddelerde soruşturma sırasında, zabıta amir ve memurları ile Cumhuriyet savcısı tarafından ifade almada ve hâkim tarafından sorguya çekilmede uyulması gereken kurallara ayrıntılı olarak yer verilmiştir. Sanığın önemli haklarından biri de müdafi tayin hakkıdır, müdafi tayin etme imkânından yoksun ise baro tarafından tayin edilecek müdafinin hukuki yardımından yararlandırılması adil yargılanma ilkesi kapsamındadır.
1412 sayılı Yasada "yer gösterme" işlemine ilişkin açık bir düzenleme yoktur. Bu işlem ifade alma çerçevesinde değerlendirilebilecek delil tespitine yönelik soruşturma fa....yetidir. Dolayısıyla CMUK 135. maddedeki koşullara tabidir.
Sanıkların üzerlerine atılı eylemler 2845 sayılı DGM’leri Kanunu"nun 9. maddesi kapsamında soruşturulup kovuşturulması gereken suçlardan değildir. Bu suçlar yönünden istisna içeren 1412 sayılı CMUK’nın 18.11.1992 tarih ve 3842 sayılı Yasanın 31. maddesi ile ekli (4229 s.k. ile değişik) geçici 3. maddesi uyarınca "Bu Kanunun... 135, 136, 138, 142, 143 ve146"nci madde hükümleri "Devlet Güvenlik Mahkemelerinin görev alanına giren suçlarda uygulanmaz." Biçimindeki kanun hükmününde uygulama olanağı yoktur.
Dava derdest iken 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK"nunda, ifade ve sorgunun tarzına ve yasak sorgu yöntemlerine 147 ve 148. maddelerde yer verilmiştir.
İfade ve sorgunun tarzı
Madde 147 – (1) Şüphelinin veya sanığın ifadesinin alınmasında veya sorguya çekilmesinde aşağıdaki hususlara uyulur:
a) Şüpheli veya sanığın kimliği saptanır. Şüpheli veya sanık, kimliğine ilişkin soruları doğru olarak cevaplandırmakla yükümlüdür.
b) Kendisine yüklenen suç anlatılır.
c)Müdafi seçme hakkının bulunduğu ve onun hukukî yardımından yararlanabileceği, müdafinin ifade veya sorgusunda hazır bulunabileceği, kendisine bildirilir. Müdafi seçecek durumda olmadığı ve bir müdafi yardımından faydalanmak istediği takdirde, kendisine baro tarafından bir müdafi görevlendirilir.
d) 95"inci madde hükmü saklı kalmak üzere, yakalanan kişinin yakınlarından istediğine yakalandığı derhâl bildirilir.
e) Yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu söylenir.
f) Şüpheden kurtulması için somut delillerin toplanmasını isteyebileceği hatırlatılır ve kendisi aleyhine var olan şüphe nedenlerini ortadan kaldırmak ve lehine olan hususları ileri sürmek olanağı tanınır.
g) İfade verenin veya sorguya çekilenin kişisel ve ekonomik durumu hakkında bilgi alınır.
h) İfade ve sorgu işlemlerinin kaydında, teknik imkânlardan yararlanılır.
i) İfade veya sorgu bir tutanağa bağlanır. Bu tutanakta aşağıda belirtilen hususlar yer alır:
1. İfade alma veya sorguya çekme işleminin yapıldığı yer ve tarih.
2. İfade alma veya sorguya çekme sırasında hazır bulunan kişilerin isim ve sıfatları ile ifade veren veya sorguya çekilen kişinin açık kimliği.
3. İfade almanın veya sorgunun yapılmasında yukarıdaki işlemlerin yerine getirilip getirilmediği, bu işlemler yerine getirilmemiş ise nedenleri.
4. Tutanak içeriğinin ifade veren veya sorguya çekilen ile hazır olan müdafi tarafından okunduğu ve imzalarının alındığı.
5. İmzadan çekinme hâlinde bunun nedenleri.
İfade alma ve sorguda yasak usuller
Madde 148 – (1) Şüphelinin ve sanığın beyanı özgür iradesine dayanmalıdır. Bunu engelleyici nitelikte kötü davranma, işkence, ilâç verme, yorma, aldatma, cebir veya tehditte bulunma, bazı araçları kullanma gibi bedensel veya ruhsal müdahaleler yapılamaz.
(2) Kanuna aykırı bir yarar vaat edilemez.
(3) Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
(4) Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz.
(5) Şüphelinin aynı olayla ilgili olarak yeniden ifadesinin alınması ihtiyacı ortaya çıktığında, bu işlem ancak Cumhuriyet savcısı tarafından yapılabilir.
Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere, Yeni yasada, 1412 sayılı CMUK"nın 135 maddesine paralel hükümlere yer verilmiş olmakla birlikte, savunma hakkı ve ispat hukuku bakımından daha yüksek standart benimsenmiştir.
Nitekim CMK 148. maddenin 3. bendinde; Yasak usullerle elde edilen ifadeler rıza ile verilmiş olsa da delil olarak değerlendirilemez.
4. bendinde "Müdafi hazır bulunmaksızın kollukça alınan ifade, hâkim veya mahkeme huzurunda şüpheli veya sanık tarafından doğrulanmadıkça hükme esas alınamaz"
CMK 213/1. maddesine göre "aralarında çelişki bulunması hâlinde sanığın hakim veya mahkeme huzurunda yaptığı açıklamalar ile Cumhuriyet savcısı tarafından alınan veya müdafii hazır bulunduğu kolluk ifadesine ilişkin tutanaklar duruşmada okunabilir."
Biçiminde yapılan düzenlemeler ile ispat hukuku bakımından beyan delilinin hukuka uygunluğunun kabulü için yeni kritere somut örneklerdir.
Usul hükümlerinde derhâl uygulama prensibinin geçerli olmasının sonucu olarak, kanunun yürürlükte olduğu dönemdeki usulü işlemleri varlıklarını muhafaza etmeleri, bu dönemde yapılan işlemlerin usul kanunundaki değişiklik nedeniyle tekrarının gerekmemesi doğrudur. Ancak soruşturma ya da kovuşturma aşamasında yürürlüğe giren usul hükümlerinde delillerin değerlendirilmesi ve hukuka uygunluk nedenlerinde standardı yükselten bir değişiklik yapılmışsa, henüz kesinleşmemiş, derdest davalarda uygulanması zorunludur. Nitekim ifade ve yer gösterme sırasında 1412 sayılı CMUK"un 135. maddesinin uygulanacağına ilişkin yerel mahkemenin kabulü isabetli ise de, 5271 sayılı CMK"nın 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe girmesiyle, delillerin hukuka uygun elde edilip edilmedikleri ve ispat gücü bakımından, Yasa"nın 148/4. maddesi ve 213. maddesinin gözetilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştır. Kanun koyucu yürürlükten kalkan usul kanunundaki bazı hükümlerin geçici süre ile uygulanmaması yönünde bir düzenleme yapabilir, örneğin CMUK temyize ilişkin 305-326. maddelerin istinaf mahkemeleri fa....yete başlayıncaya kadar yürürlükte olacağına ilişkin 5320 sayılı Kanun"un 8. maddesi gibi, aksi takdirde aynı nitelikteki suçun birisi 31.5.2005 tarihinde işlendiği zaman farklı, 01.6.2005 tarihinde işlenmişse farklı usul kanununa tabi olacağına ilişkin kabul, hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmaz.
Ceza Muhakemesi Hukukunun hedefi, ne pahasına olursa olsun maddi gerçeğe ulaşmak değil, hukuk devleti ilkesinin ortaya koyduğu usul hukuku sistemi çerçevesinde, hukuk kurallarını gözeterek ve uygulayarak maddi gerçeğe ulaşmaktır. Bu husus doktrinde de; "o hâlde ceza muhakemesi hukukunun amacı, insan hakları ihlallerine yol açmadan, usul hukuku kurallarına bağlı kalınarak geçmişte yaşanmış bir hayat olayının deliller yoluyla ortaya konulmak suretiyle maddi gerçeğe ulaşmak olarak ifade edilebilir" şeklinde tanımlanmıştır. Anayasamız ve Usul kanunumuzda çağdaş hukuk sistemlerine olduğu gibi, bu ilkeyi benimseyici hükümlere yer verilmiştir. Nitekim, 1982 Anayasası"nın 38. maddesinde "kanuna aykırı elde edilmiş bulgular delil olarak kabul edilmez." 5271 sayılı Usul Kanunu"muzda; "yüklenen suç, hukuka uygun bir şekilde elde edilmiş her türlü delille ispat edilebilir.(m.217/2)", "Ortaya konulması istenen delil kanuna aykırı elde edilmişe reddolunur. (m. 206/2)". "Hukuka aykırı yöntemle elde edilen delil hükmün gerekçesinde ayrıca ve açıkça gösterilir.(m230/1-b)" biçimindeki, emredici hükümlerle, yasaya veya hukuka aykırı delilin ispat aracı olarak kullanılamayacağını kesin çizgilerle ortaya koymuştur.
Kanunumuzda, "bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması" hukuka aykırılık olarak tanımlanmıştır (m. 288/2).
Kanuna aykırılığa göre hukuka aykırılık daha geniş bir kavramdır. Hukuka aykırılığın çerçevesi belirlenirken pozitif hukuk kurallarının yanında temel hak ve hürriyetlere ilişkin evrensel kurallar da gözetilmelidir.( Anayasa Mahkemesinin 22.6.2001 tarih ve 2-2 sayılı kararı)
Doktrinde hukuka aykırı delilin hükme esas alınmasında iki ayrı görüş ortaya çıkmıştır. Birinci görüşe göre; hukuka aykırı delil hiçbir şekilde ceza yargılamasında kullanılamaz. (Ünver-Hakeri, s663,664; Centel-Zafer,s 741) İkinci görüşte ise; "mutlak hukuka aykırılık" ve "nispî hukuka aykırılık" şeklinde ikili bir ayrıma yer verilmekte, bireyin haklarının özüne dokunmayan basit hukuka aykırıkların, delilin kullanabilirliğine etki etmemesi gerektiği ileri sürülmektedir. (Yenisey-Nuhoğlu,s552; Öztürk-Tezcan-Erdem) Bu görüşe göre, ...... sanığın temel haklarını ihlal edip etmediğine bakılmalı ve eğer sanığın haklarının özüne yönelik bir ihlal söz konusu değilse, yapılan işlemde basit şekli aykırılıklar varsa, elde edilen delil ceza yargılanmasında kullanabilmelidir. Aksi halde suç ve suçlulukla mücadelenin zafiyet ile sonuçlanacağı ileri sürülmektedir.
Anayasa Mahkemesi’nin 19.12.2012 tarih ve 2011/1 esas,2012/1 karar sayılı kararında;
İkinci görüşü benimsemiş olmasına rağmen, Yüce Divan yargılamasının yapıldığı söz konusu olayda, yetkisi olmadığı halde Adalet Müfettişinin talepte bulunması sonucu mahkemelerden, iletişimin denetlenmesi ve teknik araçlarla izlenme tedbirine başvurulması kararının alındığı, bu doğrultuda delil toplanmasının basit bir usül hatası olarak kabul edilemeyeceğinin, bu tedbirlerin kişilerin özel hayatlarının gizliliğine ve haberleşme özgürlüğüne müdahale edilmiş olması, hukuka aykırılığın basit bir usul hatası olarak kabul edilmesine engel olduğu sonucuna vararak, bu delillerin hükme esas alınamayacağı kabul edilerek diğer deliller dikkate alınarak karar verilmesi gerekliliğine işaret edilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 13.3.2012 tarih ve 2011/8-278 Esas, 2012/96 Karar sayılı ilamında ise; arama kararının ne şekilde infaz edileceği 5271 sayılı CMK’nın 119/4 maddesinde belirtilmiştir. Buna göre konutta yapılan arama sırasında Cumhuriyet savcısının, ihtiyar heyetinden iki kişinin veya iki komşunun hazır bulundurulması gerekmektedir. Arama sırasında bu kişilerin bulunmadığı anlaşılmaktadır. Arama yapılırken şüphelinin birtakım haklarının ihlal edildiğine yönelik herhangi bir yakınma söz konusu değildir. Bu nedenle, sırf arama sırasında şekle ilişkin bir koşulun ihlal edilmesine dayanılarak aramanın hukuka aykırı sayılmayacağı ve ele geçirilen delillerin hukuka aykırı bir biçimde elde edilmiş bir delil olarak nitelendirilmeyeceğinin kabulü gerektiği sonucuna varılmıştır. Genel Kurul 25.11.2014 tarih 2013/9-841 Esas, 2015/513 sayılı kararında ise; önleme aramasına istinaden durdurulan aracın ilk arama işlemi yapıldıktan sonra suç unsuru bulunmadığı, araç güvenli bir yere çekilip ikinci kez suç unsuru olabilecek herhangi bir eşyanın araştırılmasına girişildiği, şüphelinin örgüt mensubu olduğu öğrenilince yakalanmadan iki-üç saat sonra, adli arama kararı almadan yapılan arama işleminin hukuka aykırı olduğu sonucuna varmıştır. Görüldüğü üzere uygulamada ikinci görüşün benimsendiği hâllerde dahi kişisel hakların özüne dokunulmaması ve soruşturma organlarının karar ve işlemlerinin hakkaniyete uygun olması ve keyfi davranışlardan kaçınıp kaçınmadıkları denetlenmektedir.
Somut olayda, yasal düzenleme ile kolluk tarafından müdafi bulundurmadan alınan beyanın sanık tarafından mahkemede tekrar edilmemesi hâlinde hükme esas alınması yasaklandığı gibi, duruşmada okunmasına dahi izin verilmemiştir. Delil değerlendirilmesinde bu şekilde yapılan hukuka aykırılıkların basit bir şekil hatası olarak görülmesine olanak yoktur.
Genel Kurulumuzun ve Ceza Dairelerimizin ispat hukuku bakımından şüpheden sanık yararlanır ilkesinin uygulamasına ilişkin çok isabetli kararları da mevcuttur. Nitekim, birçok kararda
"Ceza hukukunun genel prensiplerinden olan şüpheden sanık yargılanır ilkesi uyarınca bir suçtan cezalandırılmanın temel koşulunu, suçun kuşkuya yer verilemeyecek şekilde ispat edilmesine bağlı olduğunu, kuşkulu ve tam olarak aydınlatılmamış olaylar ve iddiaların sanığın aleyhine yorumlanarak mâhkumiyet hükmü kurulamayacağı, yine ceza mahkûmiyetinin yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı göz ardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanması ve bu ispatın hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olması gerektiği, yüksek de olsa bir olasılığa dayalı olarak sanığın cezalandırılmasının ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına geleceği, bu durumda ceza yargılamasında mâhkûmiyetin büyük veya küçük olasılığa değil her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmasının şart olduğu, adli hataların önüne geçebilmenin de başka bir yolu olmadığı" şeklinde ifade edilmiştir.
Suçlular her hâlükârda değil, bu ilkeler çerçevede suçu kesin olarak ispat edildiğinde cezasız kalmamalıdır.
Delilin hukuka uygun şekilde elde edilip edilmediği mahkemece resen nazara alınmalıdır. Zira yüklenen suç, hukuka uygun şekilde elde edilmiş delille ispat edilebilecektir.
Bu nedenlerle sanıklar .... ve ....’nin sonradan geri aldıkları kolluktaki anlatımları ile yer gösterme tutanağı içeriğinin, duruşmada okunması CMK 213/1. maddesine, hükme esas alınmasının ise 148/4. maddesi hükümlerine açıkça aykırı olup, suçun sübutu bakımından hukuka aykırı şekilde elde edilen beyan delillerinin dışındaki delillere göre; yerel mahkemenin yeniden değerlendirme yaparak karar vermesi için hükmün bozulması gerektiği, bu nedenle kısmen Yargıtay Başsavcılığının itirazı doğrultusunda ve kısmen de yukarıda açıklanan gerekçelerle itirazın kabulüne karar verilmesi yerine, itirazın reddine ilişkin sayın çoğunluğun kararına iştirak etmiyorum." düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.07.2018 tarihinde yapılan müzakerede oy çokluğuyla karar verildi.
Bu alandan sadece bu kararla ilintili POST üretebilirsiniz. Bu karardan bağımsız tamamen kendinize özel POST üretmek için TIKLAYINIZ
Sayın kullanıcılarımız, siteden kaldırılmasını istediğiniz karar için veya isim düzeltmeleri için bilgi@abakusyazilim.com.tr adresine mail göndererek bildirimde bulunabilirsiniz.