Taraflar arasında görülen davada;
Davacı-davalı, Hazine tarafından davalı-davacı H..’a satılan 2909 parsel sayılı taşınmazı 30 yılı aşkın süredir iyiniyetli olarak kullandığını ve üzerine ev ve muhtesat yaptığını ileri sürerek, ev ve muhtesatın bedelinin davalı-davacıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalı-davacı, aleyhine açılan davanın reddini savunmuş, birleşen dava ile de, maliki olduğu 2909 parsel sayılı taşınmaz davacı-davalının haksız olarak müdahale ettiğini ileri sürerek elatmanın önlenmesi ve ecrimisile karar verilmesini istemiştir.
Mahkemece, davacı-davalının iyiniyetli olduğu gerekçesiyle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen elatmanın önlenmesi, ecrimisil ve muhtesatın değerinin tespiti davalarının reddine karar verilmiştir.
Karar, davalı-davacı H..vekili tarafından süresinde temyiz edilmiş olmakla; Tetkik Hakimi
raporu okundu, düşüncesi alındı. Dosya incelendi, gereği görüşülüp, düşünüldü. Dava, çekişmeli taşınmazda bina ve muhtesatın karşılığı olan değerin tazmini, birleşen dava muhtesatın değerinin tespiti ve diğer birleşen dava ise çaplı yere elatmanın önlenmesi ve ecrimisil isteklerine ilişkindir. Mahkemece, asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen muhtesatın değerinin tespiti davasının hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine, birleşen elatmanın önlenmesi ve ecrimisil davasının ise muhtesat bedeli ödenmediğinden reddine karar verilmiştir. Davalı-davacı H..’ın çekişme konusu 2909 parsel sayılı taşınmazı 2003 yılında satın almış olmasına karşın, birleşen davanın açıldığı tarihe kadar davalının kullanımına karşı çıkmamış olmasına ve anılan dava ile muvafakatını geri aldığının kabul edilmesi gerektiğine göre ecrimisil isteğinin reddine karar verilmiş olmasında bir isabetsizlik yoktur. Davalı-davacı H..’ın diğer temyiz itirazlarına gelince, Dosya içeriği ve toplanan delillerden, çekişme konusu taşınmazın, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan ve tescil harici bırakılan yerlerden iken, 03.05.2002 tarihinde 2909 parsel olarak ihdasen Hazine adına tescil edildiği, yapılan ihale sonucunda 14.04.2003 tarihinde satış suretiyle davalı-davacı Hasan adına tescil edildiği anlaşılmaktadır. Bu durumda tazminat davacısının, dava konusu bina ve muhtesatı taşınmaz Devletin hüküm ve tasarrufu altında olan yerlerden iken inşa ettiği gözetildiğinde, iyiniyetli sayılmasına imkan yoktur. Öte yandan, taşınmaz üzerindeki yapı ve muhtesat, tapu kaydına şerh edilmemiş ise de, taşınmaz ihale ile satışa konu olmuş, ihale belge ve şartnamesinde açıkça ihale bedeline sadece zemin değerinin katıldığı, bina ve muhtesatların bu bedelden ayrık tutulduğu anlaşılmaktadır. Hukuk sistemimizde taşınmaz (Türk Medeni Kanununun 718, 719. mad.) altı ve üstü ile birlikte mülkiyet konusu olup, bina zemine bağlantılı, diğer bir ifadeyle zeminin ayrılmaz parçasıdır. Ne var ki, elatmanın önlenmesi davacısı sadece zemin bedelini ödemekle, bina ve muhtesat açısından sebepsiz zenginleşmiş, eldeki davada yıkım da istememiştir. Bu nedenle tazminat davacısı yararına TMK’nun 995. maddesinin uygulanması gerekecektir. Nitekim mahkemece bina ve muhtesat sahibi yararına tazminata hükmedilmiştir.
Diğer yönüyle de, elatmanın önlenmesi davacısı kayıt malikidir ve bu tür davalarda TMK’nun 683 ve devamı maddeleri uyarınca mülkiyet hakkına ve kayda üstünlük tanınması gerektiği açıktır. Hal böyle olunca, birleşen davadaki elatmanın önlenmesi isteğinin kabulüne karar verilmesi gerekirken, aksine düşüncelerle, bu isteğin reddedilmiş olması doğru değildir.
Davalı-Davacı Hasan’ın bu yöne değinen temyiz itirazları yerindedir. Kabulü ile hükmün açıklanan nedenlerle HUMK."nun 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 28.12.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.